“Gençler Konuşmaktan Korkulan Meseleleri Ele Alan İnsanlara İlgi Gösteriyor”
Prof. Khaled Beydoun ulusal güvenlik, sivil haklar ve İslamofobi konularında yazan ve konuşan bir entelektüel. Aynı zamanda da bir hukuk profesörü. Amerika’daki İslam düşmanlığıyla alakalı yayınladığı kitaplarla dikkat çeken Beydoun, Twitter’da 265 bin, Instagram’da ise 547 bin civarında bir takipçi kitlesine sahip. Sosyal medya hesaplarını Müslümanları ilgilendiren meselelerde savunuculuk ve kamuoyu oluşturmak için kullanan Beydoun ile bu mecraları yönetme biçimini konuştuk.
Sohbetimize izin verirseniz ilk olarak şu soruyla başlamak istiyorum: Sosyal medyada Müslüman kimliğinizi merkeze koyarak aktif olmak sizin için ne anlam ifade ediyor?
Ben bir hukuk profesörü ve yazarım. Ve sosyal medyayı bir eğitim aracı olarak kullanıyorum. Meseleye bakış açım bu. Dolayısıyla Müslüman kimliğimi öne çıkarmaktan ziyade, İslamofobi üzerine çalışan bir akademisyen olarak sosyal medyayı da bir eğitim platformu olarak görüyorum.
Bununla birlikte Müslüman’ım. Bundan utanç değil, bilakis gurur duyuyorum ve tabii ki bu da kimliğimin bir parçası. Sosyal medya paylaşımlarımda, özellikle kitap veya makale okumayan ancak sosyal medyadaki gönderileri ve tweet’leri takip eden genç insanları dünyada an itibarıyla Müslümanların neler yaşadıkları hakkında bilgilendirme noktasında üstlendiğim eğitimci rolüm daha ağır basıyor.
Genel olarak dünyanın pek çok yerinde Müslümanlara dair yaşanan gelişmeleri takipçilerinizle paylaşıyorsunuz ve hatırı sayılır da bir takipçi kitleniz var…
Öyle. Takipçilerimin pek çoğu Müslüman değil. Sosyal medya, Müslümanların tecrübeleri hakkında çok az şey bilen ve hatta İslamofobi’nin ne olduğu hakkında hiçbir fikri olmayan insanlara ulaşabilmek için harika bir olanak sunuyor. Twitter ve Instagram gibi platformların gücü ve esprisi de onları dönüştürücü birer eğitim aracı olarak kullanabilmemizde yatıyor.
Peki bunu yaparken sizin motivasyonunuz ne? Paylaşımlarınızda odaklandığınız belli konular olduğunu görüyoruz. Bu konuları seçmenizin ardında yatan motivasyonu merak ediyorum.
Gönderilerimin bir kısmı tarz ve içerik bakımından farklılık gösterse de pek çoğunun odağında genellikle hukuk, siyaset ve medya ile ilgili olarak dünyada olup bitenlere dair eleştirel bir analiz olduğunu söyleyebilirim. Zaten tüm bu konular iç içe geçmiş durumda.
Bu yüzden yapmaya çalıştığım şey, her şeyden önce ana akım medya organları tarafından ihmal veya göz ardı edilen meselelere veya krizlere dikkat çekmek. Örneğin, nadiren ele alınan Yemen’deki olaylara veya Filistinlilere yapılan haksızlıklara dikkat çekiyorum. Temel motivasyonlarımdan biri bu. Tüm bu meselelere Müslüman bir akademisyenin perspektifinden eleştirel bir bakış açısı sunma arzusu da diğer bir motivasyonum.
Peki tanınmış Müslüman bir kişilik olarak sosyal medya tecrübenizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Esasında bu cevabı biraz karmaşık bir soru. Bir yandan gönderilerimin geniş bir şekilde okunması ve küresel çapta bir takipçi kitlesine ulaşması benim için heyecan verici. Bir akademisyen ve bilim insanı olarak herkesin kitaplarımı veya fikir yazılarımı okumadığını biliyorum. Bu nedenle insanlara tüketebilecekleri farklı bir medya türü sunmaya çalışıyorum ve bunun da harika bir şey olduğunu düşünüyorum.
Öte yandan paylaşımlarımla üzerime çektiğim olumsuz ilgi, nefret içerikli, provokatif, ırkçı, İslam düşmanı mesajlar ve tehditler işin en can sıkıcı kısmı. Fakat yaptığım işe ilgi duyan gençlere de hep söylediğim gibi, tanınmış ve etki sahibi bir kişi olduğunuz zaman bu olumsuz ilgi de pakete dâhil.
Sosyal medya hesaplarınız aracılığıyla elde ettiğiniz bu etki hakkında ne düşünüyorsunuz? Gönderileriniz, tweet’leriniz birçok insan tarafından yeniden paylaşılıyor.
Ben mahremiyetine önem veren bir insanım, bu yüzden bilinçli olarak özel hayatım hakkında pek bir şey paylaşmıyorum. Sosyal medyayı bu amaçla kullanmak istemiyorum. Ancak evde ürettiğim kelimelerin, fikirlerin ve bakış açılarının küresel ölçekte okunduğunu ve geniş çapta paylaşıldığını görmek gerçekten inanılmaz bir şey. İnsanların sözlerinizden etkilenmesi, başka insanların veya haber kaynaklarının değinmediği bir konuyu ele aldığınızı fark ettikleri için size yönelmeleri gerçekten güzel bir şey.
Bildiğiniz gibi sosyal medyada geniş takipçi kitlesine sahip hesapların büyük çoğunluğu bu sorunları gündeme getirmekten çekiniyor. Daha çok bir tür marka oluşturmak, şirketlerle iş birliği yapmak ya da ünlü olmak istiyorlar. Ben ise bunlarla ilgilenmiyorum. Öncelikli amacım bilgilendirme ve tek taraflı Amerikan ve Batı Avrupa medyasının açtığı boşlukları doldurmak. Böyle olunca da birçok insan için sosyal medyada sıkça karşılaştıkları seslere taze bir alternatif sunuyorum. Batılı medya kuruluşları genellikle Müslümanları ya da beyaz olmayan insanları ve azınlıkları olumsuz içeriklerle haberleştirmeye yatırım yapıyor. Sanırım özellikle gençler diğerlerinin konuşmaktan korktuğu meseleleri ele alıp tartışacak cesareti gösteren birini buldukları için buraya ilgi duyuyorlar.
Takipçilerinizin pek çoğunun Müslüman olmadığından bahsettiniz. Sosyal medyada Müslüman takipçilerinizin sizden daha farklı beklentileri oluyor mu?
Evet.
Ne gibi mesela?
“Tüm Müslümanlar” diyerek bir genelleme yapmak istemem tabii ki, zira Müslümanlar da kendi içlerinde homojen ve yekpare bir topluluk değil. Ancak Müslüman takipçilerin senin son derece dindar bir kişi olduğunu düşünme temayülleri var. Gayrimüslim takipçilerimle böyle bir durum söz konusu değil. Ben bir İslam bilgini, şeyh ya da imam değilim ancak bazen bu şekilde algılanıyorum. Amerikan anayasa hukuku, dolayısıyla seküler bir hukuk profesörüyüm. Müslümanlar arasında ise bana yöneltilen çok katı, neredeyse “püriten” bir ahlaki anlayışa uymam gerektiği beklentisi var. Sıklıkla Müslüman takipçilerim nezdinde benimle alakalı yanlış bir algı olduğunu düşünüyorum. Ben bir şeyh veya kutsal biri değilim. Sadece hata yapabilen bir akademisyenim ve onların görüşlerinin pek çoğuna katılmayabilirim. Esasında benim için Müslüman ve gayrimüslim takipçilerimin görüşlerine katılmamak bir sorun teşkil etmiyor.
Kim olduğum konusunda oldukça açık sözlü ve özgün olduğum ve takipçilerimin hiçbir kesimini memnun etmeye çalışmadığım için de kendimle gurur duyuyorum. Söylediğim şeyler yüzünden çok takipçi kaybettim. Ders vermek üzere davet edildiğim üniversite ve yüksek okullardan ortaya koyduğum siyasi görüşler nedeniyle daha sonra geri çevrildim. Söylediğim şeyler nedeniyle benimle çalışmak istemeyen firmalar oldu ve tüm bunlardan rahatsızlık duymuyorum. Aksine tüm bunların doğruyu söylüyor olmanın, ilkeli bir eğitimci olmanın bir parçası olduğu düşünüyorum. Zaten eğer amacınız bir tarafı memnun etmek ise bu tutum mesajınızın aslını bozup onu değişime uğratacaktır.
Söz konusu tutumunuz nedeniyle nefret içerikli mesajlar aldığınızdan da bahsettiniz. Peki bunlar karşısında nasıl bir tavır takınıyorsunuz? Bu tarz mesajlara cevap veriyor musunuz?
Hayır, cevap vermiyorum. Bazen paylaşımın içeriğine bağlı olarak onlarca, yüzlerce nefret mesajı aldığım oluyor. Aldığım en şiddet içerikli nefret mesajlarını ise Hindutva milliyetçilerinden aldığımı söyleyebilirim.