'Uluslararası Ceza Mahkemesi'

Guillou Vakası: ABD Yaptırımları UCM Yargıcını Dijital Sistemlerden Sildi

ABD’nin Gazze soruşturmasına misilleme olarak uyguladığı yaptırımlar, BM Raportörü Francesca Albanese’nin ardından UCM Yargıcı Nicolas Guillou’yu da uluslararası sistemde görünmez kıldı. Yaşadığı durumu “1990’lara geri dönmek” olarak tarif eden Guillou, kredi kartı kullanamıyor, banka hesabı açamıyor ve dijital rezervasyon hizmetlerine erişemiyor.

Fotoğraf: Uluslararası Ceza Mahkemesi | Değişiklikler: Perspektif

Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) Fransız yargıcı Nicolas Guillou, yalnızca yürüttüğü davalar nedeniyle değil, maruz kaldığı yaptırımların niteliği nedeniyle de uluslararası hukukun kırılma noktalarından bir göstergesi hâline geldi. ABD Başkanı Donald Trump’ın 20 Ağustos tarihli kararıyla Guillou ve UCM’nin diğer beş yargıcı ile üç savcısı, ABD Hazine Bakanlığı’nın yaptırım listesine alındı.

Guillou ve diğer UCM personeline yönelik yaptırımların temel gerekçesi, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında “Gazze Şeridi’nin yıkımındaki rollerinden ötürü” çıkarılan savaş suçu ve insanlığa karşı suç tutuklama kararlarını onaylayan heyette yer alması. Bu gerekçeyle listeye alınan dokuz UCM personeli, bugün dünyanın en güçlü finans ve teknoloji sistemlerinden adeta dışlanmış durumda.

Yaptırımların Gerekçesi: Gazze Soruşturmalarına Misilleme

ABD yönetimi, İsrail’in işlediği savaş suçlarına yönelik UCM soruşturmasını uzun süredir “geçersiz” ilan ediyor. Washington, UCM’nin İsrail üzerindeki yargı yetkisini tanımadığını defalarca açıklamıştı. Guillou’nun yaptırım listesine alınması, bu siyasi tutumun kurumsal değil, kişisel düzeye indirildiği bir eşik anlamına geliyor.

ABD Hazine Bakanlığı’nın kararı, Guillou’nun “ABD’nin ulusal güvenlik çıkarlarına aykırı hareket eden bir yapıya destek verdiği” iddiasına dayanıyor. Oysa UCM’nin aldığı tutuklama kararları, 125 devletin taraf olduğu Roma Statüsü çerçevesinde çıkarıldı. Le Monde gazetesine verdiği röportajda Guillou bunun altını çiziyor: “Ben yalnızca 125 devletin kabul ettiği hukuku uyguluyorum. Bir yargıç olarak başka bir dayanağım yok.”

“1990’lara Geri Dönmek”: Yargıcın Günlük Hayatı Nasıl Kilitlendi?

Verdiği röportajda Guillou, yaptırımların etkisini “1990’lara geri dönmek” sözleriyle tanımlıyor. Çünkü yaptırımlar ABD’ye salt bir seyahat yasağı değil; onu küresel ekonomik ve dijital sistemden adım adım dışlayan bir mimari yaratmış.

ABD merkezli ya da ABD piyasasıyla ilişkili tüm şirketler Guillou’ya hizmet veremiyor. Bu liste, dijital dünyanın neredeyse tamamını kapsıyor:

  • Amazon ve Amazon’un tüm lojistik altyapısı
  • Airbnb
  • PayPal ve PayPal altyapısını kullanan ödeme sistemleri
  • Apple hizmetleri
  • Expedia ve tüm alt rezervasyon platformları

Guillou, Fransa içinde yaptığı bir otel rezervasyonunun bile birkaç saat içinde iptal edildiğini aktarıyor. Çünkü Expedia, ABD mevzuatını ihlal etmemek için yaptırım listesine alınmış bireyleri otomatik olarak sistem dışına atıyor. “Online alışveriş bile yapamıyorsunuz.” diyor Guillou ve ekliyor: “Bir ürünün paketleme aşamasında ABD bağlantısı olup olmadığını bilmediğiniz için sistem sizi otomatik olarak engelliyor.”

Guillou Artık Hesap Açamıyor, Kredi Kartı Kullanamıyor

Yaptırımların bir diğer büyük etkisi ise finansal boyutu ilgilendiriyor. Guillou, karşılaştığı sonuçları “Dünyanın önemli bir kısmında banka hesabı açamaz hâle geliyorsunuz.” sözleriyle özetliyor.

ABD dolarının küresel bankacılıktaki belirleyici rolü nedeniyle Yargıç Guillou, Amerikan doları üzerinden hiçbir işlem yapamıyor. ABD merkezli kart sistemleri (Visa, Mastercard, American Express) tamamen kapanmış durumda. ABD ile bağlantılı bankalar, Guillou’ya hesap açmayı reddediyor. Avrupa’daki bazı bankalar da “yanlışlıkla yaptırım ihlali yapma” korkusuyla var olan hesaplarını kapatıyor.

OFAC’ın Sessiz Etkisi: ABD Yaptırımları Neden Avrupa’da da İşliyor?

UCM Yargıcı Guillou’nun durumuyla ilgili en çarpıcı gerçeklerden biri, ABD yaptırımlarının AB topraklarında hukuken hiçbir bağlayıcılığının bulunmaması. Ancak fiilen durum çok farklı. ABD Yabancı Varlıkları Kontrol Ofisi (OFAC) yaptırım listeleri, küresel finansın yapıtaşlarına dönüştüğü için Avrupalı kurumlar, herhangi bir soruşturma riskini göze almamak adına ABD kurallarını otomatik uygulamayı tercih ediyor.

Avrupa Hukuku uzmanı Christoph De Preter, bu durumu şöyle açıklıyor: “Avrupalı şirketler, ABD yaptırımlarına fiilen boyun eğerek Avrupa hukukunu kendi topraklarında geçersizleştiriyor. Bu insanlar hukuken masum ama ekonomik olarak görünmez kılınıyor.”

De Preter bu kişileri “Avrupa’nın yaşayan ölüleri” olarak tanımlıyor: Bankasız, dijital hizmetsiz, kredi kartsız ve çoğu zaman habersiz şekilde sistem dışına itilmiş bireyler. Uzmana göre Guillou’nun bir yargıç olarak bu duruma düşmesi, Avrupa’nın dijital ve finansal egemenliğinin ne kadar yüzeysel olduğunu ortaya koyuyor.

Guillou: “Yaptırımlar Mahkemenin Değil, Mağdurların Sesini Kısıyor”

Guillou, makamı gereği, devam eden soruşturmaların içeriği hakkında konuşmuyor olsa da yaptırımların amacına dair net bir gözlem yapıyor: “Uluslararası ceza yargısına yönelik her saldırı, aslında mağdurların sesini kısmaya yöneliktir.”

UCM’nin elindeki dosyalar Ukrayna’dan Afganistan’a, Libya’dan Filistin’e kadar geniş bir coğrafyada binlerce mağdurun beyanlarından oluşuyor. Guillou, UCM’nin saldırıya uğradığı her anın, bu mağdurların görünürlüğünü azaltan bir etki yarattığını belirtiyor.

Nicolas Guillou’nun yaşadıkları, uluslararası hukuk alanında yalnızca yargıçların değil, insan hakları mekanizmalarının da siyasi ve ekonomik baskı altına alındığı daha geniş bir eğilimin parçası. Bu eğilimin en görünür örneklerinden biri, Birleşmiş Milletler’in (BM) işgal altındaki Filistin topraklarındaki insan hakları ihlallerini izlemekle görevlendirdiği Özel Raportör Francesca Albanese‘ydi.

Bir Diğer Yaptırım Mağduru: BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese

Son aylarda hem hazırladığı raporlar hem de Temmuz 2025 itibarıyla maruz kaldığı ABD yaptırımları nedeniyle BM Özel Raportörü Francesca Albanese, yalnızca Filistin dosyasının değil, uluslararası sistemin sınırlarının da sembolik bir figürü hâline geldi. 2022’de göreve başlayan Albanese, 1967’den bu yana işgal altındaki Filistin topraklarında sivillere yönelik sistematik ihlalleri hukuki tanımlarıyla belgeledi; hazırladığı raporlar, UCM soruşturmaları için temel kaynaklardan biri hâline geldi ve kısa sürede BM içinde en tartışmalı belgeler arasında yer aldı.

Nisan 2025’te görev süresi 3 yıllığına uzatılan Albanese’yi hedef tahtasına yerleştiren asıl kırılma, Gazze’deki yıkımı “soykırım” tanımıyla ilişkilendiren analizlerinde yaşandı. Albanese’nin Haziran 2025’te sunduğu rapor, devlet eylemlerinin yanı sıra Google, Amazon ve Microsoft gibi şirketlerin İsrail’in askerî operasyonlarına sağladığı teknik desteği de ortaya koydu.

Bu bulgular, Güney Afrika’nın Lahey’deki soykırım davasında delil olarak kullanılırken, Washington ve Tel Aviv’in tepkisini hızla sertleştirdi. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Albanese’nin hem İsrail’i hem de Amerikan şirketlerini uluslararası yargı mekanizmalarının konusu hâline getirdiğini söyleyerek durumu “siyasi ve ekonomik bir meydan okuma” olarak nitelendirdi.

Temmuz 2025’te ABD, Albanese’ye mal varlığı dondurma, seyahat kısıtlaması ve finansal yaptırım uyguladı. Kasım 2025’e gelindiğinde Albanese bu yaptırımların hayatına olan etkisini “Banka hesabı açamaz, kredi kartı alamaz bir hâle geldim; neredeyse Osama bin Laden gibi muamele görüyorum.” sözleriyle özetledi ve Guillou’nun anlattıklarına benzer bir tablo çizdi. ABD’nin kara liste uygulaması nedeniyle birçok finansal ve dijital hizmet Albanese’nin kullanımına otomatik olarak kapatılmış durumda. (P)

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler