'Dosya: "Almanya'da Erken Seçim"'

Oy Vermek Haram mı? Siyasal Katılım Bir İnanç Meselesi mi?

Batı toplumlarında yaşayan Müslümanlar açısından nadir de olsa gündeme gelen bir soru var: Oy vermek haram mı? Dr. Hakkı Arslan, siyasal katılımın neden bir inanç meselesi değil, tam tersine bir sorumluluk olduğunu açıklıyor.

Fotoğraf: Shutterstock.com | Değişiklikler: Perspektif

Müslümanların seçimlere katılıp katılamayacağı sorusu sürekli tartışılan bir konu. Özellikle seçimler öncesinde, sosyal medyada ve belirli ideolojik çevrelerde seçimlerin haram, hatta küfür veya şirk olduğu iddiaları ortaya atılıyor. Peki, bu iddiaların ne kadar sağlam bir temeli var? Oy vermek haram mı?

Gerçek şu ki, dünya genelindeki Müslümanların büyük çoğunluğu bu soruya çoktan yanıt verdi. Ciddi kabul edilen hiçbir Müslüman âlim, seçimlerin toptan haram olduğunu savunmuyor. Almanya’da da genel bir mutabakat var: Siyasal katılım yalnızca caiz değil, aynı zamanda Müslümanların haklarını koruyabilmesi ve toplumsal süreçlere katkıda bulunabilmesi için hayati bir öneme sahip. Özellikle günümüzde, aşırı sağcı bir partinin ülkenin ikinci en güçlü partisi hâline geldiği, Müslümanlar ve göçmenler hakkındaki söylemlere yön verdiği, diğer birçok büyük partinin de bu ırkçı söylemi desteklediği bir ortamda bu konu daha da kritik hâle geliyor.

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizden kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin; buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin, bu ise imanın en zayıf derecesidir.” Bu hadisten hareketle, dünyadaki Sünni âlimlerin büyük çoğunluğu, seçimlere katılımın yalnızca caiz olmadığını, bilhassa Müslümanların azınlık olduğu ülkelerde toplumsal sorumluluğun bir gereği olduğunu vurguluyor.

Bu sorumluluk yalnızca bir tavsiye olarak değil, belirli durumlarda dinî bir zorunluluk olarak da görülmektedir. Toplumun iyiliğini korumak ve zararı önlemek için siyasal katılım gerekli sayılmaktadır. Hatta en muhafazakâr İslami akımlar bile seçimleri meşru bir katılım aracı olarak kabul etmektedir. Örneğin, Diyubendî hareketine yakın Daru’l İfta Fetva Merkezi bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Seçimler haram değildir. Eğer bir parti veya aday toplumsal fayda sağlayacaksa, ona oy verilmelidir. Bir partiyi seçmek, o partinin tüm ideolojilerini ve görüşlerini onaylamak anlamına gelmez.”

Dolayısıyla oy vermek, dine mugayir bir seçim yapmak ya da Allah’a karşı bir tutum almak değildir. Asıl mesele, mevcut adaylar arasından toplumsal yararı en çok gözeteni seçmek veya en az zarar vereceğini düşündüğümüz kişiye oy vermektir.

Oy Vermek: Toplumsal Fayda İçin Karar Vermek

Selefi-Vahhâbî görüşüne yakın Islamweb platformu da bu konuda şöyle bir açıklama yapmaktadır: “Seçimlere katılım, siyasi hukuk alanına giren bir konudur ve yarar-zarar dengesine göre değerlendirilmelidir.” Yani seçimlere katılımın yasak olup olmadığı, somut duruma göre değerlendirilmelidir ve bu kararı en iyi, o ülkedeki yerel âlimler verebilir: “Bu mesele, her ülkenin kendi âlimleri tarafından karara bağlanır, çünkü yaşadıkları ülkenin şartlarını en iyi onlar bilir.”

Daha önce Vehhâbi âlimler demokratik seçimlere tamamen karşı çıkıyordu. Ancak özellikle Mısır ve diğer bazı ülkelerde Selefî partilerin seçimlere katılması ve parlamentolara girmesiyle birlikte, bu konu daha pragmatik bir yaklaşımla ele alınmaya başlandı ve artık bir inanç meselesi olarak değil, siyasi bir mesele olarak görülmeye başladı.

Yeni gelenekselci akıma mensup âlimlerden İmam Faraz Rabbani, 2019 Kanada Seçimleri öncesinde 60 imamla birlikte yaptığı açıklamada, seçimlere katılımın hem toplumsal hem de dinî bir sorumluluk olduğunu vurgulamıştır. Seçimlerin, iyiliği teşvik etmek ve kötülüğü önlemek açısından inançtan doğan bir görev olduğunu ifade etmiştir.

Görüldüğü gibi, bu konudaki kaynakların bilinçli bir şekilde seçilmesi, en muhafazakâr çevrelerde dahi seçimlerin tamamen reddedilmediğini, aksine toplumsal fayda açısından pragmatik bir karar olarak değerlendirildiğini ortaya koymaktadır.

Demokratik seçimleri kesin olarak reddeden tek hareket, Hizb-ut Tahrir ve bazı küçük gruplarla, münferit âlimlerdir. Bu gruplar, seçimlerin yalnızca haram değil, aynı zamanda küfür veya şirk olduğunu iddia etmektedir. Ancak bu görüşün İslami kaynaklarda hiçbir dayanağı yoktur. Bu görüş, Kur’an ve hadis yorumlarına, 1400 yıllık İslam hukuku ve teoloji geleneğine ters düşmektedir. Bu, tamamen ideolojik bir yaklaşımdır.

İslami Hukuk: Yarar ve Zarar Dengesi

Bu nedenle, Müslümanlar arasında seçimlerin meşruiyeti konusunda gerçek bir ihtilaf yoktur. Seçimler hakkındaki tartışmalar yapaydır ve çoğunlukla belirli politik amaçlar için araçsallaştırılmaktadır. Oysa seçime katılıp katılmamak bir akaid (inanç) meselesi değil, bir fıkıh (hukuk) meselesidir.

İslam hukuku, kesin hükümler ile yorum gerektiren hükümleri birbirinden ayırır. Açık bir vahiy bulunmadığında veya hukuki metinlerde emsal teşkil eden bir durum olmadığında, maslahat (kamu yararı) prensibine göre karar verilir. Bu prensibe göre, bir eylemin toplumsal yararı ağır basıyorsa, duruma göre tavsiye edilir veya zorunlu kabul edilir. Zarar daha ağır basıyorsa, o eylemden kaçınılması gerekir.

Bir diğer önemli fıkıh prensibi ise “zararı önlemek, fayda sağlamaktan daha önceliklidir” ilkesidir. Seçimler bağlamında bu şu anlama gelir: Eğer insanlar en uygun adayı seçmezse, kötü bir aday iktidara gelebilir. Dolayısıyla, en uygun adayı seçmek, yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde muhtemel bir zararı engellemek için bir çabadır.

Buna benzer bir başka kural da şudur: “İki zarardan biriyle karşılaşıldığında, daha hafif olan tercih edilir.” Yani, hiçbir parti tam anlamıyla desteklenmeye değer bulunmasa bile, daha büyük zararı önlemek için en az zarar verecek olan seçilmelidir. Bugün birçok Müslüman’ın düşündüğü de budur: Hiçbir parti tam anlamıyla tatmin edici gelmese bile, daha büyük zararı engellemek için oy kullanmak gerekir.

Pratik Gerçeklik: Seçimler Neden Önemli?

Almanya’daki Müslümanlar, anayasal olarak din özgürlüğünün güvence altına alındığı bir ülkede yaşıyor. Ancak bu hakların ve değerlerin korunması, aktif bir katılımı gerektirir. Anayasanın korunması, insan onuruna saygı ve siyasi süreçlere katılım, yalnızca toplumsal bir görev değil, aynı zamanda İslam karşıtı müdahalelere ve ayrımcılığa karşı birer savunma mekanizmasıdır.

Seçimlere katılmayanlar, toplumun geleceğini ve kendi haklarını başkalarının ellerine bırakmış olurlar. Elbette sorumluluk yalnızca seçimlerle bitmez, sürekli olarak toplumsal iyiliği desteklemek ve adalet için çalışmak gerekir. Seçimler, bu sürecin yalnızca bir başlangıcıdır.

Oy vermek bir akaid meselesi değil, tamamen fıkhi bir meseledir. Mesele, ilahi bir sistem ile beşerî bir sistem arasında bir tercih yapmak değil, toplumsal fayda açısından en doğru kararı vermektir. Dünya genelindeki âlimlerin büyük çoğunluğu, seçimleri caiz, hatta bazı durumlarda zorunlu görmektedir. Sonuç olarak, her bireyin seçime katılıp katılmamak konusunda özgür iradesi vardır. Ancak bu, başkalarına dinî baskı yapmak için kullanılmamalıdır. İslam geleneği, fikir ayrılıklarına saygıyı gerektirir. Bölünme ve aşırılık ise kabul edilemez.

Dr. Hakkı Arslan

Osnabrück Üniversitesi İslam İlahiyatı bölümünde öğretim üyesi olan Arslan, dinî değerler ve modernite konularında araştırmalarını sürdürmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler