'Fransa'

Macron İçin Yolun Sonu mu Görünüyor?

Önümüzdeki hafta Fransa'da gerçekleşecek olan yasama seçimleri öncesi meclisteki gücünün daha da zayıflaması beklenen Macron'un yedi yıllık iktidarında neler oldu sizler için derledik.

Fotoğraf: Antonin Albert/Shutterstock

Fransa, aşırı sağın iktidara en yakın olduğu dönemi yaşıyor. Ülkeyi 2017’den beri yöneten Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Avrupa Seçimlerindeki büyük yenilgisinin ardından Ulusal Meclis’i feshetme kararı bir deprem etkisi yarattı. Her ne kadar Fransa’daki politik sistemde Cumhurbaşkanı Ulusal Meclis’i feshettiği takdirde Cumhurbaşkanlığı seçimleri  değil yalnızca milletvekilliği seçimleri yenilenecek olsa da seçim sonuçlarına dair yapılan anketler bir “kohabitasyon” ihtimalini öne çıkarıyor.

Peki, iktidara geldiğinden beri tartışmalı yasaların altına imza atan Emmanuel Macron kimdir? Yedi yıldır Fransa’yı yöneten Macron’un siyasi karnesinde neler var? İktidarı boyunca hangi krizleri nasıl atlatmaya çalıştı?

Fransa Siyasetinde Yeni Bir Figür Olarak Emmanuel Macron

Emmanuel Macron 2017 yılında cumhurbaşkanı seçildiğinde sadece 39 yaşındaydı. Fransa’nın geleneksel sağ-sol dengesini alt üst ederek iktidara gelmişti. Peki Macron nasıl bir arkaplanla nasıl bir ortamda cumhurbaşkanı seçildi?

Emmanuel Macron, Fransa’daki bir çok üst düzey bürokrat ve siyasetçi gibi Ulusal İdare Okulu (École nationale d’administration-ENA) mezunu. Üst düzey bürokrat yetiştirmek amacıyla kurulan bu prestijli okuldan mezun olduktan sonra Maliye Müfettişi olarak kariyerine başlıyor. Sonrasında özel sektöre geçerek Fransa’nın en etkili yatırım bankalarından biri olan Rothschild et Compagnie tarafından işe alınarak burada hızla yükseliyor.  2012 yılında Sosyalist Parti adayı François Hollande’ın iktidara gelmesiyle baş ekonomi danışmanı, bir süre sonra ise Ekonomi, Sanayi ve Dijital İşler Bakanı olan Macron, bakanlık görevi boyunca start-up şirketlere verilen destekler ile tanındı.

Fransa’da 2015 yılında yaşanan terör saldırıları ve sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl sürecinde yerleşik partilere ve siyasetçilere güvenin azaldığı bir noktada Macron 2016’da kendi siyasi hareketini kurarak 2017 seçimlerinde cumhurbaşkanı adayı oldu. Sürpriz bir şekilde seçimin ikinci turuna kalan Macron, ikinci turda Marine Le Pen’e karşı diğer adayların da verdiği destek ile seçilerek Fransa Cumhurbaşkanı oldu.

Macron’un siyasi yelpazenin ne tarafında kaldığına bir cevap vermek zor. Her ne kadar sosyalist Hollande’nin döneminde bakan yapılsa ve kendisini 2016 yılında “solcu” olarak tanımlasa da, sonrasında “liberal” olduğuna dair iddialara da şahit olundu. İktidara geldiğinden beri uyguladığı neoliberal politikalar ve çıkardığı yasalara bakarak fiilî olarak sağda olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Siyasi söylemini hem sağı hem solu eleştirme üzerine kuran Macron, halk tarafından da özellikle bankacı geçmişinden dolayı “sermayenin adamı” olarak görülüyor.

Krizlerle Geçen Yedi Yıl

Macron dönemindeki ilk skandal iktidara geldikten bir yıl sonra yaşandı. Cumhurbaşkanı’nın Elysée Sarayındaki ekibinden Alexandre Benalla isimli çalışanın 2018 yılı 1 Mayıs gösterileri sırasında polisle beraber göstericilere şiddet uyguladığı görüntüler temmuz ayında medyada paylaşıldı. Kolluk kuvvetlerinden dahi olmayan Benalla’nın şiddet uyguladığı bu görüntüler Fransa’da bir politik krize sebep oldu. Her ne kadar Benalla hakkında idari ve adli soruşturma açılsa da olay aylarca Fransa gündemini işgal etti. Konuya dair bir diğer kriz ise bir kaç ay sonra yaşandı. Görevden uzaklaştırılan Benalla’nın diplomatik pasaportunu iade etmediği ve kullandığı Mediapart tarafından ortaya çıktı. Henüz bu skandallar zihinlerde taze iken ise Fransa’da başka bir kriz yaşanmaya başladı: Sarı Yelekliler Hareketi.

Adını göstericiler tarafından giyilen yüksek görünürlük sağlayan sarı yeleklerden alan bu spontane toplumsal hareket Ekim 2018’de çoğunlukla sosyal medyada olmak üzere, hükûmete karşı gösteri çağrılarının yayılması ile ortaya çıktı. Kitleleri bu harekete katılmaya motive eden şey ise enerji ürünlerine uygulanan iç tüketim vergisinin artması nedeniyle yakıt fiyatındaki artıştı. Aylar boyunca önce Paris’te daha sonra Fransa’nın her yerinde yapılan gösteriler kamuoyunun gündemini meşgul etti. Hareketin talepleri hızla genişledi: özellikle çalışanların ve orta sınıfların yaşam standartlarının iyileştirilmesi, mali ve sosyal adalet, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un istifası, yurttaş inisiyatifi referandumunun kurulması. Cumartesi günleri yapılan gösterilerde çok fazla polis şiddeti vakası yaşandı ve bu da eylemcilerin sayısını daha da arttırdı. Hükûmetin huzursuzluğu dindirme konusundaki başarısızlığı ile polisin sert müdahalelerini desteklemesi sonucunda ülke çapında en az on iki ölüm kaydedildi. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 10 Aralık 2018’de yaptığı konuşmada sessizliğini bozarak ortalığı sakinleştirecek çeşitli tedbirleri duyurmak zorunda kaldı ve aylık asgari ücrette 100 avroluk bir artış olduğunu açıkladı.

2019 yılının sonlarına geldiğimizde Macron’u yeni bir kriz bekliyordu: Emeklilik Reformu. Macron hükûmetinin emeklilik yaşını yükseltmek istediği düzenlemeleri içeren yasa tasarısı büyük kitleler tarafından protesto edildi. Ülke genelinde haftalarca süren grevler yapıldı. Özellikle ulaşım, eğitim ve sağlık hizmeti veren kamu kurumu çalışanlarının yarısının grev yaptığı bu dönem Fransa tarihinin en etkili grevlerinden birisi olarak hatırlanıyor. Özellikle de başkent Paris’te toplu taşımanın felç olması ile grev kendisini hissettirdi.  Devam eden protestolar ve grevler ise Korona virüs salgını nedeniyle kesilmek zorunda kaldı. Emmanuel Macron da Kovid krizi nedeniyle “devam eden tüm reformların” askıya alındığını duyurdu.

Fransa toplumsal krizlerle sarsılırken, Kovid-19 salgınının neden olduğu sağlık krizi başladı. Ülkede Şubat 2020’nin sonunda kaydedilen ilk vakalar, yetkililerin 17 Mart’ta ilk sıkı karantinayı uygulamasına yol açtı. Ancak devletin tüm çabalarına rağmen krizin yönetilmesindeki eksiklikler fazlasıyla hissedildi. Salgının başlarında hükûmetten bazı yetkililerin, maske takmanın bir anlamı olmadığını öne sürmesi aslında bambaşka bir gerçeği gizlemeye yönelikti: Stok yokluğu. Pandeminin ilk ayları boyunca basit bir tıbbi maske bulmak neredeyse imkansızdı. Daha sonra test yapmanın zorlukları geldi. Macron hükûmeti, vatandaşlarına test yaptırma konusunda büyük zorluklarla karşılaştı. Bazı bölgelerde vatandaşlar bazen test yaptırmak için saatlerce kuyrukta beklemek zorunda kaldı ve bu testlerin sonuçlarının alınmasındaki gecikmeler on güne kadar çıktı. Aşıları zorunlu tutarken devletin aşı yapma kapasitesi de yetersiz kaldı ve aşı işlemlerinde büyük gecikmeler yaşandı.

Emmanuel Macron’un ilk beş yılı bu krizlerle geçerken Fransa’da enflasyon ve alım gücündeki düşüş gibi sorunlar derinleşti. Toplamda, yirmiden fazla bakan 2017-2022 arasında hükûmetten ayrılmak zorunda kaldı. Bu siyasi iklimde, 2022 yılındaki seçimlerde yeniden aday olan Macron tıpkı 2017 yılındaki gibi ikinci turda Marine Le Pen ile yarıştı. Ancak bu defa rakibi Le Pen ikinci turda aldığı oyu 2017 yılına göre yüzde sekiz arttırarak aşırı sağın tarihi rekorunu elde etti.

2022 seçimlerinde yenilenen Ulusal Meclis’te salt çoğunluğu olmayan iktidar grubu için zor bir dönem başladı. Bu seçim hezimetinde kabineden üç bakan dahi meclis dışı kaldı. Kovid krizi nedeniyle rafa kalkan emeklilik reformu yeniden gündeme geldi ve yeni bir grev dalgası başladı. Haftalar boyunca başkent Paris’te çöp yığını görüntülerine şahit olduk. Emeklilik reformuna karşı Ulusal Meclis’te bir direnç oluşması sonucu dönemin başbakanı Elisabeth Borne anayasanın 49:3. maddesinin verdiği yetkiyi kullanarak metni oylama olmadan yürürlüğe soktu. Bu anayasal yöntem tıkanmış siyasi tartışmaların acil olan düzenlemeleri etkilememesi amacıyla hükûmete yetki veren bir düzenleme. Oylamasız kabul edilen metin ancak hükûmete gensoru verilip, hükûmetin düşmesi sağlanırsa kanunlaşmıyor. Macron’un ikinci defa seçildiği 2022 yılından itibaren bir buçuk yıl içinde bu maddenin verdiği yetki 12 defa kullanıldı. Mecliste salt çoğunluğa sahip olmayan iktidarın bu yetkiyi böyle sık kullanması da bir meşruiyet krizi tartışmasına sebep oldu.

Aşırı Sağı Aratmayan Düzenlemeler

Emmanuel Macron’un iktidardaki yılları sürekli bir sağa kaymaya şahit oldu. Özellikle de Cumhuriyet Değerlerine Saygı Yasası, yeni Göç Yasası, okullarda abaya isimli uzun geniş kıyafetlerin yasaklanması, Müslümanlara ait özel okulların kapatılması, radikallik iddiası ile kapatılan cami sayısındaki artış gibi meseleler bu sağa kaymanın göstergelerinden bir kısmını oluşturuyor.

Macron 2020 yılında yaptığı bir konuşmada Fransa’da “cemaatçilik ve ayrılıkçılık” olduğunu dile getirirken buna dair düzenlemeler yapılacağını dile getirmişti. Bu yasa tasarı “Ayrılıkçılık ile Mücadele Yasası” ismi ile duyurulsa da “Cumhuriyet Değerlerine Saygı Yasası” olarak yasalaştı. Söylem ve eylemleri sürekli olarak sağa kayan hükûmetin yasada “cumhuriyet değerleri” gibi ucu açık bir kavram kullanması Fransa’daki sivil toplum hürriyetlerinin kısıtlanması riski taşıdığı ve mağduriyetlerin yaşanmasını kolaylaştırdığı gerekçesiyle insan hakları kuruluşları tarafından eleştirildi. Bu yasa ile yurtdışından imam ve öğretmen gelmesi gibi uygulamalar kademeli olarak kaldırılırken ibadet mekanları için yabancı finansmanlar da zorlaştırıldı. Dinî hizmetler gerçekleştiren sivil toplum kuruluşlarına da “cumhuriyet değerlerine bağlılık sözleşmesi” imzalanması zorunlu hâle getirildi.

Bir diğer önemli düzenleme olan “Göçü Kontrol Etme ve Entegrasyonu İyileştirme” yasası ise 2023 yılında yürürlüğe girdi. Bu yeni yasayla, Fransız vatandaşlığını almaya yönelik zorlaştırmalar ve vatandaşlıktan çıkarmaya dair kolaylıklar getirildi. Ayrıca bu yasa iltica başvuru süreçlerini ve itiraz sürelerini de kısaltarak “verimlilik” adı altında mağduriyetlere sebep olma potansiyeline sahip. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi yasanın maddelerinin bir kısmını iptal etse de Fransa’da göçmen olmanın her geçen yıl zorlaştırıldığı aşikar. 

Avrupa Seçimleri ve Macron’un Ulusal Meclis’i Feshetmesi

Böyle bir siyasi iklimde gerçekleşen Avrupa Seçimleri Marine Le Pen’in partisinin büyük bir yükselişine tanıklık etti. İktidar grubunun AP seçimleri listesinin aldığı oyu ikiye katlayan Jordan Bardella liderliğindeki Ulusal Birlik (RN) listesi oyların yüzde otuzundan fazlasını aldı. Bu durum üzerine Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Ulusal Meclis’i feshederek yasama seçimlerini yenileme kararı aldığını açıkladı. Fransa 30 Haziran ve 7 Temmuz’da yeni milletvekillerini seçmek için sandığa gidecek.

Emmanuel Macron yeni bir siyasi krizle karşı karşıya; yürütmenin başında olduğu ülkede partisi AP seçimlerinde yalnızca yüzde 15 oy aldı. Siyasi dilini sağ ve sol aşırılıklara karşı kuran Macron’un meclisi feshederek aldığı siyasi riskin sonuçları ne olacak bir kaç hafta içinde göreceğiz. Ancak mevcut durumda yapılan anketler aşırı sağcı Ulusal Birlik’in yüzde 30-35 bandında birinci çıkacağını gösterirken, birleşen sol ittifak Yeni Halk Cephesinin de onun hemen arkasından geldiğini gösteriyor. Hükûmet grubu ise yüzde 20 gibi bir oy oranı ile üçüncü sırada yer alıyor.

Bugünden görünene göre Fransa’da 2027 yılına kadar mecliste çoğunluğu olmayan bir cumhurbaşkanı aşırı sağ ya da sol bir hükûmet ile çalışacak. Cumhurbaşkanı ve başbakanın farklı siyasi gruplardan olması durumuna Fransa’da “kohabitasyon” adı veriliyor.  Yarı başkanlık sistemine sahip olan ve yürütme ile yasama organlarını radikal bir şekilde ayıran Fransa’da başbakanı atama yetkisi halk tarafından seçilen cumhurbaşkanındadır. Bu kohabitasyon döneminde cumhurbaşkanının hareket alanı birçok yetkisini başbakan ile paylaştığı için çok daralacak. Ulusal Birlik’in seçimlerden birinci çıkması durumunda zaten gittikçe daha sağ politikalara sahne olan Macron döneminin son yılları hiç iç açıcı görünmüyor. Ancak Yeni Halk Cephesinin seçimlerden birinci çıkması durumunda özellikle göç kökenli insanlar için bir rahatlama olması mümkün. 

Ebubekir Tavacı

Lisans derecesini Istanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden 2016 yılında alan Tavacı, Fransa’da Université Paris 1 Panthéon Sorbonne’da Siyaset Bilimi yüksek lisans programından 2021 yılında mezun olmuş ve aynı üniversitede aynı alanda doktora araştırmasına devam etmektedir. Avrupa Birliği göç politikaları, Türk diasporası ve Fransa’da göç gibi konular üzerine çalışmalar yapmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler