Sessiz Bir Ayrımcılık Türü: Okullardaki Tek Dil Zorunluluğu
Okullarda “Sadece Almanca konuşun!” uyarısı, masum bir kural gibi görünse de birçok çocuk için kimliğinin reddi anlamına geliyor. Almanca dışındaki dillerin yasaklanması, çocukların kendilerini değersiz hissetmelerine, öğrenme süreçlerinin zayıflamasına ve ayrımcılığın pekişmesine yol açıyor. Peki dil yasakları neden sorunludur? Ebeveynler bu tür yasaklarla nasıl baş edebilir?

Ebeveynler, çocuklar, gençler, öğretmenler… Hepsi aynı şeyi anlatıyor: Okullarda çocuklara ana dillerini konuşmamaları söyleniyor. “Almanca konuşun!” Kulağa masum gelse de pek çok çocuk için bu, dışlanma demek. Çünkü çoğu zaman kastedilen açıkça şudur: Türkçe konuşma. Arapça konuşma. Kürtçe konuşma.
Dil yasakları münferit olaylar değildir. Okulların yönetmeliklerinde açıkça yazmasa bile, birçok çocuk ve veli okulda şu mesajla karşılaşıyor: Sadece Almanca konuşmak serbest.
“Okulda Almanca Konuşulur” Kuralı, Aslında Çocuklara Ana Dillerini Konuşmayı Yasaklar
Bir dilin okul ortamında konuşmasının yasaklanmasını -diğer bir deyişle dil yasaklarını (Sprachverbote)- fark etmesi kolay ve bariz bir olaydır çünkü açık bir yasak koyma hâli söz konusudur: “Türkçe konuşmayı kes!” Daha sinsi olan, “dil emri”dir (Sprachgebot): Bu şart “Toplum bilinci, birlik duygusu, Almanca gelişimi için okulda sadece Almanca konuşalım.” gibi cümlerle çoğu zaman iyi niyetle söylenir; ama sonuç aynıdır. Çocukların ana dili -kimliklerinin temel parçası- sınıfta ve okulda yer bulamaz.
İşte burada dil yasakları ile dil emirleri kesişir, çünkü her ikisi de aynı sonucu doğurur: Çocukların ana dili -dolayısıyla kişiliklerinin, kimliklerinin özünü oluşturan unsurlar- sınıfta, okulda ve daha da genişletirsek toplumda yer bulamaz.
Okul Ortamında Ana Dilin Yasaklanması Neden Sorunludur?
- Dilleri değersizleştirir.
Çocuklara “Kürtçe/Türkçe/Arapça konuşma” dendiğinde, o diller değersiz gösterilir. Dil kimlikle yakından bağlantılıdır; dilin hoş karşılanmadığı yerde çocuk da kendini hoş karşılanmamış hisseder. Sıklıkla şunu duyuyorum: “Türkçeye okulda gerek yok,” diyerek ana dilini konuşmaktan kaçınan çocuklar.
- Herkesi eşit şekilde etkilemez.
Okullarda İngilizce çoğu kez övgüyle anılır; İngilizce konuşan çocuklar dillerini korur. Peki Türkçe? Arnavutça? Lehçe? Çoğunlukla bastırılır. Bu, dil temelli ayrımcılıktır: Başka bir deyişle dil üzerinden işleyen bir ırkçılık biçimidir.
- Dil gelişimine zarar verir.
“Çocukların Almancasını geliştirelim,” gerekçesi en yaygın olandır. Oysa araştırmalar, ana dilinde desteklenen çocukların Almancayı daha iyi öğrendiğini gösteriyor. Dilleri yasaklamak öğrenmeyi teşvik etmez; tam tersine öğrenme fırsatını azaltır.
Sorun, çocuğun Türkçe konuşması değil; eğitim sisteminin çok dilli çocuklara uygun olmamasıdır.
- Dil emirleri bir topluluk duygusu yaratmaz.
Bazıları, dil kurallarının topluluk bilinci oluşturduğunu iddia eder. Oysa yalnızca ortak bir dil konuşmak “biz duygusu” yaratmaya yetmez. Aynı dili konuşan iki çocuk otomatik olarak birbirlerini daha iyi anlamazlar. Bu, Almancayı ana dili olarak konuşan herkesin birbirini iyi anlaması gerektiği anlamına gelir. Ancak gerçek hayatta durum böyle değildir.
Özellikle kreşlerde şunu sıkça görürüz: Farklı diller konuşan çocuklar, tek bir ortak dili paylaşmadan saatlerce birlikte oynayabilirler. Aralarındaki karşılıklı merak, sempati ve ilgidir onları birleştiren. Dil bilgileri arttıkça bu dostluklar derinleşir, ama bu dostluğun temelinde hiçbir zaman dil yeterliliği değil, karşılıklı sempati vardır.
Benzer bir durumu yetişkinlikte de gözlemleyebiliriz: Kaçımız komşularımız arasında, derinlemesine sohbet edemediğimiz, ancak çok sevdiğimiz, onlarla iletişime geçmeye çalıştığımız ve birkaç kelime de olsa konuşmayı sevdiğimiz insanlar tanımıyor ki? Birlikte yaşamanın temeli dil değil, karşılıklı saygıdır.
Dil Yasakları Nasıl Ortaya Çıkar?
Göç kökenli çocukların ana dillerini konuşmalarının yasaklanması, çoğu zaman bir kontrol arzusundan doğar. Öğretmenler “Çocukların ne konuştuklarını anlamalıyım,” der. Ben de her zaman şunu sorarım: Aynı şey, Almanca konuşan çocuklardan da bekleniyor mu? Onların da teneffüste ettikleri her laf denetleniyor mu? Genellikle, hayır.
Yani mesele genel bir “anlaşılırlık” değil, belirli gruplar üzerinde kontrol kurmaktır. Türkçe konuşan çocuklar, Almanca konuşanlardan farklı muamele görür. Bu da ırkçılığın bir ifadesidir.
Almanca Konuşma Zorunluğunun Ebeveynlere Yansıması
Bazı veliler “Çocuğum Türkçe konuşmasın,” diye okula öz güven kırıcı taleplerle gidebiliyor; dezavantaj kaygısı anlaşılır olsa da sonuç, dilin evde de geri çekilmesi. Bir baba, “Almanca en önemli şey” diyerek çocuğuyla Türkçe konuşmayı bırakmıştı. Bu tablo, yasakların yalnızca çocukları değil, tüm aileyi etkilediğini gösteriyor. Bu yasaklar, ailelerin ana dili kendi çocuklarının eğitim başarısı adına bir tehdit olarak görmelerine neden oluyor.
Bu nedenle çocuklarına okulda Türkçe konuşmamalarını söyleyen ya da çocuklarıyla hiç Türkçe konuşmayan ebeveynler tanıyorum. Bir baba, Türkçe konuştuğumuz bir sohbette, çocuğuyla Türkçe konuşmamasının nedenini “Almanca en önemli şey” diyerek açıklamıştı.
Çocuklar da Bu Döngüye Katılıyor mu?
Evet. Atölye çalışmalarıma katılan gençler, bazen diğer çocukların, hatta çok dilli çocukların kendilerine “Almanca konuş!” diye uyarıda bulunduklarını anlatıyor. Bunu bazen kabul görmek için, bazen de kendileri hedef olmamak için yapıyorlar. Bu duruma içselleştirilmiş ırkçılık denir: Kişi, kendisine yöneltilen önyargıyı benimseyip yeniden üretir.
Ebeveyn Olarak Ne Yapabilirim?
- Çocuğumun dilini değerli görmek.
Çocuğunuza çokdilliliğiyle gurur duyduğunuzu söyleyin. Onun dillerine ilgi gösterin. Türkçe, Kürtçe ya da Arapça’yı özgüvenle konuşun – evde de, kamusal alanda da. Dil bir insan hakkıdır, aynı zamanda bir çocuk hakkıdır. Bu duruş, çocuğunuza kendi dili ve kimliği için kendisini savunmasını öğretir.
- Okulla diyalog kurmak.
Çocuğunuzun okulda dilsel olarak kısıtlandığını fark ederseniz, okulla konuşun. Öğretmenle ya da okul yönetimiyle yapılan tüm görüşmeleri not edin. Sorun: “Bu dil kuralının amacı tam olarak nedir?” Çocuk haklarını hatırlatın: Çocukların kendi dillerini konuşma hakkı vardır. Okul bu kuralda ısrar eder ve sizi oyalamaya çalışırsa, bir üst kuruma başvurun.
- Diğer velilerle iletişim kurmak.
Diğer velilerle bu konuyu konuşun. Çoğu benzer şeyler yaşıyor ama dile getirmeye çekiniyor olabilir. Birlikte hareket etmek sizi güçlendirir. Belki destek alabileceğiniz bir veli derneği ya da girişimi vardır.
- Kendi tutumunuzu sorgulamak.
Bazı veliler “her şeyi doğru yapma” korkusuyla sadece Almanca diline odaklanır. Almanca konuşmanın başarıya giden tek yol olduğu düşünülür. Oysa ana dilini kaybeden çocuk, kökeninin ve geçmişinin bir kısmını da kaybeder. Çocuğunuza anlatın: Almanca önemli, ama Türkçe, Kürtçe, Arapça da en az onun kadar önemlidir.
Birden Fazla Dil Konuşan Çocuklar Takdir Edilmelidir
Birden fazla dil konuşan çocuklar, bunun için cezalandırılmamalı, aksine takdir edilmelidir. Dil yasakları çocuklardan kimliklerinin bir parçasını alır; güvensizlik ve dışlanma yaratır.
Ebeveyn olarak güçlü bir mesaj verebilirsiniz: Çocuğunuzun dillerinin arkasında durarak, okuldaki eğitimcilerle diyalog kurarak, destek arayarak. Ve tüm dillerin -dolayısıyla tüm çocukların- bütün yönleriyle kabul gördüğü bir okul ortamı için mücadele ederek.