'Anatomi Serisi'

İslamofobi, İslam Düşmanlığı ve İslam Karşıtı Irkçılık Nedir?

İslam’a ve Müslümanlara yönelik korku, düşmanlık ve ırkçılığa varan söylem ve eylemler günümüzde sıkça karşılaştığımız durumlar arasında. Fakat bu durumları tanımlamak için kullanılan kavramlar çoğu zaman birbiriyle karışıyor. Perspektif Anatomi Serisi bu kez çokça karıştırılan İslamofobi, İslam düşmanlığı ve İslam karşıtı ırkçılık kavramlarını ele alıyor.

İslamofobi @Shutterstock değişiklikler: Perspektif

Modern dönemde İslam-Batı ilişkilerini belirleyen sorunların başında İslam’a ve Müslümanlara karşı geliş(tiril)en korku, düşmanlık ve nihayetinde ırkçılığa kadar varan nefret gelmektedir. Birbiriyle ilişkisi analize muhtaç olan bu kavramlardan zaman zaman diğerlerinin anlamına gelecek şekilde de kullanılan Türkçede en yaygın olanı İslamofobidir.

İslamofobi; daha çok “önyargı” (İng. “prejudice”), “ayrımcılık” (İng. “discrimination”), “dışlanma” (İng. “exclusion”) ve “şiddet” gibi kavramlar aracılığıyla tanımlanmaktadır. Bu tanımlar bağlamında kaçınılmaz olarak “ırkçılık” (İng. racism”), “yabancı düşmanlığı” (İng. “xenophobia”), “Yahudi düşmanlığı” (İng. “anti-semitizm”) ve “İslam düşmanlığı (İng. “anti-islamizm”, Alm. “Islamfeindlichkeit”) kavramları da gündeme gelmektedir.

İslam kelimesine eklenen fobi (Lat. “phobia”) Yunan mitolojisinde dehşet ve korku tanrısı olarak bilinen “phobos” kelimesinden türetilmiştir. Genel olarak korkuyu ifade eden fobi, normalde korkulmayacak, yaratılmış, icat edilmiş belli bir durum ya da nesne karşısında ortaya çıkan olağan dışı korku hâlini anlatmaktadır (Öztürk, 1992:241).

islamofobi nedir

İslamofobi kavramının nerede, kim tarafından ve hangi amaç ile ortaya atıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte 1920’lerde daha sonra 1970’lerde Fransızca bazı eserlerde “İslamophobie” sözcüğünün kullanıldığı görülmektedir. İslamofobi, resmî olarak ilk defa 1997 yılında Birleşik Krallık’ta Runnymede Raporu’nda tanımlanmıştır. Bu tanıma göre İslamofobi; “İslam’a ve Müslümanlara karşı olumsuz ve aşağılayıcı düşünce ve inançlar atfeden… nefret ve düşmanlık” anlamına gelmektedir (Runnymede, 1997).

İslamofobi; Müslümanların dinî kimlikleri sebebiyle dışlanması, bu gruba yönelik ayrımcılık yapılması, İslam’ın Batı’nın ortak değerlerine uymadığı iddiası, İslam’ın Batı’nın kültürel ve dinî yapılarından aşağı olduğu fikri ve İslam’ın bir inanç kaynağı olmaktan ziyade vahşi ve geri kalmış bir siyasi ideoloji olduğu algılarının yayılmasıyla görünürlük kazanmaktadır (Esposito & Kalın, 2015:19).

Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı İzleme Merkezi tarafından (EUMC-European Monitoring Center on Racismand Xenophobia) 2015’te yayımlanan “İslamofobi Raporu’nda ise İslamofobi, “Müslüman karşıtı ırkçılık” olarak tanımlanmaktadır. Raporda İslamofobinin, “toplumda söz sahibi kesimlerin politik, sosyal ve ekonomik güçlerini arttırmak, korumak veya yaymak için seçtikleri günah keçisini (İng. “scapegoat”) dışlamaları” sonucu ortaya çıktığı belirtilmektedir. Yine aynı raporda, “İslamofobinin bazı negatif önyargıların bütün Müslümanlara genellenmesi ve bahse konu genellemelerin Müslüman kimliğinin değişmez ve sabit bir parçası olarak kabul edilmesi” şeklinde icra edildiği vurgulanmaktadır. Rapor ayrıca İslamofobinin, Müslümanların gerçekte ne olduğundan ziyade ne olarak görünmeleri gerektiği kurgusunun bir ürünü olduğunu da belirtir.

Yabancı düşmanlığı, nefret söylemi, nefret suçu, azınlık, antisemitizm gibi sıkça kullanılan kavramları Anatomi Serisi’nde açıklıyoruz. Anatomi Serisi’nin diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
TIKLA

İslam Düşmanlığı

İslam düşmanlığı ile İslamofobi kavramları eş anlamlı, geçişken olarak kullanılmaktadır. Ancak bu iki kavramın tekabül ettiği olgular birbirinden ayrıdır. İslamofobi; tutum, kanaat ve davranışlarda görünür hâle gelen daha “güncel” bir olgu iken İslam düşmanlığı tarihsel, kültürel kökenleri olan basmakalıp yargılara dayanan köklü ve sistemli bir olgudur.

Kültürel etkileşim ve alışverişten karşılıklı olarak geniş anlamda yararlanılmış olsa da Batı-İslam ilişkisinin korku ve düşmanlıktan bağımsız gelişmediği bir gerçektir. Mesela Danimarka’da çizilen Hz. Muhammed’e hakaret içeren karikatürlerden asırlarca önce İslam düşmanlığının temeli olacak şekilde İslam karşıtı propagandanın kilise tarafından yapıldığı bilinmektedir. Yine erken yakın çağda “Türk tehlikesi” (Türkfobi) apokaliptik bir düşman algısına dönüş(türül)müş, okul kitapları ve medya aracılığı ile bu kadim düşman algısı yeni kuşaklara taşınmıştır.

Bilgi toplumun medya toplumuna dönüşmesiyle “öteki” algısından düşman algısı üretilmiştir. Ülkelerin politik ilgileri, dini ve kültürel alanın manipülasyonuna kadar genişleyebilmiş ve sonuçta eleştirinin ahlaki ve bilimsel sınırları aşıldığında öteki düşmanlaştırılmıştır (Schneiders, 2009).

islam düşmanlığı nedir

İslamofobi-Irkçılık İlişkisi

Irkçılığın genellikle genetik-biyolojik bir temelde algılanması sebebiyle İslamofobi ile ilişkisi ilk bakışta dikkat çekmemektedir. Ancak ırkçılığın farklı kategorileri bağlamında gündeme gelen “kültürel ırkçılık” kavramı İslamofobi ile yakından ilgilidir. Zira İslamofobik yaklaşımda Müslümanlar, “etnik-dinî” bir grup gibi düşünülmekte ve onlara yönelik genellemeci bir tutumla korku, nefret ve ayırımcılık ortaya konmaktadır. Bununla birlikte İslamofobinin “kültürel ırkçılık” olarak tanınması, henüz yeterince kabul görmüş bir yaklaşım değildir. Zira insan haklarına dair bağlayıcı metinlerde ırkçı ayırımcılık bir insan hakkı ihlali olarak algılanmakta; buna karşılık İslamofobik söylem ve eylemler, genelde fikir ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmektedir (Hıdır, 2017:24-25). Diğer taraftan İslamofobi olarak tanımlanan birçok eylem ve söylemin İslam’a ve Müslümanlara yönelik korkudan ziyade doğrudan kişiye yada kişinin dinine yönelik nefret ifadeleri olduğu görülmektedir. Bu tür eylemlerin İslamofobiden ziyade İslam/Müslüman karşıtı ırkçılık olarak tanımlanması daha yerinde olacaktır.

İslamofobi’nin Doğuşu ve Yayılması

İslamofobi’nin doğuşu ve yayılmasında Batı bloğunun, Komünizm sonrası yeni bir düşman oluşturma çabasının uygun şartlar ürettiği yadsınamaz. Ardından 11 Eylül 2001 tarihinde gerçekleşen olaylar ile İslamofobi, Batı dünyasında kitlesel boyuta ulaşmıştır. Dünya ölçeğinde “Müslüman” teröristlerle ilgili üretilen algılar sonucu oluşan takıntı, Müslümanlara karşı yersiz ve nedensiz bir korkunun (fobinin) tırmanmasına sebep olmuştur. Ancak bu olgunun yabancı düşmanlığı gibi uzun bir geçmişi, derin tarihi kökleri bulunmaktadır.

Ötekileştirmenin Tarihsel Kökenleri

Batı’da etkin olan İslam düşmanlığı sadece 11 Eylül sonrası ortaya çıkan bir olay değildir. Bu düşmanlığın öncesine dair tarihte bol miktarda örnek mevcuttur. İslam’ın ve Müslümanların Hıristiyanlar için yeni bir dinî-siyasî düşman hâline gelmesi; Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın büyük kısmının Miladi yedinci ve sekizinci yüzyıllarda İslam hâkimiyeti altına girmesiyle söz konusu olmuştur.

732’de gerçekleşen ve Hıristiyanların “işgalci” Müslümanları yendiği Puvatya (Fr. “Poitiers”) Avrupa içlerine doğru sürekli bir ilerleme hâlinde olan Müslümanları durdurmuştur. Bazı tarihçiler, Avrupa tarihinde bir kırılma noktası olarak nitelendirilen Puvatya Muharebesi’nin Hristiyanlık ve Avrupalılık değerlerini yok olma tehlikesinden kurtardığı teziyle hareket etmektedir. Avrupalılık bilinci için daima hatırda tutulması gerektiğine inanılan bu savaşın, aynı zamanda Avrupa’nın “Batılı” olarak kalmasının da özünü teşkil ettiği düşünülmektedir.

islamofobi ırkçılık mı

Dönemin etkili bir papazı olan Isadore Pacensis, Puvatya Savaşı’nda Müslüman ordularını yenen Hıristiyanların yeni kimliğini tanımlamak için “Europenses” (Avrupalılar) terimini icat etmiştir. “Kılıç dini” ve “öteki düşman” olarak İslam, hem Hıristiyan dünyanın hem de çağdaş Batı’nın kolektif kültürel bilinçaltında derinlemesine yer etmiş görünmektedir Müslümanlar, yüzyıllar boyunca Avrupalıların bilinçaltında “uzak diyarların düşmanları” olarak kalmıştır. Bizans literatüründe İslam, dinsel bir sapma, İslam peygamberi ise sapkın Arius yanlısı bir Aryan olarak görülmüştür.

Avrupa’da İslam dünyasıyla ilgili oluşturulan literatürün sonucunda egzotik, gizemli bir dünya imgesi üretilmiştir. Bu imgeler, 19. yüzyıl Avrupa tablolarında güçlü bir şekilde tasvir edilmiştir. Geri, tensel, çökmeye yüz tutmuş ve ölmekte olan bir medeniyet olarak İslam imgesi; televizyon görüntüleri, Hollywood filmleri ve kitle medyası haberleri aracılığıyla popüler kültürde yerini almış ve bir “öteki” inşa edilmiştir. Böylelikle yirminci yüzyılın ikinci yarısında, İslam’a ve Müslümanlara karşı süregelen düşmanlık bir fobi boyutuna evirilmiştir (Buehler, 2014:124;126).

Kitle Medyasının Etkisi

11 Eylül’den sonra İslamofobi bir salgın hâlini almıştır. Dünya ölçeğinde Müslüman teröristlerle ilgili takıntı, Müslümanlara karşı sebepsiz bir korkuya dönüşmüştür. Çıkar grupları tarafından mali olarak desteklenen ve kontrol edilen küreselleşmiş kitle medyası, İslamofobiyi İslam dünyasındaki çatışmalardan yararlanarak beslemektedir. Kitle medyası, İslamofobik yaklaşım ve tavırları “ifade özgürlüğü” adı altında etkin bir şekilde meşrulaştırmaktadır. İslam’ı siyasi, militan ve fundamentalist diye yaftalama çabası gösteren medya; eylemlerin siyasi, ekonomik ve askeri sebeplerini vurgulamak yerine Müslümanların bir şekilde dâhil olduğu bütün olayları dinî amaçlarla gerçekleştirilmiş olaylar olarak resmetmektedir.

Raporların Engel Olamadığı Fobi

İslamofobinin yaygınlaşmaya başladığı 2000’li yılların başlarından itibaren başta Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı olmak üzere birçok uluslararası kuruluş tarafından onlarca kapsamlı rapor ve bildiri yayınlanmıştır. Bu metinlerde İslamofobinin insan haklarını ihlal olarak algılandığı (AK-Budapeşte, 2004), nefret suçu olarak değerlendirilmesi gerektiği (BM-Durban, 2001), bir çeşit ırkçılık olduğu (AGİT-Varşova, 2007) vurgulanarak İslamofobi kınanmıştır.

Merkezi Brüksel’de bulunan Irkçılıkla Mücadele ve Fırsat Eşitliği Merkezi (CECLR), İslamofobiyi; nefretle motive edilen, İslam’ı terörist ve köktenci gibi tek bir kalıba sokmaya çalışan, din ve kültür arasındaki farkı yok sayan önyargılar ve olumsuz yaftalamalardan oluşan düşünceler ve eylemler bütünü olarak tanımlarken; ırkçılık aleyhtarı, Avrupa Halklar Arası Dostluk Hareketi (MRAP) İslamofobi kavramını, bir ırkçılık çeşidi olarak nitelemiştir.

Rapor ve bildirilerin ilan ettiği bütün bu gerçeklere rağmen Avrupa ve Amerika’da İslamofobik söylem ve eylemler artarak devam etmektedir. Zira artık bir endüstriye dönüştüğü gözlenen algı üretimi ve iktidar odaklarının çıkarları; kitlelerin yanlış yönlendirilmesine sebep, gerçeklerin görülmesine engel olmaktadır. Diğer taraftan ötekileştirmeden beslenen bu fobinin tarihi kökenleri olan bir hastalık olması da tedaviyi zorlaştırmaktadır.

İslamofobi İle Mücadele

Günümüzde artık siyaset psikolojisi alanında yürütülen çalışmalarda da gördüğümüz üzere birey ve grupların “ötekinden” düşmanlar oluşturma “ihtiyacı”ndan söz edilebilmektedir. Gerçekte böyle bir ihtiyaç olmasa bile iktidar sahibi elitler için ajandalarını gerçekleştirme hedefi doğrultusunda bu araç hayli isabetlidir. Ancak umut verici bir gerçektir ki kitle iletişim araçlarıyla endüstriyel olarak kültürel bir programlamaya maruz bırakıldığının farkında olan bilinçli bireyler; kendi kimliklerini inşa ederken düşmanlara ihtiyaç duymazlar.

İnsan hakları ve inanç özgürlüğü açısından bakıldığında dâhi büyük bir hak ihlali olan İslamofobi ve İslam karşıtı ırkçılık; akıl dışı gerekçelerle sürekli canlı tutulmaya, yaşatılmaya çalışılmaktadır. Tüm bunlara karşı mücadele etmek sadece Müslümanların değil, dünya barışını ve kültürler arası diyalogu savunan vicdanlı tüm birey ve kurumların asli görevidir.

Terörizmle Müslümanlar arasında ilişki kurarak algıları şekillendirmek isteyen girişimlerin çoğu birkaç basit istatistikle etkisiz kılınabilir. Acaba yeryüzünde yaşanan terör olaylarının kaçta kaçı Müslümanlardan kaynaklanmaktadır ve neden sadece teröristler Müslüman topluluklardan olduklarında onların dinsel aidiyetleri vurgulanmaktadır?

İslamofobi ve İslam karşıtı ırkçılık ile mücadele, kitlesel medya araçları vasıtasıyla uluslararası bir endüstri tarafından üretilmiş algılarla mücadele anlamına gelmektedir. Bu her ne kadar aynı ölçüde bir maddi güçle karşı konulması gereken bir durumsa da kısa vadede çözülebilecek süratli bir tamir işlemi ile gerçekleşemez. Zira bu önyargılar basit zihni telakkilerden daha derinlerde bulunabilmektedir. O hâlde sürekli diyalogu öngören sistematik bir mücadeleye ihtiyaç vardır. Antisemitizmin acı tecrübelerini hatırlayan toplumsal hafızanın yeni düşmanlıklar üretimine karşı duyarsız kalmayacağı umudu da temel dayanak noktalarından biri olabilir.

Kaynaklar

Atçeken, İ. H. (1998). Puvatya (Balatuş’şühedâ) Savaşı ve Etkileri Üzerine Bir Araştırma, Selçuk Üniv. 8 (8), 243-263.
Buehler, A; Atalay, M. (2014). İslamofobi: Batı’nın “Karanlık Tarafı”nın Bir Yansıması. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 55 (1), 123-140.
Çakaş, C. Ö. (2018). Avrupa’da İslam’ın Ötekileştirilmesi Ve Yükselen İslomofobi’nin Analizi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Esposito, John L. & Kalın, İ. (2015). İslamofobi: 21’inci Yüzyılda Çoğulculuk, Çev. İ. Eriş. İstanbul: İnsan Y.
EUMC Islamofobia Report, “What’s Islamofobia?”, EuropeanMonitoring Center on RacismandXenofobia, 2015,  (18.12.2019).
Hıdır, Ö. (2017). İslamofobi-ırkçılık-“kültürel ırkçılık” ilişkisi. Ombudsman Akademik, (7), 23-49.
Lean, N. (2015). İslamofobi Endüstrisi. Ankara: DİB Yayınları.
Öztürk, O. (1992). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Ankara.
Runneymede Trust Raporu, “Islamofobia: A Challenge for Us All”, Runneymede Trust. (18.12.2019).
Schneiders, T. G. (Hrsg.) (2009). Islamfeindlichkeit Wenn die Grenzen der Kritik verschwimmen. Wiesbaden: VS Verlag für Sozialwissenschaften.

Ahmet Aslan

Bir dönem Almanya’da ikamet etmiş olan Ahmet Aslan, Din Sosyolojisi alanında doktorasını tamamlamış olup gençlik, değerler ve göç sosyolojisi alanlarında araştırmalarını sürdürmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#2

*Tüm alanları doldurunuz

  • Leipzig’te Başörtülü Kadınlara Irkçı Saldırı – Furkan News – Furkan Hareketi
    2022-08-30 21:32:46

    […] kaçarken, saldırganların kadınları takip etmeye çalıştığı aktarıldı.ANATOMİ SERİSİİslamofobi, İslam Düşmanlığı ve İslam Karşıtı Irkçılık Nedir?18 OCAK […]

  • Özkan Rasim
    2020-03-23 09:35:54

    Avrupada Islama karsi oldugu ileri sürülen iddialari,Islamifobi veya Irkcilik olarak nitelemek Islamistlerin en cok basvurdugu bir yoldur.Önce bir gercegi tespit etmek gerekir,bilmiyorum Islamistler bu tespite nasil yaklasirlar.Ancak gercekleri tespit ederek sonuca daha kolay varilabilecegine inaniyorum.Nedir bu gercek?Bu gercek Avrupa toplumu'nun büyük bir kesimi;Islamin bir din oldugunu kabul etmiyor olmasidir.Peki nedir ISLAM?Sorusuna Avrupalilarinvermis oldugu yanit:Üzülerek söylemek gerekirse,insanlik düsmani bir ideolojioldugudur.Neden bu sonuc ortaya cikiyor?Dünyanin cesitli yörelerinde yasanan toplu katliamlar,bu katliamlari yapanlarin kendilerini Islami olarak adlandirmalari,yani Islam adina cinayet islediklerini saklamadiklari,herne kadar birtakim kisilerin "Islamda terör yoktur"demelerinin,yasanan katliamlara bakarak gercek disi oldugu izlenimi Islamifobi'nin yayginlasmasinin bir gerekcesidir.Muhakkak ki bu izlenimi siyasi olarak kullanmaya hazir olan irkcilar vardir.Toplumun gercek korkusunu irkciliga yorumlamak bence insanliga yapilabilcek kötülüklerden biridir.Yani bir örnek vermek gerekirse:Bir insanin köpekten korkmasini Hayvan düsmanligi olarak yorumlayip o korkuyu kullanan gercek hayvan düsmanlarina zemin hazirlamakla Islamifobiyi irkciliklar karistirmak aynidir.O zaman Islamistlere veya müslümanlara düsen görev ,insanlara düsmanlik ederek bunu da Islam kisvesine sokup din adina diyenlerden kendilerini soyutlamalari ve Islam dininin gercek yönlerini yasayarak örnek olarak Islamifobiyi en az dereceye indirgemeleridir.Avrupada bir Islam düsmanligi yoktur,olsaydi 50 yili askin bir süredir müslüman yabancilarla birlikte yasayamazdilar.Ozaman bu sorunun temeline inmek gerekir.Bu da müslümanlarin dinlerini tam olarak ögrenmeleri,hurafelere degil gerceklere inanmalari,özellikle baska inanc sahiplerine karsi saygili yani Laik düsünceye sahip olmayi ve bulunduklari ülkelerin kendi ülkeleri degil baskalarinin ülkesi oldugunu o ülkelerde o ülke sahiplerinin kültürlerinin gecerli oldugunu ve baska kültürlere tolerans tanidiklarini düsünerek yasam tarzlarini uyumlu bir konuma getirmelerine dikkat etmeleri gerekir.Yani önce kendimizden baslamadan baskalarindan beklemeyelim.

Son Yüklenenler