Araştırma: “Gazze’de Gerçek Ölü Sayısı 100 Bini Aştı, Ortalama Ömür 40 Yıla Düştü”
Bilim insanlarının yeni modellemesi, kış fırtınaları ve süren ateşkes ihlalleri altındaki Gazze’de iki yılda yaşanan şiddet bağlantılı ölümlerin 100 bini geçtiğini, yaşam süresinin ise tarihte ancak büyük felaketlerde görülen bir seviyeye, 40 yıla, gerilediğini ortaya koyuyor.

Gazze’deki savaşın boyutunu anlamaya yönelik tüm çabalarda temel bir sorun var: Resmî veriler gerçek tabloyu aktarmıyor. Çatışmaların yoğunluğu, iletişim kesintileri, hastanelerin yıkılması, enkaz altında kalanların sayısının bilinmemesi ve siyasi tartışmalar nedeniyle ölü sayıları uzun süredir hem içeride hem dışında tartışma konusu. Ancak Max Planck Demografik Araştırmalar Enstitüsü (MPIDR) ile Barselona’daki Demografi Çalışmaları Merkezi tarafından (CED) yapılan yeni çalışma, bu tartışmalara istatistiksel açıdan en güçlü müdahalelerden birini ortaya koyuyor. Araştırma ekibi, savaş ortamında neredeyse kaçınılmaz olan veri bozulmalarını -eksik bildirim, yanlış kategorilendirme, yaş ve cinsiyet bilgilerinin kaybolması, altyapı çöküşü- bir hata olarak değil, bizzat modelin işlediği bir bileşen olarak ele alıyor.
Bu yaklaşımın çatışma bölgelerinde görülen “statistical fog of war” olarak adlandırılan veri bulanıklığını hesaba katan ender modellerden biri olduğu ifade ediliyor. Araştırma, yalnızca mevcut rakamları tekrarlamıyor; aynı zamanda “oluşabilecek tüm bilgi eksikliklerini içeren bir olasılık dağılımı” üzerinden gerçek ölüm sayılarının tahminini yapıyor. Kullanılan Bayes optimazasyonu tarzındaki (pseudo-Bayesian) yöntem, verilerdeki belirsizliği gizleyen değil, görünür kılan bir çerçeve sunuyor.
Araştırmaya Göre Gerçek Ölü Sayısı Resmî Verilerden Çok Daha Fazla
Bu kapsamlı metodoloji ile elde edilen sonuçlar çarpıcı: Araştırmacılar, 7 Ekim 2023 ila 31 Aralık 2024 tarihleri arasında Gazze’de en az 78.318 kişinin öldüğünü hesaplıyor; istatistiksel aralıklara göre gerçek sayı 70.614 ile 87.504 arasında. Bu değer, yalnızca doğrudan çatışma bağlantılı ölümleri kapsıyor ve dolaylı ölümler hesaba katılmadığı için zaten oldukça muhafazakâr bir tahmin.
Daha da önemlisi, çalışmanın yayımlanmasından sonra araştırmacıların eklediği güncellenmiş analizler, 2025’in ekim ayı itibarıyla şiddet bağlantılı toplam ölüm sayısının 100.000’i geçtiğini gösteriyor. Bu, modern çatışma tarihinin en yüksek ölüm oranlarından biri ve araştırma, bu ölçeğin “ancak bazı tarihsel soykırım örneklerinde görüldüğünü” vurguluyor.
Dolaylı ölümler -açlık, enfeksiyon, sağlık hizmetlerinin çökmesi, ilaç eksikliği, temiz su yokluğu, kronik hastalıkların tedavi edilememesi- bu rakamlara dahil değil. Araştırmacılar, dolaylı ölümlerin çoğu zaman doğrudan ölümlerden çok daha yüksek olabildiğine dikkat çekiyor. Nitekim Gazze Mortality Survey’in 2025 tarihli ön bulguları, bu dönemde yaklaşık 8.000 dolaylı ölüm yaşandığını gösteriyor. Bu tür çatışmalarda dolaylı ölümlerin doğrudan ölümlere oranının 4:1 hatta 16:1’e kadar çıkabildiği biliniyor. Bu çerçevede, Gazze’de gerçek ölüm yükünün çok daha ağır olması kuvvetle muhtemel.
Ortalama Yaşam Beklentisi 76’dan 40 Yaşa Geriledi
Çalışmanın en sarsıcı bulgularından biri yaşam beklentisi verilerindeki çöküş. Gazze’de 2024 yılında yaşam beklentisi 40 yıl civarına geriledi; savaş olmasaydı bu değerin 76 yıl civarında olması bekleniyordu. Bu, bir toplumun ortalama yaşam süresinin neredeyse yarı yarıya azalması anlamına geliyor.
Bu seviyede bir düşüş, yalnızca ölüm sayısının büyüklüğünü değil, ölümün demografik dağılımını da gösteriyor. Araştırmaya göre ölümler tek bir yaş grubunda yoğunlaşmıyor; çocuklardan yaşlılara, kadınlardan erkeklere geniş bir aralığa yayılıyor. Bu dağılım, araştırmanın dikkat çektiği üzere UN-IGME’nin belgelenmiş soykırım örneklerine ait bazı profil dağılımlarıyla örtüşüyor. Erkeklerde tahmini yaşam süresi 36 yıl seviyesine kadar gerilerken, kadınlarda da yaklaşık 46 yıla kadar inen dramatik bir düşüş söz konusu.
Bu çöküş, Gazze’nin geleceği açısından da son derece kritik. Yaşam beklentisi, bir toplumun sağlık altyapısını, güvenliğini, refahını ve uzun vadeli sürdürülebilirliğini gösteren makro bir göstergedir; bu seviyedeki bir çöküş, yalnızca bugünü değil, önümüzdeki on yılları da etkileyen derin bir yapısal tahribata işaret ediyor.

Gazze Şeridi’nde 14 Kasım sabahı yağan yağmur sonrası İsrail’in 2 yıl süren saldırıları nedeniyle evleri yıkılan Filistinlilerin kaldığı Yermük Kampı’ndaki çadırları su bastı. Yağmur nedeniyle bölgede su ve çamur birikintileri oluştu. Fotoğraf: Hamza Z. H. Qraiqea – AA.
Gazze’deki Son Durum: Sel, Açlık, Çadır Krizi ve Ağır Kış Şartları
Bu araştırma bulguları, Gazze’nin halihazırda karşı karşıya olduğu koşullar dikkate alındığında daha da ağır bir çerçeve yaratıyor. Son haftalarda etkili olan şiddetli fırtınalar ve sağanak yağışlar birçok kampı su altında bıraktı. Bazı bölgelerde kanalizasyon ve yağmur suları birleşerek çadırlara doldu; aileler çamurlu suyu kovalarla boşaltmaya çalışırken, birçok çadır kullanılamaz hâle geldi.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHC)R, en az 13.000 çadırın zarar gördüğünü bildiriyor; Gazze’nin acil olarak 300.000 çadır ve prefabrik yaşam birimine ihtiyacı var. Yüz binlerce insan, iki yılı aşkın süredir ilk kez bu kadar sert kış koşullarıyla, neredeyse tamamen korumasız biçimde karşı karşıya. Birçok kişi “çocuklarımız suyun içinde, giyecek hiçbir şeyimiz yok” sözleriyle durumu özetliyor. Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansının (UNRWA) mevcut barınaklarında yaklaşık 80.000 kişi kalıyor; nüfusun geri kalanı (yaklaşık 2 milyon insan) açık alanlara, yıkılmış binalara ya da suyla dolmuş çadırlara sıkışmış durumda.
Kış koşullarının yarattığı insani felaket, yardım akışının sınırlı olması nedeniyle daha da ağırlaşıyor. Ateşkes mekanizması günde 600 yardım tırını öngörse de Gazze’ye ulaşan fiili tır sayısı 145 civarında. İnsani operasyonlar engellendiği için BM’nin dün planladığı sekiz yardım girişiminden yalnızca biri gerçekleştirilebildi. Bu durum, BM’nin ifadesiyle, “ihtiyaçların büyüklüğü nedeniyle felaketin hızla derinleştiği” anlamına geliyor.
Tüm bu insani yıkımın ortasında ateşkes hattı da sürekli ihlal ediliyor. Son günlerde İsrail ordusu (IDF) Gazze, Han Yunus ve Refah’a yeniden hava saldırıları düzenledi; bazı binalar havaya uçuruldu, helikopterlerden yoğun ateş açıldı. Gazze hükümeti, 10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkesin yaklaşık 500 kez ihlal edildiğini ve bu ihlallerde 347 kişinin öldürüldüğünü bildiriyor.
Refah’ta Silah Bırakmış Hamas Üyelerine Yönelik Saldırılar
Sahadaki en karmaşık ve kritik konulardan biri, Refah’ta tünellerde veya yıkıntılar arasında mahsur kalan ve silahlarını bırakmış Filistinlilere yönelik saldırılar. Bu durum yalnızca askeri bir mesele değil; uluslararası hukuk açısından da belirleyici. Londra Queen Mary Üniversitesinden Prof. Dr. Neve Gordon, bu kişilerin statüsünün tartışmasız olduğunu belirtiyor: “Trump’ın planı kapsamında fiilen silahlarını bırakıp teslim olan ve bugün Refah’ta mahsur kalan Filistinli savaşçılar uluslararası hukuka göre ‘savaş dışı’dır. Bu kişilere saldırı savaş suçudur.”
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nden Dr. Onur Dur, Cenevre Sözleşmeleri’nin bu konuda son derece açık olduğunu vurguluyor: “Teslim olmuş, yaralı ya da çatışamayacak durumda olan kişilere saldırı savaş suçudur. Teslim olma imkânının tanınmaması -denial of quarter- da ayrı bir savaş suçudur. Ateşkes sırasında bu saldırıların sürmesi kesin bir ihlaldir.”
Refah’ta mahsur kalan yaklaşık 200 kişiden en az 20’sinin bir hafta içinde öldürüldüğü, 8’inin ise alıkonulduğu bildiriliyor. Bu gelişmeler, ateşkesin fiilen işlememesinin en çarpıcı göstergelerinden biri hâline gelmiş durumda. (P/AA)





