İsviçre’nin Sisifos Taşı: Başörtüsü Yasağı Tartışmaları
İsviçre senelerdir başörtüsü yasağını tartışıyor. Belli aralıklarla ısıtılan bu tartışma, ülkenin özgürlükler, laiklik ve toplumsal çeşitlilik konularındaki yönelimini sorgulayan en sembolik meselelerinden birine dönüşmüş durumda. Önder Güneş, bu tartışmanın tarihini özetledi.
İsviçre’de yıllardır süren başörtüsü tartışmaları, artık yalnızca belli bir kıyafet düzenlemesine ilişkin bir ihtilaftan öteye geçip; toplumun kimlik, din özgürlüğü ve devletin tarafsızlığına dair sınırlarını yeniden ve ısrarla gündeme taşıyan yapısal bir meseleye dönüşmüş durumda. Yaş gruplarına veya meslek gruplarına yönelik olası başörtüsü yasakları, yalnızca İsviçre’de değil, pek çok Avrupa ülkesinde de düzenli aralıklarla yeniden sahneye çıkan bir politik gerilim hattı oluşturuyor.
Müslüman toplum açısından acı bir déjà-vu niteliği taşıyan bu tartışmalar, çoğu zaman eskimiş argümanların ve sembolik siyaset örneklerinin popülizmin yükselişine malzeme edildiği bir zeminde yürütülse de, söz konusu talepleri hafife almak mümkün değil. Zira bu tartışmalar, yalnızca dinî görünürlüğe ilişkin bireysel tercihlerle değil, Avrupa demokrasilerinin hak ve özgürlükler karşısındaki tutarlılığı, çoğulculuk iddiası ve toplumsal barış kapasitesiyle doğrudan ilişkili.
Bu nedenle, son aylarda İsviçre yeniden alevlenen başörtüsü tartışmalarını anlamak için, ülkede başörtüsü yasağına dair taleplerin kimler tarafından ve nasıl ortaya çıktığını, hangi siyasal ve toplumsal dinamiklerle beslendiğini ve zaman içinde Müslüman kadınların hayatını nasıl derinden etkilemeye başladığını hatırlamakta fayda var.
St. Margrethen’den Anayasa Mahkemesine Uzanan Süreç
İsviçre’de belli aralıklarla hortlayan bir hayalete benzeyen başörtüsü yasağı taleplerinin en yakın tarihli olanı, 2013 yılında gelmişti. O dönem henüz 12 yaşında olan Bosnalı bir kız öğrenci, yaz tatilinden sonra öğrenim gördüğü St. Margrethen Okulu’na başörtüsüyle gitti. Okul Kurulu, öğrencinin derste başörtüsünü açmasını istedi ve okulda bir başörtüsü yasağı uygulamaya başladı. Bunun üzerine öğrencinin ailesi, St. Gallen Kantonu’ndaki İdare Mahkemesi’nde 2014 yılında açtığı davayı kazandı ve öğrencinin okulda başörtüsü takmasının yasaklanamayacağına karar verdi.
St. Margrethen Okul Kurulu ise, bir eğitim kurumuna pek de yakışmayan bir tutumla bu kez meseleyi Anayasa Mahkemesine taşıdı ve İsviçre Anayasa Mahkemesi’ne bir itirazda bulundu. Anayasa Mahkemesi, kız öğrenciye okul tarafından getirilen başörtüsü yasağının İsviçre Anayasası’nın 15. Maddesinde garanti edilen din özgürlüğünü ihlal edip etmediğini inceledi.
Nihayet 11 Aralık 2015 tarihinde Anayasa Mahkemesi, okulun başörtüsü yasağı kararının, din ve inanç özgürlüğüne meşru olmayan bir müdahale olduğunu, ayrıca öğrencilerin de tarafsızlık gibi bir mecburiyetinin olmadığını açıkladı. Mahkemenin kararı, İsviçre için tarihî nitelikte ve aslında ülkede sonradan gerçekleştirilen başörtüsü yasağına dair tartışmalar için de bir ders niteliğindeydi: Mahkemeye göre ortada, okulda başörtüsü yasağını haklı çıkartabilecek bir kamu yararı yoktu, öğrenci başörtüsü takarak dersi, disiplin kurallarını ya da okul düzenini ihlal etmiyordu. Yine mahkemeye göre dinî barış da başörtüsüyle zedelenmiyor, ayrıca eşit muamele zorunluluğu da ihlal edilmiyordu. Buna ek olarak mahkeme, örnek bir hukuki mütalaa sergileyerek, başörtüsü yasağının kadın-erkek eşitliği üzerinden de savunulamayacağını, zira başörtülü bir kızın meslek hayatına hazırlanabilmesi için okula gelebilmesinin, söz konusu kız öğrencinin yararına olduğunu da söyledi. Son olarak Lozan’daki mahkemenin kararında kamu yararı, çocuğun ya da üçüncü kişilerin haklarının “gerçek ve somut biçimde ihlal edildiği veya tehdit edildiği” gibi durumlarda, başörtüsü yasağının istisnai olarak haklı gösterilebileceği de belirtildi. Fakat. St. Margrethen’de böyle bir durum söz konusu değildi.
O dönem İsviçre İslami Çatı Örgütleri Federasyonu (FIDS) Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını takdirle karşılamış ve FIDS’in dönem sözcüsü olarak bendeniz, şu ifadelerde bulunmuştum: “İslami başörtüsü takmanın bir insan hakkı olmadığını ve dinle hiçbir ilgisinin bulunmadığını iddia edenler yanılıyor.”
Ne yazık ki İsviçre’deki başörtüsü tartışması burada bitmedi ve aradan geçen 11 sene boyunca belli aralıklarla ısıtılıp tekrar tekrar servis edildi.
Merkez İttifakının Başörtüsü Yasağı Hamlesi
Anayasa Mahkemesi’nin kararı, kız öğrencilere başörtüsü yasağı uygulamayı düşünen okullara yönelik bir emsal kararı değil, aynı zamanda din özgürlüğü, eğitim hakkı ve eşitlik ilkesi arasındaki hassas dengenin korunması gerektiğine dair önemli bir hukuki rehber niteliği de taşıyordu. Bu kararın ardından İsviçre’deki başörtüsü yasağı tartışmaları bir süreliğine durulmuş göründü.
2022 yılına gelindiğinde, Müslümanlara karşı duyduğu kindar söylemleriyle dikkat çeken İsviçre Ulusal Meclis Milletvekili Marianne Binder-Keller (Merkez İttifakı) Federal Konsey’e bir önerge (postulat) sundu. Anayasa Mahkemesi kararının üzerinden tam yedi yıl geçtikten sonra sunulan bu önerge şu ismi taşıyordu: “Okullarda ve anaokullarında çocuk başörtüsü yasaklansın. Bu, din meselesi değil; eşit haklar ve çocuk koruması meselesidir.” Bu önerge, aynı milletvekilinin 18 Aralık 2020 tarihinde verdiği soru önergesi ile aynı başlığı ve içeriği taşıyordu.
Bu önergede başörtüsünün sözde Müslüman kız çocukları için “itaat ve ayrımcılık” anlamına geldiği, “cinsel ve ayrımcı bir nitelik” taşıdığı ve İsviçre Anayasasına aykırı olduğu öne sürülüyordu. Bu nedenle Federal Konsey’in okulda bir başörtüsü yasağına dair ön araştırma yapması isteniyordu.
Önerge metninde, “Batılı toplumların, özgürleşme perspektifiyle dünyanın en ilerici toplumları arasında yer aldığı”nı öne süren Binder-Keller, bu sayede İslam karşıtı siyasetin özgürleşme paradoksunu da gözler önüne sürüyordu. Zira aynı kesimler, kız çocuklarının kendi dinî tercihlerini sergilemesini engelleme gerekçesiyle bir başörtüsü yasağı getirmeyi tartışıyordu. Özgürlük ve ilericilik iddiası ile dinî ifade özgürlüğünü sınırlama pratikleri arasındaki çelişki, sağ siyasetin absürt yüzünü açıkça ortaya koyuyordu. Özgürlükten dem vuran siyasiler, bir yandan fırsat eşitliğini ve bireysel hakları savunuyor, diğer yandan başörtüsü takan bir çocuğun basit bir okul gezisine katılmasını engellemeyi tartışıyordu. Böylelikle, “özgürlük” ve “ilericilik” kavramları, kendi içinde adeta ters yüz edilmiş bir paradoksa dönüşüyordu.
“Tek İsteğim Öğretmen Olmaktı”
Federal Konsey, bu önergeye cevaben, başörtüsünü yasaklayacak herhangi bir yasama ihtiyacının bulunmadığını, din ve eğitim alanındaki yasama yetkisinin kantonlara ait olduğunu belirterek şu ifadede bulundu: “Federal Konsey’e göre yerinde ve durum bazlı çözümler, okullarda ulusal düzeyde bir başörtüsü yasağı uygulamaktan çok daha iyi sonuçlar vermektedir. Ayrıca kamusal okularda genel bir başörtüsü yasağı, İsviçre Anayasası’na aykırıdır.” Binder-Keller aynı başlıkla bu kez 2022 yılında Federal Konsey’e ikinci kez bir önerge sundu.
2025 yılına gelindiğinde ise, St. Gallen Kantonu’nda başörtüsü tartışmaları bu kez kız öğrencilerden yetişkin Müslüman kadınlara doğru taşındı. Eschenbach şehrindeki Goldingen İlkokulu’nda birinci sınıflara öğretmenlik yapacak Müslüman bir kadın, okul tarafından istihdam edilmişti. Öğrenci ve velilerle yaptığı tanışma görüşmesinden sonra ise veliler arasında öğretmenin başörtüsüne yönelik itirazlar yükseldi. Öğretmen olmaya ehliyetli bulunduğu için istihdam edilen bu öğretmene yönelik tepkiler gelince, okul geri çekildi ve olası bir hukuki süreçten endişe ederek öğretmenin iş anlaşmasını feshetti.
Bu gelişme, başörtüsü yasağı taraftarları adına bir zafer, İsviçre eğitim sistemi ve ülkenin geleceği adına ise bir yenilgiydi. Nitekim konuyla ilgili açıklama yapan Müslüman kadın, “Hissettiğim tek şey üzüntü. Üç sene boyunca öğretmen olarak çalışabilmek için okudum. Üçüncü sınıftan beri benim en büyük hayalim, bir sınıfın önünde öğretmen olarak durmaktı.” dedi. Başka okullara öğretmen olarak başvurular yapan kadın, her başvurusunda “başörtülü öğretmen istihdam ediyor musunuz” şeklinde sormak ihtiyacı hissetmek zorunda kaldı.
Federal Konsey’in İkinci Raporu: “Okullarda Başörtüsü Yasağı Uygulanamaz”
Bu olayla eş zamanlı olarak, bazı kantonlarda başörtülü stajyer öğretmenlere yasak getirmek isteyen okullar ortaya çıktı. FIDS olarak biz, öğretmenlik eğitimi alırken henüz staj aşamasında bu engellerle karşılaşan Müslüman kadınlardan bazılarının, hayal ettikleri mesleği yapamayacaklarını düşünerek büyük bir üzüntüyle eğitimlerini bıraktıklarına bile tanık olduk. İsviçre’de başörtülü Müslüman öğretmenlere yönelik oluşan korku atmosferinin okullara sirayet etmesiyle bu aday öğretmenlerin mesleki gelecekleri tehlikeye düşmüştü.
Fakat bu esnada olumlu gelişmelere de tanık olduk: 2025 yılında Kuzeybatı İsviçre Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu’nda (FHNW) öğretim üyelerinden birisinin başörtüsü kullanması, Aargau Kantonu hükûmetinin gündemine girdi. Kantonun Eğitim, Kültür ve Sport Departmanı Başkanı Martina Bircher (SVP), bu konudaki “rahatsızlığını” dile getirdi ve verilen soru önergesinde bu durumun tarafsızlığı tartışıldı. Bu esnada yüksekokul, öğretim görevlisinin arkasında durdu ve kanton hükûmeti, okulun bağımsız olduğunu vurgulayarak muhtemel bir yasak tartışmasının da önüne geçti.
Bütün bunlarla birlikte Ekim 2025 tarihinde Federal Konsey’e Binder-Keller tarafından 2022 yılında verilen önerge yanıtlandı. Konsey, daha önce verdiği cevabı yineledi ve din özgürlüğü ile ayrımcılık yasağına dikkat çekerek bir rapor yayınladı. Konsey, İsviçre genelinde okullarda bir başörtüsü yasağının uygulanamayacağını söyleyerek devletin, anne ve babaların yetiştirme hakkına yalnızca çocukların refahı tehlikeye girdiği durumlarda müdahale edebileceğini, başörtüsünün çocuğa zorla takılması durumunda zaten ülkede hâlihazırda geçerli olan çocuk koruma tedbirlerinin müdahaleye imkân tanıdığını vurguladı.
FIDS olarak bu kararı biz de sevinçle karşıladık ve Müslüman cemaati yakından ilgilendiren bu önergeye Federal Konsey’in çok net bir cevap vermesini sevindirici bulduk.
Bu süreç, Müslüman cemaat açısından başörtüsünün medya ve siyasette sürekli olarak sembolik bir politika aracı olarak kullanıldığını ortaya çıkarttı. Tartışmadan ise en çok Müslüman kız çocukları etkilendi.
Egerkinger Komitesinin Yeni İmza Kampanyası
Hem Federal Konsey’in, hem de İsviçre Anayasa Mahkemesinin okullarda başörtüsünün kız öğrenciler için yasaklanamayacağına dair açık tutumlarına rağmen, 2025 yılının sonunda yeni bir hamle ile daha karşı karşıyayız.
Kendisini “İsviçre’de siyasal İslam’n iktidar iddiasına karşı direniş gösteren bir kurum” olarak tanıtan ve üyeleri ağırlıkla İsviçre Halk Partisi (SVP) siyasilerinden oluşan Egerkinger Komitesi, bu kez okullarda, anaokullarında ve yüksekokullarda başörtüsünün hem öğretmenlere hem de öğrencilere yasaklanması için yeni bir imza kampanyası başlattı. Bu komite, 7 Mart 2021 yılında gerçekleşen ve “Yüzün Örtülmesi Yasağına Evet” başlıklı halk oylamasını da başlatmış, bu oylama sonucunda “burka yasağı” olarak isimlendirilen yasak, 1 Ocak 2025 tarihinde yasalaşarak yürürlüğe girmişti. Bu tarihten itibaren İsviçre’de yüzün örtülmesi, 1.000 frank ile cezalandırılmaya başladı.
İslam karşıtı tutumlarıyla dikkat çeken ve İsviçre’deki minare yasağının da mimarı olan bu komite, “İsviçre okullarında başörtüsüne hayır” başlıklı yeni imza kampanyası kapsamında 12.000 imza topladığını açıkladı.
Bu esnada Ulusal Meclis Milletvekili Mike Egger de (SVP) siyasal İslam’ın sözde İsviçre’yi ele geçireceği şeklindeki bir hezeyanla sosyal medyada başörtüsü takan çocuklara dair fotoğraflarla kamuoyunda bir yasak atmosferi oluşturmaya devam ediyor.
Egerkinger Komite’nin imza kampanyasının bir halk inisiyatifine dönüşebilmesi için gereken 100.000 imzayı toplayabilmesi ihtimal dahilinde. Fakat İsviçre Anayasası’na aykırı olduğu defaatle tespit edilen bir yasağın bu kadar açık bir şekilde talep edilebilmesi bile, İsviçre toplumundaki hukukilik eşiğinin aşılabildiğini gösteriyor.
Yasak Tartışması En Çok Müslüman Öğrencilere ve Kadınlara Zarar Veriyor
İsviçre’de başörtüsü yasağı tartışması, sadece bir kıyafet meselesi olmaktan çoktan çıkmış; din özgürlüğü, toplumsal çeşitlilik, kadın hakları ve devletin tarafsızlık ilkesi gibi temel meselelerle doğrudan ilişki kazanmış durumda. Müslüman cemaat açısından bakıldığında, bu tartışmaların hedefinde en çok kız öğrenciler ve başörtüsünü inancı gereği takan kadınlar var. Onlar, kendi iradeleriyle eğitim alabilmek ve topluma faydalı olabilmek için yıpratıcı süreçlerle karşı karşıyalar. Haklarını kullanmaları siyasi ve ideolojik hesaplara kurban ediliyor.
Sözde koruma gerekçesiyle öne sürülen başörtüsü yasakları, gerçekte ne çocukları ne kadınları özgürleştiriyor ne de topluma bir katkı sağlıyor. Aksine, Müslüman öğrenciler ve öğretmenler üzerindeki baskı, onların toplumla bütünleşmesini zorlaştırıyor ve çeşitliliği bir zenginlik olarak görmek yerine sürekli hukuki tartışmaların konusu hâline getiriyor. Bu durum, İsviçre toplumu için bir kayıpken, popülist siyasetçiler için ise ciddi bir sorumsuzluk. Oysa bu toplumun fertleri olarak hepimizin görevi, dini kamusal alandan dışlamak değil, farklılıkların eşitlik ve özgürlük temelinde bir arada var olabileceği bir ortamı güvence altına almak olmalıydı.
Başörtüsü tartışmalarında yanlış yönlendirmeler ve ideolojik söylemler de dikkat çekici. İsviçre’de “İslam’da başörtüsü zorunluluğu var mı, yok mu” gibi konular üzerinden yürütülen tartışmalar, konuyu saptırıyor ve Müslüman kadınların kişisel özgürlüklerine siyasi sebeplerle müdahale etmeyi meşrulaştırıyor. Medyada yayılan haberler ve yorumlar da çoğu zaman tarafsız bir bilgi aktarmaktan ziyade İslam karşıtı bir çerçeveyle olayı yeniden kodluyor. FIDS olarak biz, bu süreçte konuyu yakından takip ediyor, parlamentolarda ve kamuoyunda görüşlerimizi açıkça ifade ediyoruz.
Tüm bu gelişmeler, Müslüman cemaat açısından net bir mesaj veriyor: Başörtüsü, bireysel bir tercih ve inancın görünürlüğü. Ancak gerçek özgürlük yalnızca bu tercihin herhangi bir ayrımcılık veya engelleme olmaksızın kullanılabildiği bir ortamda mümkün. İsviçre’nin gelecekteki toplumsal modeli, çeşitliliği bir zenginlik olarak kabul eden, farklı inançlara saygılı bir yaklaşım üzerine inşa edilmeli. Müslüman kadınlar ve öğrenciler üzerindeki gereksiz müdahaleler son bulmalı, toplumun her kesimi barış ve eşitlik çerçevesinde bir arada yaşamanın yollarını güçlendirmeli. Başörtüsü yasağı tartışmaları, bu bağlamda yalnızca sembolik değil, aynı zamanda demokratik değerler ve insan hakları açısından da kritik bir sınav.