Somaliland

İsrail’in Somaliland Kararı, Gazzelileri Yerinden Etme Planının Parçası mı?

İsrail’in Somaliland’i tanıması, Afrika Boynuzu’ndaki güç dengelerini ve Kızıldeniz–Aden Körfezi hattındaki güvenlik mimarisini yeniden tartışmaya açtı. Kararın, Babülmendep Boğazı ve deniz ticareti açısından stratejik sonuçlar doğurabileceği değerlendirilirken, bu adım aynı zamanda Gazze’deki Filistinlilerin zorla yerinden edilmesine yönelik daha önce gündeme gelen plan ve iddialarla birlikte anılıyor.

İsrail’in Somaliland Kararı, Gazzelileri Yerinden Etme Planının Parçası mı?
Fotoğraf: rawf8 - Shutterstock.

1991 yılında Somali’den tek taraflı olarak ayrıldığını ilan eden ancak bugüne dek uluslararası toplum tarafından bağımsız bir devlet olarak tanınmamış olan Somaliland, İsrail’in aldığı kararla ilk kez bir ülke tarafından resmen tanındı. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, 25 Aralık’ta yaptığı açıklamada Somaliland’i “bağımsız ve egemen bir devlet” olarak tanıdıklarını duyurdu. Bu adımla İsrail, Somaliland’i tanıyan ilk ülke oldu. Tanıma kararı, Somali’nin toprak bütünlüğü açısından doğrudan bir kriz başlığına dönüşürken, Gazze’deki Filistinlilerin zorla yerinden edilmesine ilişkin daha önce gündeme gelen planlar nedeniyle de uluslararası düzeyde endişe yarattı.

İsrail’in bu hamlesi, özellikle 2024 sonlarında ve 2025’in ilk aylarında ABD’de Donald Trump’a yakın kaynaklardan gelen bilgilerden ve daha sonra Trump tarafından yapılan bazı açıklamalardan hareketle dolaşıma giren ve Gazze nüfusunun farklı ülkelere gönderilmesini öngören senaryolarını yeniden gündeme taşıdı. Aralık 2025’te gelen tanıma kararı, söz konusu senaryoların “sadece spekülasyon” mu yoksa uzun vadeli bir stratejinin parçası mı olduğu sorusunu güçlendirdi.

Netanyahu’nun tanıma açıklamasında “iş birliği” vurgusu öne çıkarken, Somali yönetimi bunu “egemenliğe müdahale” ve “uluslararası hukuka aykırı” bir adım olarak nitelendirdi. Reuters’in aktardığına göre Somaliland tarafı ise tanımanın başka ülkeleri de benzer adımlar atmaya teşvik edebileceğini savunuyor.

Etiyopya-Somaliland Mutabakatı ve Bölgesel Kriz

1991’de tek taraflı bağımsızlık ilan eden Somaliland ile Etiyopya arasında 1 Ocak 2024’te imzalanan mutabakat zaptı, bölgede tansiyonu ciddi biçimde artırmıştı. Etiyopya’nın Somaliland’i fiilen bağımsız bir ülke gibi muhatap almaya başlaması ve Somaliland’ın Addis Ababa yönetimine denize erişim imkânı sağlamayı öngören adımları, Somali yönetiminin sert tepkisine yol açmış; iki ülke arasında diplomatik kriz yaşanmıştı.

Arap Birliği, Afrika Birliği, Kenya ve Cibuti’nin arabuluculuk girişimleri sonuçsuz kalırken, Türkiye’nin tarafları Ankara Süreci kapsamında bir araya getirmesiyle tansiyon kısmen düşürülebildi. Türkiye’nin ev sahipliğinde Ankara’da yapılan görüşmelerde, Somali’nin toprak bütünlüğü teyit edilmiş; Etiyopya’nın denize erişim taleplerinin ise karşılıklı kazanca dayalı bir iş birliği sürecine dönüştürülmesi benimsenmişti.

Bu tablo, İsrail’in “tanıma” kararının yalnızca Somali–Somaliland hattını değil, Etiyopya’nın deniz erişimi arayışını, Kızıldeniz–Aden Körfezi güvenlik mimarisini ve Afrika Boynuzu’ndaki kırılgan dengeleri de doğrudan etkileyebileceği endişesini güçlendirdi.

Toprak Bütünlüğü Risk Altında Olan Somali, BM Güvenlik Konseyi Başkanlığına Hazırlanıyor

Uluslararası alanda geniş destek gören Somali yönetimi, Somaliland’i ülkenin ayrılmaz bir parçası olarak gördüğünü ve bölgeyle ilgili tüm uluslararası anlaşmaların yalnızca Mogadişu’daki federal hükûmetin yetkisinde olduğunu vurgulamayı sürdürüyor. Reuters’in aktardığı tepkilerde Somali’nin tanımayı “illegal” saydığı ve diplomatik–hukuki yollarla karşılık vermeye hazırlandığı belirtiliyor.

Bu süreçte Somali açısından dikkat çekici bir gelişme daha bulunuyor: Somali’nin 1 Ocak 2026 itibarıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığını üstlenecek olması, Mogadişu’ya konuyu uluslararası diplomasinin en üst gündemlerine taşıma imkânı sağlayabilir. Nitekim İsrail’in tanıma kararının ardından BM Güvenlik Konseyi’nin acil oturum çağrısı da bu bağlamda önem taşıyor.

Uzmanlar Uyarıyor: “Afrika Boynuzu’nda Şiddet Artabilir”

Bölgeye ilişkin endişeler yalnızca diplomatik düzeyle sınırlı değil. Somali üzerine çalışmalarıyla tanınan sosyal antropolog Markus Virgil Hoehne, sosyal medya hesabında yayımladığı analizinde Somaliland yönetiminin iç meşruiyet sorunlarına, yolsuzluk iddialarına ve muhalefete yönelik şiddet eğilimine dikkat çekerek tanıma kararının bölgede yeni bir çatışma ve istikrarsızlık dalgasını tetikleyebileceğini savundu.

Hoehne’nin vurguladığı bir başka nokta da Somaliland içinde “bağımsızlığa itiraz eden” kesimlerin varlığı ve özellikle doğu bölgelerde silahlı muhalefetin güçlü olması. Bu çerçevede, dış tanımanın “siyasi tartışmayı dondurmak” yerine, fay hatlarını keskinleştirebileceği uyarısı yapıyor:

“Bölge nüfusunun hatırı sayılır bir kısmı Somaliland’in Somali’den bağımsızlığını desteklemiyor. Özellikle doğudaki muhalifler ağır silahlarla donatılmış durumda. İsrail’in şimdi bu zayıf ve içten içe tartışmalı yapıyı bir ‘devlet’ olarak tanıması, bana göre, yalnızca tek bir anlama gelebilir: Afrika Boynuzu’nda daha fazla çatışma ve şiddet. Netanyahu’nun ellerinde hâlihazırda çok sayıda Filistinli sivilin kanı var. Şimdi ise Somaliler arasında daha fazla kaos yaratmak için devreye giriyor.”

İsrail’in Doğu Afrika’daki Stratejisi Ne?

İsrail basınına yansıyan değerlendirmeler, tanıma kararının yalnızca diplomatik değil; askerî, güvenlik ve stratejik hedeflerle de bağlantılı olabileceğini gündeme taşıdı. Bu yorumlarda, Somaliland’in uzun sahil şeridi ve Babülmendep Boğazı’na yakınlığı, Yemen’deki Husilerin deniz trafiğine yönelik saldırıları ve Kızıldeniz hattındaki güvenlik kriziyle birlikte okunuyor.

Bu çerçevede, İsrail’in Somaliland’i “Afrika Boynuzu’nda bir dayanak noktası” olarak görüp görmediği sorusu öne çıkıyor. Nitekim tanıma kararının ardından Husilerin lideri Abdul-Malik el-Husi’nin, “Somaliland’de herhangi bir İsrail varlığının askeri hedef sayılacağı” yönündeki açıklaması da bu tartışmayı büyüttü.

İsrail’in Somaliland’e yönelik ilgisinin yalnızca güvenlik ve askerî başlıklarla sınırlı olmadığı, bölgenin ticari ve lojistik potansiyeliyle de doğrudan bağlantılı olduğu değerlendiriliyor. Bu çerçevede Berbera Limanı, Kızıldeniz ile Aden Körfezi’ni birbirine bağlayan stratejik konumuyla öne çıkıyor.

Uzmanlara göre Berbera Limanı, Süveyş Kanalı-Babülmendep hattında yaşanan güvenlik krizleri nedeniyle kırılgan hâle gelen küresel tedarik zincirleri açısından alternatif bir lojistik merkez olarak değerlendiriliyor. İsrail’in Somaliland’i tanıması, bu liman üzerinden Doğu Afrika’ya uzanan ticaret yollarında söz sahibi olma ve Çin’in bölgede artan ekonomik etkisine karşı denge kurma hedefiyle birlikte okunuyor.

Ayrıca Berbera’nın, İsrail’in Eilat Limanı’na giden ticari gemiler için bir ara durak veya lojistik destek noktası olarak değerlendirilebileceği; bu sayede Kızıldeniz’de Husilerin saldırıları nedeniyle artan risklerin azaltılmasının amaçlandığı yorumları yapılıyor. Bu durum, İsrail’in Somaliland hamlesini yalnızca diplomatik bir tanıma değil, küresel ticaret ve tedarik zincirleri açısından da stratejik bir adım hâline getiriyor.

“Gazze Nüfusu Başka Ülkelere Gönderilecek” İddiaları Neden Yeniden Gündemde?

İsrail’in tanıma kararının en tartışmalı başlıklarından biri, Gazze’deki Filistinlilerin zorla yerinden edilmesine ilişkin daha önce gündeme gelen planlarla bağlantı kurulması. Ulusal ve uluslararası basında yer alan haberlerde, bazı ülkelerin yayımladığı ortak açıklamalarda, Somaliland’le ilgili adımın “Filistinlilerin topraklarından zorla çıkarılmasına dönük girişimlerle ilişkilendirilmesine” dair kaygıların özellikle vurgulandığına dikkat çekildi.

Bu bağlantıyı güçlendiren unsur, ABD’de Trump çevresinde daha önce gündeme geldiği belirtilen “yeniden yerleştirme” senaryolarının, İsrail’in Somaliland hamlesiyle birlikte yeniden hatırlatılması oldu. Bu noktada Somali-Somaliland meselesi, Gazze savaşının yarattığı demografik ve siyasi baskılarla aynı çerçeveye yerleşmiş durumda.

İsrail’deki Yedioth Ahronoth gazetesinin haberinde, Somaliland’ın Gazze’de ateşkesin sağlanmasından önce, Filistinlileri bölgeden sürgün etmeyi amaçlayan İsrail’e 1 milyon Gazzeliyi kabul etmeye hazır olduğunu ilettiği aktarıldı.

İsrail-Somaliland Görüşmelerindeki Mossad Faktörü

İsrail’in tanıma kararının arka planında dış istihbarat servisi Mossad’ın rol oynadığına dair iddialar da İsrail basınına yansıdı. Haberlere göre Mossad, İsrail’in resmî diplomatik ilişki kurmadığı aktörlerle perde arkasından temas yürütmekle görevli yapılar arasında yer alıyor.

Karşılıklı tanıma kararının, İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar’ın koordinasyonunda aylar süren gizli görüşmelerin ardından alındığı belirtiliyor. Saar, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Geçtiğimiz yıl boyunca kapsamlı ve sürekli bir diyalog temelinde İsrail ile Somaliland arasında ilişkiler kuruldu.” ifadelerini kullandı.

“Filistinlilerin Gazze’den tahliyesi için Somaliland Hedef Olarak Kullanılıyor”

İsrail’in adımına Filistin cephesinden de sert tepkiler geldi. Filistin Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in Somaliland’i tanımasını reddettiğini ve bu adımın Somali’nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü zedelediğini belirtti.

Gazze’deki ateşkesin taraflarından biri olan Hamas ise yaptığı yazılı açıklamada, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki Filistinlileri zorla yerlerinden etmeyi amaçlayan tüm planlarını ve özellikle Somaliland’in bu amaçla hedef olarak kullanılmasını kesin bir dille reddettiğini duyurdu. Açıklamada, söz konusu tanımanın “tehlikeli bir emsal” olduğu vurgulandı.

Trump Faktörü: ABD Ne Yapacak?

Bundan sonraki süreçte gözler ABD’nin tutumuna çevrilmiş durumda. Nitekim 2024’ün son aylarında, Trump’ın göreve gelmesi hâlinde Somaliland’in bağımsızlığını tanımaya yakın olduğu; bu yönde Birleşik Arap Emirlikleri’nin Washington’da yürüttüğü lobi faaliyetlerinin ve İngiltere’nin eski Savunma Bakanı Gavin Williamson’ın temaslarının etkili olduğu yönünde iddialar gündeme gelmişti.

Ancak İsrail’in bu yöndeki ilk resmî adımı atmasının ardından Trump, beklentilerin aksine daha temkinli bir dil kullanarak Somaliland’in tanınmasına henüz hazır olmadığını açıkladı. Netanyahu, tanıma kararının “Başkan Trump’ın girişimiyle imzalanan İbrahim Anlaşmaları’nın ruhuna uygun” olduğunu savunsa da, ABD Başkanı Donald Trump aynı adımı atmaya henüz hazır olmadığını söyledi.

Trump, Somaliland’in tanınmasıyla ilgili olarak, “Her şey çalışma altında. Bu konuyu değerlendireceğiz.” ifadelerini kullanırken, New York Post gazetesine verdiği röportajda Netanyahu’nun adımını tekrarlamaya hazır olmadığını dile getirdi. Habere göre 29 Aralık’ta yapılacak Trump-Netanyahu görüşmesinde öncelikli gündem maddesi Gazze’de ateşkes olacak.

Ancak ABD Dışişleri Bakanlığının Somaliland’i kapsayacak şekilde Somali’nin toprak bütünlüğünü tanımayı sürdürdüğünü vurguladığına dair açıklamaları, Washington’un resmî çizgide Somali devletini muhatap alma yaklaşımını koruduğunu gösteriyor.

İsrail’in Somaliland Kararına Yönelik Uluslararası Tepkiler Büyüyor

Tanıma kararının ardından uluslararası tepkiler hızla arttı. Avrupa Birliği Dış İlişkiler Servisi (EEAS) Sözcüsü, Somali Federal Cumhuriyeti’nin birliği, egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygının önemini vurgulayan bir açıklama yayımladı; Somaliland ile Somali Federal Hükûmeti arasında “anlamlı diyalog” çağrısı yaptı.

Arap Birliği de BM Güvenlik Konseyi’ne “sert tutum” çağrısında bulunarak tanımayı “yasa dışı” olarak nitelendirdi ve bunun Afrika Boynuzu ile Kızıldeniz güvenliği açısından riskler doğurabileceğini belirtti.

Çin ise tanıma kararına açık biçimde karşı çıkarak Somali’nin egemenliği, birliği ve toprak bütünlüğünü desteklediğini tekrar etti. Reuters’in aktardığına göre Pekin, ayrılıkçı hareketlerin dış destekle teşvik edilmesine karşı olduklarını vurguladı.

Bu arka planda BM Güvenlik Konseyi’nin İsrail’in tanıma kararını görüşmek üzere acil oturum hazırlığı, meselenin bölgesel bir kriz olmaktan çıkıp çok taraflı diplomatik bir başlığa dönüştüğünü gösteriyor. (P/AA)

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi #0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler