'Dosya: "Avrupa Parlamentosu Seçimleri"'

2024 Avrupa Seçimleri ve Aşırı Sağ

Haziran ayındaki seçimlerde aşırı sağ partilerin yeni kazanımlar elde etmesi beklenirken, Avrupa Parlamentosunun daha sağa kayabileceği ve bunun da AB'de yeni siyasi rotaların oluşmasına yol açabileceği tahmin ediliyor. Prof. Cas Mudde kampanya sürecini, seçimin muhtemel sonuçlarını ve özellikle de AB siyasetinin nasıl değişebileceğini değerlendirdi.

Fotoğraf: Andrew Angelov - Shutterstock.

2024 yılı, tarihin gördüğü en büyük seçim yılı. Küresel nüfusun neredeyse yarısı, dünya genelindeki -demokratik ya da daha az demokratik- seçimlerde oy kullanma hakkına sahip olacak. Avrupa’da yapılacak seçimler, seçmen sayısı bakımından bu yılki en büyük seçimler olma vasfına sahip değil: Bu unvan -dünyanın “en büyük demokrasisi”- Hindistan’a ait. Yine de, 27 ülkede toplamda 400 milyondan fazla kişinin temsilcilerinin seçileceği Avrupa seçimleri hem büyük hem de önemli.

Tüm gözler, önceki iki Avrupa seçiminde olduğu gibi, bu yılın en büyük kazananı olması beklenen aşırı sağa çevrilecek. Bu, anlaşılır bir durum. Aşırı sağ partiler, Avusturya, Belçika, Fransa, İtalya, Hollanda ve Polonya gibi birçok Avrupa ülkesindeki anketlerde en üst sıralarda yer alıyor. Yine de, aşırı sağın 2014 ve 2019’da zaten kazandığını unutmamak önem taşıyor (Manucci, 2021): Bu durum bu partilerin büyümeleri için daha az alanları olduğu anlamına geliyor. Dahası, an itibarıyla aşırı sağ bölünmüş durumda. Bu da aşırı sağı Brüksel siyaseti içerisinde marjinal pozisyonda tutabilir.

Bu makalede, 2024 Avrupa seçimlerinin kampanya sürecini ve beklenen seçim sonuçlarını inceliyoruz. Özellikle oy sayısı bakımından değil, aynı zamanda siyasi güç açısından da en büyük kazanan olması beklenen aşırı sağa odaklanıyoruz. Yaklaşan seçimlerin, aşırı sağ fikirleri ve partileri daha da ana akım hâline getirmesi ve Avrupa Parlamentosu’nu daha da sağa çekmesi bekleniyor. Bu, birçok açıdan, AB siyasetinin, aşırı sağ partilerin büyük ölçüde ana akım hâline geldiği ve normalleştiği çoğu üye devletin çizgisine daha fazla uyum sağlayacağı demek oluyor (Mondon ve Winter, 2020; Mudde, 2019a). Bununla birlikte, Avrupa Parlamentosunun benzersiz bir kurum olması, iç siyaseti daha iyi anlamak için kısa bir açıklama yapmayı gerektiriyor.

Avrupa Parlamentosu ve Seçim Süreçleri

Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Birliği’nin (AB) yasama organıdır. Avrupa Birliği’nin öncülü olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun Ortak Meclisi 1952’de kurulmuş olsa da Avrupa Parlamentosu üyeleri (AP üyeleri), yalnızca 1979’dan beri doğrudan seçilmektedir. Aslında, bugüne kadar AP, kendi internet sitesinde gururla belirttiği gibi, “AB’nin doğrudan seçilen tek kurumu” olarak kalmaya devam ediyor. AP, karmaşık AB yapısı içinde yavaş ama istikrarlı bir şekilde gücünü artırmış olsa da hâlâ kendine özgü bir kurum (Usherwood ve Pinder, 2018). En önemlisi, ulusal parlamenter sistemlerden farklı olarak, iki AB yürütme organı, AP’nin çoğunluk desteğine bağlı değildir. Birincil yürütme organı olan Avrupa Devlet ve Hükûmet Başkanları Konseyi (European Council),  -ya da Türkçedeki yaygın kullanımıyla AB Liderler Zirvesi- tamamen AP’den bağımsızdır ve mevcut durumda 27 üyeye sahip AB’deki ulusal hükûmetlerin liderlerinden oluşuyor. Günlük AB yürütme organı olan Avrupa Komisyonu ise büyük ölçüde AP’den bağımsızdır: Komiserler, üye devletlerin hükûmetleri tarafından seçilir, ancak Komisyon Başkanı AP tarafından seçilir. AP aynı zamanda tüm Komisyon’u onaylama veya görevden alma hakkına sahiptir.

AP’nin iç işleyişi, iki yürütme organından da farklıdır. Basitçe ifade etmek gerekirse, AB liderleri kendi ülkelerini temsil ederken, Komisyon üyeleri AB’yi, AP üyeleri ise partilerinin ideolojisini temsil eder. AP üyeleri seçildikleri ülkelere göre değil, ideolojilere göre organize edilen siyasi gruplara göre otururlar. Pratikte, daha fırsatçı güç hesaplaşmaları da bu işleyişte rol oynayabilir. Şu anda, 2019 seçimlerindeki sandalye sayısına göre sıralanan yedi resmî grup vardır: Sağcı Avrupa Halk Partisi (EPP), merkez sol Sosyalistler ve Demokratların İlerici İttifakı (S&D), liberal Renew Europe, Yeşiller/Avrupa Özgür İttifakı Grubu (Greens/EFA), aşırı sağcı Kimlik ve Demokrasi (ID), “muhafazakâr” (ama gerçekte aşırı sağcı) Avrupa Muhafazakârları ve Reformistler (ECR), ve aşırı sol Birleşik Avrupa Solu – İskandinav Yeşil Sol Grubu (GUE/NGL). son olarak, gruba dahil olmayan partileri kapsayan ancak grup ayrıcalıklarına sahip olmayan “grupsuz” (NI) üyeler var. Siyasi gruplar sandalye sayısı, ideolojik homojenlik ve oy tercihlerine göre farklılık gösteriyor.

Avrupa Parlamentosu sıradan bir parlamento olmadığı gibi temsilcilerinin seçildiği seçimler de sıradan seçimler değildir. Birçok yönden “Avrupa seçimlerinden” bahsetmek bile yanıltıcı olabilir. Aynı yasama organı için temsilciler seçiliyor olsa da (yani AP üyeleri), Avrupa seçimleri esasen 27 ayrı ulusal seçimden oluşuyor. Her biri çok farklı ulusal kampanyalara, partilere ve hatta seçim kurallarına sahip. Ayrıca, bir üye devletteki (örneğin Almanya) seçim sonuçları, başka bir ülkedeki (örneğin Malta) sonuçlardan tamamen bağımsız tecelli ediyor. Dolayısıyla Avrupa’da gelişmelerden veya eğilimlerden bahsetmek genelde zor bir şeydir çünkü bahsedilenlerin çoğu sadece bazı AB üye devletleri için geçerliliğe sahip.

Avrupa seçimleri “ikinci dereceden seçimler” olarak adlandırılır çünkü “birinci dereceden seçimler” gibi bir yürütme organının yapısını belirlemezler (Reif ve Schmitt, 1980). İkinci dereceden seçimlere dair teorik bakışa göre, insanlar bu seçimlerle daha az ilgilenirler ve bu nedenle daha az katılım gösterirler; oy verirken de daha sık “öfkesi” (protesto) veya “kalbi” (destek) yerine “aklıyla” (stratejik) oy kullanırlar (Oppenhuis et al., 1996). Sonuç olarak, yaygın bir algıya göre, iktidar partileri bu tür seçimlerde zorluk yaşarken, küçük, aşırı ve muhalefet partileri gelişir. Uzun zamandır aşırı sağ partilerin Avrupa seçimlerinde ulusal seçimlere göre (çok) daha iyi sonuçlar aldığına inanılıyordu. Fakat yapılan ampirik çalışmalar, istisnalara değil de ortalamalara odaklandığımızda bunun doğru olmadığını göstermiştir (örneğin, Minkenberg ve Perrineau, 2007).

İlk beklentilerin yanlış olmasının ya da son zamanlarda daha az doğru olmasının birkaç nedeni vardır. Her şeyden önce, bu ikincil derece teorisi ABD’deki “ara seçimler” üzerine bina edilmiştir. Ancak Avrupa seçimleri her zaman tüm üye devletlerin ulusal seçim döngüsünün “ara dönemine” denk gelmez. İkinci dereceden seçimlerin zamanı, birinci dereceden döngü bağlamında, oy verme davranışını farklı şekillerde etkilediği için ve Avrupa seçimleri, farklı ülkelerde ulusal döngünün farklı aşamalarına denk geldiği için çeşitli faktörler Avrupa seviyesinde büyük ölçüde dengelenir (Wondreys, 2021). Ayrıca, aşırı sağ partiler artık küçük, “aşırı” olarak algılanmıyor veya muhalefette de değiller. Bu nedenle bu orijinal teori, realiteyle giderek daha az örtüşmektedir (Ehin ve Talving, 2020; Wondreys, 2023b).

2024 Avrupa Seçimleri: Kampanya ve Oylar

2024 Avrupa seçimlerinde birkaç yenilik var. Muhtemelen en önemlisi, Birleşik Krallık’ın AB’den çıkışının tamamlanmasından sonraki ilk seçimler olacak ve dolayısıyla önceki seçimlere kıyasla daha az sandalye olacak.[1] Ayrıca, AB’deki ve üye ülkelerdeki siyaseti kökten etkileyen birkaç önemli “kriz”den sonra yapılan ilk seçimler olacak. Örnek olarak: Kovid-19 pandemisi, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve son Gazze’de aylardrı süren savaş vb. olaylar.

Birçok parti, ulusal kampanyalara kıyasla çok daha az kaynak ayıracak. Çoğu medya kuruluşu ve partiler ise, ağırlıklı olarak ulusal meselelere ve ulusal politikacılara odaklanacak: AB’nin genişlemesi ve kurumsal reformu gibi Avrupa meselelerini büyük ölçüde görmezden gelinecek. Son olarak, Avrupa seçimlerinin genel anlatısı, 2023 Hollanda seçimlerinde Geert Wilders’ın şok edici zaferinden sonra yeniden ivme kazanan cesur bir aşırı sağın zorluğuyla karşı karşıya kalan demokrasinin zayıflaması oldu.

Yakın tarihli bir rapor, 2024 Avrupa seçimlerinde “keskin bir sağa dönüş” öngörüyor (Cunningham et al., 2024). 27 üye devletteki[2] en son anketlere dayanarak, yazarlar, Avrupa Parlamentosunun tarihinde ilk kez “Hristiyan demokrat muhafazakâr ve radikal sağ parlamenterlerin popülist bir koalisyonunun çoğunluğa ulaşabileceği” konusunda uyarıyorlar (Cunningham et al., 2024, 1). Dürüst olmak gerekirse, bu çok büyük bir artış değil, çünkü 2019 Avrupa seçimlerinden sonra “popülist” AP üyelerinin toplam sayısı zaten neredeyse üçte bir olarak tahmin ediliyordu ve bunların büyük çoğunluğu aşırı sağcıydı (Manucci, 2021; Mudde, 2019b). Yine de, ulusal politikalarda da giderek daha fazla gördüğümüz gibi, sağcı blok içinde önemli bir kayma var. Gittikçe daha fazla ülkede aşırı sağ partiler artık en büyük partiler (sağcı blok içinde), bu da “yumuşak” Avrupa şüpheciliğinden “sert” Avrupa şüpheciliğine geçiş olduğu anlamına geliyor (Taggart ve Szczerbiak, 2004). Gerçekten de, yazarlar “ECR ve ID gruplarının toplamda AP üyelerinin yüzde 25’ini oluşturmasını bekliyorlar”, bu da EPP’nin veya S&D’nin üye sayısından fazlası demek oluyor (Cunningham et al., 2024, 4).

Elbette, işbu rapor Avrupa’daki seçim kampanyalarının başlamasından önce yayımlandı. Ulusal hükûmetlerin performansına ilişkin tutumlar dahil olmak üzere ulusal meseleler, çoğu üye devlette Avrupa seçim kampanyalarını domine edecek olsa da ulusal partiler, siyasi gruplarının konularını kampanyalarına entegre ederler. EPP, göç ve Avrupa Yeşil Mutabakatı (European Green Deal) konularına odaklanarak kampanya yapmayı seçti ve böylece büyük ölçüde aşırı sağın olumsuz çerçevesini benimsemiş oldu. Bu da kampanyanın aşırı sağın çerçeveleri ve meseleleri ile birlikte aşırı sağın hükûmet kurma kabiliyeti (Koalitionsfähigkeit) meselesiyle de domine edileceği anlamına geliyor. İsveç ve Hollanda’daki son seçimler ve on yıllar süren akademik araştırmaların da gösterdiği gibi (örneğin, Krause et al., 2022; May ve Czymara, 2023), bu genellikle aşırı sağın lehine olmaktadır.

Kısacası, aşırı sağın 2024 Avrupa seçimlerinde neredeyse kesin olarak en büyük kazanan olacağı kesin olsa da bu seçim başarısını siyasi etkiye dönüştürüp dönüştüremeyeceği belli değil. Aşırı sağ partiler, çoğu AB üye devletinin ulusal siyasetinde büyük ölçüde ana akım hâline gelmiş ve normalleşmiş olsa da AB’nin merkezi olan Brüksel’de hâlâ marjinal pozisyondalar. Gerçi bu durum da ECR’den daha çok -son 10 yılda önemli ölçüde azalmış olsa da- ID grubunu ilgilendiriyor.

AP’deki Dengeler ve Olası Değişimler

Sağcı EPP ve merkez sol S&D’nin yeni Avrupa Parlamentosunda en büyük iki grup olarak kalacağı tahmin ediliyor. EPP’nin marjını biraz artırması, aşırı sağcı ID’nin üçüncü sırada olması ve “muhafazakâr” ECR’nin beşinci sırada yer alması bekleniyor. Tüm “ilerici” gruplar kayba uğrayacağa benziyor: Renew Europe ve Yeşiller’in koltuklarının yüzde 20 ile yüzde 30 arasında azalacağı öngörülüyor. Bu değişimlerin çoğu Avrupa genelinden değil, büyük ülkelerde bir veya iki partideki radikal değişikliklerden kaynaklanıyor. Örneğin, Almanya’da ID üyesi Almanya için Alternatif (AfD) için beklenen büyük kazanç ve Yeşiller için beklenen büyük kayıp ile Fransa’da Renew Europe üyesi Ensemble Koalisyonu (Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ittifakı) için beklenen büyük kayıp gibi. Yine de bu tahminler, seçimlerin hâlâ gerçekleşmemiş olması nedeniyle değil, aynı zamanda Avrupa Parlamentosuna yeni, henüz bağlantılı olmayan partilerin gireceği gözetilerek (bkz. Cunningham et al., 2024) dikkatle ele alınmalı.

Daha da önemlisi, grupların karakteri, üyeliği ve sayısı değişebilir. Bu, özellikle geçmişte grup ve üyelik değişiklikleri yaşamış olan aşırı sağ için önemlidir (örneğin, Manucci, 2021; McDonnell ve Werner, 2019). Geleneksel aşırı sağ grup ID’dir ve Marine Le Pen’in Ulusal Birlik (RN), Matteo Salvini’nin Lig, Geert Wilders’in Özgürlük Partisi (PVV), Herbert Kickl’in Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) ve AfD gibi iyi bilinen aşırı sağ partileri içerir. ECR, İngiliz Muhafazakâr Partisi tarafından kurulmuştur (Steven, 2020) ve hâlâ genellikle “muhafazakâr” veya “ulusal muhafazakâr” olarak anılır; bu son terim, aşırı sağ için belirsiz bir örtmece olarak kullanılır. Ancak 2010’larda, bu grup neredeyse tamamen aşırı sağa dönüştü, çünkü Hukuk ve Adalet (PiS) gibi muhafazakâr partiler radikalleşti ve İsveç Demokratları ve Vox gibi aşırı sağ partiler katıldı (Manucci, 2021). Sonuç olarak, ID ve ECR arasında artan bir ideolojik örtüşme var ve “saygınlık farkı” da daralıyor. ECR partilerinin çoğu zaten ulusal düzeyde koalisyon yapabilir olarak kabul edilirken, Batı Avrupa’da aşırı sağı hükümetten uzak tutma stratejisinin zayıflaması hatta ortadan kalkmasıyla daha fazla ID partisi için de bu durum geçerli hale geliyor.

ECR ve ID arasındaki farklılığın temelinde Rusya ile ilişkiler yer alıyor. Polonya’daki  Hukuk ve Adalet Partisinin (PiS) hakim olduğu ECR geleneksel olarak şiddetle Rusya karşıtı iken, RN’nin hakim olduğu ID daha Rusya yanlısı olarak kabul ediliyor. [3] Ancak Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı işgalinin ardından, çoğu ID partisi de Rusya yanlısı pozisyonunu değiştirmek zorunda kaldı (Wondreys, 2023a). ECR-ID ayrımının gölgesindeki bir başka konu ise Viktor Orbán’ın Fidesz adlı partisi. Fidesz, 2021’de EPP’den fiilen çıkarılmıştı ve o zamandan beri yeni bir grup arayışındaydı. ID’nin aktif şekilde ilgilenmesine rağmen, Orbán son zamanlarda Fidesz’in ECR’ye katılacağını açıkladı. Bu adım, ECR’nin iki büyük partisi olan eski Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki partisi PiS ve İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin İtalya’nın Kardeşleri tarafından resmen desteklenmiş olsa da bazı küçük üye partiler şüpheyle yaklaştı veya hatta reddedici tutumda oldular.  Özellikle İsveç Demokratları (SD) ve ECR’deki kalan birkaç gerçek muhafazakâr partiden biri olan Çek Sivil Demokrat Partisi (ODS) karşı çıkmıştı. Yani ECR, Orbán ile iş birliği konusunda derinden bölünmüş durumda.

Eğer Fidesz ECR’ye katılırsa, grup daha da sağa kayacak. Bu, grubun ID ile daha yakın iş birliği kurmasını kolaylaştırabilir ve hatta tek büyük bir aşırı sağ grup oluşumuna veya bazı büyük ID partilerinin ECR’ye katılmasına yol açabilir (FPÖ ve PVV gibi). Bu senaryo aynı zamanda Avrupa Parlamentosu’nu ve genel olarak Avrupa siyasetini daha da sarmaya matuf çünkü Orbán’ın bölgesel müttefiklerinden bazıları da aynı yolu takip edebilir. Çek Cumhuriyeti’nde Andrej Babiš’in ANO’su, Slovenya’da Janez Janša’nın SDS’si ve Slovakya’da Robert Fico’nun Smer’i, sırasıyla şu anda Renew Europe, EPP ve S&D içindeki mevcut siyasi gruplarında baskı ile karşı karşıya kalıyor. Bu partilerin Avrupa şüpheciliği giderek artıyor ve Orbán’a yakınlaşıyorlar. Bu olursa, yeni aşırı sağ grup sadece yeni Avrupa Parlamentosundaki en büyük grup hâline gelmekle kalmaz, aynı zamanda Avrupa Devlet ve Hükûmet Başkanları Konseyi ve belki de Avrupa Komisyonunda da önemli bir oyuncu olabilir. Ancak bu durum bazı riskleri de beraberinde getirebilir.

Parlamento, kuruluşundan bu yana EPP ve S&D’nin oluşturduğu bir ittifak tarafından yönetildi. 2019’da bu iki grup çoğunluğunu kaybettiğinden beri, artan sayıda EPP üyesinin hafif düzeyde de olsa Avrupa şüpheciliği ifade etmesine ve ECR ve ID partileriyle ulusal düzeyde çalışmasına rağmen, ağırlıklı olarak Renew Europe ile iş birliği yapıyorlar. Seçimler yaklaşırken, EPP, ECR ile açıkça flört ediyor ve bazı temel konulara dair -özellikle göç ve Avrupa Yeşil Anlaşması- ECR’nin pozisyonlarını büyük ölçüde kopyalıyor. ECR’nin Orbán gibi önemli eski ID üyeleri ile iş birliği yapması, EPP ile daha genişletilmiş bir ittifakı riske atabilir.  Bu senaryo, Orbán ile bazı EPP liderleri (grubun lideri Manfred Weber gibi) arasındaki tarihsel ve derin kişisel düşmanlıklar nedeniyle de gerçekleşebilir.

Seçim Sonuçlarına Göre Oluşabilecek Tablo

Salt sandık sonuçları anlamında 2024 Avrupa seçimleri, önceki iki seçimdeki trendi yansıtacak: Sağcı Avrupa şüpheciliği ve aşırı sağ partilerden gelen Avrupa Parlamentosu üyelerinin artışı. Ancak siyasi güç açısından, yaklaşan seçimler bir dönüm noktası olabilir. Avrupa Parlamentosu tarihinde ilk kez, sağcı bir çoğunluğa sahip olabilir. Bu çoğunluğun siyasi olarak nasıl şekilleneceği, yani ittifaklar ve işbirliği açısından nasıl bir görünüm sergileyeceği henüz net değil. Kilit oyuncu muhtemelen ne “ana akım sağ” EPP ne de aşırı sağcı ID olacak, ancak “melez” ECR olacak. Yeni parlamentoda sadece beşinci en büyük grup olması beklenen bu içten bölünmüş grubun önemli bir tercih yapması gerekecek. Mevcut ID partileri ve Orbán’ın Fidesz’i dahil yeni partileri kazanarak önemli ölçüde büyümeyi seçebilirler. Bu, yeni Parlamento içinde siyasi ağırlığını artırırken, EPP ile olan ittifakını riske atarak ECR’nin siyasi etkisini azaltabilir.

Avrupa Parlamentosundaki aşırı sağın iş birliği kendi tarihi ve birçok ideolojik ve kişisel bölünme göz önüne alındığında, aşırı sağ bir “süper grup” en azından gelecek yasama dönemi (2024-2029) için olası görünmüyor. “Ana akım sağ” (EPP) ve “aşırı sağ” (ECR ve daha fazlası) arasında siyasi bir koalisyonu sağlamak yerine, bir sonraki Parlamento muhtemelen EPP’nin sağ kanadının rehin aldığı zayıf bir “ana akım” koalisyonuna yol açacak: Bu da aşırı sağ ile iş birliği yapma tehdidiyle istenmeyen politikaları engelleyebilecek. Ana akım sağ (EPP) ile aşırı sağ (ECR ve ID) arasındaki politika örtüşmesi göz önüne alındığında, daha sıkı göç politikaları ve Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın daha da zayıflamasını bekleyebiliriz (bkz. Cunningham et al., 2024). Ayrıca, azınlık haklarının korunması ve AB içindeki liberal olmayan hükûmetlerin cezalandırılması konusunda daha az istek göreceğimizi tahmin edebiliriz.

Avrupa entegrasyonunun akıbetiyle ilgili [AB’nin genişlemesi ve kurumsal reform konuları da dahil olmak üzere] önceden yapılmış araştırmalar, “Avrupa şüphecileri, bölünmüş bir Avrupa yanlısı kamp ile karşılaştıklarında, yasama çıktısını etkileyerek Avrupa entegrasyonunun seyrini değiştirme potansiyeline sahip olabilirler” sonucuna varmıştı (Börzel et al., 2023, 1114). Üç büyük ana akım grup içindeki partilerin artan hafif düzeydeki Avrupa şüpheciliği göz önüne alındığında (örneğin, EPP’de Hollanda’da Yeni Toplum Sözleşmesi Partisi (NSC) ve Slovenya’da SDS veya Renew Europe grubunda Çek ANO ve Hollanda Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi gibi) böylesi bir bölünme oldukça olası gözüküyor. Ancak sağ cenahtaki Avrupa şüphecileri birçok konuda birleşmiş değil. Örneğin; Hollanda’da Wilders’in PVV’si daha fazla genişlemeye şiddetle karşı çıkarken, Macaristan’ın Fidesz’i, Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić gibi güçlü müttefikleri AB’ye getirebilecek Batı Balkanlar’ın katılımını güçlü bir şekilde destekliyor.

Elbette, bu durum AB’nin uluslararası siyasetteki rolünü de etkileyecektir. En başta, AB’yi sadece zaten bölünmüş ve zayıf olduğu bölgelerde (örneğin, Orta Doğu) değil, aynı zamanda kendi sınırlarına daha yakın bölgelerde de daha az kararlı hale getirecektir. Çoğu ECR partisinin güçlü Ukrayna yanlısı tutumu ve çoğu ID partisinin oldukça yumuşak Rusya yanlısı pozisyonu göz önüne alındığında, AB’nin Rusya ve Ukrayna konusundaki temel duruşunda bir değişiklik olası değildir. Ancak artan “Ukrayna yorgunluğu” ile birlikte, AB’nin desteği muhtemelen daha tartışmalı ve mütevazı hale gelecektir. EPP’nin gündeminde üst sıralarda yer alan “Avrupa savunması” gibi yeni önemli insiyatifler muhtemelen aşırı sağdan ve aşırı soldan önemli bir muhalefetle karşılaşacaktır.

Bu da bizi kimsenin hakkında konuşmak istemediği aşikar soruna getiriyor: Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’a geri döndüğü senaryo: Bu durumda AB büyük ölçüde kendi başına hareket etmek zorunda kalacaktır. Trump, güçlü anti-AB ve anti-NATO görüşlerine sahip ve ABD’nin uluslararası siyasette daha kendine odaklı olmasını istediğini net bir şekilde ifade etmişti. Böyle radikal bir değişimin doğrudan bir sonucu, özellikle ateşli bir transatlantikçi olan Joe Biden’dan sonra, AB’nin, daha fazla ve daha yakın Avrupa işbirliği konusunda hiç olmadığı kadar bölünmüş olduğu bir dönemde, dış politika ve askeri hedeflerine ulaşmak için çok daha büyük bir rol oynamak zorunda kalması olacaktır.

Kaynaklar

Börzel, T. A., P. Broniecki, M. Hartlapp and L. Obholzer (2023), Con- testing Europe: Eurosceptic dissent and integration polarization in the European Parliament, Journal of Common Market Studies, 61(4), 1100-1118.

Cunningham, K. and S. Hix with S. Dennison and I. Learmonth (2024), A Sharp Right Turn: A Forecast for the 2024 European Parliament Elections, ECFR Policy Brief, 523.

Ehin, P. and L. Talving (2020), Second-order effects or ideational rifts? Explaining outcomes of European elections in an era of populist politics, Italian Political Science Review, 50(3), 350-367.

Krause, W., D. Cohen and T. Abou-Chadi (2022), Does accommodation work? Mainstream party strategies and the success of radical right parties, European Journal of Political Research, 11, 172-179.

Manucci, L. (2020), Forty years of populism in the European Parliament, População e Sociedade, 35, 25-42.

May, A. C. and C. S. Czymara (2024), Careless whisper: Political elite discourses activate national identities for far-right voting preferences, Nations and Nationalism, FirstView.

McDonnell, D. and A. Werner (2019), International Populism: The Radical Right in the European Parliament, Oxford University Press.

Minkenberg, M. and P. Perrineau (2007), The radical right in the European elections 2004, International Political Science Review, 28(1), 29-55. Mondon, A. and A. Winter (2020), Reactionary Democracy: How Racism and the Populist Far Right Became Mainstream, Verso.
Mudde, C. (2019a), The Far Right Today, Polity.
Mudde, C. (2019b), The 2019 EU elections: Moving the center, Journal of Democracy, 30(4), 20-34.

Oppenhuis, E., C. van der Eijk and M. N. Franklin (1996), The party con- text: Outcomes, in C. van der Eijk and M. N. Franklin (eds.), Choosing Europe? The European Electorate and National Politics in the Face of Union, The University of Michigan Press, 287-305.

Reif, K. and H. Schmitt (1980), Nine second-order national elections – A conceptual framework for the analysis of European election results, European Journal of Political Research, 8(1), 3-44.

Steven, M. (2020), The European Conservatives and Reformists (ECR): Politics, Parties and Policies, Manchester University Press.

Usherwood, S. and J. Pinder (2018), The European Union: A Very Short Introduction, Oxford University Press.

Taggart, P. and A. Szczerbiak (2004), Contemporary Euroscepticism in the party systems of the European Union candidate states of Central and Eastern Europe, European Journal of Political Research, 43(1), 1-27.

Wondreys, J. (2021), Unpacking Second-order Election Theory: Vote Choice and Turnout in European Elections, Unpublished PhD Thesis University of Georgia.

Wondreys, J. (2023a), Putin’s puppets in the West? The far right’s reaction to the 2022 Russian (re)invasion of Ukraine, Party Politics, OnlineFirst.

Wondreys, J. (2023b), Unpacking second-order elections theory: The effects of ideological extremity on voting in European elections, Electoral Studies, 81, 102663.

Dipnotlar

[1] Her ne kadar “Brexit referandumu” 2016 yılında yapılmış olsa da Birleşik Krallık, AB’den resmi olarak ancak 31 Ocak 2020’de ayrılmıştı ve bu tarihte 2019 Avrupa seçimlerinde seçilen milletvekilleri Avrupa Parlamentosu’ndan ayrılmışlardı. Birleşik Krallık’nin AB’den ayrılığından önce AP’de toplam 751 üye varke, sonrasında bu sayı 705’e düşmüştür. 2024 Seçimlerinde ise bu sayı 720 olacaktır.

[2] Burada, bu kamuoyu yoklamalarının Avrupa seçimlerinden ziyade insanların ulusal seçimlerde nasıl oy kullanacaklarını sorma eğiliminde olduğunu belirtmek önemlidir. Her ne kadar çoğu insan Avrupa seçimlerinde ve ulusal seçimlerde farklı oy vermese de, aynı gün yapıldığı takdirde dahi Avrupa seçimlerinde katılım ulusal seçimlere göre çok daha düşüktür, bu da bu oylama sonuçlarının dikkatli bir şekilde ele alınması gerektiği anlamına gelir (Cunningham et al., 2024).

[3] Buna rağmen Fin Partisi geçen yıl ID grubundan ayrılarak ECR’ye katılmış ve bunun temel nedeni olarak “Finlandiya’nın güvenlik politikasındaki radikal değişiklik”i göstermişti. Ancak bu yılın başlarında aynı “Rusya karşıtı” ECR, lideri Eric Zemmour’un RN’li Marine Le Pen’den daha açık bir şekilde Putin yanlısı olduğu küçük Fransız aşırı sağ partisi Yeniden Fetih’ten bir milletvekilini kabul etti.

Cas Mudde

Politik aşırıcılık ve popülizm literatürünün önde gelen isimlerinden olan siyaset bilimci Prof. Cas Mudde, Georgia Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesinde öğretim üyeliği yapmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler