Dosya: "Göçmen Kökenlilik ve Göçmeyen Göçmenler"

Belçika: Refah ve Kalkınma Ekseninde Dönüşen Göç Politikaları

Ülkedeki göçmen oranının toplam ülke nüfusuna oranı yaklaşık %17 olan Belçika’da göçün tarihi çok eskiye dayanmasına rağmen göçmenlere yönelik tartışmalar gündemdeki yerini koruyor.

@Shutterstock değişiklikler: Perspektif

Benelux bölgesindeki görece küçük bir ülke olması sebebiyle Belçika’nın göç olgusuyla olan iç içeliği, Fransa ve Almanya gibi ülkelere kıyasla üzerinde daha az durulan bir konu olmuştur. Hâlbuki 30 yılı aşkın bir zaman diliminde Belçika birçok farklı göçmen grubun yerleştiği bir ülkedir. Esasen yeni olarak değerlendirilmesi güç olan göç olgusu ülkede uzun erimli bir politikayla eklemlenmemiştir.

Avrupa Göç Politikası Enstitüsü (İng. Migration Policy Institute) araştırmacılarından Milica Petrovic, Belçika’daki göç hareketlerinde 2010’lu yılların başlangıcına kadar değişen şartlara göre reaksiyonlar gösteren bir gidişat olduğu tespitinde bulunmaktadır.1 Uzun yıllardır göç karşıtı siyasal söylemlerin gölgesinde kamusal tartışmaların sürmesine rağmen, göçe dair politikanın ve yasal mevzuatın Belçika’da oldukça yakın tarihte hedef alınmaya başladığını ifade etmektedir.

İç ve Dış Göçün Belçika’daki Kısa Tarihi

Göçün Belçika’daki tarihi ele alındığında dikkat çeken ilk hususlardan biri, Belçika’nın 19. yüzyılın başlarında dış göç veren bir ülke olmasıdır. Bağımsızlığını kazandığı 1830 yılından I. Dünya Savaşı’na kadar, insani şartlardaki zorluklar, iş kıtlığı ve zorunlu göçler gibi günümüz koşullarına benzerlik gösteren sebeplerle birçok Belçikalı Fransa, Amerika ve Kanada gibi ülkelere göç etmiştir. Belçika’nın vermiş olduğu dış göçün bu ülkelerdeki ekonomik refahın artmasında mühim bir faktör olduğu araştırmacıların iddialarından biridir. Belçikalı göçmenler, gittikleri ülkelerde bilhassa ziraat ve tekstil sektörlerinin gelişiminde önemli rol oynamışlardır.

Dünya savaşları dönemlerinde ise Belçika nüfusunun 2 milyonluk kısmı mülteci statüsünde Büyük Britanya, Fransa ve Hollanda gibi komşu ülkelere gitmek durumunda kalmıştır. Belçika’nın göç tarihinin bir diğer ve “karanlık” olarak adlandırılabilecek veçhesi ise sahip olduğu sömürgeleriyle ilgilidir. Belçika; Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Burundi ve Ruanda’nın doğal kaynaklarından ve zenginliklerinden büyük ölçüde istifade etmiştir. 1880’li yıllardan bu ülkelerin bağımsızlıklarını edindikleri 1960’lara kadar Belçika’nın kolonyal idaresi geniş çaplı zorla yerinden etmelere ve devamında katliamlara başvurmuştur. Yerli nüfusların büyük kesiminin imhasına ilaveten Belçika’nın kolonyal mirası bu ülkelerin ekonomik olarak kalkınamamasının başat faktörlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Koloni ülkelerinden gelen göçmenlere ilaveten çevre ülkelerden, Doğu Avrupa’dan ve İtalya’dan Belçika’ya ekonomik sebeplerle gerçekleşen göç akımı, I. Dünya Savaşı öncesinde başlamıştır. Dünya savaşları arasındaki dönemde ülkenin büyüyen endüstrisine eşlik edercesine hükûmet tarafından göçmen alımı teşvik edilmiştir. Bilhassa kömür madenciliği gibi sektörlerde yabancı işçilerin sayısı giderek artmıştır.

II. Dünya Savaşı’nın ardından ortaya çıkan işgücü problemine bağlı olarak yabancı işçi alımı hızlanmıştır. İtalyan göçmenlerle tahkim edilmiş olan madencilik sektöründe çalışma şartları problemli bir konu haline gelmiştir. İtalyan işçilerin iyileştirme taleplerine Belçika otoriteleri olumlu bir yaklaşım sergilememiştir. Böylece İtalyan göçmen sayısındaki artış durmuştur ve Belçika devleti 1946’dan 1970 yılına kadar sırasıyla Yunanistan, İspanya, Fas, Türkiye, Tunus, Cezayir ve Yugoslavya gibi ülkelerle ayrı anlaşmalara imza atmıştır.2
Yabancı işgücü temininde eski kolonilerinden ziyade çevre Avrupa ülkeleri ve Kuzey Afrika coğrafyasına yönelen Belçika, işçilerin ailelerini yanlarında getirmelerine izin vermiş, doğum oranını artırmaya yönelik ek ücret ödemiş ve bu paraların Belçika içinde harcanmasını hedeflemiştir. İşgücü teminini daha da kolaylaştırmak maksadıyla çalışma izni sahibi olmayı oturum izni şartı olmaktan çıkarmıştır. Bu şekilde ülkeye turist olarak gelen kişilerin işçi olmalarının yolunu fiilen açmıştır.

1970’lerde ortaya çıkan petrol krizi ve artan işsizlik oranlarının etkisiyle göç yasaları bu dönemde sıkılaştırılmaya başlanmıştır. Yasaların sıkılaştırılmasına bağlı olarak uygulanan göçü sınırlama stratejisinin uzun vadedeki etkisi göçü durdurmaktan ziyade onun dönüşümüne eşlik etmek olmuştur. Yabancı işçilerin Belçika’daki oturumlarını kalıcı hâle getirme eğilimleri artmış ve artan kısıtlamalara rağmen aile birleşimleri sürmüştür. Ayrıca, ekonomik sebeplere ilaveten savaş, afet ve eğitim hareketliliği gibi nedenler, yeni gelenlerin göç motivasyonları arasında yükselişe geçmiştir.

2011’e kadar dışarıdan Belçika’ya yönelik göç, artarak devam etmiştir. Bu tarihten itibaren Avrupa Birliği vatandaşları haricindeki ülkelerden gelen göç başvurularını kısıtlayacak bir politikaya geçilmiştir. Bu politikanın benimsenmesinin akabinde Afrika’dan gelen göçmen sayısında yüzde 33’lük bir azalma gerçekleşmiş ve bu doğrultuda AB dışından gelip vatandaşlık kazananların sayısında azalma yaşanmıştır.

Belçika’da Göçün Güncel Durumu ve Dinamikleri

2015 itibarıyla başta Suriyeli göçmenler olmak üzere Yakın Doğu ve Afrika ülkelerinden AB ülkelerine gelen doğrudan göç ve transit göç hareketleri ciddi bir artış göstermiştir. Fas-İspanya, Libya-İtalya ve Türkiye-Yunanistan hatları başta olmak üzere farklı rotalardan AB üyesi ülkelere ulaşıp sığınma talebinde bulunma hedefiyle gerçekleştirilen göçün Avrupa ve Belçika kamuoyunda genel olarak “göç” ve “mülteci” krizi olarak adlandırılmıştır. Lübnan, Türkiye ve Ürdün gibi Suriyeli mülteci göçünün ilk ve daha doğrudan muhatabı ülkelere kıyasla, kendi nüfuslarının en çok %2’sine tekabül eden4 bir mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan AB ülkeleri, ortak bir göç politikası belirleyip uygulamak konusunda bölünmüşlerdir.

Belçika’daki duruma bakıldığında 2017 yılındaki yeni göçmenlerin %64’lük bölümü AB içinden gelenlerden müteşekkildir.5 Bilhassa 2000’li yıllarda üye ülke sayısının artması başta Polonya ve Romanya’dan gelen göçmen gruplarına imkân sağlamıştır. AB içi göçün yoğunlaşmasına denk olacak şekilde Afrika (%11) ve Amerika (%6) kıtalarından gelen göçmen sayısında azalma yaşanmıştır. Asya’dan gelen (%15) göçmenlerin oranı da önceki yıllara göre artış içindedir. Geri kalan %3’lük kesim ise AB üyesi olmayan Avrupa ülkelerinden gelen göçmenlerden oluşmaktadır. 2018 itibariyle mevcut olan 1.9 milyonluk göçmen nüfus ülkenin %16.8’ine denk gelmektedir:6 Ülkeler özelinde ise doğum yerine göre en büyük göçmen grupları sırasıyla Fas (217,000), Fransa (184,900), Hollanda (130,000), İtalya (119,000) ve Türkiye’de (99,100) doğup Belçika’ya göç eden kişilerden oluşmaktadır.

Göçün Belçika’daki Gidişatı

Göç, Belçika’nın tarihi, ekonomisi ve kalkınması açılarından her zaman merkezî bir olgu olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında büyük bir yabancı işgücü alıcısı hâline gelen ülke, sanayi üretimini ve kapasitesini büyütme amacında olmuştur. 1970’lerden itibaren Belçika, ekonomik sebeplerle göçü denetleme ve sınırlamaya dair politikalara başvurmuştur. Yine de göçün, ülkenin ekonomik ve kültürel gelişimine dair merkezî rolü devam etmektedir. Göç, Belçika’ya yalnızca işgücü değil; aynı zamanda yeni yetenekler, metalar ve muhtelif hizmetlerin gelişine yol açmıştır. Söz konusu göç hareketleri ikili ticaretin sürekliliğini sağlamasına ilaveten birtakım sektörel faaliyetleri ve girişimciliği tetiklemektedir. Diğer taraftan ekonominin canlılığı noktasında Belçika ve diğer benzer göç alan ülkelerde, göçmenlerin rolü ve potansiyelinin azımsanmaması gerektiğini belirten akademik görüşlere rağmen iş pazarında çok sayıda engel bulunmaktadır. İdari sorunlar, dil öğrenimi, diploma denkliği ve iş yerinde ayrımcılık gibi sorunların çözümlenememesi birçok göçmeni kendi işletmelerini kurmaya itmektedir. Birçok göçmen, görece daha riskli iş kollarında bağımsız olarak faaliyet yürütmek durumunda kalmaktadır.

Flaman, Valon ve Brüksel Başkent bölgelerinde “entegrasyon” amacıyla benimsenmiş sosyoekonomik değerlendirme, dil kursları ve vatandaşlık değerlerine giriş gibi programlar, göçmenlerin Belçika’ya katkılarını artırmayı hedeflemektedir. Bu programların göç sürecinin çetrefilli ve karmaşık problemlerine ne kadar temas edebildiği tartışılmakta ve kimi zaman tek boyutlu bir vizyon sahibi oldukları yönünde eleştirilmektedirler. Bu ve benzeri entegrasyon adımlarına birtakım yerel inisiyatifler ve projeler eşlik etseler de kurumsal beceri ve kapasitelerinin seviyesi soru işaretleri taşımaktadır.

Belçika’nın kendi gelişme ve refah seviyesini muhafazası için göçe olan gereksinimi ve bağımlılığı, kamuoyundaki ifade edilen mültecileri sosyal problemlerin kaynağı olarak gören söylemlerin7 aksine vurgulanması gereken girift ve bütüncül bir konudur. Göçün ve göçmenlerin kendilerinin Belçika’nın insani ve toplumsal gelişimine katkıda bulunmalarını sağlamadaki büyük engelleri aşma zorunluluğu ele alınması elzem bir problemler bütünü olarak durmaktadır.Öncesinde dile getirilen ekonomik alandaki problem havuzuna ek olarak ev pazarındaki ayrımcılık vakaları, aile birleşim mevzuatındaki zorluklar, göçmenlerin köken ülkeleriyle olan ekonomik ve ticari bağlantılarına dair kısıtlamalar, diaspora faaliyetlerini çevreleyen finansal ve yapısal engeller gibi problemler, Belçika’da güncelliğini korumaktadır. Mevcut problemlerin çözüme erdirilememe hâli, Belçika’nın sosyal uyumu ve daha adil, daha birleşik ve daha sürdürülebilir bir toplum oluşturma kabiliyeti için daha ciddi sorunların ortaya çıkma ihtimalini artırmaktadır.

Burak Nuri Gücin

Galatasaray Üniversitesi’nde Sosyoloji programından mezun olan Burak Gücin, sonrasında Heidelberg Üniversitesi’nde Kültürel Çalışmalar alanında yüksek lisansını tamamlamıştır. Gücin, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler