'Türkiye'de Deprem'

Depremin Kahramanları: “İlk Gün Gelenler Gitti, Buradaki İnsanlar Yalnızlaşıyor”

Deprem bölgesindeki gönüllüler, afetin ardından büyük bir kahramanlık ortaya koydular. Onlardan birisi de Samsun’dan Maraş’a giden Mehmet Akbulut. Aşevi kuran, malzeme taşıyan, engellilerle çalışan ve nerede bir eksik görse oraya koşan Akbulut’la Hatay’da çadırların arasında konuştuk.

©Eray Kapan / Shutterstock.com

Mehmet Akbulut, Samsun’da ikamet ediyor. Hasene Derneği’nin Samsun il temsilcisi olarak 2019 yılından beri sosyal yardım faaliyetleri yürüten Akbulut, daha çok engelliler alanında çalışmalar yapmış. Onunla, 22 gündür bulunduğu deprem bölgesindeyken konuşuyoruz. Akşam soğuğu inmeye başlarken, şu an nerede olduğunu soruyorum. “Sizinle konuşurken çadırların arasında yürüyorum. Birazdan şarjım bitecek.” diyor.

Asıl mesleği beden eğitimi ve spor öğretmenliği olan 50 yaşındaki Akbulut, depremi duyar duymaz dernekteki arkadaşlarıyla hazırlık yapmaya başlamış. “Afet bölgesine eli boş gitmeyelim” diye araçlarının arkasını battaniyelerle doldurmuşlar. 6 Şubat’ta öğlen vakti Samsun’dan Kahramanmaraş’a yola çıkmışlar. “İkinci depreme Samsun’da yakalandık. Afetzedelerin ilaca ihtiyacı olur diye eczaneye girmiştik. Orada bile depremi hissettik. Durum böyle olunca daha da hızla yola koyulduk.”

Bu acelenin bir faydası olmamış. Samsun’dan Maraş’a 9 saatlik yol tam 16 saat sürmüş. Yağan kardan kapanan yollar, kar birikintilerine saplanan araçlar ve şarampole yuvarlanan arabaları aşarak Kahramanmaraş’a ulaşmışlar. Yok olmuş şehirde karşılaştığı manzarayı ise şöyle anlatıyor Akbulut: “Bir taraftan yağmur yağıyordu. Diğer tarafta soğuk ve rüzgâr vardı. İnsanlar enkazdan çıkarttıkları cenazelerini saracak eşya bulamıyorlardı. Getirdiğimiz battaniyeler kefenlere dönüştü.”

“Aklınıza Gelebilecek Her Şeye İhtiyaç Vardı”

Enkazların yanından geçerken çocuk çığlıkları, insanların bağrışları ve enkaz altındaki cenazelere tanık olan Akbulut ve ekibi, arama kurtarma ekiplerine destek sağlayarak işe başlamış. Azerbeycan’dan gelen ekiplerin eşyalarını taşımaktan lojistik destek vermeye kadar ellerinden gelen her işe koşturmuşlar. O gece bir dakika bile uyumamışlar.

Maraş’taki insani krizin büyüklüğünü şöyle özetliyor Akbulut: “Aklınıza gelebilecek her şeye ihtiyaç vardı. Her şeye!”

Vakit geçtikçe Türkiye ve dünyanın her yerinden yardımlar yağmaya başlamış. Hasene’nin mobil fırını bölgeye ulaşır ulaşmaz da deprem sonrası ilk sıcak ekmeği depremzedelere dağıtmaya başlamışlar. “Bizim bulunduğumuz yerde insanların boğazından geçen ilk sıcak yemek bu ekmeklerdi. Sonrasında Türkiye’nin her tarafından yiyecek gelmeye başlayınca mobil fırınımızı daha çok ihtiyacın olduğu bölgelere gönderdik.”

İlk günlerde sahaya akın eden gönüllü gençlerle organize olduklarını ve hızlıca bir aşevi kurduklarını ekliyor Mehmet Bey. Samsun’dan gelen gönüllü gençlerden kimisi yanında yemek malzemesi getirmiş. Başkaları çay kazanlarını alıp yola çıkmış. Küçük bir market oluşturup sistemli bir şekilde depremzedelere yemek yapmaya başlamışlar. “İlk başlarda günlük 7-8 bin kişiye sıcak yemek yaptık. Depremde yakınını kaybedenler, enkaz başında bir ümit bekleyenler… Hepsi oradaydı. Sonra sistemimizi oturttuk. Konteyner aşevimizi yerleştirdik. Bir süre daha burada hizmet verip aşevimizi kuracağımız konteyner kente taşıyacağız.”

Fotoğraf: Hasene Samsun İl Temsilciliği

“Deprem Bölgesindeki İnsanlar Yalnızlaşıyor”

Akbulut yardımların yavaş yavaş azaldığı konusunda uyarıyor: “Buradaki insanlar depremin şokunu hâlâ atlatabilmiş değil. Dışardaki illerden gelenlerin varlığı, buradaki halkın moralini arttırıyor. Ağlayan birine bir bardak su vermek, bu acıyı yaşayanlarla oturup sakinleşmeye çalışmak… Her bir desteğin önemi büyük. İlk zaman gelen gönüllüler burayı terk etti. Haklılar, herkes çalışıyor, hayatları devam ediyor. Ama gidenler nöbeti başkasına devretmeyince buradaki insanlar yalnızlaşıyor.”

Felaketin ilk günleri geçince, daha özel ihtiyaçlara sahip olan engellilere yönelik çalışmalara yöneldiklerini anlatıyor Mehmet Bey. Hatay’da Hasene tarafından kurulan Engelliler Koordinasyon Merkezi ve Psikososyal Destek Merkezi’nden bahsediyor. 55 çadırda yürütülen bu çalışmalarda özellikle engellilere yönelik cihaz ihtiyacının olduğunu vurguluyor: “Az önce dört tane engelli kardeşimizi ziyaret ettik. Yanımızda fizyoterapist, psikolog ve özel eğitim uzmanlarımız var. Fizik tedavi ve psikososyal desteğe ihtiyaç duyanlara yerinde hizmet veriyoruz. Bu kardeşlerimizin birçoğu buraya gelemiyor. İnsanlar köylerinden, yıkılan evlerinden ayrılmak istemiyor. Eşyalarını beklemek, varsa bahçelerini ekip biçmek istiyorlar. Biz araçlarla köylere kadar ulaşıp engellilere hizmet veriyoruz. İmkânları olanlar ise şehri zaten çoktan terk etti.”

Engellilerin çok göz önünde olmadığını söyleyen Akbulut, engelli vatandaşlar ve ailelerinin özel gereksinimlerine vurgu yapıyor: “Ailelerin en başta morale ihtiyacı var. Engelli kardeşlerimizden bezlenenler ya da fizik tedavi görenler var. Diğer depremzedelerden çok daha büyük bir özel ilgiye muhtaçlar.”

Hatay’da hâlâ ulaşılamayan enkazların ve dolayısıyla da cenazelerin olduğunu söyleyen Akbulut, bu nedenle gelen gönüllülerin de planlı olması gerektiğini söylüyor: “Depremin üzerinden geçen zamanda tüm ihtiyaçların karşılandığını zanneden insanlar var. Öyle değil. Hâlâ büyük ve düzenli destekler gerek. Gönüllülerin aynı anda gelmesi ve yığılma olmasından ziyade, zamana yayılan planlara ihtiyaç var.”

“Yaşananları Geri Döndüremeyeceğiz”

Tüm bunları bir koşturma hâliyle anlatan Akbulut’a, konuşmamızın sonunda “Peki ya siz? Siz nasılsınız?” diye soruyorum. Duraksıyor. Önce birkaç klişe cümle kuruyor. Ardından dayanamayıp, “Çaresizim” diye ekliyor. “Elimizden geleni yapıyoruz. Ama bazen çaresiz hissediyoruz. Burada tanık olduğumuz hikâyeler nasıl anlatılabilir bilmiyorum. Çaresizliğe tanık oluyorsunuz. O acıyı geriye alamıyorsunuz. Ne yaparsanız yapın, hiçbir şey yaşanmamış gibi olmayacak buradaki insanlar için.” diye ekliyor.

Mehmet Akbulut, 22 gündür tüm depremzedelerle aynı şartlarda yaşıyor. “Şu an neredesiniz” dediğimde “Çadırların arasında dolaşıyorum” diyor ve hâlâ çadırı olmayan insanlar olduğunu ekliyor. “Çadır” denince en azından bir soba, ısıtıcı olduğunu varsayarak “Üşümüyorsunuz değil mi?” diye soruyorum ve aldığım cevapla utanıyorum: “Büyük bir varili sobaya dönüştürdük. Üşüyen onun yanına gidip ısınıyor. Geceleri 2-3 battaniye ile yatıyoruz. Soğuk tabii ki var. Özellikle sabaha karşı çok soğuk oluyor.”

Fotoğraf: Hasene Samsun İl Temsilciliği

“Burada Bulunmamız Bir Seçim Değil, Zorunluluk.”

Onu bir depremzededen ayırt eden şey, bu şartların içinde olmayı kendinin seçmiş olması. İnsanlara yardımcı olabilmek için her şeyi arkasında bırakan bu iyi yürekli insan, burada olmayı kendisi seçmiş. Bunu söylediğimde, “Burada yardım için bulunmamız bir seçim değil, zorunluluk.” diyor. Deprem bölgesindeki gönüllü çalışmanın mahiyetini bu cevapla daha iyi anlıyorum.

Gönüllüler, dönebilecekleri sıcak bir yuvaları olduğu için bu “geçici” şartlardan şikâyet etmekten kaçınıyorlar. Yine de en büyük sorunun “koordinasyonsuzluk” olduğunu ekliyor Akbulut: “Çadırkentler kuruldu. Buralarda elektrikli ısıtıcı kullanmak büyük bir tehlike. Parkların etrafındaki kamelyaları naylonlarla çevirip orada konaklayan insanlar var. İnsanlar enkazlardan çıkarttıkları odunları yakarak ısınıyor. Türkiye’nin her yerinden akın akın yardım geliyor. Fakat bu malzemeler bazen plansız ve kontrolsüz ulaşıyor. Bir ihtiyaç malzemesinden hiç bulunmazken, diğerlerinden israf derecesinde çok bulunabiliyor.”

Şarjı bitmek üzereyken bütün yaşananlardan çıkarımını paylaşıyor Mehmet Akbulut: “Binlerce insan burada, bitmeyecek dünya işleriyle meşguldü. 6 Şubat’ta her şey değişti. Dünyayla ilgili tüm dertler bitti, gitti. Buradaki gönüllüler olarak biz, her şeyi kaybettiğimizde elimizde neyin kalacağını görüyoruz. Hayatın gerçek var oluş amacı nedir? Burada kendime sorduğum en büyük soru bu.”

Bölgede ne kadar kalacağını sorduğumda “Bilmiyorum.” diyor: “Dönüş planım yok. Nerede ihtiyaç varsa orada olacağım. Şu anda özellikle engellilerin bize ihtiyacı var.”

Bu cümleleri söyledikten sonra şarjı bitiyor. Telefon kapanıyor. Mehmet Akbulut, büyük ihtimalle bir jeneratör yardımıyla telefonunu şarj edecek. Yarın bir engelliye destek olacak. Bir depremzedeye sıcak yemek pişirecek. Bir çadır kuracak ve sonra kurduğu çadırların arasında dolaşacak. Hayatın gerçek var oluş amacına dair sorduğu soru ise, bölgeden binlerce kilometre uzakta yankılanmaya devam edecek.

Elif Zehra Kandemir

Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ırkçılık araştırmaları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler