'Dosya: "Deprem ve Ötesi"'

Deprem Felaketi Sonrasındaki Kahramanlar: Doktorlar ve Sağlık Personeli

Kahramanmaraş merkezli depremlerin bölgedeki halk sağlığı üzerindeki etkileri yıkıcı oldu. Yaralılara akut müdahalenin yanı sıra depremin ardından gelen süreçte hem psikososyal destek hem de ilaç ve muayene desteği sağlayan hekimlerle görüştük.

Hatay'da 108 saat sonra 62 yaşındaki bir kadın binanın enkazından sağ çıkarıldı. ©Anadolu Ajansı

İç hastalıkları doktoru Hasan Basri Ergün, deprem bölgesindeki HASENE Vakfı’nın sağlık ekibinin koordinasyonunu sağlıyor. Normalde İstanbul’da görev yapan Ergün, afet haberinin ardından doktor ve sağlık personellerinden oluşan bir ekiple birlikte Kahramanmaraş’a geçmiş. Depremin hemen ardındaki ilk günlerde hastaneye uzak bölgelerdeki hekim ihtiyacını karşılamak için yola çıkmışlar. Biz kendisiyle görüştüğümüzde bilgiler günden güne değişse de bir gözlemini paylaşıyor: “Depremin ilk anlarında acil ihtiyaç olan bölgelerde sonrasında yeteri kadar sağlık personeli koordine edilebildi. Doktor ihtiyacı olan köy ve ilçeleri Sağlık Bakanlığı ve Halk Sağlık Koordinatörlüğü ile birlikte iş birliği içerisinde tespit ettik.”

Ergün şunları söylüyor: “Burada mobil kliniğimizi kurup hizmet vermeye başladık. Yalnızca o bölgeye yakın olan insanlara hizmet verildiğini görünce hızlı bir şekilde araçlarla diğer ilçelere de hizmet sağlamaya başladık. Mobil klinik olduğu için, nerdeyse küçük bir hastaneyi idare edebilecek bütün malzeme ve ekipmanımız var. Birçok gönüllü yardım etmek istedi fakat kaynaklarımız yeterliydi. İyi bir koordinasyonla tüm ekipmanımızı tamamlamıştık.”

Depremin hemen ardından bölgede en çok herhangi bölgesi ezilen veya yaralanan hastalara pansuman ihtiyacının olduğunu belirten Ergün, kronik hastaların ihtiyaçlarını karşıladıklarını ekliyor: “Bütün bunların yanı sıra psikolojik destek sağlayıp, kronik hastalıkları bulunan insanların medikal ihtiyaçlarını karşıladık.”

Aynı ekipte yer alan damar cerrahı Caner Curuk da Mobil Klinik’te hizmet veren hekimlerden birisi. Afetin ardından Almanya’nın Kassel şehrinden yola çıkan Curuk, 12 gün boyunca afet bölgesinde kalmış. Hazırlıklarını şöyle anlatıyor Curuk: “Bazı malzemeleri Almanya’dan, diğerlerini ise İstanbul’dan tedarik ederek tam teşekküllü bir klinik kurduk. Serumundan pansumanına, dikişinden şeker ölçümüne, yara bakımından tansiyona kadar çok geniş bir spektrumda hasta bakmamız gerekti. O imkâna sahip olmamız, afetzedelere iyi bir hizmet sunabilmemize çok şükür vesile oldu.”

Caner Bey, özellikle yurt dışından bu çalışmaların gerçekleşmesini sağlayan insanlara da sesleniyor: “Bu çalışmanın gerçekleşmesi için zerre miktarı bile olsa katkı sunan insanlar çok dua aldılar. Kahramanmaraş’ta çok gözyaşı döktük. Çok da dua aldık. Bir teyzemiz geldi. Bana, ‘Nereden geldin evladım sen?’ diye sordu. ‘Almanya’dan geldik teyzeciğim.’ dedim. ‘Evladım, senin çoluğun çocuğun yok mu?’ dedi. ‘Var teyze’ dedim. Bu sefer teyzemiz, ‘Evladım sen buraya sırf benim için mi geldin?’ deyince, hepimiz, ‘Evet teyze, buraya sadece senin için geldik.’ dedik. O zaman teyzemiz ağlayarak şöyle dedi: ‘Ya Rabbi! Ben ne yaptım da dünyanın öbür ucundan benim yardımıma gelen insanlarım var?’ Biz bu dayanışmayı sonuna kadar yaşadık.”

“İnsanlar İlk Etapta Ağlayamadı Bile”

Kendisi de bir depremzede olan Dr. Gülfer Ergün, Adıyaman’da görev yapıyor. Depremin ilk anından beri sahada olan Ergün, hâlihazırda devlet hastanesinde gönüllü hekim. Aynı zamanda hastanenin karşısında bulunan özel muayenehanesinde hem hastane personeline hem yakınlarına hem de sokakta kalan depremzedelere olabildiğince barınma hizmeti sunuyor.

Bulunduğu bölge Adıyaman’ın depremden en az etkilenen bölgelerinden biri olduğu için sadece münferit binaların yıkıldığını söyleyen Ergün ara ara kesintiler yaşanmasına rağmen elektrik, su ve ısınma ihtiyaçlarında bir sıkıntı yaşamadığını söylüyor: “Ancak 15-20 km uzaklıktaki Adıyaman Merkez tamamen yok olmuş durumdaydı. Hâliyle oradan insanlar buraya sığınmaya çalıştılar. Biz de oraya enkaz kaldırma ve yardımların dağıtılması gibi hususlarda yardım ettik.”

Enkazlarda çalışan ve profesyonel olmayan vatandaşların psikolojilerinin kötü olduğunu söyleyen Ergün ve sağlık ekibi bu kişilere ilaçla müdahale etmek zorunda kalmış. Depremin şiddeti için “Gördüklerimiz korku filmlerini bile aştı” diyen Ergün yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Herkes binaların sallanışına, yıkılışına, insanların enkazdan canlı bir şekilde çıkışına veya enkaz altında hayatını kaybedişine şahit olmuş durumda. Biz de dâhil çevremizdeki herkesin birinci derecede olmasa da enkaz altında kalmış veya yaralanmış en az bir yakını var. Deprem felaketini takip eden ilk 5 gün buradaki birçok insan şokun ilk etkisiyle ağlayamadı bile. Günler sonra yeni yeni durumu algılamaya ve ağlamaya başladı insanlar. Özellikle enkaz kaldırma çalışmalarında bulunan, cesetleri veya insanların o hâllerini görenler çok etkilendi ve onlara mecburen medikal destek sağlamak zorunda kaldık. Toparlayamayan çok kişi var ve bu sayı artacak.”

Hastanedeki sağlık personeli olarak ilk birkaç gün iki-üç kişiyle bütün hastaneyi ve acil bölümünü idare ettiklerini belirten Ergün, enkazdan çıkan birçok yaralıya ilk müdahaleyi kendilerinin yaptığını söylüyor. Bu yük sağlık çalışanlarının üzerinde ağır bir etki de oluşturmuş: “Uyumadan, yemeden, içmeden gece gündüz her şeyden önce gönüllü olarak çalışan sağlık personeli depremin beşinci gününde artık ciddi travma belirtileri de göstermeye başladı. Sağlık çalışanları arasında ailesi enkaz altında kalan, hatta kendisi enkazdan kurtulanlar var. Hepsinin ayrı ayrı travmaları ve trajik hikayeleri var.”

Göreve çağırıldığı için hastaneye gelen personelin kendisi depremden canını anca kurtarabildiği gibi birçoğunun üzerinde çamaşırları bile olmamış. Doktor ve sağlık personellerinin üstlerini değiştirebileceği, yıkanabileceği bir evi olmadığını belirten Ergün, depremden sonraki ilk 3-4 gün herkesin oturarak uyuduğunu ekliyor.

“Depremzede Sağlık Çalışanları Göreve Çağrılmamalı”

Afet bölgesindeki psikolojik destek personeline ihtiyaç da büyük. İnsanların ciddi derecede agresifleştiğini veya aşırı duygusal tepkiler verdiğini gözlemleyen Ergün’e göre bu durum sağlık sürecini daha da zorlaştırıyor: “Aklı selim kalabilen az insan var doğal olarak. Ruh sağlığı ciddi manada kötüleşenler var. Bu insanlara yönelik psikiyatrik-psikolojik desteklere başlanmalı.”

Bunun yanında bölgeye yönelik gerçekleşen psikolojik destek hizmetlerinin online olmasıyla depremzedelere ulaşımın zorlaştığına da vurgu yapıyor: “Birçok insanın telefon ve internet erişimi kısıtlı. Çoğu insan psikolojik desteğe ihtiyacı olduğunun farkında bile değil. Birilerinin saha saha dolaşıp bu kişileri tespit etmesi ve yönlendirmesi lazım. Bunun dışında kronik hastalıkları olanlar var ve çok nadir olan bazı ilaçların temini zor. Çölyak hastası var, laktoz alerjisi ve benzeri bir sürü farklı hastalığı olanlar var. Belki bu hastalıklar bize lüks geliyor ama örneğin bir çölyak hastası gönderilen gıda paketlerindeki birçok şeyi yiyemiyor glüten içerdiği için.”

Hastaneler yavaş yavaş normal işleyişine dönmeye başlasa da sağlık çalışanları hâlâ zor durumda. Bu nedenle Ergün sağlık personeline yönelik bazı düzenlemelerin yapılması gerektiği görüşünde: “Kendisi depremzede olan bir sağlık çalışanının deprem bölgesinde görevlendirilmesi tıbbi süreç açısından sağlıklı değil. Sahada çalışan personel aşırı gergin, ben de dâhil birçoğu depremzede ve bu insanların yaslarını yaşayabilmeleri için vakte ihtiyaçları var.”

“Doktorlar Kendilerine Uykuyu Bile Reva Görmedi”

Depremin hemen ardından üç doktor arkadaşıyla Hatay’a gelen Hakan Kementçi*, enkaz altından çıkartılan yaralılara doğrudan müdahale eden doktorlardan birisi. Kendisi ülke genelindeki tüm doktorların afet sonrası elinden gelenin en iyisini yapmak için seferber olduğunu belirterek şöyle değerlendiriyor: “Doktorlarımız depremin hemen ardından Hatay’da afet bölgesine intikal etti. Ankara’dan, Konya’dan acil tıp uzmanları geldi. 25 kişilik iyi bir ekip oluşturduk. Bize ulaşan hastalarımızın hepsine acil müdahaleyi gerçekleştirdik.”

Hastaların kaybedildiği durumların yoğun olarak hipotermi kaynaklı olduğunu belirten Kementçi, Hatay karayolunun deprem nedeniyle kapanmasıyla felaketin boyutlarının arttığına dikkat çekiyor: “Gölcük depremi yazın gerçekleşti. Oradaki yaralılarımız için hipotermi söz konusu değildi. Fakat Kahramanmaraş depremlerinde enkazdan çıkartılan vatandaşlarımız soğuk hava şartlarıyla karşı karşıya kaldı. Bütün milletimizin başı sağ olsun!”

Deprem sonrasında birçok tartışmanın siyasileştirildiğine de vurgu yapan Kementçi, şunları söylüyor: “Daha önce benzeri görülmemiş depremlerin yine benzersiz sonuçlarını görüyoruz. Biz şu an büyük bir felaket yaşıyoruz. Burada doktorların hiçbiri için hastanın kim olduğu, nereden geldiği, hangi belediyenin nerede ne yaptığı mevzubahis bile değil. Burada görev yapan doktor arkadaşlarımız bir dakika olsun oturup dinlenmekten utandılar. Bir saat uyuyup, nöbet saati gelmemesine rağmen yine de göreve gelen doktorlar oldu. Kimse kendine uykuyu, dinlenmeyi reva görmedi. Enkaz altındaki vatandaşlarımız daha çıkarılmadan damar yolu açılması ve diğer bazı tedbirlerin uygulanması konusunda sahadaydık. Zor bir dönemden geçerken bizler sağlık personeli olarak elimizden gelenin en iyisinin daha fazlasını yapmaya çalıştık. Bu felaketi ancak bu şekilde atlatabilirdik zaten.”

*İsmi kendi isteği üzerine değiştirilmiştir.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler