'Dosya: "Çevre Krizi"'

İklim Hareketini Sömürgeci Anlayıştan Arındırmak

İklim hareketleri, zaman zaman bu hareketlerin “beyaz” ve “orta sınıf” hareketler olduğu eleştirisi ile karşılaşıyor. Peki yerli halklar ve “beyaz olmayan” topluluklar iklim değişikliğiyle mücadelenin neresinde?

Fotoğraf: zhengzaishuru/shutterstock.com | Değişiklikler: Perspektif

Alberta katran kumları projesi, Boreal Ormanı’nda ekosistemlerin yok olmasına sebep olan tarihin en büyük endüstriyel projelerinden biri. Ayrıca burası önemli bir karbon yutağı ve Kuzey Amerika’nın yenilenebilir enerjiye geçmeyerek ağır petrol rezervlerine bağımlı kalmasına sebep oldu.

2009 yılından beri Birleşik Krallık Katran Kumları Ağı’nın yöneticiliğini yürütüyor, Kanada’daki Alberta katran kumlarının çıkarılışına karşı direnen yerli kadınlarla birlikte çalışıyorum. Yerli topluluklar, Alberta katran kumlarının üretiminde ortaya çıkan zehirli killerin sebep olduğu yoğun nehir ve ekosistem kirliliğinden zarar gördü. Bu durumun sonucunda geleneksel balıkçılık ve avlanma yolları tükendi, otoimün hastalıklarla kanser vakaları arttı ve geleneksel araziler de tahribata uğradı.

Bu hususta Boreal Ormanı zemininden ağır petrol çıkarılmasına karışan bankalara, şirketlere ve hükûmetlere karşı eylemler yapılıyor. Bunlar arasında petrol istasyonlarının ve rafinerilerinin kapatılmasının yanı sıra küresel tasfiye hareketinde (İng. “global divestment movement”) katalizör rolü gören BP (British Petroleum) ve Shell’in kurumsal toplantılarının ele geçirilmesi de bulunuyor. Bu işin en zor tarafı ise, yerel iklim adaleti hareketlerinin merkezinde yer alan ve iklim kargaşasını engellemek adına verilen mücadeleleri ve stratejileri geliştirmek için iklim hareketinin kendi içinde var olan ırkçılık ve sömürgecilikle mücadele etmek.

Hem Birleşmiş Milletler hem de bilim insanları, yerli halkın egemenliğinin, Alberta katran kumları, Kuzey Kutbu, Körfez ve Nijerya gibi yerlerde ormanları ve ekosistemleri korumanın yanı sıra fosil yakıtlarının çıkarılmasına karşı iklim adaleti adına verilen küresel mücadelelerde oynadığı merkezî rolü kabul ediyor. Ne var ki yerli halkın bu büyük savaşta oynadığı hayati role dair iklim adaleti anlatılarımızda da bu konudaki literatürde de yeterli derecede hukuki destek, takdir, müttefiklik ve egemenlik çabası görmüyoruz. Bu konudaki yetersizlik insanların hem entelektüel olarak hem de kaynak sağlama, destekleme ve tanıma anlamında yanında olduğu çözüm önerilerinde de karşımıza çıkıyor.

İklim Hareketlerinde Yerel Seslere Saygı Duymak

Yerli haklarının ve topraklarının korunması, iklim hareketinde merkezî bir yer tutuyor. Fosil yakıtlar yerin altında kalmaz ve biyoçeşitlilik korunmazsa iklimimizin ve dünya üzerindeki kolektif yaşamın geleceği için üretilen tüm teknolojik çözümler ve iklim müzakereleri boşa gidecek.

Son on beş yılımı hafriyat (İng. “extractivism”) çalışmalarının yerli haklarının ihlaliyle buluştuğu işlerin ön saflarında mücadele ederek geçirdim. Birleşik Krallık Katran Kumları Ağı’nın CEO’su olarak Alberta katran kumları cephesini Birleşik Krallık’ta bulunan iklim hareketleriyle bitiştiren ve yerel topraklarda ağır petrol çıkarma faaliyetleri yürüten kurumsal ve idari güçleri karşısına alan bir hareket oluşturmaya çalıştım. Kuruluşumuz, ekolojik soykırıma, su kirliliğine ve hak ihlallerine yol açan projeleri yürüten paydaşlar ve sigorta şirketleriyle yüzleşmenin yanı sıra iklimin kendini düzenlediğini savunan kültürü değiştirmeye çalıştı. Bu noktada hedefimiz yerel seslerin, stratejilerin ve kaynak gereksinimlerinin genişletilmesini, bunlara saygı duyulmasını ve bunların merkeze taşınmasını sağlamaktı.

Ne var ki ömrümü gezegeni korumaya adamama rağmen kapitalizmin özüyle yüzleşme stratejileri geliştirmek için yerli halklarla yürüttüğümüz çalışmalar ve bu dayanışmayı BIPoC’nin (İng. “Siyahiler, Yerliler ve Beyaz Olmayan İnsanlar”) sınırlı bütçesiyle Nijerya’ya ve Kuzey Kutbu’na genişletmemiz medyada ve 2020 yılında iklim eylemciliğine ayrılan zengin fonlarda neredeyse hiç yer almadı.

Tam da bundan dolayı, iklim hareketinin karşı karşıya olduğumuz zorlukların üzerine gidilmesi noktasında bir imkâna sahip olmasını istiyorsak bu hareketi sömürgecilikten de kurtarmamız gerekiyor.

İklim Hareketini Sömürgecilikten Kurtarmak Nedir?

Bu ifade ırksal çeşitlilikle neredeyse eşanlamlı bir hâle gelse de, “sömürgecilikten kurtulmaktan” söz ederken aslında topraktan ve kendilerini kültürel, siyasi ve idari olarak bir yörenin yerlileri olarak addeden insanlardan bahsetmemiz gerekiyor. Sömürgecilikten kurtarmak, yerli halkların mücadelelerini sosyal adalet hareketlerimizin ve medyanın merkezine koymakla başlıyor. Bunun yanı sıra ataerkillik, beyaz ırkın üstünlüğü ve sömürgecilik mirası gibi iklim değişikliğine yol açan problemleri kavrayışımızın merkezine koymakla da devam ediyor. Bu tarihi ve iklim adaleti çalışmalarını düzenleyen çevresel adalet mirasını öğrenmek yerel hareketlerin iyi bir müttefiki olmak için büyük önem taşıyor.

İklim krizinin insanların sebep olduğu ve Batılı kapitalist anlayışın doğaya yaklaşımının daha da yoğunlaştırdığı bir kriz olduğunu biliyoruz. Bu yaklaşım doğayı, beyaz olmayan yerli bedenlerin, toprakların ve toplulukların zararına ve onların soykırımı pahasına Batılı tüketim için sömürülebilir ayrı bir meta olarak görüyor. Sömürgecilikle ve beyaz ırkın üstünlüğüyle savaşmak ve bu doğa görüşünü değiştirmek için yerlilerin sömürgeciliğe direniş tarihiyle geçmişte ve halihazırda yaşanan toprak mücadelelerini öğrenmek için zaman ayırın. Beyaz ırkın üstünlüğü, sömürgecilik ve bugün karşı karşıya olduğumuz iklim krizi ortamında çevre hareketlerimiz için zaten bir kılavuz oluşturmuş bu muazzam işleri, mirasları ve hareketleri anlamak için bu zamanı ayırmak gerekiyor. İnsanları topraktan ayrı ele alan eski STK modeli bize ileri götürmeyecek.

Tekerleği Yeniden İcat Etmek

Yerli haklarını ihlal etmenin yanı sıra iklim karmaşasını daha da yoğunlaştıran projelerle bağlantılı kuruluşların bir haritasını çıkarmamız ve bu kuruluşların tasfiye edilmesi için değişim faaliyetlerinde bulunmamız önemli. Bu tasfiye kampanyalarını desteklemek ve öncü hareketlerden ön saflarda mücadele eden grupların eş zamanlı ihtiyaçları hakkında bilgi edinmek da önemli. İnternet sayesinde çok büyük uluslararası dayanışma kampanyaları organize etmek mümkün. Her şeye sıfırdan başlamadan önce olup bitenler hakkında bilgi edinilmesi şart. Hâlihazırda yürütülen ve sesinin duyurulmasına ihtiyaç duyan yerel bir kampanya varken tekerleği yeniden icat etmenin anlamı yok.

Bireyler olarak sömürgeciliğin tarihini öğrendikten ve nasıl harekete geçeceğinizi düşündükten sonra bir müttefik hâline gelerek yerli insanların kendileri adına konuşacağı mekânları ve biçimleri artırma ve yoğunlaştırma yolları bulabilirsiniz. Yerli halkların yönettiği sosyal medya içeriklerini paylaşabilir, etkinliklerinize beyaz olmayan yerli konuşmacıları davet edebilir ve bu kuruluşlar için para toplayabilirsiniz.

İklim Değişikliğiyle Mücadelede Yerli Hareketleri

Yerli hareketleri, uzun zamandır iklim konusundaki müzakerelere katılıyor ve iklim üzerine düzenlenen konferanslarda da sağduyunun sesini dillendiriyor. Bu konularda önerilen karbon yakalama ve depolama tesisleri ve belli karbon ticareti projeleri gibi yanlış çözümler hakkında daha derin araştırmalar yapılabilir. Bu çözüm önerilerinin kömür çıkarılmasını ve katran kumlarının kaynakları yoğun olarak kirletmesini engelleme noktasında meselenin gerçekten özüyle mi uğraştığını yoksa kirletmeyi sürdürmek için sadece geçici birer çözüm mü olduğunu sormak gerekiyor. Bu noktalarda iklim değişikliğinin etkilerini hisseden yerli toplulukların kendilerinin önerdiği çözümler nelerdir? Önerilen çözümler arasında kendi bölgelerinde yer altı kaynağı çıkarılıp çıkarılmamasına karar verme hakkı ve Alberta katran kumları gibi girişimlere onay verme ya da vermeme hakkı gibi örnekler bulunuyor.

Ormanların ve suların yok edilmesini ve fosil yakıtların çıkarılmasını durdurmanın yanı sıra inşa etmek istediğimiz dünyayı da hayal ediyoruz. Geçiş stratejileri beyaz olmayan yerli paydaşları ve onların seslerini merkeze almalı. Yaşadığımız küresel pandemiyi ve karşı karşıya olduğumuz birden fazla krizi göz önüne aldığımızda bu işin merkezinde ciddi bir özen ve karşılıklı yardımlaşma altyapısının geliştirilmesi olmalı. Zira yaşadığımız iklim krizlerinin birçoğu, çoğunlukla Kuzey Amerika ve Avrupa Birliği merkezli olan kâr amacı gütmeyen hareketlerin radarına girmiyor. Bunlar, yine aynı bölgelerde bulunan halk tabanlı hareketlerin radarından da büyük oranda kaçıyor.

İşin aslına bakacak olursak iklim hareketleri fazla beyaz değil. İklim hareketlerimiz, toprak egemenliği ve toprakların korunması hareketleri, yerli hakları için verilen küresel mücadele ve beyaz olmayan toplulukların direnişiyle süregiden ve öngörülemeyen krize tepkileri üzerine inşa edilmiştir. Hareketin kendisi içinde dahi var olan beyazların üstünlüğü ortasında topluluklarımızın yaptığı bu işleri dillendirmek, desteklemek ve bunlara kaynak sağlamak bugün karşı karşıya olduğumuz mücadele içindeki en büyük zorluklardan biri.

Suzanne Dhaliwal

Yerli hakları ve madencilik konularında çalışan bir aktivist ve kampanya organizatörü olan Suzanne Dhaliwal, İngiltere’de Alberta katran kumlarına yatırım yapan şirketlere ve finansal kuruluşlara karşı Yerli Çevre Ağı (Indigenous Environmental Network) ile dayanışma içindeki Birleşik Krallık Katran Kumları Ağı’nın (UK Tar Sands Network) kurucu ortağı ve yöneticisidir. Dhaliwal ayrıca Brighton Üniversitesi Uzamsal, Çevresel ve Kültürel Politikalar Araştırma Merkezi’nde araştırma görevlisidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler