“İptal Edilen Başörtüsü Yasağını Geri Getirmek Toplumsal Barışı Bozar”
Avusturya hükûmetinin 14 yaş altındaki kız çocukları için yeniden gündeme getirdiği başörtüsü yasağı, ülkede derin bir toplumsal ve siyasi tartışmayı alevlendirdi. Hükûmet bunu “eşitlik” adımı olarak sunarken, insan hakları kurumları ve dinî topluluklar yasağın özgürlükleri kısıtlayacağını, “eşitlik” söyleminin ayrımcılığı gizlediğini belirtiyor.

Avusturya’da hükûmetin 14 yaşın altındaki kız çocukları için başörtüsü yasağı getirme planı, toplumun farklı kesimlerinde sert tartışmalara yol açtı. Hükûmet, 2020 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen yasağın yeniden yürürlüğe girmesini “eşitlik” ve “özgürlük” vurgularıyla savunurken; insan hakları kurumları, Müslüman topluluklar ve kiliseler yasağın dinî özgürlüklere müdahale ve ayrımcılık anlamına geldiğini belirtiyor.
Hükûmet Başörtüsü Yasağının Önündeki Anayasa Engelini Aşmak İstiyor
Koalisyon hükûmetinin eylül ayında üzerinde uzlaştığı tasarının yıl sonuna kadar meclisten geçmesi, 2026’da yürürlüğe girmesi bekleniyor. Yasa, yasağa rağmen 14 yaş altı kız çocuğunu okula başörtüsüyle gönderen ailelere 1000 avroya kadar para cezası öngörüyor. Hükûmet, olası Anayasa Mahkemesi engelini aşmak için yasa ile birlikte bir “önlemler paketi” de hazırladı.
Muhafazakâr Avusturya Halk Partisi (ÖVP)’nden Entegrasyon Bakanı Claudia Plakolm, başörtüsü yasağının tek başına yeterli olmayacağını belirterek, yasa ile birlikte “toplumsal dönüşüm” hedefleyen adımların atılacağını açıkladı: “Genç erkekleri ataerkil yapıların dışına çıkaracağız. Onlara alternatifleri gösterip, gerçek gücün baskıyla hiçbir ilgisinin olmadığını anlatacağız.”
Bakan, başörtüsünün “İslamiyet’teki zararsız bir kumaş parçası değil, bir baskı sembolü” olduğunu savunarak, amacın “kök salmış kültürel ve ailevi baskıları kırmak” olduğunu söyledi. Ancak eleştirmenlere göre bu söylem, dinî sembollere yönelik ideolojik bir yaklaşımı yansıtıyor.
Aynı Yasak İkinci Defa Getirilmek İsteniyor
Yeni tasarı, 2020’de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen düzenlemenin neredeyse aynısı olduğu ifade ediliyor. O dönem yasa, yalnızca Müslüman kız çocuklarını hedef aldığı gerekçesiyle “dini tarafsızlık ilkesine” aykırı bulunmuştu. Bu kez Plakolm’un liderliğindeki tasarıda kapsam genişletilerek özel okullar ve 8. sınıfa kadar olan tüm eğitim kurumları dahil edildi.
Hükûmet ayrıca yasağa 6,5 milyon avroluk bir “eşitlik programı” ekledi. Bu programla “özgüven eğitimi”, “kadın hakları farkındalığı” ve “toplumsal cinsiyet eşitliği” temalı projelerin destekleneceği duyuruldu.
Ancak birçok gözlemciye göre bu adımlar, yaklaşan seçimler öncesi kadın haklarını koruma bahanesiyle dinî sembolleri hedef alan ve muhafazakâr tabanı konsolide etmeyi amaçlayan popülist bir hamle.
Öğretmenler Sendikası: “Okullar Denetim Kurumu Değildir”
Öğretmenler sendikası, yasa tasarısının “çocukları koruma” amacını doğru bulsa da uygulamada ciddi sorunlar öngörüyor. “Okullar pedagojik kurumlar olmalı; denetim veya cezalandırma organlarına dönüşmemelidir,” açıklamasını yaptı.
Sendika, okul müdürlerine ek sorumluluk yüklenmesinden ve öğretmenlerin “toplumsal bir sorunu çözme göreviyle” karşı karşıya kalmasından endişeli. Ayrıca, yasa ihlallerinde yalnızca öğrencilerle görüşülmesinin yeterli olmayacağı, ilk ihlalde veli, öğrenci ve okul psikoloğunun yer aldığı zorunlu arabuluculuk görüşmesi talep edildi.
GAW: “Yasağın Ayrımcılığa Yol Açma Riski Yüksek”
Eşitlik Denetleme Kurumu (GAW), yasa tasarısının dinî özgürlükleri ihlal ettiğini ve açık biçimde ayrımcı olduğunu savundu. GAW Başkanı Sandra Konstatzky, yalnızca başörtüsünü hedef almanın anayasanın tarafsızlık ilkesine aykırı olduğunu belirtti. Konstatzky’ye göre yasağın 8. sınıfa kadar uzatılması, 16–17 yaşındaki öğrencilerin de etkilenmesine yol açacak: “Bu durum, artık kendi dini inançları konusunda karar verebilecek gençlerin özgürlüklerini ihlal ediyor.”
Konstatzky, Avrupa Temel Haklar Ajansı (FRA) verilerine de dikkat çekti:
“FRA verilerine göre, Avusturya’daki Müslümanların yüzde 71’i son beş yılda ırkçı muameleye maruz kaldı. Katılımcıların yüzde 27’si, çocuklarının okulda ayrımcılık veya zorbalık yaşadığını bildirdi. AB ortalaması ise yüzde 16. Bu yasa tasarısı, mevcut durumu daha da kötüleştirecektir.”
“Müslüman Kadınlar, Ayrımcılığa En Fazla Maruz Kalan Grup”
GAW verilerine göre, dinî nedenlerle yapılan ayrımcılıklarda Müslüman kadınlar açık ara en fazla hedef alınan grup. Başvuruların yüzde 90’ı Müslümanlardan, bunların yüzde 80’i ise kadınlardan geliyor.
Konstatzky, 2018’de dönemin siyah-mavi koalisyonunun benzer yasa planlarını duyurmasının ardından ayrımcılık vakalarının arttığını hatırlattı. GAW, benzer bir yasanın 2019’da iptal edildiğini belirterek yeni tasarının da aynı kaderi paylaşacağını öngörüyor.
GAW verilerine göre dinî nedenlerle yapılan ayrımcılıklarda Müslüman kadınlar açık ara en fazla hedef alınan grup. Kurum, din temelli ayrımcılık başvurularının yüzde 90’ının Müslümanlardan geldiğini, bunların yüzde 80’inin kadınları kapsadığını açıkladı. Konstatzky, 2018’de dönemin siyah-mavi koalisyonunun benzer yasa planlarını duyurmasıyla birlikte, ayrımcılık vakalarının sayısında da artış yaşandığını hatırlattı.
GAW, benzer bir yasanın 2019’da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini hatırlatarak yeni önerilen bu tasarının da aynı kaderi paylaşacağını öngörüyor.
Yasaya bir eleştiri de Ayrımcılıktan Arındırılmış Eğitim Girişimi (Initiative für ein diskriminierungsfreies Bildungswesen, IDB) Başkanı Sonia Zaafrani’den geldi: “Bizim ihtiyacımız olan şey bir ‘ayrımcılık yasağı’, yeni bir ayrımcılık yükümlülüğü değil. Bu yasa, Anayasa Mahkemesi tarafından muhtemelen yeniden iptal edilecektir.”
Zaafrani, birçok okul yönetimi ve öğretmenin de yasayı reddettiğini belirtti: “Birçok öğretmen, ırkçı ve ayrımcı sembolik politikalarda araç olarak kullanılmayı kesinlikle reddediyor.”
Kiliselerden Uyarı: “Yasak, Toplumu Bölüyor”
Avusturya’daki kiliseler ve sivil toplum kuruluşları da yasa tasarısına karşı çıktı. Protestan Kilisesi, düzenlemeyi “sembolik siyaset” olarak nitelendirerek şu açıklamayı yaptı: “Bir demokrasinin gücü, azınlıklarla nasıl davrandığında ölçülür. Bu yasa, Müslüman kız öğrencileri hedef alan tek taraflı bir ayrımcılık içeriyor.”
Serbest Kiliseler Konseyi (Freikirchen) ve Viyana İslam Federasyonu (IFW) da tasarının toplumsal önyargıları güçlendireceği ve Müslüman öğrencilerin dışlanmasına yol açacağı uyarısında bulundu.
Kadın örgütleri ve insan hakları dernekleri ise yasa tasarısını “kadın haklarını koruma bahanesiyle dini özgürlükleri kısıtlama girişimi” olarak tanımlıyor. Viyana Kadın Derneği (Frauenring) şu açıklamayı yaptı: “Başörtüsünü yasaklayarak kadınları özgürleştiremezsiniz. Asıl yapılması gereken, kadınların kendi seçimlerini özgürce yapabileceği bir ortam yaratmaktır.”
IGGÖ: “Olası Bir Eşitsizliği, Mağdurları Cezalandırarak Ortadan Kaldıramazsınız”
Avusturya İslam Cemaati (IGGÖ) Başkanı Ümit Vural, Der Standard gazetesine yaptığı açıklamada yasa tasarısının temel hak ve özgürlükleri ihlal ettiğini belirtti. Vural’a göre hükûmetin “cinsiyet eşitliği” gerekçesiyle getirmeye çalıştığı düzenleme, aslında dinî özgürlükleri kısıtlıyor ve Müslüman kadınların kendi karar hakkını zedeliyor: “Bu bir din özgürlüğü kısıtlamasıdır. Eşitliği yasaklarla değil, bireylerin iradesini güçlendirerek sağlarsınız. Olası bir eşitsizliği mağdurları cezalandırarak ortadan kaldıramazsınız.”
“Biz Anayasa Mahkemesi’ne gitmek zorunda kalacağız, çünkü bu bir din özgürlüğü kısıtlamasıdır,” diyen Vural, meselenin özünde “kadınların ve kız çocuklarının kendi yaşamları ve inançları hakkında özgürce karar verebilmesi” olduğunu vurguladı. Vural, hükûmetin yasa tasarısını “kadınları koruma” argümanıyla savunmasını da eleştirdi:
“Eşitliği, yasaklarla değil, özne olan bireylerin kendi iradelerini güçlendirerek sağlarsınız. Olası bir eşitsizliği mağdurları cezalandırarak ortadan kaldıramazsınız. Emansipasyonu güçlendirmek ve erkek çocuklarla çalışma alanlarını desteklemek gerekir, yasaklarla değil.”
Vural, yasağın aile yaşamına müdahale anlamına geldiğini de vurguladı: “Burada mesele, özel ve aile yaşamı hakkıdır. Asıl yapılması gereken eğitim yatırımlarını artırmak, çocuk yoksulluğuyla mücadele etmek ve aileleri desteklemektir. Bir parça kumaşın yasaklanması değil.”
Carla Amina Baghajati: “Yasak ile Öğretmenlerin Yükü Katlanarak Artacak”
IGGÖ Okul Ofisi Başkanı ve Müslüman Avusturyalılar İnisiyatifi adlı toplum kuruluşunun kurucularından Carla Amina Baghajati, yasa tasarısının eğitim sisteminde hâlihazırda var olan sorunları derinleştireceği görüşünde. Die Presse’ye yaptığı açıklamalarda, tasarının hem öğretmenler hem de öğrenciler açısından olumsuz sonuçlar doğuracağını belirtti. Baghajati’ye göre, hükûmetin öne sürdüğü gerekçeler pratikte karşılığı olmayan bir “koruma” söylemine dayanıyor:
“Elbette bazı ailelerde baba ‘Sen başörtüsü takacaksın’ diyebilir. Ama bu kızları zaten koruyoruz. Sınıf öğretmenleri ve diğer öğretmenler, öğrencilerle güçlü ilişkiler kuruyor. Eğer bir baskı fark edilirse, kızın davranışında değişim görülürse, geri çekilirse, arabuluculuk yapılabiliyor. Tüm ebeveynler, çocuklarının iyiliğini ister.”
Ancak, Baghajati mevcut eğitim sisteminin kaynaklarının zaten son derece sınırlı olduğunu, böylesi bir yasağın öğretmenlerin yükünü artıracağını vurguladı:
“Okullardaki kaynaklar zaten çok kısıtlı. Eğer bu yasak gelirse, öğretmenlerin yükü katlanarak artacak. Halbuki halihazırda çocuklarla ve gençlerle çalışmada ciddi bir deneyim ve uzmanlık mevcut. Üstelik çoğu Müslüman ebeveyn, ‘Lütfen erken yaşta başörtüsü takmayın’ diyor.”
“Yasak, Okullardaki Huzur Ortamını Tehlikeye Atıyor”
Baghajati, yasağın yürürlüğe girmesi hâlinde konunun yeniden Anayasa Mahkemesine taşınacağını belirtti; ancak asıl endişesinin toplumsal etkiler olduğunu söyledi:
“Başörtüsü takan bir kadının hemen aptal, baskı altında ya da iradesiz olarak görülmesi önyargısı güçlenecek. Ailelere de ‘Siz çocuklarınızı yetiştiremiyorsunuz, onları sizden korumalıyız’ mesajı verilmiş olacak. Bu çok incitici ve okul barışını tehlikeye atıyor.”
Toplumsal kutuplaşmanın bu yasa tartışmalarıyla derinleştiğini vurgulayan Baghajati, siyasi popülizme karşı uyarıda bulundu:
“Ben yine de akıl ve insani sağduyunun, popülist cazibelerden daha güçlü olacağına inanmak istiyorum. Ama demokrasi giderek tehdit altına girerken endişeliyim. Halkın bir kısmı, bir grup insan hedef gösterilince ‘Onlara haddini bildirdik’ diyerek rahatlatılıyor. Umudum, kamuoyunun bu oyunu görmesi ve buna alet olmamasıdır.”
926 Müslüman Kadının Yüzde 93’ü Başörtüsü Yasağını Reddediyor
Avusturya’daki Müslüman toplulukta yasa tasarısına yönelik tepkiler giderek güçlenirken, son kamuoyu araştırmaları da hükûmetin söylemiyle toplumun gerçek algısı arasındaki uçurumu gözler önüne seriyor. Eylül 2025’te Siyasel Bilimcisi Farid Hafez liderliğinde yürütülen ve Georgetown Üniversitesi’ne bağlı The Bridge Initiative tarafından yayımlanan bir araştırmaya göre, ankete katılan 926 Müslüman kadının yüzde 93’ü başörtüsü yasağına karşı. Katılımcıların neredeyse tamamı, yasa tasarısını “zorlayıcı, İslam karşıtı ve ayrımcı” olarak tanımlarken; yüzde 94’ü, başörtüsünün okul başarısını veya kişisel gelişimi olumsuz etkilediği iddiasını da kesin bir dille reddetti.
Araştırma, hükümetin “özgürlük ve eşitlik” söylemiyle topladığı politik desteğin, Müslüman kadınların deneyimleriyle çeliştiğini ortaya koyuyor. Siyasi tercihlerde de bu kopukluk belirgin: Katılımcıların yüzde 30’u Sosyal Demokrat Parti’yi (SPÖ) desteklediğini belirtirken, yasa tasarısının ana savunucuları olan ÖVP, NEOS ve FPÖ’ye verilen destek yalnızca yüzde 1 düzeyinde kaldı.
Bu tablo, Avusturya’daki Müslüman kadınların büyük çoğunluğunun yasağı kişisel özgürlüklerine bir müdahale olarak gördüğünü, hükûmetin ise politik meşruiyet arayışını “kadın hakları” söylemi üzerinden yürüttüğünü gösteriyor. (P)