DOSYA: “Müslümanların Toplumsal Engellerle İmtihanı”

“Engelliler Her Zaman Yük Olarak Görülüyor”

Bedensel bir engele sahip olmanın sosyal hayatta insanın karşısına getirdiği zorlukları aşmada toplumun yerine getirmesi gereken ödevler var. Engelli bir Müslüman olmanın sosyal hayatta ne anlama geldiğini görme engelli iki genç ile konuştuk.

Fotoğraf: Mohd Hafizan bin Ilias / Shutterstock.com

Süleyman Bayındır 23 yaşında. Doğuştan görme engeliyle Almanya’da dünyaya gelmiş. Kuzey Ren-Vestfalya’nın Bergkamen şehrinde yaşıyor. “Allah’ın seçilmiş bir kulu olarak gözleri tesettürlü” şekilde yaratıldığını söyleyen Süleyman, üç görme engelli kardeşten biri. Eğitim hayatına bir gecikme ya da eksik olmadan başlamış ve tamamlamış. Şu an üniversite öğrencisi ve ilerleyen yıllarda sosyal pedagog olarak çalışmaya hazırlanıyor.

Kübranur Binek de bir üniversite öğrencisi, 21 yaşında. Almanya’da doğup büyüyen ve Gelsenkirchen’de yaşayan Kübranur, hukuk ve kriminoloji alanlarında eğitim görüyor. Tahsillerinin sonuna yaklaşan, hayatlarının başlangıcında bulunan, vakitlerinin çoğunu üniversite ve staj çalışmalarıyla geçiren Süleyman ve Kübranur, pandemi koşullarının dayattığı kapanma uygulamaları dışında hayata olağan şekilde katılmaya özen gösteren iki genç insan. Süleyman pandemi sebebiyle üniversite eğitimi gördüğü Dortmund’a, Kübranur ise Münster’e taşınma planını gerçekleştirememiş.

Müslüman Bir Görme Engelli Olarak Sosyal Hayata Katılım

Hem Süleyman’ın hem de Kübranur’un eğitim hayatı hayatlarının merkezinde yer alıyor. Kovid-19 salgını sebebiyle üniversitelerdeki faaliyetlerin çoğunlukla dijital ortama taşınmasına kadar günlük hayatlarının merkezi okullarıymış. Yakınları ve arkadaşlarıyla bir araya gelişleri, pandemiyle birlikte doğal olarak azalmış. Süleyman pandemi öncesine kadar sosyal hayatını “Allah’a şükür hiç eve kapanmadım, zaten kendimi eve kapatamam.” sözleriyle anlatıyor. Süleyman diğer insanlara ulaşmayı ve onları dinî öğretilere yakınlaştırmayı kendisine ödev bilen bir Müslüman. Almanya’da yaşadığı bölgedeki katılmak istediği gençlik programlarının bedensel engele sahip Müslümanları gözetmemesinden şikâyetçi. Süleyman bu programlara düzenli katılmak isteyen bedensel engele sahip Müslümanların talep ve isteklerinin karşılanmamasından yakınıyor. Kendilerine verilen katılım imkânlarını artırma sözlerinin ekseriyetle yerine getirilmediğini aktarıyor. İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Eğitim Başkanlığının Ümmü Mektûm Görme Engelliler Grubu’nun bir gönüllüsü olan Süleyman’ın aktif bir sosyal yaşantısı ve dinî hayatı var. Fakat diğer engelli Müslümanların kendisiyle aynı imkânlara sahip olamadığını ve isteklerini dile getirmelerine rağmen cami faaliyetlerine nadiren katılabildiklerini belirtiyor. Aynı durumla ilgili olarak Kübranur, son yıllarda duyarlılığın kısmen arttığını ifade ediyor. Artık düzenlenen faaliyetlerde engellilere yönelik düzenlemelerin önceki yıllara göre daha fazla yapıldığı şeklindeki gözlemini paylaşıyor. Öncesinde ise gereken iletişimin sıfır noktasında olduğunu belirtiyor.

Normal Bir İletişim Her Zaman Kurulamıyor

Gerek cami ortamında gerek sosyal hayatın bütününde sıklıkla karşılaşılan problemlerden biri de engele sahip bireylere ‘normal’ bir insan olarak yaklaşılmaması. İnsanların yardımcı olmak niyetiyle öncesinde uygun bir dille iletişim kurmadan karşısındaki bireye temasta bulunması, iletişim kurulurken sıklıkla unutulan ya da göz ardı edilen hususların başında geliyor. Bir diğer rahatsız eden davranış ise engelli bireyin bulunduğu ortamda doğrudan muhatap alınmaması ve yanındaki insanlar aracılığıyla kendisiyle iletişime geçilmeye çalışılması. Süleyman ve Kübranur bu iki genel tavra ek olarak Müslümanların düştüğü bir yanılgıya dikkat çekiyor: Engelli Müslüman bireylere ibadet etmek ve dinî eğitim gibi temel vecibelerden mesul değillermiş ya da engelleri sebebiyle zaten dinen üst bir mertebedelermiş gibi davranılması.

Süleyman camiye gittiği zaman karşılaştığı durumu, “Cemaatin arasına girdiğinde hiçbir zaman normal bir birey olarak kabul edilmiyorsun, bir paniğe kapılıyorlar. Direkt konuşmayanlar da var. Diğer bir grup ise seni âlim yapıyor.” sözleriyle ifade ediyor.  Kübranur’un anlam veremediği tutumlardan biriyse görme engeli sebebiyle dualarının zaten kabul olacağının zannedilmesi. Buna karşılık, bir diğer grubun ise incitecekleri korkusuyla hiç yaklaşıp iletişim kurmadığını söylüyor.

Camiler ve İslami Eğitim

Bedensel engele sahip Müslümanların karşılaştığı önemli zorluklardan birini İslami eğitim süreci teşkil ediyor. Hem Süleyman hem de Kübranur’un aileleri çocuklarının gerekli dinî eğitimi almalarında çok çaba göstermiş. Braille alfabesindeki yazılı materyallerin temin edilmesi ve sözlü öğretim için gösterilen yüksek özen, ailelerin yoğun emek harcadığı tek konu değil. İkisinin de ortak olarak tespit ettiği problem, camilere İslam’ı öğrenmeye gelen engelli çocukların ihtiyaç duydukları ilgiyi her zaman bulamamaları. Camilerdeki din görevlilerinin görme engelli çocuklara yönelik eğitim konusunda bir altyapıya sahip olmaması sık karşılaşılan durumlardan. Camide din eğitimi alabildiği için kendisini şanslı addeden Süleyman, bütün din görevlilerinin ve velilerin bu sorumluluğu yerine getiremediğini vurguluyor. Problemin materyal eksikliği değil, profesyonel eğitmen olmaması olduğunu söylüyor. Eğitimin nasıl verileceği konusundaki bilgisizlik zaman zaman engelli Müslümanların da İslam’ın şartlarından mesul olduğunun göz ardı edilmesiyle birleşiyor. Kübranur bu hususun unutulmasının zaman zaman ilgisizliğe yol açtığını belirtiyor. Bazı din görevlilerinin diğer çocuklar varken engelli öğrencilerle ilgilenmenin kendi görevleri olmadığını söylediği de olmuş. Bu tutumun din eğitimi almaya gelen diğer çocuklarla engele sahip çocuklar arasında bir çeşit ayrıma vardığını söylüyor.

Süleyman din eğitimi sürecinde karşılaştığı problemlerden ve cemaate katılırken karşılaştığı tavırlardan oldukça şikâyetçi: “Engelliler maalesef her zaman bir yük olarak görülüyor.” Süleyman ayrıca cuma günleri ve vakit namazları için camiye gelen engelli Müslümanların cemaate katılımı için giderilmesi gereken eksiklikler bulunduğunu ve bunların aslında kısa sürede çözülebilecek meseleler olduğunu ifade ediyor. Özellikle yürüme engelli Müslümanlar adına bu temel eksiklikleri hatırlatıyor.

Almanya ve Çalışma Ortamı

Süleyman ve Kübranur, doğduklarından beri Müslümanların ve Türkiye kökenlilerin azınlık olarak yaşadığı Almanya’da hayatlarını sürdürüyorlar. Sosyal hayata katılımlarında toplumun çoğunluğunu oluşturan Almanların engelli insanların hayata katılımları hususunda farklılaştığı bir nokta olup olmadığını sorduk. Hem Süleyman hem de Kübranur doğru iletişim konusunda Almanların daha bilinçli olduğu görüşünde. Her ikisinin cevabındaki ortak tespit, normal ve olağan bir iletişimin gerçekleşmesi için gereken duyarlılığı daha hızlı sağlamaları. Bununla beraber, Almanya’da engelli bireylerin hayata katılımı sorunlardan azade değil. Hukuk öğrencisi olan Kübranur, staj maksadıyla yaptığı iş görüşmelerinde görme engelinin kendisine doğrudan söylenmese de karşı tarafın değerlendirmesine olumsuz etki ettiğini sezinliyor. Süleyman ise bu konuda doğrudan ayrımcılığa uğradığını belirtiyor. Lisedeki meslek eğitimi (Alm. “Ausbildung”) kapsamında tamamlaması gereken staj için yaptığı bir başvuru reddedilmiş. Kurum buna gerekçe olarak, görme engelli çalışan için ekipman temin etme mecburiyetini göstermiş.

Öğrenciliklerine devam eden, farklı pratik eğitim ve staj çalışmaları yapan Süleyman ve Kübranur, Müslüman olmaları sebebiyle açıktan bir kötü davranışa ya da ayrımcılığa açıkça maruz kalmamış. Süleyman’ın gündelik olarak sık karşılaştığı sorunlardan biri, namaz vakitleri için erişimi kolay bir ibadet ortamının olmaması ve bu maksatla uygun bir yer ararken kendisini her seferinde çevredekilere izah etmesinin gerekmesi. Kübranur ise din temelli ayrımcılık bağlamında iş yerlerindeki ilk görüşme sırasında karşılaştığı bazı hâl ve tavırlardan şüphe ettiğini ama sonrasında yazılı prosedürün dışına çıkan bir durumla karşılaşmadığını söylüyor.

“Bize Din Kardeşi Gibi Davranılmıyor”

Kübranur Binek, “Engelli insanların ne kadar erken topluma kazandırılma imkânı varsa o kadar erken toplumun içinde olmaları lazım.” sözleriyle sosyal hayata katılımın hangi aşamada olursa olsun geciktirilmeden başlatılmasının çözümün ilk adımı olacağını ifade ediyor. Toplumun engele sahip bireylerin hayata katılımı için gerekli şartları sağlaması kadar önemli bir başka husus ise insani ilişkilere yansıtılması gereken hassasiyet ve duyarlılık. Özellikle bedensel engele sahip bireylerin gerek iş hayatlarında gerekse sosyal ilişkilerinde normal bir insan olmadıklarını ima eden davranış ve tutumlarla karşılaşmaları, topluma katılımlarındaki en büyük sorunların başında geliyor.

Almanya’daki Türkiye kökenli Müslüman toplumun camide, gündelik yaşamda ve sosyal hayatın bütününde engelliler hususunda daha bilinçli davranması gerekiyor. Engelli Müslüman bireylere sahip olmaları gereken söz hakkının yeterince verilmesi azami öneme sahip. Süleyman Bayındır Müslüman kardeşlerine son olarak şöyle hitap ediyor: “Engellilerin sizin gibi toplumda yer alma hakkı var. Bize din kardeşi gibi davranılmıyor ve bu kul hakkına giriyor.”

Burak Nuri Gücin

Galatasaray Üniversitesi’nde Sosyoloji programından mezun olan Burak Gücin, sonrasında Heidelberg Üniversitesi’nde Kültürel Çalışmalar alanında yüksek lisansını tamamlamıştır. Gücin, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler