'NSU Cinayetleri'

Enver Şimşek: NSU Cinayet Serisinin İlk Kurbanı

Enver Şimşek, NSU’nun bilinen ilk kurbanıydı. 9 Eylül 2000'de Nürnberg’de çiçek sattığı arabada kafasına ve gözüne aldığı kurşunlarla ağır yaralanmış, kaldırıldığı hastanede 2 günlük yaşam mücadelesini kaybederek vefat etmişti.

Enver Şimşek, NSU’nun bilinen ilk kurbanı. Şimşek, 9 Eylül 2000 yılında iki NSU teröristi Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt tarafından, iki farklı tabancayla Nürnberg’de çiçek sattığı arabada vuruldu. Hastanede iki gün yaşam mücadelesi veren Enver Şimşek, 11 Eylül 2000’de hayatını kaybetti. Peki Enver Şimşek kimdir? NSU’nun ilk kurbanı Enver Şimşek’in yaşamı, öldürülüşü ve ailesine dair kısa bir biyografi. 

1961 yılında Isparta’nın Şarkikaraağaç ilçesinde dünyaya gelen Enver Şimşek, 24 yaşına kadar Isparta’nın Salur köyünde sakin bir hayat sürdü. Doğa ile iç içe büyüyen Şimşek, köyde çobanlık yaparak geçirdiği zamanları, dağlarda sabahladığı soğuk geceleri, yaktığı ateşin çıkardığı tatlı çıtırtıları ve o günlere dair hatıralarını her fırsatta çocuklarına şiirimsi bir dille ve büyük bir zevkle anlatırdı. Hayali polis olmaktı. Fakat bu hayalini gerçekleştiremeyince Kasım 1985 yılında 24 yaşındayken Almanya’ya göç etti. 

Eşi Adile Hanım, Enver Şimşek’in tabiri caizse çocukluk aşkıydı. Adile Hanım babasıyla birlikte Almanya’ya göç edince uzun yıllar sadece mektuplaşarak ve tatilden tatile görüşebildiler. 1979 yılında Türkiye’de evlendiklerinde de hasret hemen sona ermedi. Evliliklerinin ilk 7 yılı ayrı kaldılar. Şimşek, uzun yıllar süren ayrılıkta eşine olan özlemini yine ona yazdığı mektup ve şiirlerle satırlara döküyordu. Enver Şimşek’in kızı Semiya Şimşek 2013 yılında yayımladığı “Acı vatan: Almanya ve babamın öldürülmesi” adlı kitabında o günlere ait annesinin sandığında bulduğu hatıraları paylaşıyordu. Eşine gönderdiği bir resmin arkasına şu satırları yazmıştı Enver Şimşek: 

“Kalbim çok ağır. Seni görmek istiyorum. Seni görenlerle karşılaştığımda hep seni sormak istiyorum. Seni sürekli rüyamda görüyorum. Senden çok uzağım ama seni her daim içimde hissediyorum. Beni seven herkes bu resmi hatıra olarak saklasın, benden size hatıra olsun. Beni özlediğiniz zaman resimlerime bakın, ama yanınızda olmadığım için üzülmeyin.”

Yokluk içinde büyüyen ve hasret çeken Enver Şimşek için Almanya, çok sevdiği eşine kavuşmanın yanı sıra yeni bir perspektif ve yeni imkanlar anlamına da geliyordu. Zira Şimşek, oldukça çalışkan ve azimli bir gençti. Almanya’ya gelince çalışmaya başladığı Phönix fabrikasında kazancının iyi olmasına rağmen hafta sonları ek iş yapıyor, büyük fabrika binalarına temizliğe gidiyordu. Zira onun gönlünde bir gün kendi işini kurmak yatıyordu. Bu amaçla doksanlı yılların başlarında helal et kesimi ve dağıtımı gibi çeşitli işlerle uğraştı. Ardından yol kenarlarındaki çoğunluğu Türk kökenliler tarafından işletilen çiçek stantları ilgisini çekti. Çiçekçilik gül üreticiliğiyle ünlü Isparta’da doğup büyüyen Enver Şimşek için hiç de yabancı bir iş sayılmazdı. Böylece 1991 yılında çiçekçiliğe başlamış oldu. İlk zamanlar fazla çiçek alıp elinde kaldığı, ya da az alıp en iyi satış yapacağı öğleden sonraya elinde mal kalmadığı oluyordu. Ama o yılmadı; sabırla ve azimle çiçekçiliğe devam eden Şimşek bir süre sonra işlerini yoluna koyup küçük bir dükkân bile açmayı başardı. Zamanla işi büyüterek dükkânın yanı sıra seyyar stantlarda da çiçek satışına başladı. Bu dönemlerde çiçeklerin temini için sık sık Hollanda’ya gidip geliyordu.

Cinayet Günü

Tarih 9 Eylül 2000’di. Sabah saat 9 dolaylarında Enver Şimşek, Nürnberg’de Liegnitzer Caddesi’ne çiçek satışı yapmak üzere aracını park etti. Normal zamanlarda çiçeklerin alımı, stant ve dükkanlara teslimiyle ilgilenen Şimşek, o gün izinli olan çalışanının yerine buraya gelmişti. Aracını park edip çiçek buketlerini aracın yanına koyduktan sonra arabanın içine geçen Şimşek, tam bu sırada Çeska 83 tipli bir silahla yakın mesafeden kafasına aldığı altı kurşunla yere yığıldı. İkinci bir saldırgan yerde yatan Şimşek’e üç el daha ateş etti. Ağır yaralı bir şekilde yerde yatan Şimşek’in resmini çeken saldırganlar sonrasında hızla olay yerinden uzaklaştı.

38 yaşında iki çocuk babası Enver Şimşek, NSU terör örgütünün bilinen ilk kurbanı oldu. 14 yaşındaki Semiya ve 13 yaşındaki Abdülkerim ırkçı bir saldırı sonucu babasız kalmışlardı.

İlk Şüpheli: Eşi Adile Şimşek

Korkunç haberi alır almaz hastaneye koşup babasını görmek isteyen Şimşek’in kızı Semiya, polisin sorduğu sorular karşısında neye uğradığını şaşırmıştı. Polis, babasının silahının ve düşmanlarının olup olmadığını, herhangi bir tehdit alıp almadıklarını soruyordu. Soruları şaşkınlıkla yanıtlayan Semiya daha sonra koşarak babasının kaldığı yoğun bakım odasına girdi. Henüz 14 yaşındaki Semiya, babasını o halde görünce hayatta kalsa bile ancak ağır engelli olarak yaşayacağını düşündü. Cinayet sonrasında şüpheli durumuna düşen ilk kişi ise Enver Şimşek’in eşi Adile Şimşek oldu. Polisin bir an önce sorguya almak istediği Adile Şimşek, ölüm döşeğinde yatan eşini son bir kez görmek için polisle mücadele etmek zorunda kalacak ve eşini gördükten hemen sonra sorguya alınacaktı. 

Anayasayı Koruma Dairesi (Alm. Verfassungsschutz) Enver Şimşek cinayetinde senelerce Adile Şimşek’i suçlu görmüş; Enver Şimşek’in Alman bir sevgilisi olduğunu ve ondan iki çocuğu olduğunu öne sürmüştü. Bu şekilde bunun aile içinde gerçekleşen bir intikam cinayeti olduğu tablosu çiziliyordu. 

Cinayet sonrasında polis tarafından ailenin fotoğraf albümleri de dahil pek çok hususi eşyasına delil olarak el kondu. Aile üyeleri birçok kez sorgulandı ve Adile Şimşek’in telefonu 10 ay boyunca dinlendi. Eşinin ölümüyle yıkılan ve üstüne bir de zanlı muamelesi gören Adile Şimşek, ağır bir depresyona girdi. Maktulün oğlu Abdülkerim Şimşek katıldığı bir duruşmada cinayet sonrası yaşanılanlar nedeniyle ailenin sosyal hayatının tamamen bittiğini aktarırken, o dönemi “Polisler babamın sevgilisi olduğunu ve ondan çocuklarının olduğunu ileri sürerek annemi öfkelendirmeye çalışıyordu, korkunç günlerdi” diyerek nitelendirecekti.

İkinci bir ihtimal olarak polis, cinayetin uyuşturucu mafyası tarafından işlenmiş olabileceğini öne sürdü. Enver Şimşek’in çiçek almak için sık sık Hollanda’ya gidip gelmesi nedeniyle, buradan aslında çiçek değil uyuşturucu temin ettiği, cinayetin de uyuşturucu mafyası tarafından intikam amacıyla gerçekleştirilmiş olabileceği olasılığı üzerinde duruluyordu. Adile Şimşek birçok kez eşinin cinayetinin yabancı düşmanlığı ile bağlantılı olabileceğini dile getirse de polis bu ihtimali dikkate almamak konusunda ısrarcıydı.

“Babamı Öldürmek İsteyenlerin Tekrar Gelmesinden Korkuyordum”

Babası öldürüldüğünde Abdülkerim Şimşek henüz 13 yaşındaydı. Saarbrücken’de kaldığı yatılı okuldan öğretmenleri acil olarak onu yoğun bakımda kalan babasının yanına gönderdiklerinde Abdülkerim babasının sol gözünün tamamen parçalanmış olduğunu ve kafasına isabet eden üç kurşunun kanayan izlerini gördü; göğsüne isabet eden 3 kurşun yarası daha saydı. O an babasının hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağını anlamıştı. Ardından annesini babasının yanı başında ağlarken gördü, birden babasının bağlı olduğu makinalardan çıkan seslerle odadan apar topar çıkarıldılar. “Korkuyordum, babamı öldürmek isteyenlerin tekrar gelmesinden korkuyordum. Gitmek istemiyordum, babamı korumak istiyordum.” Abdülkerim bunları duruşma salonu A101’de anlattığında, salonda derin bir sessizlik olmuştu. Babasının ölümünden sonra Abdulkerim’in endişeleri de farklı bir boyut aldı. Henüz 13 yaşındaydı ve yıllar boyunca babasının ölümünü gizlemeye çalıştı: “Çünkü sorulardan kaçtım. Herkes ‘Bir şey yapmış olmalı ki öldürdüler’ diyordu. Bu yüzden 11 sene sonra babamın Naziler tarafından öldürüldüğünü duyduğumda, tuhaf bir rahatlama hissettim. Babamın suçsuz olduğu ortaya çıkmıştı.”

Abdülkerim Şimşek, Deutschlanandfunk ile yaptığı bir söyleşide de artık babasının ölümünden utanmadan bahsedebildiğini vurguluyordu: “Bugün burada açıkça babamın Türk olduğu için Naziler tarafından öldürüldüğünü söyleyebiliyorum. Bu utanılacak bir durum değil. Eskiden böyle bir şey demeye kalksaydım uyuşturucu satıcısının oğlu olarak nitelendirilirdim.” Cenazeyi defin için Türkiye’ye gittiklerinde, babasının tabutunu taşıdığını ve kefeninde kan lekelerinin olduğunu anlatıyor Abdülkerim: “O ana kadar hiç ağlamamıştım. Babamın cenazesinin üzerine toprak attıktan sonra dayanamadım. O an babamı bir daha hiçbir zaman göremeyeceğimi anlamıştım.” 

Cinayetler Artarak Devam Ediyordu

Şüphe ve belirsizlikler içinde geçen sonraki yıllarda Türkiye kökenlilere yönelik “faili meçhul” cinayetlerin sayısı da artıyordu. Polis ise kurbanların organize suç örgütleriyle bağlantıları olduğunu varsayıyor, öldürülenlerin hepsinin göçmen kökenli olmasına rağmen cinayetlerin ırkçı motiflerle işlenmiş olabileceği ihtimalini kabul etmemekte ısrar ediyordu.

25 Nisan 2007 yılında gerçekleştirilen polis memuru Michele Kiesewetter cinayeti ile birlikte durum farklı bir boyut kazanmaya başladı. Kasım 2011 yılında Nasyonal Sosyalist Yeraltı terör örgütü NSU’ya ait cinayetleri işlediklerine dair bir itiraf videosunun ortaya çıkarılmasıyla, medya polis memuru Kiesewetter ile birlikte 8’i Türk biri Yunan toplam 10 cinayetin sorumlusu olarak NSU’yu işaret ediyordu. Videoda aşırı sağcı terör örgütü NSU mensupları işledikleri 10 cinayeti, iki bombalı saldırıyı ve üç soygunu itiraf ediyordu. Ancak kurbanların çoğunun restoran ve büfe işletmecisi olmasından hareketle medyanın cinayetleri ırkçı bir dil kullanarak “Döner cinayetleri” başlığıyla vermesi Alman kamuoyunun henüz olayın ciddiyetini anlatmaktan çok uzak olduğunu gösteriyordu.

4 Kasım 2011 tarihinde örgüt üyesi Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt, Thüringen eyaletinin Eisenach şehrinde bir karavanda ölü bulundu. Federal Kriminal Dairesi adli tıp raporuna göre Mundlos ve Böhnhardt intihar etmişti. Başarısız bir banka soygununun ardından Mundlos, önce Böhnhardt’ı öldürmüş, daha sonra içinde bulundukları karavanı ateşe vererek kendini öldürmüştü. Diğer taraftan 180 km uzaklıktaki Zwickau şehrinde bulunan örgütün 3. üyesi Beate Zschäpe tüm delilleri yok etmek amacıyla örgütün kullandığı evi yakıp polise teslim oldu.

“Acı Vatan: Almanya ve Babamın Cinayeti”

Enver Şimşek NSU tarafından katledildiğinde kızı Semiya Şimşek henüz 14 yaşındaydı. 2012 yılında Berlin’de gerçekleştirilen NSU kurbanlarını anma töreninde duygu dolu bir konuşma yapan Semiya, acılarını bile rahatça yaşayamadıklarını ve yıllarca kurban oldukları halde zanlı muamelesi gördüklerini dile getirmişti. 2013 yılında Peter Schwarz’la birlikte yazdıkları “Acı Vatan: Almanya ve babamın öldürülmesi” adlı kitap, Enver Şimşek’in yanı sıra NSU’nun diğer kurbanlarının yakınlarının da sesi oldu. Enver Şimşek’in hayat hikayesi, katledilişi ve Şimşek ailesinin cinayet sonrası yaşadıklarını anlatan kitap 2016 yılında Zuli Aladağ’ın yönetmenliğinde “Kurbanlar – Beni Unutmayın” (Alm. Die Opfer – Vergesst mich nicht) adıyla belgesel-film olarak televizyona uyarlandı.

Kurban yakınları için geriye yeri asla doldurulamayacak büyük kayıplar ve onlarca cevapsız soru kaldı. Abdülkerim Şimşek’in duruşma salonunda Zschäpe ve cinayetlerin diğer sorumlularına dönüp sorduğu sorular sevdiklerini kaybeden diğer ailelerin de hislerine tercüman olur nitelikteydi: “Bir insanı sadece ırkından ve ten renginden dolayı 8 kurşun ile öldürmek nasıl bir hastalıktır? Benim babam size ne yaptı? İnsanın babasını bir itiraf videosunda öldürülmüş bir vaziyette görmesinin ve saatlerce orada yardımsız ve çaresiz yattığını bilmesinin nasıl bir duygu olduğunu anlayabilir misiniz? 

Enver Şimşek’i rahmetle anıyor ve kurban yakınlarının bir gün tüm bu soruların cevabını alabilmelerini diliyoruz.

Hatice Çevik

Hochschule-Niederrhein’da yüksek lisans İletişim Tasarımı öğrencisi ve illüstratör olan Hatice Çevik Perspektif redaktörlerindendir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler