İsveç’te Paradigma Değişikliği: Göç ve Vatandaşlık Politikaları Sıkılaştırılıyor
İsveç’te vatandaşlığa geçiş artık daha zor olacak! İsveç’in göç politikalarına dair yeni düzenlemeleri, sadece entegrasyonda aranan kriterlerin değil, vatandaşlık şartlarının da zorlaştırılmasını öngörüyor. Peki bu değişim Avrupa’daki mevcut eğilimlerin bir parçası olarak görülebilir mi?

“Artık İsveç vatandaşlığının şartsız verildiği günler geride kaldı.” Bu net ve kararlı cümle İsveç Göç Bakanı Johan Forssell’e ait ve İsveç’in göç politikalarındaki paradigma değişikliğini doğrudan ifade ediyor. Ülkedeki söz konusu paradigma değişikliğinin bir sürpriz olduğunu söylemek ise pek mümkün değil: İsveç Ekim 2022’den bu yana, Başbakan Ulf Kristersson liderliğindeki bir sağ partiler koalisyonu tarafından yönetiliyor.
Başbakan Kristersson’un partisi Moderaterna (Ilımlı Parti), Hristiyan Demokratlar (Kristdemokraterna) ve Liberaller’in (Liberalerna) yer aldığı hükûmet, yaklaşık 2,5 senedir popülist ve sağ çizgide bulunan politika önerileri sunmaya devam ediyor. Bu önerilerden birisi de geçtiğimiz ocak ayında sunulmuş olan İsveç vatandaşlığına geçişin zorlaştırılması ve bundan hareketle İsveç vatandaşlığının statüsünün yükseltilmesi hakkında. Ülkeye gelen göçmenleri ülkeye geliş sebeplerine göre sınıflandırmak insan hakları açısından eleştirilmeye açık bir plan. Peki bu vatandaşlığa geçiş mevzuatını sıkılaştırma önerisinin arkasında nasıl bir siyasi amaç ve dünya görüşü söz konusu?
Avrupa’da “Şartlı Vatandaşlık Entegrasyonu”na Doğru
Avrupa ülkelerinde merkez sağ ve sol partilerin göç ve entegrasyon konusunda benzer popülist söylem ve öneriler geliştirdiği ve bu nedenle göçün insani bir meseleden ziyade sosyo-ekonomik bir mesele olarak ele alındığı söylenebilir. İsveç’te vatandaşlık tartışmaları sürerken, Avrupa genelinde de yeni bir eğilim gözlemliyoruz. Literatürde “şartlı vatandaşlık entegrasyonu” olarak adlandırılan bu yaklaşım, birçok devletin vatandaşlık, oturma izni ve benzeri hakları belirli entegrasyon şartlarına bağlaması anlamına geliyor.
Örneğin, ocak ayının sonunda Belçika’da göreve başlayan sağ çizgideki hükûmet, ülkedeki vatandaşlık kriterlerinin yeniden değerlendirilip statüsünün yükseltilmesi gerektiğini ve bu doğrultuda ülkeye yeni gelenlerin daha fazla çaba göstermesi gerektiğini beyan etti. Dil öğrenme, iş bulma ve içeriği çoğu zaman net tanımlanmadan öne sürülen “topluma uyum sağlama” gibi kriterler, vatandaşlık edinimi için aranan başlıca şartlar durumunda. Almanya’nın yakında göreve başlayacak müstakbel Başbakanı Merz ise önceki hükûmetin kolaylaştırdığı vatandaşlığa geçiş mevzuatını tekrar sıkılaştırmayı ve çifte vatandaşlığın kapsamanı yeniden daraltmayı hedefliyor. Merz ve partisi Hristiyan Demokrat Birliği (CDU)’nun muhalefetteyken sıklıkla dillendirdiği bu önerisi için de benzer bir gerekçesi var: “Alman vatandaşlığının değerini korumak.”
İsveç’e dönecek olursak ülkede vatandaşlığına geçiş hakkında hükûmetin talimatı dahilinde bir grup uzman tarafından hazırlanan ve 14 Ocak’ta kamuoyuna sunulan raporda yeni mevzuat değişikliklerinin 1 Haziran 2026 tarihinde yürürlüğe girmesi bekleniyor.
“İsveç Vatandaşı Olmak, Daha Anlamlı Bir Hâle Getirilmeli”
Yeni mevzuat değişikliğinde örneğin vatandaşlık başvurusunda bulunmak için ülkede ikamet süresinin 5 yıldan 8 yıla çıkarılması, “dürüst” bir yaşam tarzı gibi daha sıkı kriterler getirilmesi ve suç işlemiş bireyler için başvuru süresinin uzatılması gibi öneriler sunuldu. Rapor hakkında düzenlenen basın toplantısında Göç Bakanı Forssell (Ilımlı Parti) şu ifadelerin altını çizdi:
“İsveç vatandaşlığının verilmesi gurur duyulacak bir şeydir ve toplumumuzun bir parçası olmak için çaba sarf eden ve burada geçirdikleri süre boyunca düzgün bir hayat yaşamaya çalışmış olan kişilere verilmelidir. İsveç vatandaşı olmanın daha anlamlı bir hâle gelmesi için şartları sıkılaştırıyoruz”.
Yeni düzenlemede yer alan diğer bir öneri ise vatandaşlığa başvuruda bulunan kişinin ekonomik manada kendi kendine yetebilme şartı ve bu şart “başvuru sahibinin gelirinin sosyal yardım sistemine ihtiyaç duymayacak düzeyde olması anlamına geliyor”. Vatandaşlığa başvuran kişilerin ayrıca son 3 yıl içinde 6 aydan fazla gelir desteği almamış olmaları gerekiyor. Ancak belirli iş kollarında çalışanlar veya emekli maaşı ya da yaşlılar için gelir desteği alanlar için istisnalar uygulanabileceğinin altı çiziliyor.
Sağ ve Sol Partiler Arasındaki Farklar Silikleşiyor
Uzun yıllar boyunca, İsveç’teki entegrasyon politikasında yukarıda bahsedilen veya benzeri sıkı şartlar aranmamış ve bundan kaçınılmıştı. 2000’li ve 2010’lu yıllara dönecek olursak; İsveç’teki sağ ve sol partiler arasında göç politikaları konusundaki farkların çok daha belirgin olduğunu söylenebilir. Örneğin 2002’deki seçim sürecinde, İsveç vatandaşlığına geçmek isteyen bireyler için dil ve sosyal hayat bilgisi arama şartları ilk kez, o dönemki adı Folkpartiet (Halk Partisi) olan merkez sağ çizgideki Liberaller partisi tarafından gündeme getirilmişti. Bu öneriye, o dönem yüksek sesle karşı çıkılmış, dönemin Folkpartiet Başkanı Lars Leijonborg yabancı düşmanlığı ve ırkçılık yapmakla suçlanmıştı.
Ancak günümüze dönecek olursak; hem hükûmet hem de muhalefet, kalıcı oturma izni ve vatandaşlık edinimi için dil ve toplum bilgisi şartlarının getirilmesini destekliyor. 2008 yılında dönemin Sosyal Demokrat Partili Adalet ve Göç Bakanı Morgan Johansson kişisel blogunda, Halk Partisinin İsveç vatandaşlığı için dil testi önerisini “yabancı düşmanı seçmenler için bir mıknatıs” olarak tanımlamıştı. Ancak Johansson 2021 yılında devlet televizyonunda yaptığı bir açıklamada “fikrini değiştirdiğini” söylemişti. İsveç’te oturum izni ve vatandaşlıkta aranan dil bilgisi şartı, merkez sol bir parti olan Sosyal Demokrat Partinin göç politikasının da bir parçası olarak uygulamaya geçirildi.
“İyi Göçmen – Kötü Göçmen” Ayrımı
İsveç’teki paradigma değişikliği, sadece vatandaşlığa geçiş mevzuatını değil aynı zamanda göçmen ve mülteci kabulünü de kapsıyor. 10 Eylül 2024’te göreve başlayan Göç Bakanı Johan Forssell, yaptığı açıklamalarda, ülkedeki dışlanma ve ayrımcılıkla mücadele edebilmek için iltica kapsamına giren göçün azaltılmaya devam edilmesi gerektiği vurguluyor. Forssell’in burada ifade etmek istediği kategorik ayrım, bir bireyi ülkeye göç etmeye zorlayan faktörlerin, o bireyin o ülkede nasıl bir muamele göreceğini belirlemesi anlamına geliyor. Bu sınıflandırma ise, insan hakları temelli bir perspektifle bakıldığında bireye göç etme sebebinden bağımsız olarak entegrasyon ve ayrımcılıkla mücadele konusunda eşit fırsatlar sunulmasını göz ardı ediyor.
Göç Bakanı, diğer açıklamalarında, İsveç’in rekabet gücünü artırmak ve bir araştırma ülkesi olarak konumunu güçlendirmek amacıyla ülkeye daha fazla yabancı uzman, araştırmacı ve yetenekli bireyin “çekilmesi” gerektiğini savunuyor. Nitelikli göçmen almak adına konulan bu rezerve bakılınca ekonomik çıkarların ön planda tutulduğu aşikâr olsa, da bu rezerv aynı zamanda “iyi göçmen, kötü göçmen” ayrımını da pekiştiriyor ve tabiri caizse şöyle bir katı ayrımı ortaya çıkıyor: “Bu ülkeye katkı sağlamak için mi geldin? Yoksa savaştan mı kaçtın? O zaman kusura bakma, burada sahip olacağın bir gelecek göremiyoruz.”
Bunlar sadece Forssell’in inisiyatifiyle önerilmiş kısıtlamalar değil. Forssell’in henüz Ticaret Bakanı olduğu Ağutos 2024’te Başbakan Kristersson’un imzasıyla hükûmetin resmî sitesinde yayımlanan, “Göç İsveç’in Lehine Olmalı” başlıklı metinde radikalleşme ve çete suçları da göçe bağlanıyor:
“Dışlanma, sosyal yardımlara bağımlılık, namus gerekçe gösterilek yapılan baskı, radikalleşme ve çete suçları, yoğun göç ve kötü entegrasyonun ardından ortaya çıktı. Hükûmet bunu çok ciddiye alıyor ve seçmenlerden bu gidişatı tersine çevirmek için net bir yetki aldı. Şimdi tam olarak bunu yapıyoruz.”
Hükûmetin kullanmış olduğu bu dil yapıcı olmaktan ziyade suçlayıcı ve göçmenleri hedef gösteren bir ton içeriyor. Metinde aile birleşimi gerekçeli göçün, sosyal yardımların ve vatandaşlık şartlarının sıkılaştırılacağı yönünde ifadeler yer alırken, sorunlu olarak tanımlanan mevcut göç rejiminin faturası da önceki hükûmetlere çıkarılıyor:
“(…) Önceki hükûmetlerin sorumsuz politikaları nasıl orantısız bir şekilde yüksek göç seviyelerine yol açtıysa, hükûmetimizin daha sıkı politikaları da İsveç’e daha az sayıda insanın gelmek istemesine ve daha fazla insanın İsveç’ten ayrılmak istemesine yol açacaktır.”
Göçmenlerin Uyması İstenen İsveç Değerleri Bir Listeye Sığar Mı?
2024 yılının son aylarında Çalışma ve Entegrasyon Bakanı Mats Persson (Liberaller Partisi) İsveç’e gelen göçmenlerin değerlerini bir liste hâlinde sıralamayı amaçlayan bir öneride bulundu. Buradaki amacın İsveç’e göç eden insanların sahip olduğu kültürel değerleri ve bu değerlerin liberal ve demokratik ideallerle nasıl örtüştüğünü incelemek istenildiği savunuldu. Kamuoyuyla paylaşılan bilgiler arasında bu öneri için devlet bütçesinden 2 milyon İsveç Kronu (yaklaşık 179 bin Euro) ayrıldığı bilgisi verildi. Bu öneriye bir eleştiri Sosyal Demokrat Partili Milletvekili Olle Thorell’den geldi:
“Bu girişimle hükûmet, anonimleştirilmiş olsa da, bireylerin değerlerini haritalandırmanın bir biçimi olarak algılanabilecek bir önlemi onaylıyor ki bu da başlı başına tartışmalı ve görüşlerin kayıt altına alınmasıyla ilgili soruları gündeme getiriyor. Hükûmet tarafından önerilen bu tür hedefli haritalama, göçmenlerin bir grup olarak damgalanmasına ve istenmeyen değerlerin taşıyıcıları olarak tanımlanmasına potansiyel olarak katkıda bulunabilir ve bu da entegrasyonu engelleyerek toplumdaki kutuplaşmayı artırabilir. Bununla birlikte, bu tedbiri özellikle dikkate değer kılan husus, toplumun genelinde liberal demokratik değerlerden sapma gösterdiğinden şüphelenilebilecek farklı gruplar varken, sadece göçmenlere odaklanmasıdır.”
İsveç hükûmetinin son yıllarda sunduğu öneriler -hükûmetin iddiasına göre entegrasyonun önündeki sorunları çözmeyi hedefliyor olsa da- göçmenleri dışlayan ve entegrasyondan ziyade izolasyona yol açan bir süreci başlatabilir. Son yıllarda merkez partilerce daha sık dillendirilen ve devletin gündemine de alınan bu öneriler, mültecileri ve göçmenleri göçe sevk eden sebeplere derin ve insani bir bakış açısıyla yaklaşmaktan uzak. Sağ partilerden oluşan iktidardaki bir koalisyonun da etkisiyle, İsveç’te göç politikaları daha sıkı şartlarla şekilleniyor ve bu yaklaşım, ekonomik çıkarları öne çıkarırken, entegrasyonu hedef alan yapıcı politikalar geliştirmekten ziyade göçmenleri “iyi” ve “kötü” şeklinde ayırmayı esas alıyor.