'NSU'

25 Yılın Ardından NSU Cinayetleri: “Reformlar Kağıt Üzerinde Kaldı”

Almanya’da NSU cinayetlerinin üzerinden 25 yıl geçti, ancak aşırı sağ terörle mücadelede verilen reform sözlerinin önemli bir kısmı kâğıt üzerinde kaldı. Yeni bir araştırma, eyalet ve federal düzeydeki reformların bütüncül bir dönüşüme evrilmediğini ortaya koyuyor. Araştırmacılar, NSU sonrası atılan adımların yalnızca geçmişle yüzleşmek için değil, demokrasinin geleceğini korumak için de hayati önem taşıdığına dikkat çekiyor.

© Jannis Tobias Werner / Shutterstock.com

2000-2007 yılları arasında Almanya’da on kişiyi öldüren, 8’i Türkiye kökenli olmak üzere dokuz göçmen esnafı ve bir polis memurunu hedef alan Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütü, yalnızca işlediği cinayetlerle değil, devlet kurumlarının bu cinayetleri yıllarca görmezden gelmesiyle de ülke tarihinin en büyük güvenlik skandallarından birini yarattı.

2000’de Nürnberg’de Enver Şimşek’in öldürülmesiyle başlayan cinayet serisi, 2007’ye kadar farklı şehirlerde sürdü. NSU ayrıca Köln’deki bombalı saldırılardan ve bir dizi banka soygunundan da sorumluydu. Örgütün varlığı, 2011’de üyeleri Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt’ın ölü bulunmasının ardından tesadüfen ortaya çıkarılmıştı.

IDZ: “Önerilerin Çoğu Kâğıt Üzerinde Kaldı”

Bu süreçte, mağdur yakınlarına polis tarafından yıllarca cinayetleri işlemiş olabilecekleri şüphesiyle bakıldı, “döner cinayetleri” gibi ırkçı söylemler medyada yer aldı ve polis ısrarla ırkçı motivasyon olasılığını görmezden geldi. Bu nedenle, 2011’den itibaren Federal Meclis ve çeşitli eyalet parlamentolarından gelen 15 kişi tarafından Parlamenter Araştırma Komisyonu (PUA) kuruldu. Bu komisyon aracılığıyla devletin ihmalleri, cinayet sürecindeki yapısal ırkçılık faktörü ve kurumsal hatalar araştırıldı. Komisyonlar kapsamlı reform tavsiyeleri sundu; ancak yeni yayımlanan bir araştırmaya göre, bu tavsiyelerin büyük bölümü hâlâ hayata geçirilmedi.

Jena merkezli Demokrasi ve Sivil Toplum Enstitüsü (IDZ) tarafından hazırlanan yeni bir araştırma, bu önerilerin büyük kısmının hâlâ hayata geçirilmediğini ortaya koyuyor. “Federal ve Eyalet Parlamentolarının NSU Komisyonları Tavsiyelerinin Uygulanmasına Dair Ara Değerlendirme” başlıklı rapor, özellikle adalet, polis eğitimi ve demokratik kültürün güçlendirilmesi alanlarında ciddi eksikliklerin sürdüğünü vurguluyor.

“Polis ve Yargı Mensuplarının Eğitiminde Hâlâ Ciddi Eksiklikler Var”

Araştırmanın yazarlarından Janina Wollmann, bazı ilerlemelere rağmen genel tablonun hâlâ endişe verici olduğunu belirtiyor:

“Kurumlar arası bilgi paylaşımı ve aşırı sağcı saiklerle işlenen suçların cezalandırılması alanlarında yenilikler oldu. Ancak özellikle ırkçı şiddet mağdurlarıyla ilişkilerde, polis ve yargı mensuplarının aşırı sağcılık ve ırkçılık konularında eğitilmesi gibi konularda hâlâ ciddi eksikler var.”

Wollmann’a göre, NSU sürecinden çıkarılması gereken temel ders, demokratik kurumların öğrenme kapasitesini geliştirmek.

“Demokrasi eğitimi ve farkındalık programlarının uzun vadeli olarak güçlendirilmesi ve güvence altına alınması hayati bir öneme sahiptir çünkü bunlar, aşırı sağcılık, ırkçılık ve şiddetin önlenmesinde temel araçlardır.”

“Şeffaflık Eksikliği Kurumsal Hesap Verebilirliği Zedeliyor”

IDZ’nin araştırması, eldeki bilgi ve verilerin yetersizliğine de dikkat çekiyor. Parlamentolardaki belgeler, açık kaynaklar ve kamuya açık raporlar incelendiğinde, devletin aldığı önlemler hakkında “eksik, eski veya çok genel nitelikte” bilgilere ulaşılabiliyor. Bu durum, araştırmacılara göre, devletin kendi reformlarını izleme ve değerlendirme konusunda da büyük bir şeffaflık sorunu yaşadığını gösteriyor. Araştırmanın sonuç bölümünde bu tablo şu ifadelerle özetleniyor:

“Elde edilebilen bilgiler son derece sınırlı olduğundan, çalışmanın kapsamı da kaçınılmaz olarak dar kalmıştır. Bu durum yalnızca araştırmanın açıklayıcılığını zayıflatmakla kalmıyor, aynı zamanda siyasi ve idari süreçlerin şeffaflığına ilişkin temel soruları da gündeme getiriyor.”

Araştırmacılar,  mevcut tabloyu bir kara kutu olarak nitelendiriyor: Reformların hangi noktada durduğu, hangi önlemlerin uygulamaya geçtiği ya da kâğıt üzerinde kaldığı çoğu zaman belirsiz. Bu nedenle IDZ, hükûmete ve kamu kurumlarına yönelik “şeffaflık atağı” (Transparenzoffensive) çağrısında bulunuyor. Çalışmada şu değerlendirme yapılıyor:

“Devletin tüm kademelerinde sistematik bir iç izleme mekanizmasının kurulması gerekiyor. Kurumlar arası uygulama süreçleri izlenmeli, elde edilen bilgiler düzenli olarak güncellenip kamuoyuna açıklanmalıdır. Böyle bir şeffaflık atağı, NSU’dan çıkarılan derslerin hayata geçirilmesi açısından da başlı başına bir sorumluluk göstergesi olacaktır.”

“Polis Teşkilatında Öz Eleştiri ve ‘Hata Kültürü’ Hâlâ Gelişmedi”

Araştırma, NSU soruşturmaları sırasında büyük eleştiri toplayan polis kurumlarındaki yapısal sorunların hâlâ giderilmediğini vurguluyor. IDZ raporunda, birçok emniyet teşkilatında “bilinçdışı yanılmazlık paradigması”, “savunma kalesi zihniyeti” ve “problemli birlik ruhu” gibi kavramlarla özetlenen kapalı bir kurumsal kültürün sürdüğü ifade ediliyor.

Bu zihniyet, hem geçmişteki hatalardan öğrenmeyi engelliyor hem de polis teşkilatının kendi iç denetim mekanizmalarını zayıflatıyor. Özellikle ırkçı ve aşırı sağ şiddet mağdurlarına yönelik koruma mekanizmalarında hâlâ büyük eksiklikler bulunduğu, mağdurların çoğu zaman yetersiz destek gördüğü belirtiliyor.

Rapora göre, ırkçı suçların tespiti, aşırı sağ çevrelerin silahsızlandırılması, nefret suçlarının etkili biçimde soruşturulması ve adalet sisteminde ırkçılık farkındalığı gibi konular hâlâ sistematik olarak izlenmiyor.

Ayrıca, nihai raporlarda, federal ve eyalet polis teşkilatlarında, öz eleştiri yapabilmeyi sağlayan farklı bir çalışma ve sorunların giderilmesine yönelik bir “hata kültürü” (Fehlerkultur) oluşturulması gerektiği vurgulanmıştır.

Devlet Kurumlarının Durumu Eyaletlere Göre Değişiyor

Çalışma, özellikle Saksonya, Thüringen ve Hessen eyaletlerindeki uygulamaları mercek altına alıyor. Bu bölgelerde hem NSU’nun faaliyetleri hem de kurumsal ihmaller yoğunlaşmıştı.

Bazı eyaletlerde yenilikçi adımlar atılsa da, bunlar genellikle diğer bölgelerde model olarak benimsenmiyor. Bu nedenle IDZ, başarılı uygulamaların eyaletler arası transfer edilmesini ve kurumsallaştırılmasını öneriyor.

Araştırmacıların önerdiği başlıca adımlar şunlar:

  • Polis suç istatistiklerinin yanı sıra “veri akış istatistikleri” oluşturulması,
  • Irkçı ve antisemitik suçları tespit kılavuzlarının kamuya açıklanması,
  • Hakim ve savcıların mağdur iletişimi konusunda farkındalık eğitimleri,
  • Saksonya’da ırkçı şiddet mağdurları için yardım fonu oluşturulması,
  • Demokrasi projelerinin uzun vadeli biçimde finanse edilmesi.

“Toplumun Devlete Duyduğu Güven Tehlikede”

Araştırmanın sonuç kısmı, özellikle demokrasiye olan güvenin zayıfladığı dönemlerde devletin sorumluluğuna dikkat çekiyor:

“Kurumların kendi reform hedeflerine ne ölçüde ulaştıkları belirsiz kaldığı sürece, vatandaşların adalet ve güvenlik kurumlarına duyduğu güven de zedelenir. Bu durum, demokratik hukuk devletinin meşruiyetini tehlikeye atar.”

IDZ’ye göre, NSU süreci yalnızca geçmişteki bir terör olayı değil, hâlâ devam eden bir demokratik sınav niteliğinde. Devletin, özellikle artan aşırı sağ tehdidi ve aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Partisinin (AfD) siyasi yükselişi gibi güncel gelişmeler karşısında, bu reformları hayata geçirmesi artık sadece geçmişle hesaplaşma değil, demokrasinin geleceğini koruma meselesi.

Araştırmanın genel sonucu, Almanya’da NSU sonrası hesaplaşmanın “tamamlanmamış” olduğu yönünde. IDZ’ye göre, bazı yapısal yenilikler hayata geçirilmiş olsa da, bunların “günlük kurum pratiğine” yansıyıp yansımadığı hâlâ belirsiz. Raporda şu ifadelerle çağrı yapılıyor:

“Devlet kurumları, yalnızca alınan önlemleri kâğıt üzerinde belgelemekle yetinmemeli; bu önlemlerin pratikte işe yarayıp yaramadığını gösterecek açık değerlendirme ve izleme sistemleri kurmalıdır. Demokratik devletin meşruiyeti, tam da bu hesap verebilirliğe bağlıdır.”

IDZ Akademik Direktörü Dr. Axel Salheiser, çalışmanın amacını şu sözlerle özetliyor:

“Bu araştırmayla NSU sürecinin siyasi ve toplumsal anlamda daha derin bir biçimde ele alınmasına katkı sunmak istiyoruz. Bulgularımızı kamuoyuna ve bilim dünyasına açarak, tüm karar vericilere hâlâ nerelerde somut eylem ihtiyacı olduğunu gösteriyoruz.”

Sonuç: “NSU Cinayetleriyle Hesaplaşma Hâlâ Bitmedi”

Enver Şimşek’in Nürnberg’de öldürülmesinin üzerinden 25 yıl geçti. NSU davası 2018’de sonuçlandı, ancak Almanya’daki demokratik kamuoyunun büyük bölümü, “gerçek bir yüzleşme”nin hâlâ tamamlanmadığı görüşünde.

NSU cinayetlerinden bu yana geçen çeyrek yüzyılda Almanya, aşırı sağ terörle mücadelede pek çok adım attı; güvenlik kurumlarında reform girişimleri başlatıldı, mağdur destek mekanizmaları oluşturuldu, aşırı sağ şiddetle mücadele için yeni fonlar ayrıldı. Ancak IDZ’nin çalışması, bu adımların hâlâ bütüncül bir dönüşüme evrilmediğini ve reformların kurumsal kültüre kalıcı biçimde yerleşmediğini ortaya koyuyor.

Araştırmacıların da altını çizdiği gibi, NSU sonrası verilen reform sözleri yalnızca geçmişin karanlık sayfalarını kapatmak için değil, demokrasinin geleceğini korumak için de önem taşıyor:

“Devletin ve toplumun, NSU’dan çıkarılan dersleri unutmaması gerekiyor. Reformların sürdürülebilir biçimde uygulanması, ancak açık bir bilgi politikası, iç denetim mekanizmaları ve kararlılıkla mümkün olacaktır. Demokratik kurumların meşruiyeti, tam da bu hesap verebilirliğe bağlıdır. Aksi halde, aşırı sağın yeni biçimleriyle yeniden yüzleşmek kaçınılmaz olacaktır.”

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler