DOSYA: “Müslümanların Toplumsal Engellerle İmtihanı”

Mülteci Göçü ve Engellilik Kesişiminde Ayrımcılık

Almanya’da mülteciler etrafında sürdürülen tartışmalarda birçok sorun ve eksiklikler tespit edilse de bu tartışmalarda özellikle ıskalanan ve ihtiyaçları göz ardı edilen bir grup oldu: engelli mülteciler ve aileleri. Yapısal kısıtlamalar, engelli düşmanlığı ve ırkçılık ile karşı karşıya kalan bu grup, engelli Müslümanların yıllardır yaşadığı sorunlara da ışık tutmuş oldu.

Fotoğraf: BalkansCat/ shutterstock.com

Mülteci göçü ve engellilik kategorileri arasında özellikle de ilgili toplumsal grupların sosyal ve toplumsal yaşama katılım olanakları konusunda sayısız bağlantı noktası olmasına rağmen; sahada, siyasette ve bilim alanında çalışan aktörler birbirlerini uzun süre neredeyse hiç ciddiye almamış ve birbirleriyle iletişim kurmaya çalışmamışlardır. Engelli mülteciler hakkında istatistiki verilerin olmaması ya da bu grubun toplum tarafından yok sayılması gibi örnekler de bu eksikliğin bir uzantısıdır. Tahminlere göre Almanya’daki engelli mülteci sayısı toplam mülteci sayısının yaklaşık %10-15’ini oluşturuyor.

Engellilik kategorisinin mülteci göçü kategorisi ile bir arada bulunduğu durumlar çok farklı görünümleri ortaya çıkarabileceği gibi bunun etkisi de daha güçlü olabilir. Engellilik ve mülteci göçünün kategorik açıdan ne ölçüde kesiştikleri, teorik ve ampirik temelli bilgi eksikliği yüzünden henüz tatmin edici bir şekilde açıklanmamıştır. Bu toplumsal grubun öznel yaşam gerçekleri ve spesifik ihtiyaçları gibi konuların hepsi hakkında çok az bilgiye sahibiz. Bu nedenle siyaset ve sosyal hizmet alanları için belli başlı konularda hem teorik hem ampirik, eylem önerileri de içeren ciddi çalışmalar yapılması gerekiyor. Bu konuların başında kurum ve enstitülerin yardım ve bakım olanaklarına erişim ve bunları kullanım sırasında ortaya çıkabilecek engelleri tanımlamak, ayrıca katılım ve iş birliği süreçlerinin iyileştirilmesini uygun şekilde desteklemek geliyor.

Yapısal Kısıtlamalar ve Erişimsizlik

Engellilik, cinsiyet ve mülteciliğin aynı potada bulunduğu durumlarda ortaya kesişimsel (Alm. “intersektional”) ayrımcılıklar çıkabilir. 2015 yılında gerçekleşen yoğun göçten sonra, mültecileri konu edinen tartışmalarda çeşitli sorun alanları ve eksiklikler tespit edildi. Tartışmalarda ıskalanan şey ise; yardım sisteminin iltica ve engellilik kesişiminde bulunan pek çok aileye yapısal nedenler yüzünden ulaşamadığı ve haricî destek imkânlarından faydalanmalarını sağlayamadığıydı. Erişim engellerinin çoğu, başka diğer sebeplerin yanında, diğer alan (yani göç durumunda engellilik, engellilik durumunda göç) hakkında eksik bilgiye sahip olmaktan kaynaklanıyor. Almanya’da göç ve iltica deneyimine sahip engelli insanlar üzerine uzmanlaşmış ne yazık ki çok az sayıda danışmanlık bürosu var. Bu durumun bir sonucu olarak da destek olanakları çoğunlukla doğru bir iletişim kurulamadan, kültürel hassasiyetler gözetilmeden aktarılıyor.

Ampirik araştırmamın ilk sonuçlarına göre; şekil, içerik, düzenleme ve kullanım bakımından hedef grubun beklentilerine yeterince uygun olmayan yardım ve bakım imkânları engelli mülteciler tarafından tercih edilmiyor. Hedef grubun beklentilerinin hayatın gerçekliğine uygun bir şekilde ele alınmaması maalesef bu sonucu doğuruyor.

Göç ve entegrasyon hizmeti veren sosyal hizmet çalışanları, mevcut yardım ve destek kurumları ile bakım olanaklarına erişim ve bunları kullanım sırasında yaşanan engelleri tanımlamak; engelli mültecilerin katılım şanslarını arttırmak için giderek daha fazla yeni ve yenilikçi yollar deniyorlar.

Gelir Getiren İşlere Erişim

Son yıllarda engelli mültecilere duyulan ilgi giderek artmakta. Ancak bu insanların gelir sağlayan işlere girme şartları ile bu işlerden dışlanması sorunu henüz araştırma konusu olmuş değil. Bu boşluğu doldurmak üzere hazırladığım doktora çalışmamda genel iş gücü piyasasına katılma şartlarının engelli mülteciler tarafından nasıl algılandığı ve yorumlandığını; engelli mültecilerin gelir sağlayacak işlere erişim sırasında karşılaşabileceği sorunlarla başa çıkma taktiklerini nitel keşfedici görüşmelerle ortaya koymaya çalıştım. Engelli insanların genel iş gücü piyasasına katılma imkânlarını nasıl değerlendirdiğini böylece daha iyi anlayabileceğimizi umuyorum.

Nitel görüşmeler yaptığım kişi ve toplulukları araştırma sürecinin hem özneleri hem de kendi yönelimleri ve eylemleri olan birer uzman gibi kabul ettim. Bu ön kabul hedef kitleye erişimimi ve onların araştırmaya katılımını kolaylaştırmak açısından zaruriydi.

İleri derecede seçici ve kapitalist örgütlenmiş bir toplumda gelir getiren işlere erişim temelde her insan için farklı bir imkânlar (imkânsızlıklar) alanı sunar. Bu alanın gerekliliklerini bireysel, ailesel ve çevreye bağlı faktörleri dikkate alarak yönetmek her insanın kendi sorumluluğundadır. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’ne göre genel iş gücü piyasası içinde engelliler için ayrı bir iş gücü piyasası oluşturmak hukuki ve normatif bir zorunluluktur. Ancak iş gücü piyasasına erişim şartları yüzünden engelli insanların çoğunun bu imkânlardan düzenli bir şekilde istifade edemedikleri tespit edilmiş bir gerçektir.

İş, düzenli bir geçim kaynağına sahip olmanın yanı sıra toplumsal kabulü de beraberinde getirir. Ancak engelliler için Engelli Atölyesi (Alm. “Werkstatt für behinderte Menschen”) gibi özel kurumlar dışında bir iş olanağı oldukça azdır. Engellinin göç ya da iltica geçmişine sahip olduğu marjinal durumlarda ise iş gücü piyasasında iş bulmak neredeyse imkânsızdır.

Irkçılık ve Engelli Düşmanlığı (İng. Ableism)

Şimdiye kadar yürüttüğüm nitel keşfedici görüşmeler, birer dışlanma olgusu olan engelli düşmanlığı ve ırkçılığın gelir getiren işlere erişimde üst üste birikerek etkili dışlama mekanizmalarına dönüştüğünü gösterdi. Fakat bu insanların erişim ve katılım engelleriyle başa çıkma mekanizmaları da küçümsenmeyecek derecede önemlidir. Engelli düşmanlığı ve ırkçılık olmak üzere her iki ayrımcılık unsurunun da toplumsal kaynaklara erişim sürecinde “güçlü birer yol gösterici” olarak engelli, mülteci ve göçmen etiketleriyle damgalanan insanlara rehberlik edebilecekleri görülmüştür.

Görüşmelerden sonra fark ettiğim ilk şeylerden biri, dışlanma ve ayrımcılığın tecrübe edildiği iki farklı kategorinin de temel benzerliklere sahip olduğudur: “Irkçılık yahut engelli düşmanlığı kavramları ile göç kökenli insanlar ya da engelli insanlar üzerinde kurulan güç ve baskı mekanizmaları kurumsallaşmış olur.”

Alman dil coğrafyasında engelli düşmanlığı ve ırkçılık çoğunlukla ayrı tartışmaların konusu olmuştur. Hâlbuki her iki ayrımcılık biçimi de şüpheye yer bırakmayacak şekilde temel benzerliklere sahiptir. Fakat engel ve mülteci göçünün birleşiminin ayrımcılığın derecesini arttırdığı düşünülmemelidir çünkü bu birleşim mutlaka çifte ayrımcılığa yol açmaz. Ancak bu iki farklı ayrımcılık biçiminin kesişimsel ayrımcılığın özel biçimlerini ve sosyal eşitsizliği beraberinde getirme ihtimali bulunduğu bilinir. Engelli mülteciler konusuna bu şekilde bakarsak, engelli düşmanlığı ve ırkçılık arasındaki teorik ve analitik ayrımı kesişimsel araştırma bağlamında değerlendirebiliriz. Ayrıca yapısal ayrışma ve ayrımcılık pratiğinin güçlü birer toplumsal temsili olarak her iki kategoriyi hem teorik hem ampirik açıdan kesişimsel düzlemde incelememiz de mümkün olur.

Son Söz ve Eylem Önerileri

Mevcut destek yapılarının engellilik ve mülteci göçü birleşimini dikkate alarak, ayrımcılığa hassas ve kesişimsel bir şekilde çalışması gerektiği düşüncesi geçtiğimiz yıllarda kabul gördü. Bu kabulün bir sonucu olarak, destek kurumlarının ve danışmanlık hizmetlerinin engellilik ve göç alanında çalışan kurum ve derneklerle iş birliği yapmasını kolaylaştıracak somut girişimlerde bulunmak elzemdir. Ayrıca iltica eden engelli insanların özel korunma ve bakım ihtiyaçlarının mümkün olan en erken sürede standart bir prosedürle karşılanması, ilgili bakım ve destek yapılarına yönlendirilmesi de sağlanmalıdır.

Hizmetlerin ve entegrasyon kurumlarının ortak çalışma alanlarını geliştirecek yapısal ve finansal gereklilikler yasal olarak güvence altına alınmalıdır. Kesişimsel destek hizmetleri kolay erişilebilir şekilde tasarlanmalı, mesleki ve örgütsel açıdan daha iyi bir iletişim ağına sahip olmalıdır. Sosyal hizmet çalışanları ilgili gruplara kendi sosyal alanlarında ulaştığı takdirde, destek yapılarına erişim engellerini aktif bir şekilde yıkabilir ve somut ihtiyaçları zamanında tespit edip uygun makamlara havale edebilirler.

Bunlara ek olarak sosyal hizmet çalışanları engelli mültecilerin mevcut durumunu iyileştirmek amacıyla siyasi beklenti ve talepleri dile getirmeli ve gündemde tutmalıdır. Engelli mültecilerin maruz kaldığı kesişimsel ayrımcılıklara ve dışlanmalara karşı etkili ve uzun ömürlü stratejiler geliştirilmelidir. Engelli hareketinin sloganı “Biz Olmadan Asla” eylemsel düzeyde özellikle dikkate alınmalıdır. Engelli mültecilerin kendilerinin, yakınlarının ve kendileri engelli ya da göç deneyimine sahip uzmanların süreçlere katılımı asla ihmal edilmemeli; kavramların, kuralların ve değerlendirme kriterlerinin geliştirilmesinde her zaman ve mutlaka sürece dâhil olmalıdırlar. Bunları kapsamlı bir şekilde yürütmek ve devam ettirmek ise kurumlar ve hizmetler açısından çok zorlu bir sorumluluktur.

Robel Afeworki Abay

Almanya’daki Humboldt Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde araştırma görevlisi olarak çalışan Robel Afeworki Abay, engelli göç kökenlilerin iş alanındaki katılımını ele alan bir doktora çalışması hazırlıyor.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler