Dosya: "Avrupa Parlamentosu Seçimleri"

İslamofobi ile Yüzleşmek: Daha Kapsayıcı Bir Avrupa İçin Seçimlerin Rolü

Avrupa Birliği yeni bir seçime daha giderken son yıllarda artış gösteren İslamofobi ile mücadele yürütüyor mu? Avrupa Parlamentosu İslamofobi konusunda nasıl bir rol oynuyor? Seçmenlerin İslamofobiyle mücadelede rolü ne? Daha kapsayıcı bir Avrupa için Avrupa Parlamentosu Seçimlerinin önemini Nourhene Mahmoudi ele aldı.

©Shutterstock.com

Avrupa Birliği önümüzdeki beş yıl için rotasını belirleyecek kritik bir an olan Avrupa Seçimleri’nin eşiğinde duruyor. Bu süreç, özellikle Müslümanlar gibi azınlıklar için engeller sunan siyasi bir ortamda gerçekleşiyor. Bu atmosfer, anti-demokratik ve anti-Avrupa duygularını benimseyen aşırı sağ grupların endişe verici yükselişiyle bezenmiş durumda.

Yaklaşan seçimleri izleyen projeksiyonlar ve anket verileri, Avrupa Parlamentosu’nun bileşiminin önceki dönemlere kıyasla daha fazla sağ ideolojilere kayacağını gösteriyor. Sağ ve aşırı sağ grupların, Avrupa vatandaşları tarafından doğrudan seçilen bu kurumda daha fazla sandalye kazanması bekleniyor. Bu değişim, Müslümanlar da dâhil olmak üzere marjinal gruplar üzerindeki potansiyel etkisi nedeniyle Avrupa siyasetinin gelecekteki manzarası hakkında meşru endişeler doğuruyor.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Avrupa karşıtı söylemlere sahip popülist siyasi gruplar Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Macaristan, İtalya, Hollanda, Polonya ve Slovakya dâhil olmak üzere dokuz üye devlette anketlerde önde gelirken; Bulgaristan, Estonya, Finlandiya, Almanya, Letonya, Portekiz, Romanya, İspanya ve İsveç gibi diğer dokuz ülkede popülist siyasi grupların ikinci veya üçüncü sırada yer alması bekleniyor. Ancak bu trende rağmen, diğer veriler merkez sağın Avrupa Parlamentosu’nda hâlâ birinci sırayı elinde tutacağını ve EPP’nin yaklaşık 177 sandalye ile karışık ideolojilere sahip milletvekillerine sahip olacağını gösteriyor.

Bu değişen siyasi dinamikler arasında İslamofobi ile yüzleşmek ve onu ele almak, Avrupa kurumlarının eşitlik ve kapsayıcılık temel değerlerini koruma yeteneğinin kritik bir testi olacak.

Avrupa’da İslamofobiyi Anlamak

İslamofobinin çeşitli tezahürlerini yakalamaya çalışan birçok tanım mevcut. Bu konuda özellikle kapsamlı bir tanım, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi (UNHRC) Din veya İnanç Özgürlüğü Özel Raportörü için hazırlanan bir brifing belgesinde Prof. Imran Awan ve Dr. Irene Zempi tarafından geliştirildi. Awan ve Zempi İslamofobiyi şu şekilde tanımlıyorlar: “Kurumsal, ideolojik, politik ve dinî düşmanlık tarafından motive edilen ve Müslüman olmanın sembollerini ve işaretlerini hedef alan yapısal ve kültürel ırkçılığa dönüşen bir olgu.”

Bu tanım, özellikle kurumsallaşmış tezahürleri ve kurbanın algılanan Müslüman kimliğinin görünürlüğünü vurgulamaktadır. Bu yaklaşım, İslamofobiyi sadece bireysel önyargı olarak değil, aynı zamanda bazı akademisyenlerin “yeni bir ırkçılık biçimi” olarak tanımladığı sistemik bir sorun olarak ele alır. Burada İslam, gelenek ve kültür, Batı değerlerine tehdit olarak çerçevelenir ve korku ve ayrımcılığın bölücü bir anlatısını sürdürür.

Avrupa’da İslamofobinin yaygınlığı ve hızlı yükselişi, Avrupa İslamofobi Raporu’nda açıkça görülmektedir. Bu rapor, Avrupa genelinde İslamofobinin gelişimini ortaya koyarak, onun devamlılığı ve çeşitli biçimleri hakkında bilgiler sunar. Örneğin, 2022 yılı raporuna göre, yasalar ve siyasi önlemler yoluyla kurumsallaşmış olan devlet İslamofobisi, birçok Avrupa ülkesinde Müslüman toplulukları rahatsız etmeye devam etmektedir.

Fransa ve Avusturya’nın cami kapatmalarını ve minarelerin yasaklanmasını aşırılıkla mücadele kisvesi altında uygulamaya başlaması; Danimarka’nın göçmen mahallelerini “getto” olarak etiketlemesi, çocukların “Danimarka değerlerini” aşılamak için haftada 35 saat zorunlu olarak ayrılması gibi örnekler çoğaltılabilir. Bu, Müslümanların veya Müslüman olarak algılananların Avrupa’da günlük olarak karşılaştığı İslamofobinin sadece birkaç örneğidir. Bu durum, onların kamusal hayata katılımını engellemekte ve akademik ve profesyonel yaşamlarında engeller oluşturmaktadır.

Son yıllarda, İsveç’ten Yunanistan’a, Danimarka’dan Hollanda’ya kadar bu aşırı sağ ve İslamofobik gruplar sadece seçimlere katılmakla kalmıyor, aynı zamanda ulusal seçimlerde rekor sayıda sandalye kazanarak benzeri görülmemiş başarılar elde ediyorlar. GeertWilders’in Hollanda’daki siyasi zaferi bu konudaki en yakın tarihli örnektir. Wilders’inyıllarca süren Müslüman karşıtı retoriği, camilerin ve Kur’an’ın yasaklanması gibi aşırı önlemleri savunan siyasi pozisyonu Hollanda seçimlerinden birinci çıkabilmiştir.

Ancak Birleşmiş Milletlerin 2023 yılında 15 Mart gününü İslamofobi ile Mücadele Uluslararası Günü olarak kabul etmesinin önemini vurgulamak gerekir. Bu tarihî karar, İslam İşbirliği Teşkilatı’na (OIC) üye 60 devlet tarafından önerilen bir karardan doğmuştur. Bu tarih, aşırı sağcı Brenton Tarrant’ın Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde bir camide gerçekleştirdiği ve 51 Müslüman’ın hayatını kaybettiği terör saldırısının tarihidir. Bugünün tanınması, İslamofobiye gereken önemin verilmesinde bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. Öte yandan Avrupa ve ulusal düzeyde, özellikle yaklaşan Avrupa Seçimlerinde aşırı sağla mücadele etmek için yeterli kaynakların tahsis edilmesinde ciddi bir taahhüt eksikliği görülmektedir.

Avrupa Birliği İslamofobi ile Mücadele Etmek İçin Ne Yapıyor?

Ulus-üstü bir siyasi varlık olarak Avrupa Birliği (AB), azınlıkların temel insan haklarına saygıyı sağlama ve kurucu antlaşmalarda yer alan eşitlik ilkelerini koruma konusunda önemlibir role sahip. Ancak AB, dünyanın en güçlü yasal çerçevelerinden birine sahip olmasına rağmen, Avrupa’da ırkçılık çeşitli biçimlerde devam ediyor. Bu durum, Avrupa Temel Haklar Ajansı’nın “Avrupa Birliğinde Siyah Olmak” raporunda da vurgulanıyor.

İslamofobi ya da Müslüman karşıtı nefretle mücadele çabasıyla AB, 2015 yılında Avrupa Komisyonu’nun Adalet Genel Müdürlüğü bünyesinde, ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele biriminde yer alan özel bir rol oluşturdu. Bu rol, AB ile ırkçılıkla ve özellikle Müslüman karşıtı nefretle mücadele eden sivil toplum kuruluşları arasında birincil bağlantı noktası olarak hizmet etmeyi amaçlıyor. Ancak mevcut parlamento döneminde bu pozisyon yaklaşık iki yıl boyunca boş kaldı ve bu durum, STK’lar ve medyadan Avrupa Komisyonu’nun bu konuya olan bağlılığı hakkında eleştirilere yol açtı. Boşluk 2023 yılında doldurulmuş olsa da koordinatörün görevi bir yıl sonra hâlâ belirsizliğini koruyor. Bu atamadan önce, STK’lar, işe alım süreci ve koordinatörün görevlerini başlangıçtan itibaren etkili bir şekilde yerine getirebilmesi için yeterli mali ve insan kaynaklarının sağlanması gerekliliği konusundaki endişelerini dile getirmişlerdi.

Öte yandan Avrupa Parlamentosu, üyeleri AB vatandaşları tarafından doğrudan seçilen bir kurum olarak İslamofobi ile mücadelede önemli bir rol oynamaktadır. Avrupa Parlamentosu’ndaki Irkçılık Karşıtı ve Çeşitlilik İç Grubu (İng. “Anti-Racism and DiversityIntergroup” – ARDI), tüm ırkçılık biçimlerine, İslamofobi de dâhil olmak üzere, karşı çıkan partiler arası bir grup parlamenter içermektedir. ARDI, azınlıkların yaşadığı deneyimleri görünür kılmak, iş birliği ve karşılıklı anlayışı teşvik etmek için çalışmaktadır. Ancak bu alanda hâlâ belirgin boşluklar ve siyasi partilerin İslamofobi ile mücadelede yeterli siyasi iradeyi göstermemesi gibi eksiklikler bulunmaktadır.

Şu anda, İslamofobi veya Müslüman karşıtı nefrete yönelik özel bir strateji bulunmamaktadır. Ancak Avrupa Komisyonu 2020 yılında AB Irkçılık Karşıtı Eylem Planı’nı başlatmıştır. Bu yasal olarak bağlayıcı olmayan belge, ırkçılığın kurumsal boyutunu kabul etmekte ve ırkçılığı sadece kişiler arası bir olgu olarak görmenin ötesine geçmektedir. Bu eylem planı, Müslümankarşıtı nefret de dâhil olmak üzere belirli ırkçılık biçimlerini zikretmekte, ancak üye devletlerin ırkçılığın yapısal boyutunu ele alırken İslamofobi gibi belirli biçimleri göz ardı etmemesi gerektiğine dair ayrıntılı bir yaklaşım sunmamaktadır.

İslamofobiyle Mücadelede Seçmenlerin Rolü

Aşırı sağ ideolojiler güç kazandıkça ve ana akımda kabul gördükçe, demokratik kurumlar ve sivil toplum kuruluşlarının bu nefret ve dışlama dalgasına karşı koyması kritik önem taşımaktadır. Düşmanlık ve bölünme ile karakterize bir çağda, vatandaşların bilgili, politik olarak duyarlı ve politika tartışmalarına aktif katılımcılar olmaları, tüm toplulukların temsilini sağlamak için gereklidir. Bu hakkı ve görevi yerine getirmek için kritik bir fırsat, Avrupa Seçimleri’nde oy kullanmak ve İslamofobi ile mücadeleyi ileriye taşımaktır.

Bu bağlamda, demokratik kurumlar ve sivil toplum kuruluşları, İslamofobiye karşı kapsamlı bir strateji geliştirmek ve uygulamak için daha fazla çaba göstermelidir. Bu, sadece yasal çerçeveleri güçlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda toplumsal farkındalığı artırmak ve eğitim yoluyla ön yargıları kırmak anlamına gelmektedir. Avrupa Seçimleri, vatandaşların bu süreçte aktif rol alarak İslamofobi ve diğer ayrımcılık biçimlerine karşı seslerini duyurabilecekleri önemli bir platform sunar.

Nourhene Mahmoudi

Irkçılık karşıtı aktivist ve gençlik savunucusu, şu anda Avrupa Müslüman Gençlik ve Öğrenci Örgütleri Forumu’nun Medya Başkanı olarak görev yapımaktadır. Profesyonel olarak Brüksel’de ırkçılık karşıtı ve ayrımcılık alanında Politika ve Savunuculuk Danışmanı olarak çalışmaktadır. Nourhene, “AB Ayrımcılıkla Mücadele yasal çerçevesi” üzerine odaklanan bir tezle Siyaset Bilimi odaklı Karşılaştırmalı Kültürler ve Diller alanında Lisans derecesine sahiptir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler