'Belçika '

Belçika’da Yeni Dönem: “Arizona” Koalisyonu Ülkeyi Nereye Götürecek?

236 gün süren yoğun müzakerelerin ardından Belçika'da Ocak ayının sonunda yeni bir federal hükûmet kuruldu. Sağ ve merkez sağ partilerin koalisyonuyla oluşan "Arizona" hükûmeti, sağ milliyetçi lider Bart De Wever önderliğinde ülkeyi yönetecek. Peki, yeni başbakanın geçmişte Flaman bağımsızlığını savunması Belçika’nın geleceği için ne anlama geliyor?

Belçika'nın yeni başbakanı Bart De Wever | Fotoğraf: Shutterstock- Alexandros Michailidis

Belçika’da uzun süredir beklenen ve tam 236 gündür süren yoğun müzakerelerin ardından yeni bir federal hükûmetin kurulduğu 31 Ocak’ta resmen açıklandı. Sağcı ve merkez sağcı partilerden oluşan hükûmet, sağcı lider Bart De Wever tarafından yönetilecek. Koalisyonları ve bu koalisyonlara verilen ilginç isimlerle ün salmış ülkede ise bu sefer koalisyona verilen isim ARİZONA.

Başbakanlık görevini Alexander De Croo’dan devralarak Kral Philippe huzurunda yemin edip resmen göreve başlayan De Wever’in liderliğindeki yeni hükûmet, farklı ideolojik çizgilere sahip dört partinin bir araya gelmesiyle oluşturuldu. 9 Haziran 2024’te yer alan Federal seçimlerde en çok oy alan Yeni Flaman İttifakı (N-VA) başta olmak üzere hükûmet diğer dört partiden oluşuyor: Frankofon merkez sağ Reformist Hareket (MR), Frankofon merkezci Les Engagés, merkezci Hıristiyan Demokrat ve Flaman Partisi ve merkez sol Flaman Vooruit partisi. Yeni başbakanın sağcı ve milliyetçi çizgide olması ise ülkenin geleceği hakkında pek çok soru işaretine yol açıyor.

Yeni Başbakan De Wever Belçika’nın Bölünmesini mi Savunuyor?

Federal bir yapıyla yönetilen Belçika’da 6 tane hükûmetin ve 3 tane resmî dilin bulunması, aslında ülkede siyasetin ne kadar kompleks olduğuyla alakalı ipuçları veriyor. Oldukça karışık gelebilecek bu sistemde geçmişte de hükûmet kurma süreçleri oldukça sancılı ve uzun geçmişti. Ülke hatta barış zamanında”hükûmetsiz geçen en uzun süre” kategorisinde Guinness Rekorlar Kitabı’na girmişti: Belçika 13 Haziran 2010 tarihinde yapılan seçimlerden sonra 541 gün hükûmetsiz kalmıştı.

Belçika’da yerel dengelerin sağlanması, özerklik tartışmaları ve federal sistemin yürürlüğü gibi konular ise kamuoyu tartışmalarında yer alan mevzular arasında.  Yeni seçilmiş olan başbakan Bart De Wever ise bu mevzuları tartışmaktan uzak değil: Bugün ülkeyi yönetecek olan De Wever’in zamanında Flaman Bölgesine bağımsızlık kazandırmak için yaptığı çalışmaları ve Fransızca konuşulan Valonya’dan ayrılmayı savunmasının önüzümdeki dönemdeki olası siyasi etkileri hakkında ülke basınında yer alan tartışmalar düşündürücü. Örneğin, yakın zamanda Belçikalı RTL kanalında bir programa konuşan federal hükûmetteki Sosyalistlerin lideri Pierre-Yves Dermagne’a göre yeni Başbakan Bart De Wever’in amacı Flaman çıkarlarını desteklemek:

“İki Bart De Wevers var. Fransızca yayın yapan medyada özel hayatından bahseden bir Bart De Wevers ve Flamanca yayın yapan medyada, aldığı tedbirlerin toplum temelli olduğunu ve Flaman bölgesinin refahını sağlamak için tasarlandığını açıklayarak tedbirlerini savunan bir Bart De Wevers”.

Belçika’da Konfederalizm Tartışması

İlk önce Antwerp Üniversitesi’nde iki yıl hukuk okuyan ancak sonrasında Leuven Üniversitesi’nde tarih okumak için okulu bırakan De Wever’in her iki şehirde de Flaman milliyetçisi öğrenci kulüplerine katıldığı biliniyor. 2004’ten beri Yeni Flaman İttifakı’nın (N-VA) partisinin başkanı olan De Wever’in göreve gelmesinden bu yana geçen yirmi yılda, parti büyüyerek ülkedeki en büyük siyasi güç haline geldi. Ancak partinin büyümesine rağmen bir devlet reformu veya Flaman özerkliği çalışmaları açısından ülke genelinde büyük bir değişiklik yaşanmadı. N-VA başkanı 2010 yılında Alman Der Spiegel gazetesine verdiği bir mülakatta “Belçika’nın daha ne kadar süreceğini düşünüyorsunuz?” sorusuna şu şekilde cevap vermişti:

“Ben bir devrimci değilim ve Belçika’nın bir an önce sona ermesi için çalışmıyorum. Bunu yapmak zorunda da değilim, çünkü Belçika eninde sonunda kendi kendine buharlaşacaktır. Biz Flamanların istediği şey kendi yargımızı, mali ve sosyal politikalarımızı kontrol edebilmektir. Dış politikanın Avrupa Birliği ile daha iyi ellerde olduğunu düşünüyoruz. Ancak Belçika ulusunun uzun vadede bir geleceği yok. Daha büyük siyasi hırslar için çok küçük ve vergiler ve sosyal meseleler gibi daha küçük şeyler için çok heterojen.”

Bugün ise Bart De Wever açıklamalarında sert çıkışların dozunu azaltsa da, parti içinde ülkenin geleceği hakkındaki siyasi sistem tartışmaları sürüyor. Partinin kendi sayfasında yazılanları okuduğumuzda bugün federal sistemle yönetilen Belçika’da alternatif bir yönetim biçimi olarak konfederalizmi savunulduğunu görüyoruz. Parti konfederalizme bakış açısını şu ifadelerle açıklıyor:

Konfederalizm bu ülkenin ihtiyaç duyduğu yapısal değişimdir. Konfederalizmin temel ilkesi, Flaman ve Valon bölgelerinin tüm yetkilerin sahibi olmasıdır. Bu yetkileri kendileri kullanırlar ama aynı zamanda her ikisinin de çıkarları doğrultusunda konfederal düzeyde birlikte karar alabilir ve bazı yetkileri birlikte yönetebilirler. Bu durum mantığı tamamen tersine çevirmektedir. Federal yetkilerin Flandre ve Valonya’ya devredilmesi yerine, bu yetkiler konfederal düzeye aktarılabilir. Zoraki işbirliğinin yerini gönüllü işbirliği alır. Zorunluluk iradeye dönüşür.”

Belçika’lı RTL gazetesinde yayımlanan bir haberde ise De Wever “Eğer ülkemizi konfederalist bir şekilde örgütleyebilirsek, bunun yeterli olacağını düşünüyorum. Her vatandaşın refahını koruyabilirsek, kuzeyde ve güneyde demokrasiye saygı duyulmasını sağlayabilirsek, bu yeterli olacaktır.” sözleriyle konfederalizmle alakalı tutumunu desteklemişti.

Belçika’yı Yakın Gelecekte Neler Bekliyor?

Geçtiğimiz günlerde yayımlanan 2025-2029 yılları için 200 sayfalık Federal Koalisyon Anlaşması‘nın içeriğini ele aldığımızda aslında Belçika hakkında oldukça karanlık bir gerçeklik tasviri ile karşılaşıyoruz. Flaman milliyetçisi kimliğiyle tanınan De Wever’in ülke siyasetinde sağa yönelik bir dönüşüm hedeflediği ise gözlerden kaçmıyor. Bart De Wever imzalı hükûmet programının giriş metni şu sözlerde başlıyor:

“Ülkemiz büyük zorluklarla karşı karşıya. Bütçeyle alakalı mevcut durum  endişe verici. Çalışanların karşı karşıya kaldığı vergi yükü çok yüksek. İşletmelerimizin rekabet gücü zarar görüyor. Avrupa’daki en yüksek işsizlik oranına sahip olmamıza rağmen yeterli sayıda insana iş veremiyoruz. Demografik değişim sağlık ve emeklilik sistemimizin mali açıdan yaşayabilirliğini tehdit ediyor. Ülkemize yönelik göçmen akışını yeterince kontrol edemiyoruz. Güvenlik hizmetlerimiz yeterince finanse edilmiyor. Enerji kaynakları belirsizdir. Ülkemiz kurumsal açıdan hiç de verimli değil.”

Göç politikasıyla alakalı ele alınan bölüm “Hükûmetimiz daha kontrollü ve insani bir göç politikasına doğru ilerleyecektir.” ifadeleriyle başlayarak göçmenler için pozitif yönde algılanabilecek atıflarda bulunsa da, metnin devamında ülkeyi daha sert ve kare politikaların beklediği görülebiliyor:

“Hükûmetimiz daha kontrollü ve insani bir göç politikasına doğru ilerleyecektir. Yasadışı göç olgusuna karşı daha güçlü bir şekilde mücadele edecek ve refahımıza daha iyi hizmet edecek proaktif bir göç politikası geliştireceğiz. Bundan böyle sosyal sistemimize erişim koşulsuz olarak sağlanmayacak ve istismara karşı daha iyi korunacaktır. Vatandaşlığımızı kazanmayı [salt] bir hak olarak değil, bir lütuf olarak görüyoruz. Bu nedenle vatandaşlığımızın statüsünü daha değerli hâle getireceğiz. Yeni gelenler ve toplumumuzun bir parçası olmak isteyenlerin, bu nedenle daha fazla çaba sarf etmesi gerekecek.”

Bunlara ek olarak, Avrupa Birliği’nin son dönemde aldığı kararlar doğrultusunda, göç politikasının daha sıkı hale getirileceği ve bu kapsamda, farklı ülkelerde birden fazla başvuruda bulunan sığınmacılar Belçika’da iltica başvurusunda bulunamayacağı vurgulanıyor.

Aile birleşimi çerçevesinde de daha katı şartlar getirileceği ve daimi ikamet hakkı talep edenlerin, özellikle dil ve entegrasyon konularında daha zorlayıcı koşulları yerine getirmesi gerekeceğinin altı çiziliyor. Ayrıca, Belçika vatandaşlığına başvuranların bir sınavdan geçmesi öngörülürken, bazı yeni gelenlerin ilk beş yıl boyunca tam sosyal yardım alamayacağı da programda ele alınıyor.

Programda öne çıkan diğer konulara bakıldığında, Belçika halkını reform odaklı birkaç yıl beklediğini görmek mümkün: Daha düşük vergiler, etkin yönde uygulanan cezalarla desteklenen daha sıkı güvenlik politikaları, kamu otoritesini yeniden tesis edilmesi, ve artan savunma harcamalarını öngörülebilecek reform başlıklarından bazıları.

Türk Asıllı Belediye Başkanı Emir Kır İçin Mutlak Çoğunluk

Ülkede son zamanlarda sadece federal düzeydeki belirsizliklerin yanısıra geçtiğimiz sene 13 Ekim’de yapılan belediye seçimlerinin ardından süren birtakım belirsizlikler de gündemdeydi. Başkent Brüksel’in, Türklerin de yoğun olarak yaşadığı, Saint Josse belediyesinin seçimlerinin ardından Emir Kır ve Belediye Başkanı Listesi (Liste de Bourgmestre) usulsüzlük iddialarıyla karşı karşıya kalmıştı. Bunun ardından söz konusu belediye Saint Josse’de tekrar seçim kararı alınmıştı. 9 Şubatta yer alan ikinci oylamada ise Emir Kır ve Belediye Başkanı Listesi’nin (Liste de Bourgmestre) bir kez daha mutlak çoğunluğu elde ettiği açıklandı. Oyların yüzde 55.6’sını alan Emir Kır ve listesi, yerel meclisteki 29 sandalyeden 18’ini aldı. Kır’ın Listesi, kullanılan 4.940 oy sayesinde Ekim ayına kıyasla bir fazla sandalye aldı. İkinci en fazla oy alan parti ise, Ekim ayında olduğu gibi 6 sandalye ile Sosyalist Parti (PS) oldu.

Geçtiğimiz Ekim ayında ise söz konusu belediyede katılım oranı yüzde 79.9 iken ikinci oylamada katılım oranı daha düşüktü. Her üç seçmenden ikisi sandık başına gitmişti.

Medine Tezcan

Uluslararası Londra Üniversitesi’nde Siyasal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler eğitimini tamamlayan Medine Tezcan, İsveç Genç Müslümanlar (SUM) Derneğinin başkan yardımcılığını yapmıştır. Tezcan, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler