Aşırı Sağcı Terörizm Nedir?
“Yalnız kurtlar”, manifestolar, çevrim içi nefret ağları... Aşırı sağcılık, “terörizm” denildiğinde akla ilk gelen şey olmasa da artık en yaygın türlerin başında geliyor. Dijital çağın hızlandırdığı aşırı sağcı radikalleşme, toplumların göz ardı ettiği bir kriz hâline geliyor.

Terörizmin yeni nesillerle birlikte değiştiğini söylemek, eksik ve yetersiz kalan bir tespit olur. Bugün pek çok kişi için basite indirgenmiş bir görüş hâlâ yaygınlığını koruyor: “Terörizm sadece ‘İslamistlerin’; hatta ‘Müslümanların’ sorunudur.” Oysa bu iki bakış açısı da doğru değil. Hatta ikincisi, yani terörizmin “Müslümanlarla” ilgili olduğuna dair bakış açıkça dar kafalılığın bir ürünü.
Geçmişten Günümüze Terörizm Türleri ve Günümüzdeki Yerleşik Algı
Tarihin en yıkıcı (devlet dışı aktörler tarafından yapılan) terör saldırısı olan ve 3.000’e yakın insanın vahşice öldürüldüğü 11 Eylül saldırılarından yıllar sonra, herkesin konuşmak istediği tek şey “İslamist terörizm” idi. Ve elbette bu önemli bir konu. Zira 2001 yılından bu yana geçen yıllar içerisinde İslamist terörizm, bu yüzyılın ilk yıllarında İngiltere ve İspanya’dan geçtiğimiz yıl Nijerya ve Mali’ye kadar, çoğu yakın doğudaki Müslümanlar olmak üzere binlerce kişiyi daha öldürdü. Bu ciddi bir sorun ve aksini söyleyen herkes yanılgı içindedir.
Fakat daha geniş bir perspektifle meseleye bakmak gerekiyor. Modern terörizm genelde sosyal, politik, dinî veya ideolojik hedeflerle sivillere yönelik şiddet olarak tanımlanır. Yüz yılı aşkın bir geçmişi olan bu olgu, yalnızca İslamizmle sınırlı değil. David C. Rapoport’un terörizmi “dalgalar” hâlinde tanımlayan yaklaşımına göre, ilk terörizm dalgası 19. yüzyıl sonlarında Avrupa ve ABD’deki anarşist hareketlerden geliyordu. Anarşistler kral öldürdü, başkan suikastlarına karıştı, hatta Wall Street’i bombaladılar.
İkinci ve üçüncü dalgalar, sırasıyla savaşlar arası dönemde ve 1970’lerde, “anti-sömürgeci” terörizm ve “yeni sol terörizmi” idi. Almanya’daki Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) ya da savaş sonrası ABD’deki Weather Underground gibi gruplar bu dalgadaki terör örnekleri arasındadır. İslamist terörizm olarak bilinen tür ise, 1970’ler ve 80’lerden itibaren giderek artan şiddet seviyesiyle “dördüncü dalga” olarak tanımlanır.
Bu tablo, büyük ölçüde ebeveynlerimizin terörizm anlayışını da şekillendirdi. Ne var ki, bu bakış açısı indirgemeci bir niteliğe sahipti. Özellikle Müslümanları hedef alan güvenlik politikaları ve artan İslamofobik nefret suçlarına zemin hazırladı.
Şüpheli bireylerin veya grupların belirli özelliklerine dayalı olarak tanımlanması ve bu özelliklere göre potansiyel teröristlerin hedef alınarak analiz edilmesini tanımlayan “profilleme” girişimleri de, buna dayalı nefret söylemleri de hem ahlaki hem de pratik olarak yanlış.
Teknolojik Dönüşümle Artan Beşinci Dalga Tehdidi: Aşırı Sağcı Terörizm
Geçmişin hatalarını düzeltmek için asla geç değildir, özellikle de geleceğin farklı görünmesini istiyorsak. Bugün gözden kaçırılan gerçek şudur: İslamizm artık tek terör tehdidi değil. Hatta yaşadığınız ülkeye göre İslamist terörizm, başlıca tehdit olmaktan çıkmış olabilir. Örneğin ABD İç Güvenlik Bakanlığının 2009 tarihli bir raporunda şu durum değerlendirmesi yapılıyor: “Şiddet yanlısı aşırı sağcı ideolojileri benimseyen tek başlarına hareket eden ‘yalnız kurtlar’ (lone wolves) ve küçük hücre yapılanmaları, ABD’deki en ciddi iç terör tehdidini oluşturuyor.”
Bu değerlendirmeden sadece iki yıl sonra, Norveç’te tarihin en kanlı “yalnız kurt” saldırısı yaşandı. 22 Temmuz 2011’de, “kültürel Marksizm”, göç ve çokkültürlülük karşıtlığı nedeniyle 77 kişiyi öldüren saldırgan, birçok akademisyen tarafından terörizmin “beşinci dalgası”nın temsilcisi olarak tanımlandı. Bu dalga, etnik köken odaklı ve aşırı sağ motivasyonlu bir terör dalgasını içeriyordu.
Ben bu konuda uzun yıllardır çalışan biri olarak, bu yaklaşımın birçok açıdan isabetli olduğunu söyleyebilirim. Birleşik Krallık’taki bazı önemli davalarda bilirkişilik yaptıktan sonra, yeni nesil terörizmin ana itici gücünün internet olduğunu savundum. Bu döneme “geniş bant terörizmi” adını verdim: Sıradan bir birey, küçük bir apartman dairesini birkaç tıklamayla bir terör hücresine dönüştürebiliyor. Bombalarla ilgili talimatlardan aşırı sağ ideolojilere kadar her şey birkaç tık uzağında. Bu, yalnızca neofaşistler için değil, her türlü ideolojik radikal için geçerli. Ancak aşırı sağ, bu dijital alana en hızlı ve etkili uyum sağlayan ideolojik akım oldu.
Ve bu durum hâlâ geçerli. Teknolojik dönüşümlerden, özellikle sosyal medya ve Web 2.0’dan en çok fayda sağlayan kesim, aşırı sağcılar oldu. Bu dijital zemin, son yıllarda aşırı sağ terörizmin motor gücü hâline geldi.
Son Yıllardaki Aşırı Sağcı Terör Saldırıları
Bir çalışmaya göre, 2014 ile 2019 arasında aşırı sağcı terör saldırılarında yüzde 320 artış yaşandı. Bu dönemde, 2012’de Amerika’daki Wisconsin’de bir Neonazi bir Sikh tapınağını hedef alarak 7 kişiyi öldürdü. Muhtemelen tapınaktaki bu türbanlı insanları Müslüman sandığı için bu saldırıları gerçekleştirmişti. Saldırgan beyaz, erkek, işçi sınıfından ve 40 yaşındaydı. Tipik bir aşırı sağcı terörist profiline uyuyordu.
Ancak bu kalıba uymayan örnekler de var: Almanya’dan orta yaşlı bir kadın, 2001-2011 arasında çoğu Türkiye kökenli olan 10 kişiyi öldüren Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) adlı aşırı sağcı hücrenin üç üyesinden biriydi. 2009’da 89 yaşındaki bir adam ABD Holokost Müzesi’ne saldırdı. Bu örnekler, aşırı sağcı terörizme dair bir profil oluşturmanın da ne kadar yanıltıcı olabileceğini gösteriyor.
Daha sonra 2019 yılına gelindiğinde, bir Avustralyalı saldırgan Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrindeki iki camiye saldırarak Cuma namazı kılmaya gelmiş 51 Müslüman’ı öldürdü. Saldırgan, beyazların kasıtlı olarak yabancı güçlerin bir komplosuyla yerlerinden edildiklerini iddia eden ırkçı “Büyük Yer Değiştirme” (İng. “Great Replacement”) teorisine inanıyordu.
O korkunç saldırı -iddia ettiği bu komployu engellemek yerine- yalnızca terörist planları, saldırıları ve cinayetleri hızlandırdı. Örneğin, 2019’dan beri sadece Birleşik Krallık’ta her yıl ortalama dört terörizm davasında yer alıyorum: Bu davalar Birleşik Krallık’taki tüm aşırı sağ davaların tamamı değil. Başka ülkelerdeki davaları ise zaten hesaba katmıyorum. Cinayet işleyen beyaz birisi mevcut profillemeye tezat oluştursa da, hedefleri kesinlikle teröre zıt değil: Yahudiler, Müslümanlar ve diğerleri için ibadet yerleri, aşırı sağın en önemli hedefleri arasında kalmaya devam ediyor. Gelecekte bunun değişmesi de pek olası değil.
Ancak bazı şeyler hızlı bir şekilde değişiyor. Christchurch saldırısının ardından, internet üzerinden aşırı sağcı siyasi şiddete doğru radikalleşen pek çok kişi, manifestolar yazmaya başladı. 2019’dan bu yana her yıl yaklaşık iki terörist manifestosu ortaya çıktı. Genellikle genç beyaz erkekler -genellikle de ergenler- çevrelerindeki masum insanlara saldırmadan önce manifestolar yazdılar.
Her Aşırı Sağcı “Beyaz Üstünlükçüsü” Müdür?
Ancak günümüzde genç beyaz erkeklerin ve daha önce de sakallı Müslümanların profillemesini yapmak daha fazla işe yaramaz hâle geliyor. Çünkü bugün “beşinci dalga terörün” kalbini beyaz erkekler -ya da herhangi bir etnik grup- değil, internet ortamlarındaki radikalleşmiş yalnız bireyler oluşturuyor.
Son olarak vereceğim bir örnek ise -bildiğim kadarıyla bu henüz hiçbir yerde belgelenmemiş bir model- terörizme dair profilleme yapmanın ve aşırı sağı “beyaz üstünlüğü” ile eş anlamlı görmenin neden ağaçlarla ormanı karıştırmak benzeri bir hataya denk düştüğünü gösteriyor.
Örnek olarak vereceğim saldırılardan ilki, 25 Kasım 2022’de gerçekleşti: 16 yaşındaki bir çocuk, Brezilya’nın Aracruz şehrindeki iki okulu (biri kendi okuluydu) taradı. 3 kişi öldü ve 13 kişi yaralandı. Henüz herhangi bir manifesto bildirilmemiş olsa da, saldırganın svastika sembolüyle süslenmiş bir askerî hücum yeleği giydiği bildirildi. İki yıl sonra ise 18 yaşındaki bir saldırgan, Türkiye’nin Eskişehir şehrinde 5 masum kişiyi bıçakla yaraladı. 12 Ağustos 2024’te düzenlenen bu saldırı canlı olarak yayınlanmıştı ve fail, sağ sağcı semboller taşıyan bir savaş yeleği giyiyordu. Fair o günün erken saatlerinde, Türkçe bir manifesto yayınlamış ve bu manifesto hızla “Kitlesel Temizleyici El Kitabı” olarak çevrilmişti. Manifestonun ilk sayfasında Nazi sembolleri vardı.
Bunlar dışındaki iki silahlı saldırı ise ABD’de gerçekleşti ve saldırganlar sonunda silahları ile kendilerini öldürdüler. İlki, 16 Aralık 2024’te Wisconsin, Madison’daki bir Hristiyan okulunda meydana geldi ve 15 yaşındaki beyaz bir Amerikalı kız tarafından gerçekleştirildi. Bu saldırıda 2 kişi öldü ve 6 kişi yaralandı. 22 Ocak 2025’te ise dördüncü “yalnız kurt” saldırgan, Nashville, Tennessee’deki okuluna da saldırarak bir kişiyi öldürdü ve iki kişiyi yaraladı. Onun manifestosu da kapakta Neonazi sembollerine sahipti ve tüm manifestolar arasında en ırkçı olanıydı. Bu metin derin bir antisemitizm barındırıyordu ve 17 yaşındaki Afro-Amerikan saldırgan her şeyden önce şiddetli bir Yahudi karşıtıydı. Bu saldırılarda toplamda 8 kişi öldü ve 26 kişi yaralandı.
Bu dört saldırganın her biri gençti ve hepsi ya terörist manifestolar yazmış ya da aşırı sağcı amblemler taşımıştı. Hiçbiri beyaz erkek değildi. Bunları bağlayan ortak faktör etnik kökenleri değil, çevrim içi radikalleşmeydi. Ama bu sadece tarihi incelemekle ilgili değil: Geniş bantlı terörizm (İng. “broadband terrorism”) durma belirtisi göstermiyor. Bu, “beşinci dalga terörizminin” gerçek doğası ve bunu açıkça görmeden bu terör türüne karşı koymamız da mümkün değil.
Biz bu terörün ne olduğunu anlayana kadar dünyanın çeşitli yerlerindeki aileler ve toplumlar, çok farklı düşünen üzgün ve nefret dolu genç teröristlere ve bunların eylemlerine şaşırmaya devam edecek. O hâlde asıl soruna, yani terörist içeriğin, özellikle de aşırı sağ aşırılıkla ilgili içeriğin internette hazır bulunmasına dönelim ve saldırganların profilleri, nedenleri ya da hedefleri ne olursa olsun terörizmin her türünü kınamak üzere bir araya gelelim. Çünkü masumlara yönelik katliamlar asla haklı gösterilemez.