'Dilimin Ucunda'

Her Aileye Göre Cevabı Değişen Soru: Çocuğumla Hangi Dilde Konuşmalıyım?

Ana dillerinden farklı bir dili konuşan ülkelerde yaşayan ebeveynler, çoğu zaman dışarıdan gelen baskı ve beklentiler nedeniyle çocuklarıyla hangi dili konuşmaları gerektiği konusunda kararsız kalıyor. "Dilimin Ucunda" serisinde Konuşma Terapisti Ali Dönmez, çok dilli çocuk yetiştiren ailelerde ev ortamındaki iletişimde dikkat edilmesi gereken noktaları inceliyor.

Fotoğraf: Shutterstock.com

Çocuklarını çok dilli yetiştirmek isteyen ya da buna mecbur olan pek çok ebeveyn bu duyguyu iyi bilir: Çocuğuyla hangi dili konuşacağına karar vermek özgür bir seçim gibi gelmez. Aksine, bu karar çoğu zaman dışarıdan ya da içeriden gelen beklentiler, fikirler ve bazen de yargılarla şekillenir. Arkadaşlar, akrabalar, pedagoglar ya da doktorlar çoğunlukla çok dilliliğin nasıl “doğru” işleyeceği hakkında net bir fikre sahiptir. Oysa her aile farklıdır. İşte tam da bu farklılıklar, dil ve konuşma terapisi alanındaki çalışmalarımın temelini oluştuyor.

Çok dilli çocukların ebeveynleri sıklıkla baskı altındadır. Bir yandan çocuklarının Almancayı öğrenme konusunda endişe duyarlar. Öte yandan da sık sık şu soruyu sorarlar: “Peki ailemizde konuştuğumuz dil ne olacak?” Bu kaygı gerçek olduğu kadar haklıdır da. Çünkü Almanca odaklı bir eğitim sisteminde ana dil çoğu zaman arka planda kalır.

Çok Dillilik Bir Model Değil, Gündelik Bir Gerçekliktir

Ebeveynlere genellikle belirli bir eğitim modeli tavsiye edilir: Tek ebeveyn, tek dil. Ya da: Evde konuşulan dilleri kesinlikle ayırın. Bu tür tavsiyeler kimi zaman yararlı olsa da genellikle yetersiz kalır. Gerçekte aileler çok daha karmaşıktır. Bazı ebeveynler birden fazla dil konuştuğu gibi bazıları, büyükanne ve büyükbaba veya diğer aile bireyleriyle birlikte çok dilli hanelerde yaşar. Bazıları ise Almanca konuşurken kendilerini rahat hissetmediği hâlde çocukları öğrensin diye onlarla Almanca konuşmaları istenir.

Bir gün iki aileyi art arda değerlendirmeye aldığım bir günü hatırlıyorum. Bir aileye, evde Almanca konuşmamalarını tavsiye ettim çünkü kendileri de Almanca konusunda yeterince yetkin hissetmediklerini ifade ettiler. Diğer aileye ise evde iki dili birden kullanmalarını önerdim, çünkü anne zaten her gün diller arasında geçiş yapıyordu ve bir dili kullanmayı bütünüyle bırakmak onun için yorucu oluyordu.

Çok dilli eğitim, tek bir doğru çözüm olduğu anlamına gelmez. Aksine, ebeveynlerle birlikte neyin mantıklı ve uygulanabilir olduğuna bakmak gerekir. Önemli olan, ailelere uygun bir model bulmak; aileleri belli bir modele uydurmaya çalışmak değil.

Peki Evde Hangi Dil Konuşulmalı?

Pek çok ebeveyn şu soruları soruyor: Çocuğumla Türkçe mi konuşmalıyım? Yoksa Almanca mı? Ya da her ikisiyle mi? Ve ne zamana kadar böyle yapmalıyım?

Benim cevabım şöyle: Çocuğunuzla kendinizi rahat hissettiğiniz dilde konuşun. Ve bunun ne kadar değerli olduğunun farkında olun. Çocuklar dil becerilerinin temellerini yaşamlarının ilk beş ila altı yılında geliştirirler. Bu dönemde duydukları, onları kalıcı biçimde şekillendirir. Bu nedenle, özellikle de daha sonraki yaşamlarında dış etkenler sebebiyle daha az konuşulacağı için, ana dile geniş bir alan açmak önemlidir.

Anaokulu dönemiyle birlikte Almancanın giderek arkadaş çevresinde, okulda ve boş zamanlarda baskın hale geldiği bir süreç başlar. Geriye kalan, çocukların bu süreç başlamadan önce edindiği deneyimlerdir. Eğer o zamana kadar ana dillerinde güçlü bir temelleri varsa, bundan ilerleyen yıllarda da faydalanırlar.

Farklı Aile Örnekleri Üzerinden Düşünelim

Ebeveynlere erken çocukluk dönemindeki dil girdisinin önemini daha iyi anlatmak için bazen somut bir örnekle hesap yapıyorum.

İki aile hayal edelim:

  • A Ailesi evde her gün beş saat Türkçe, bir saat Almanca konuşuyor.
  • B Ailesi üç saat Türkçe, üç saat Almanca konuşuyor.

Haftalık toplam süreye bakalım:

  • A Ailesi 35 saat Türkçe ve 7 saat Almanca,
  • B Ailesi 21 saat Türkçe ve 21 saat Almanca konuşmuş oluyor.

Aylık toplam süreye bakalım:

  • A Ailesi yaklaşık 150 saat Türkçe ve yaklaşık 30 saat Almanca,
  • B Ailesi yaklaşık 84 saat Türkçe ve yaklaşık 84 saat Almanca konuşmuş oluyor.

Elbette bunlar basitleştirilmiş varsayımlar. Gerçek aileler kronometre hesabına göre konuşmaz. Burada yaptığımız hesap bir ölçüt değil, sadece bir fikir vermek içindir. Amaç baskı yaratmak değil, haftalar ve aylar içinde dil zamanının nasıl biriktiğini göstermek ve bu erken dönemin çocuk için ne kadar belirleyici olduğunu hatırlatmaktır. Dil pek çok anda yaşanır: Hikâye anlatırken, oynarken, teselli ederken, şarkı söylerken. Hepsi önemlidir.

Neden Birçok Ebeveyn Dil Konusunda Kendini Yetersiz Hisseder?

Sıklıkla gözden kaçan bir başka nokta: Almanya veya Avusturya’da büyümüş olan birçok ebeveyn, ana dillerindeki becerilerini Almancadaki becerileriyle kıyaslar ve şu sonuca varır: Ana dilim yeterince çocuğuma aktarabilmek için yeterince iyi değil. Oysa bu karşılaştırma çoğu zaman adil değildir.

Çünkü Almanca çoğu kişi için bir eğitim dili hâline gelmiştir: Okul bitirmiş, belki de diploma tezi yazmışlardır. Ana dilin bu alanlarda eşit derecede güçlü görünmemesi, dilin kalitesinden değil, her iki dilin kullanıldığı şartların eşit olmamasından kaynaklanır.

Ayrıca şunu da unutmamak gerekir: Kimse çocuğuyla akademik seviyede konuşmak zorunda değildir. Çocuklar dili kısa ve basit cümlelerle, jestlerle, tekrarlarla, seslerle keşfeder. Bu, şöyle başlar: “Bak, top!”, “Ah, düştü!” veya “Bir, iki, üç!”

Bu aynı zamanda, ebeveynlerin ana dillerini çocuklarıyla birlikte şarkılar, kitaplar, tekerlemeler ve oyunlarla yeniden keşfetmeleri için bir davet olarak görülebilir. Asıl mesele mükemmellik değil, ilişki kurmaktır.

Dil Sadece İletişim Aracı Değil, İlişki Biçimidir

Dil sadece bilgi aktarmak için bir araç değildir. Dil, ilişkidir. Ebeveynler çocuklarıyla kendilerini rahat hissettikleri dille konuştuklarında, sadece kelimeleri paylaşmazlar. Duyguları, ritüelleri, dünyayı algılama biçimlerini paylaşırlar. Sadece “seni seviyorum” demekle kalmazlar; bunu ses tonları ve şefkatleriyle de gösterirler.

Bu duygusal güven ortamı, herhangi bir dil gelişimi için en iyi temelidir. Bu Almanca için de geçerlidir.

Çocuklar Dilleri Karıştırdığında Ne Yapmalı?

Sık rastlanan bir konu: Ebeveynler Türkçe konuşuyor, çocuk Almanca cevap veriyor. Ya da tam tersi. Bu gibi durumlarda ne yapmalı?

Önerim: Çocuğunuzun istediği dili kullanarak cevap vermesine izin verin. Amaç başarılı iletişimdir, dil kontrolü değil. Çocuğunuz ne söylediğinizi anlıyor ve uygun bir şekilde yanıt veriyorsa, farklı bir dil seçse de bu dilsel yeterliliği gösterir.

Sözde “dil karıştırmak” bir kafa karışıklığı göstergesi değil, yüksek bir esnekliğin işaretidir. Çocukların iletişim durumunu kavradıklarını ve dilsel olarak tepki verebildiklerini gösterir.

Çoğu zaman asıl zorlanan ebeveynler olur çünkü tek bir dile sadık kalarak konuşmak onlar için zordur. Böylesi zorluklar, anlaşılır bir durumlardır ve sorun olarak görülmemelilerdir.

Evde Almanca Konuşmazsak Çocuğum Nasıl Almanca Öğrenebilir?

Çocuklar dili öncelikle ilişki yoluyla ve diğer çocuklarla oynayarak öğrenir. Çocuğunuzun daha fazla Almanca duymasını istiyorsanız, bu illa sizden gelmesi gerekmez. Çocuğu düzenli olarak Almancaya doğal şekilde maruz kalacağı ortamlara götürmek faydalı olabilir: Anaokulu, oyun parkı, oyun grupları gibi.

Burada önemli olan: Baskı ters etki yapar. Dil bir görev veya zorunluluk olarak algılandığında daha az zevk verir ve daha az aktif kullanılır. Almancayı oyun yoluyla öğrenen bir çocuk, dili daha hızlı öğrenmekle kalmaz, Almancayı aynı zamanda daha kalıcı biçimde edinir.

Büyükanne ve Büyükbabalar: Aile Bağlarının Rolü

Pek çok aile yalnız değildir. Büyükanne, büyükanne, teyze, amca ya da aile dostları, dil gelişiminde önemli bir rol oynayabili. Özellikle de ana dili konuşuyorlarsa. Böyle durumlarda çocuklar, ana dillerinin çekirdek ailenin dışında da canlı olduğunu deneyimler.

Tanıdığım bazı ebeveynlerin böyle bir çevresi yok ve çocuklarını bilinçli bir şekilde Türkiye’ye götürerek onlara orada dil öğrenme imkanı sağlamaya çalışıyorlar. Bu yüzden aile üyeleriniz yanınızdaysa ya da yakınınızdaysa onların verebileceği katkıdan mutlaka faydalanın.

Mükemmel Bir Çözüm Yok, Ama Pek Çok İyi Yol Var

Bu yazıda ele aldığımız önerileri toparlamak gerekirse:

  • Kendinizi rahat hissettiğiniz dili konuşun.
  • Ailedeki ana dilin kullanımını bilinçli şekilde destekleyin.
  • Çocukların dilleri karıştırmasına izin verin.
  • Çocuk hangi dilde cevap vereceğine kendisi karar verebilsin.
  • Dil öğreniminde aile ve çevrenizden faydalanın.
  • Almancayı bir zorunluluk değil, bir keşif konusu hâline getirin.
  • Kendinizi bu konuda sorgulamayın, güvende olun.

Ebeveyn olarak göreviniz mükemmel olmak değil, var olmak, dürüst olmak ve ilgi göstermektir. Çocuğunuzla size yakın olan dilde konuştuğunuzda sadece kelimeler değil, aynı zamanda güven ve sevgi de aktarmış olursunuz. Bu, her dil için en iyi başlangıçtır.

Dil Eğitiminde İşitsel ve Görsel Araçların Kullanımı

Medya da bu konuda önemli bir rol oynayabilir. Hikâye CD’leri, şarkılar ya da çocuklara uygun diziler, ana dilde çocuğunuza sunabileceğiniz seçeneklerden bazılarıdır. Burada önemli olan: Uzmanlar, üç yaşın altındaki çocuklar için tamamen ekranlardan uzak durmayı tavsiye eder. Bu yaşta çocuk beyni temaslara, canlı dile, dokunmaya ve ilişkiye ihtiyaç duyar. Hiçbir şey tanıdık bir kişinin göz teması kadar etkili değildir ve hiçbir ses, ebeveynin sesi kadar anlamlı değildir.

Yaklaşık üç yaşından itibaren medya zamanı küçük dozlarda günlük rutinin bir parçası olabilir. Ancak o zaman bile kural şöyle olmalı: Günde en fazla otuz dakika, her gün değil ve mümkünse bir yetişkinle birlikte. Ebeveyn yanında olduğunda, sorular sorup açıklama yaptığında ve birlikte izlediğinde, izleme etkinliği anlamaya dönüşür. Çocuklar medya dünyasında da rehberliğe ihtiyaç duyar.

İçeriğin türü de önemlidir. Bazı çocuk dizileri çok hızlı kurguya, sık sık değişen açılara ve yüksek ses efektlerine sahiptir. Bu durum dikkat süresini olumsuz etkileyebilir; çünkü beyin sürekli yeni ve yüksek uyaranlara alışır. Bunun yerine sade anlatımlı, net görselli, basit diyaloglu ve tekrarlı hikayeler daha iyidir. Bu tür içerikler dinleme, dil anlama ve olayları kavrama yetisini destekler.

Ve son olarak: Bir çocuğun tablette oyun oynamasıyla, biriyle birlikte şarkı dinlemesi aynı şey değildir. Önemli olan sadece çocuğun ne gördüğü ya da duyduğu değil, bunu nasıl ve kiminle deneyimlediğidir. Çünkü öğrenme ilişkide başlar.

Ali Dönmez

Konuşma Terapisti Ali Dönmez, ikinci dil olarak Almanca öğretmenidir (DaF/DaZ) ve çok dillilik ile ırkçılığa karşı eleştirel eğitim konularında uzmanlaşmıştır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler