Aşırı Sağın Avrupa Parlamentosunda Güçlenmesi Ne Anlama Geliyor?
Avrupa Parlamentosu Seçimlerinde aşırı sağın gücünü arttırması bekleniyor. Peki aşırı sağın parlamentoda güçlenmesi tam olarak ne demek?
6-9 Haziran 2024 tarihlerinde doğrudan seçimlerle iş başına gelen tek uluslarüstü parlamento olan Avrupa Parlamentosu (AP) için onuncu defa seçimler yapılacak. 27 AB üyesi devlette yapılacak seçimlerde her bir üye devletten nüfusu ile orantılı olarak belirlenen sayıda vekil seçilerek AP’de göreve başlayacak. Örneğin seçimlerde Federal Almanya 96 vekil seçerken, Malta 6 vekili AP’ye gönderecek. Avrupa Seçimleri olarak adlandırılan bu seçimlerde göreve gelen vekiller ise AP’de ulusal aidiyet temelinde değil, siyasi gruplara bağlı olarak temsil edilecek. Örneğin Alman Sosyal Demokrat Parti’den seçilen bir vekil Avrupa Sosyalist ve Demokratlar (S&D) grubuna dâhil olurken, İtalya’nın Kardeşleri partisinden bir diğeri Avrupa Muhafazakarları ve Reformcuları Grubuna (ECR) katılacak.
Bu çok-uluslu parti grupları arasında özellikle merkez sağ partileri barındıran Avrupa Halklar Partisi (EPP) ile sosyal demokrat partileri içeren Sosyalist ve Demokratlar Grubu (S&D) AP’nin genel gidişatını ve işleyişini etkilerken, giderek merkezden daha uzak olan ve özelikle aşırı sağ olarak tanımlanan partilerin oy oranını artırdığını görmek mümkün. 1984 seçimlerinde toplam 434 koltuk içinde 110 koltuk merkez sağa ve 130’u merkez sola giderken, 2019 seçimlerinde toplam 751 koltuk içinde 182’si merkez sağa, 154’ü ise merkez sola gitti.
Avrupa Parlamentosu Seçimlerine Katılımı Arttırma Çabaları
AP seçimlerinde en önemli sorunlardan biri oy verme oranının düşüklüğü. 2019 yılındaki seçimlerde oy verme oranı ortalama olarak yüzde 50,66 olmuştu ve 1994’ten beri ilk defa yüzde 50 eşiğini aşmıştı. Bu sene de yüzde 50’yi aşan bir oy oranı olması hâlinde yaklaşık 370 milyon seçmenden 185 milyonu kendi temsilcilerini seçerek AP’ye göndermiş olacak. Avrupa Komisyonu oy vermeyi artırmak için bazı kampanyalar düzenliyor. Özellikle gençleri oy sandığına çekmek için Taylor Swift’e çağrı yapan Komisyon üyeleri oldu. AP seçimlerinde oy vermek sadece dört üye devlette zorunlu tutuluyor. Bunlar Belçika, Bulgaristan, Lüksemburg ve Yunanistan.
AP seçimleri öncesinde birçok AB üyesinde gördüğümüz aşırı sağ oylardaki artış, bu eğilimin AP’nin yeni bileşimine de yansıması tehlikesini doğuruyor. Altı AB üyesi ülkede aşırı sağ, kamuoyu araştırmaların da önde gidiyor. Letonya’da yüzde 8,1, Hollanda’da yüzde 22,4, İtalya’da yüzde 27,2, Belçika’da yüzde 27,4, Avusturya’da yüzde 28,2, Fransa’da yüzde 30,7 oranında aşırı sağ oydan bahsetmek mümkün. Sekiz ülkede ise aşırı sağ partiler kamuoyu araştırmalarında ilk üç parti arasında yer alıyor. Bunlar İsveç, Polonya, Romanya, Bulgaristan, Finlandiya, Almanya, İspanya, Portekiz. Aşırı sağ partiler üye devletlerde hükûmete de girmiş durumda. İtalya, Macaristan, Finlandiya ve Letonya’da hükûmette iken İsveç’te de muhafazakâr hükûmete parlamentoda destek veriyor.
Aşırı sağın şu andakinden çok daha yüksek oranda temsil edileceği bir AP, AB’nin bazı kritik politikalarında engel oluşabileceğini gösteriyor. Özellikle Ukrayna’ya Rusya ile savaşta destek verilmeye devam edilmesi, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın devamı, sosyal haklar, yapay zekâ, halk sağlığı gibi konularda farklı görüşleri olan, dezenformasyona açık ve hatta dezenformasyonu yayan partiler olması AB’nin ilerici yaklaşımlarına ket vurabilir. Ayrıca zaten oldukça sertleşen AB’nin göç ve mültecilere yönelik politikasında daha da sertleşme ve “Avrupa Kalesi”nin kapılarının daha da çok kapanması için çalışan partiler olduklarından burada da olumsuz gelişmeler yaşanabilir.
Aşırı Sağın AP’de Güçlenmesi Ne Anlama Geliyor?
AP, AB mevzuatını başlatan yasa teklifleri hazırlama yetkisine sahip olmasa da Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan yasa tasarılarının nihai hâlini alarak yasalaşmasında Bakanlar Konseyi ile birlikte eş yasama organı olma rolü sebebiyle mevzuat süreçlerini etkileyebilir. Avrupa demokrasisini zedeleyecek şekilde popülist yaklaşımlar ve AB’nin kazanımlarını aşındıran zihniyetleri ile aşırı sağın AP’de güçlenmesi AB’nin geleceği açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Kucaklayıcı, çoğulcu ve eşitlikçi bir AB kimliğinin gelişmesi açısından nativist yaklaşımların AB’nin küresel imajı ve normatif gücü üzerinde olumsuz etkileri olacaktır. Avrupalı olmayan etnik ve ırksal olarak farklı olan Müslüman göçmenler özellikle sorunsallaştırılıyor. Merkez sağ ve bazen de merkez sol partilerin aşırı sağın gündeme getirdiği göçmen karşıtlığı ve İslamofobiye yönelmesi ise aşırı sağın normalleşmesine katkıda bulunuyor.
1990’lardan itibaren bunun başladığını ve Avusturya, İtalya, Hollanda ve İskandinav ülkelerinde bu trendin görüldüğünü biliyoruz. Zaman zaman iktidara gelmek için aşırı sağın desteğine ihtiyaç duyan merkez partiler göç ve göçmen karşıtı retoriği de benimseyerek radikalleşebiliyor. Birleşik Krallıktaki mültecilerin Ruanda’ya gönderilmesi önerisi gibi fikirlerle mülteci ve insan hakları açısından son derece radikal bir pozisyona savrulabiliyor. Bu şekilde Avusturya’da Jörg Haider’e yapıldığı gibi aşırı sağın hükûmet dışı tutulması ve enterne edilmesi aşamasından normalleşmesi aşamasına gelinebiliyor.
Aşırı sağ Danimarka ve Norveç’in yanı sıra Finlandiya ve İsveç’te de güçlendi. Dünya mutluluk endekslerinde ilk sıralarda olan, eğitim, sosyal haklar ve refah gibi alanlarda örnek gösterilen işleyen parlamenter rejimlere sahip olan bu ülkelerde dahi aşırı sağın yükselmesi gelecek için ümit vaat etmiyor.
Seçimler Sonrasındaki Dönemden Beklentiler
Peki Avrupa Parlamentosu Seçimleri bittikten sonra ne olacak? Öncelikle üye devletlerdeki seçimlerden sorumlu makamlar seçim sonuçlarını ve hangi adayların seçildiğini bildirecek ve böylece yeni Parlamento üyelerinin göreve başlaması mümkün olacak. Yeni AP üyeleri hangi parti grubuna katılacaklarını belirleyecek. Bu da mensup oldukları partinin hangi parti grubuna bağlı olduğuna göre, yani siyasi görüş ve ideolojiye göre belirlenecek. Bunun yanında yeni parti grupları kurmak da mümkün. Yeni bir parti grubu oluşturmak için en az 7 farklı üye devletten 23 üyenin bir araya gelmesi gerekiyor. Parti gruplarının sayılarına göre AP içindeki komitelerde ve yasama sürecinde daha fazla etkili olmaları mümkün oluyor. Mevcut Parlamentoda yedi siyasi parti grubu bulunuyor. Bunlar Avrupa Halklar Partisi, Sosyalist ve Demokratlar, Avrupa’yı Yenile, Yeşiller/Avrupa Hür İttifakı, Avrupa Muhafazakarları ve Reformcuları, Kimlik ve Demokrasi ve Sol.
Yeni seçilen Avrupa Parlamentosu, ilk oturumunu 16 Temmuz’da yapacak ve seçilen 720 vekil Parlamento Başkanı, 14 Başkan Yardımcısını ve 5 idari ve mali işlerden sorumlu yetkiliyi (quaestor) seçecek. İlk Genel Kurul oturumu 19 Temmuz’a kadar devam edecek ve bu süreç içinde AP’nin komiteleri ve alt komiteler seçilecek. Komitelerin seçilmesini takiben yine siyasi parti grupları arasındaki müzakereler sonucunda komite başkanları belirlenmiş olacak.
AP’nin göreve başlamasının ardından diğer temel AB kurumları olan Avrupa Komisyonu ve AB Konseyi’nin Başkanlarının seçim süreçleri gerçekleşecek. 2014’te ilk kez uygulanan “Spitzenkandidat” yani “baş aday” yöntemine göre her siyasi parti grubu Avrupa Komisyonu için bir aday önermişti. Seçim sonucunda en fazla oyu alan parti grubunun, yani EPP’nin aday gösterdiği Jean-Claude Juncker Genel Kurul oturumunda mutlak çoğunluk ile baş aday olarak kabul edilmiş ve AB liderleri de AP’nin iradesine saygı göstererek Juncker’i Komisyon Başkanı olarak atamıştı. Parlamentonun aday göstermesi AB’nin demokratik açığı olarak adlandırılan olguya bir çare olarak Avrupa Komisyonunun demokratik temsil gücünü artırmak için uygulamaya koyulmuştu.
Ancak 2014’te uygulanmaya başlayan “Spitzenkandidat” yöntemi 2019’daki seçimlerde uygulanmadı. EPP’nin adayı olan Manfred Weber, AB liderleri tarafından atanmadı ve yerine AP siyasi grupları tarafından aday gösterilmemiş olan, ancak Almanya ve Fransa’nın üzerinde anlaştığı Almanya’nın eski Savunma Bakanı Ursula von der Leyen seçildi. Von der Leyen liderler tarafından aday gösterildikten sonra AP onayına sunuldu ve az bir farkla AP onay sürecini tamamladı.
2024 seçimlerinde Spitzenkandidat yöntemi tekrar gündeme geldi. Von der Leyen bu kez EPP’nin baş adayı olarak sürece katılırken, sosyalistler, Yeşiller ve Sol siyasi grupları da aday gösterdi. Ancak Avrupa’yı Yenile ve Kimlik ve Demokrasi Grubu gibi bazı gruplar aday göstermekten kaçındı. AP’nin 16-19 Eylül’deki Genel Kurul oturumunda liderlerin üzerinde uzlaştığı aday AP’nin onayına sunulacak ve 720 oyun 361’ini alması durumunda süreç tamamlanmış olacak.
AP’nin AB İçindeki Rolü ve Türkiye Açısından Önemi
AP, Türkiye kamuoyunda genellikle Türkiye hakkındaki kararları ve raporları ile biliniyor. 1990’lu yıllardan başlayarak giderek etkinliğini artıran AP, Türkiye ile ilgili de pek çok karara imza attı. Özellikle demokratik hak ve özgürlükler, azınlıklar ve etnik gruplar, basın özgürlüğü gibi konularda Türkiye’ye yönelik eleştirilerin sıralandığı karar ve raporlara rağmen, AP 1995’te Türkiye ve AB arasında Gümrük Birliğini oluşturan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararını onadı.
Her sene Avrupa Komisyonu’nun aday ülke Türkiye hakkında hazırladığı izleme raporu sonrasında AP de bu rapor ile ilgili olarak kendi raporunu hazırlıyor. Son yıllarda bu raporlarda Türkiye’ye yönelik hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, temel hak ve özgürlükler, medya ve ifade özgürlüğü, demokratik denge ve denetleme mekanizmaları gibi alanlarda ciddi eleştiriler yöneltiliyor. Türkiye’nin adaylık sürecinin askıya alınmasını ve durdurulmasını öneren raporlarda Türkiye’nin Kopenhag kriterlerini karşılamaktan uzaklaştığı ifade ediliyor.
AP’nin raporları AB’nin Türkiye’ye yönelik yaklaşımı açısından belirleyici değil. Daha çok AB Konseyine yönelik tavsiyeler oluşturuyor. Türkiye’nin adaylık sürecini kesmek veya askıya almak ise AB Konseyi kararına bağlı. AB Bakanlar Konseyi 2018 yılında aldığı kararda Türkiye’nin AB’den uzaklaştığı gerekçesi ile müzakerelerde yeni fasılların açılmayacağını ve gümrük birliğinin güncellenmesi için müzakerelerin başlatılmasının öngörülmediğini belirtmişti. Dolayısıyla müzakerelerin askıya alınmasına yönelik olarak AP’nin çizgisinin Konseye göre daha sert olduğunu söylemek mümkün.
Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir müzakerenin başlaması veya üyelik müzakerelerine geri dönülmesi durumunda müzakerelerin sonucunda ortaya çıkacak olan anlaşma metni AP’nin onayına sunulacak. AP gerek bu onama yetkisi gerekse AB bütçesi üzerindeki yetkisi yoluyla Türkiye-AB ilişkileri üzerinde önemli bir etki sahibi olmakta. Bunun yanı sıra farklı siyasi grupları ve Avrupa halklarını temsil ettiğinden Türkiye’ye yönelik genel kamuoyunun yaklaşımını da aktaran ve ortaya koyan bir kurum. Haziran ayındaki seçimlerden sonra oluşacak olan yeni AP’de aşırı sağ partilerin daha ağırlıklı olması ihtimali hem Türkiye-AB ilişkileri hem de AB’nin yeni genişleme süreci açısından olumsuz bir gelişme oluşturacak. Parlamentonun Türkiye’ye yönelik daha eleştirel ve dışlayıcı bir tutum izlemesi mümkün olabilir.