'Dosya: "Deprem ve Ötesi"'

Türkiye’deki Afet Sonrası Yurt Dışında Yaşayanların Empati Arayışı

Türkiye’de 6 Şubat 2023 tarihinde merkez üssü Kahramanmaraş olan depremler, bölgede taş taş üstünde bırakmadı. Afetin bilançosu ağır. Yurt dışındaki Türkiye kökenlilerin gözü kulağı ise Türkiye’de. Almanya ve İtalya’dan dört kişiyle, deprem sonrası çoğunluk toplumlarından gördükleri ya da görmedikleri dayanışma hakkında konuştuk.

Almanya'nın başkenti Berlin'de, tarihi Brandenburg Kapısı önünde düzenlenen anma etkinliğe yaklaşık iki bin kişi katıldı. ©Abdulhamid Hoşbaş - Anadolu Ajansı

Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya Eyaletinde doğup büyüyen Ayşe Hanım* 29 yaşında. Bütün ailesi Karabük ve İstanbul’da oturduğu için depremlerde akrabalarından kimse etkilenmemiş: “Bölgede akrabalarımız yok ama arkadaşlarımız var. Almanya’da akrabalarını kaybetmiş çok dostumuz var. Bu da bizi yakinen etkiliyor.”

Öğrencilere burs veren bir Alman kurumunda çalışan Ayşe Hanım depremin olduğu gecenin sabahında felaketin boyutlarını tam olarak anlayamadıklarını söylüyor: “Neler oluyor, nasıl bir felaket söz konusu, yurt dışında yaşayan insanlar olarak bunu tam idrak edemedik. Ancak pazartesi akşamı işin ciddiyeti ortaya çıkmaya başladı.”

Afetin boyutunu anlayınca organize edilen kışlık kıyafet yardımlarına katkıda bulunan Ayşe Hanım bölgede aktif olan yardım derneklerine de bağış yapmış. Bu esnada sosyal medyada karşılaştığı sahneler sonucu kafası allak bullak olmuş: “Bütün gece uyuyamadım. Felaketi, mesajları, yıkılan binaları gördükçe perişan olduk. Sonra salı günü işe gittim. Büroda herkes şen şakraktı. Her şey güllük gülistanlıktı. Yan odamda birisi çalışıyor, hemen karşı masamda oturan başka birisi var. Hiç mi lafı olmaz? Olmadı. Ertesi gün işe gittim. Yine aynı durum. Sonrasındaki gün online bir toplantımız oldu. Yine aynı, tek bir söz bile yok. Ne okuduğum üniversitede ne çalıştığım kurumda deprem felaketi bir kere bile konu edilmedi. Bu beni şok etti. Almanya’da aynı tepkisizliği biz Pakistan’daki sel felaketinde de gördük. Orada da 30 milyondan fazla kişi bu afetten etkilenmişti.”

Çalıştığı yerde Türklerin de olduğunu söyleyen Ayşe Hanım, iş arkadaşları ya da yöneticisinden en azından bir e-posta beklediğini ekliyor. “30 binden fazla insan ölmüş, binlerce ev yıkılmış. Bir kişi de gelip ‘Sizin kökeniniz de Türkiye. Bir desteğe ihtiyacınız var mı? Aileniz iyi mi?’ demedi. Bir hatır sormak bu kadar zor olmamalı.”

Çoğunluk Toplumlarında Dayanışma Eksikliği

Toplumsal dayanışmanın diğer olaylarda da çok yaygın olmadığını vurgulayan Ayşe Hanım, Almanya’daki Hanau saldırısını örnek olarak veriyor: “Burada o soğukluğu Hanau saldırısından sonra da yaşamıştım. Yaşadığımız ülkede bir katliam oluyor. Bir ırkçı, yabancı diye 9 kişiyi öldürüyor. Bundan 2-3 gün sonra karnaval kutlamaya gitti birçok insan. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. Bu hayal kırıklığının ardından bir de deprem sonrasında çevremden destek görmemek, kendi canından başka bir şey düşünmeyen bir topluluk içinde olduğum hissini verdi bana.”

Öte yandan bu tecrübenin tüm toplum için temsili olmadığını da ekliyor Ayşe Hanım. Yaşlı bakım sektöründe çalışan annesinin çok farklı deneyimler yaşadığını da belirtiyor: “Annem yaşlı insanların evine gidip onların alışverişlerini yapıyor. Ona neredeyse tüm sosyal çevresi depremden sonra destek olmuş. Eski iş arkadaşları aramış, ailesinden etkilenen olup olmadığını sormuşlar. Onun deneyimleri daha teselli edici. Benimkiler ise empatiden uzaktı.”

Ayşe Hanım, insanın böylesi zamanlarda dayanışma görmesinin, yaşadığı topluma güven duymakla yakından alakası olduğu görüşünde: “Arkadaşlarınız, yakınlarınız orada olunca o afetlerde dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz. Almanya’da doğdum, burada büyüdüm. Zor bir imtihan durumunda birlikte çalıştığım insanların beni destekleyebileceklerinden çok emin değilim. Bu beni ürküttü.”

Bütün bunların bir “değer sıralaması” ile ilgili olduğunu düşünüyor Ayşe Hanım. “Depremde ölenler ‘beyaz’ olmayınca kamusal algıda sanki değersiz oluyorlar. Sanki deprem, afet, felaket onların kaderiymiş gibi. ‘O coğrafyada zaten hep bir olay oluyor’ mentalitesi var.” Bütün bunlara rağmen düzenlenen destek programlarını da görmezden gelemeyeceğini vurguluyor. Almanya’da bayrakların deprem felaketi için yarıya indirilmesi, okullarda saygı duruşu yapılması, devlet erkanının katılımıyla depremzedelere destek programları gibi birçok faaliyetin takdir edilmesi gerektiğini söylüyor.

Öte yandan bütün bunlarda öncülerin yine Türkiye ile bağlantılı kişiler olduğunu ekliyor: “Genelde organize edilen yardım ve bağış kampanyaları beyaz ‘Alman’lardan gelmiyor bence. Kızılay’a bağış göndermeye itiraz eden bir ‘beyaz Alman’ tanıyorum. ‘Türk devletine yardım etmemek’ adına ancak Alman kurumuna bağış yapabileceğini söyledi bu kişi. Bu garip itirazları depremde ailesini kaybetmiş insanların yanında dile getiriyorlar. Bu tarz düşüncesizlikleri anlayamıyorum.”

Bu düşünceler içerisinde kendisinin de bu felaketten bir ders çıkarttığını ekliyor: “Başkalarından beklediğim hassasiyeti benim de göstermem gerektiğini anladım. Dünyanın başka yerlerindeki felaketlere bağış yapıp hayatıma devam ederdim. Şimdi mağdurlara ve onların yakınlarına manevi destek olmanın ne kadar önemli olduğunu anlıyorum.”

“Şirket Bağış Kampanyası Başlattı”

İtalya’da yaşayan Ayla Hanım ise, finans direktörü olarak bir Amerikan şirketinde çalışıyor. Almanya’daki Ayşe Hanım’ın aksine deprem sonrası dayanışma konusunda çok daha farklı bir tecrübe edinmiş. Ailesinde Kahramanmaraş’taki depremlerden doğrudan etkilenen kimse olmadığını belirten Ayla Hanım, deprem bölgesine hemen maddi ve ayni yardımda bulunduğunu ifade ediyor.

Depremin boyutlarının anlaşılmasıyla birlikte yabancı arkadaşlarından çok sayıda telefon, mesaj ve e-posta aldığını belirten Ayla Hanım, “Hepsi duruma ne kadar üzüldüklerini söyleyip nasıl destek olabileceklerini sordular. Hollanda, Amerika, Meksika, Brezilya, Fas ve Hindistan gibi birçok ülkedeki arkadaşlarımdan destek mesajları aldım.” diyor.

Çalıştığı işyerindeki dayanışmanın da onu güçlendirdiğini söyleyen Ayla Hanım, depremin hemen ardından şirketinin girişimlerini şöyle anlatıyor: “Çalıştığım şirket bir e-bülten yayınladı. Burada hem üzüntülerini dile getirdiler hem de çalışanların bağış yapabilmeleri için bağış linkleri paylaştılar. Ayrıca şirket yapılan her bağış için 1’e 1 bağış yapacağını da duyurdu. Yani çalışanlar tarafından yapılan toplam bağış miktarı kadar şirket de ek bağış yapacağını ilan etti.”

Birlikte çalıştığı insanlardan bu anlamda beklentilerinin karşılandığını söyleyen Ayla Hanım hem Türkiye’ye hem de İtalya’daki Türk çalışanlara destek sağlandığını vurguluyor. Yine de bir şerh düşüyor: “Kurumsal bazda destek bekliyordum, o da sağlandı. Fakat bu insanların bizim depremden nasıl etkilendiğimizi yine de derinden anlayamayacağını düşünüyorum.”

Bir IT şirketinde çalışan ve Herne’de yaşayan Ümit Bey ise Ayla Hanım’ın tersine iş ortamındaki empati eksikliğinden şikayetçi: “Takım arkadaşlarımın hepsi Alman ve bir çalışma arkadaşım hariç işyerinde kimse depremden ailemin etkilenip etkilenmediğini sormadı. Çalıştığım firmanın Türkiye’de de şubesi var ve birçok Türk çalışanı var. Biz Almanya’daki Türk çalışanlar olarak şirketin depreme yönelik herhangi bir adım atmayı düşünüp düşünmediğini Genel Müdürlüğe yazıp sorduk. Ancak bu girişimimizden sonra şirket içi intranet sayfasında depremle ilgili bir paylaşımda bulunuldu. Ayrıca Türkiye’deki şubemiz ile görüştüklerini ve ne gibi bir yardım yapabileceklerini değerlendirdiklerini belirttiler. Benim de bölgede depremden etkilenen akrabalarım var. Bu anlamda iş arkadaşlarımızdan ve bünyesinde birçok Türk çalışanı bulunan firmamızdan bu anlamda destek görmemek bizleri hayal kırıklığına uğrattı.”

Köln’de yaşayan Seher Orhan’ın eşinin ailesi de Adıyaman ve Maraş’ta yaşıyor. Akrabalarında can kaybı olmadığını ama hepsinin evlerinin hasar gördüğünü belirten Orhan da çevresinden destek arayışında bulunduğunu belirtiyor: “Karşılaştığım tanıdıklarım, arkadaşlarım hâl hatır sordu. Onlara, ‘Kötüyüz, ailemiz deprem bölgesinde.’ deyince, ‘Hımm’ deyip konuyu değiştirdiler. Sadece anaokulunda bir yardım kermesi organize ettik. Oraya birçok ebeveyn geldi. Sonrasında da anaokulunun bağlı olduğu şirket, bizim topladığımız yardım kadar bağış yaptığını açıkladı. Bu girişime minnettarım açıkçası. Bu yüzden onlara özel olarak teşekkür de edeceğim.”

“Komşumun Gelmemesine Üzülmeye Daha Sıra Gelmedi”

Almanya’da yaşayan gazeteci Kübra Layık’ın aile kökleri Hatay’da. Anne ve babasının kuzenleri ve halası dâhil olmak üzere ailesinden 10 kişiyi depremde kaybetmiş. Bu söyleşiyi yaptığımız sırada enkazdan henüz cenazesi çıkartılmayan iki akrabasının daha olduğunu belirtiyor.

Düsseldorf yakınlarında ağırlıklı olarak Almanların yaşadığı bir mahallede oturan Layık, “Komşularımızdan birisi gelip kapımızı çalmadı.” diyor. Ardından hemen ekliyor: “Bekliyor muydum? Açıkçası bizim yaşadığımız acı şu an o kadar büyük ki, daha komşumuz taziyeye gelmedi diye üzülmeye sıra gelmedi.”

Sosyal medyadaki dayanışma paylaşımlarının “gerçek hayat”tan farklı olduğunu belirten Layık, bu farkı şöyle açıklıyor: “Sosyal medya platformlarında zaten benim inşa ettiğim bir alan var. Orada takip ettiğim insanlar zaten bilinçli, duyarlı insanlar. Orası benim kurduğum bir çevre ve elbette oradan dayanışma gördüm. Öte yandan 18 senedir aynı mahallede oturduğumuz, birbirimizin bayramlarını kutladığımız komşularımızın gelmesini bekleyebilirdim belki. Ama dedim ya, daha o beklentiye sıra gelmedi bile.”

Öte yandan Almanya ile Türkiye’nin birbirine çok bağlı iki ülke olduğunu vurgulayan Layık, çok güzel girişimler olduğunu da vurguluyor: “Düsseldorf’ta Büyükşehir Belediye Başkanı yardım çalışmalarına bizzat katıldı. Birçok eyalette saygı duruşları yapıldı. Çok fazla yardım kampanyası düzenlendi. Bunlar sivil çalışmalar ve hepsi harika! Fakat sokaktaki, yan binadaki komşularımızdan böyle bir dayanışma bekleyebilir miyiz, beklemeli miyiz, beklesek bunu görebilir miyiz… Burada henüz kafam net değil.”

Layık, buradaki beklentinin “Alman”lardan olmadığına vurgu yapıyor ve deprem sonrasında yeni bir ayrımcılığın oluşmaması gerektiği konusunda uyarıyor: “Burada empati bekleyen ‘bizler’ ve ‘empati göstermeyen Almanlar’ gibi bir ayrım yapmak doğru değil. Kastettiğim şey, Türkiye’den göç kökenine sahip olan insanlarla bu kökene sahip olmayan insanlar arasındaki empati ve anlaşılma hissi. Türkiye’de kökleri olan insanlar afetten çok daha yakinen etkilendi. Bu köklere sahip olmayan insanların aynı şeyi hissetmesini bekleyemeyiz. Fakat toplumsal dayanışma tam da bu ortaklığın gösterilmesiyle kuruluyor.”

*Bazı isimler röportaj veren kişilerin isteği üzerine değiştirilmiştir.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler