Tescil Bilmecesi: Döner Artık Alman Mutfağına mı Ait?
Türkiye’nin “Türk usulü döner” için AB'ye yaptığı başvurunun reddedildiği iddiaları gündeme damga vurdu. Türkiye adına başvuruyu yapan UDOFED, sürecin hâlâ devam ettiğini açıklarken, Almanya’da CSU’nun “Söder Kebab” markasını tescil ettirmesi sahiplenme tartışmalarını yeni bir boyuta taşıdı.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne “Türk usulü döner” başlığıyla yaptığı tescil başvurusu son günlerde “reddedildi” iddialarıyla gündeme geldi. İstanbul merkezli Türk Döner Üreticileri Derneğinin (UDOFED) amacı, Avrupa’da geleneksel yöntemlerden uzaklaşan ürünlerin “döner kebap” adıyla satılmasını engellemekti. Ancak Almanya başta olmak üzere Avusturya, Belçika ve Hollanda gibi ülkelerden gelen itirazlar nedeniyle süreç tıkandı. Geçtiğimiz günlerde Alman basınında ise Türkiye’nin başvurusunun reddedildiği yönünde haberler yayımlandı.
UDOFED: “Ortada Dava Yok, Süreç Devam Ediyor”
Uluslararası Döner Federasyonu (UDOFED) Başkanı Muhammet Nezif Emek, bu haberleri kesin bir dille yalanladı. CNBC-e’ye konuşan Emek, yapılan başvurunun yalnızca Geleneksel Özellik Garantili Ürün (TSG) kapsamında olduğunu belirterek, “Ortada dava yok. Dönerin kaybedildiği ya da Avrupa’ya geçtiği bir durum söz konusu değil. Başvuru 2022’de yapıldı, 2024’te onaylandı. Ardından çoğu Avrupa’daki dönerciler olmak üzere 11 itiraz geldi ve süreç hâlâ devam ediyor.” açıklamasını yaptı. UDOFED Başkanı Emek, dönerin hâlâ Türkiye’ye ait olduğunu, başvuruları değerlendiren AB’nin de bunu tartışmadığını vurguladı.
Almanya’da “Söder” Markası Hazırlığı
Almanya cephesinde geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin başvurusunun reddedildiği haberleri, âdeta bir zafer olarak kutlanmıştı. Ülkede yaklaşık 18.500 döner dükkânı var ve sektörün yıllık hacmi milyarlarca avroyu buluyor. Türkiye’nin talep ettiği katı kurallar geçerli olsaydı, Almanya’daki dönerlerin yüzde 95’i “döner” sayılmayacaktı. Alman Döner Üreticileri Birliği (VVD), Türkiye’nin taleplerinin kabul edilmemesi gerektiğini savunuyor. Birlik, geçtiğimiz günlerde bunların reddedildiğini iddia eden haberler için “endüstrinin kurtuluşu” yorumunu yapmıştı. Birliğin sözcüsü Erdoğan Koç, “Türkiye’nin talebi reddedilirse Almanya’daki dönerlerin yüzde 95’i sona ererdi, bu yüzden reddedilmesi harika bir haber olur.” dedi.
Türkiye’nin yaptığı başvuruda talep edilen şartlara göre, Almanya’da yaygın olarak kullanılan dana ve genç sığır eti kullanımı artık yasaklanacaktı. Bunun yerine, döner en az 16 aylık sığır veya koyun etinden yapılmak zorunda kalacaktı. Hindi eti kullanımı da yasaklanacaktı. Bavyera Başbakanı Markus Söder’in partisi Hristiyan Sosyal Birliği (CSU) ise, bağımsız bir girişimle “Söder Kebab” markasını Alman Patent ve Marka Ofisi’ne tescil ettirdi. Bu adım AB’deki döner tescil süreciyle doğrudan ilgili olmasa da, Almanya’nın döneri sahiplenme iradesinin sembolik bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.
Almanya Döneri Neden Sahipleniyor?
Bu sahiplenmeyi anlamak için dönerin göçle birlikte geçirdiği dönüşüme bakmak gerekiyor. Osmanlı mutfağında köklü bir geçmişi olan döner, Türkiye’de yaprak etin ustalıkla kesildiği, kuzu eti ve kuyruk yağının kullanıldığı bir tabak yemeğiydi. 1960’larda iş gücü göçüyle Almanya’ya taşındığında ise bambaşka bir kimlik kazandı: Berlin’de Kadir Nurman’ın 1970’lerde popülerleştirdiği “ekmek arası” sunum, marul, lahana, soğan ve çeşitli soslarla birleşti. Türkiye’den gelen bu yemek, Alman damak tadına uyum sağladı; hızlı tüketim kültürüne uygun büfe formatıyla sokaklarda hızla yayıldı.
Bu melezleşme, döneri Almanya’da yalnızca göçmenler için bir nostalji yemeği olmaktan çıkarıp, tüm toplumun sahiplendiği bir sokak lezzetine dönüştürdü. Bugün bir öğrenciyle bir iş insanının aynı kuyrukta beklediği, futbolcuların atıştırmak için tercih ettiği, siyasetçilerin seçim turunda kameralar önünde yediği bir yiyecekten bahsediyoruz. Alman rap müziğinden edebiyata, popüler kültürden reklamlara kadar döner, Almanya’nın kolektif hafızasında yer etmiş durumda.
Ama bu sahiplenmenin çelişkili tarafları da var. Döner, bir yandan çokkültürlülüğün ve entegrasyonun sembolü olurken, diğer yandan ırkçı söylemlerin de hedefi hâline geldi. 1990’larda “Bockwurst statt Döner” sloganlarıyla yabancı düşmanlığı körüklendi, NSU’nun işlediği cinayetler Alman medyasında uzun süre “döner cinayetleri” diye anıldı. Yani döner, Almanya’da hem kapsayıcı hem dışlayıcı sembollerin kesişiminde duran bir yemek oldu.
Tescil Süreci Türkiye Açısından Başarısız Olursa Ne Olacak?
Türkiye açısından mesele, yalnızca ekonomik değil, kültürel mirasın görünürlüğü. “Döner kebap” adının Berlin’de üretilmiş hibrit form üzerinden tanınması, Türkiye’de bir kayıp olarak görülüyor. UDOFED ise bu algıya karşı çıkıyor ve sürecin hâlâ devam ettiğini hatırlatıyor. Eğer süreç Türkiye adına başarısız sonuçlanırsa uzmanlar, daraltılmış bir strateji takip etmeyi öneriyor: Geniş bir tescil yerine daha dar kapsamlı coğrafi işaretlere yönelmek: “Ankara yaprak döneri” veya “Bursa usulü döner” gibi alt türlerin tescili, Türk usulünün ayırt edici özelliklerini görünür kılabilir. (P)