Arama Kurtarma Çalışmalarında Uluslararası Desteğin Sembolik ve Duygusal Anlamı
Depremlerin ardından insani krize cevap vermek ve arama kurtarma çalışmalarına yardımcı olmak için çok sayıda ülke ekiplerini bölgeye gönderdi. Peki uluslararası yardımların arkasındaki duygudaşlık ne anlama geliyor?
Bu yazının kaleme alındığı an itibariyle Türkiye ve Suriye’de yaşanan deprem felaketiyle hayatını kaybedenlerin sayısının 50 bini aştığı belirtiliyor ve maalesef bu sayının daha da artması bekleniyor. On ili ve iki ülkeyi birden vuran ve mağdur olan insan sayısının milyonlarla ifade edildiği bir felaketle mücadele etmek ulus devletlerin kendi başına üstlenebileceği bir eylem değil. Son yıllarda komşu devletler ve diğer uluslararası aktörlerle gergin ilişkiler yaşayan Türkiye, depremin etkileriyle mücadelede yalnız bırakılmadı. Yaşanan felaketin boyutu nedeniyle verilen çabaların yeterli olması söz konusu olmasa da gerek Türkiye’deki insanların gerek de yurt dışındaki Türkiye kökenli toplulukların empati ve duygudaşlık arayışlarına bir anlamda cevap veren bu çabalar oldukça önemli.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun kriz yönetimi sivil koruma ve insani yardımlardan sorumlu üyesi Janez Lenarcic, Twitter hesabından yaptığı 16 Şubat’taki durum güncellemesinde, Türkiye’ye deprem sonrası AB Sivil Koruma Mekanizması kapsamında 19 ülkeden 27 arama kurtarma ve sağlık ekibi gönderildiğini bildirdi. Bulgaristan, Hırvatistan, Çekya, Fransa, Yunanistan, Hollanda, Polonya, Romanya, İtalya, Macaristan, Avusturya, Almanya, Estonya, İspanya, Malta, Slovakya, Portekiz, Karadağ ve Arnavutluk’tan gelen toplam 1.150 kişi ve 70 köpek arama kurtarma çalışmalarına katıldı.
“Bizi En Fazla Etkileyen Bölgedeki İnsanların Yaklaşımıydı”
Almanya gerek kamu gerek de sivil organizasyonlarla deprem bölgesindeki çalışmalara destek veren ülkelerden biri. İş gücü göçünün sembol ülkesi olması ve yaklaşık üç milyonla ifade edilen Türkiye kökenli nüfusa sahip olması nedeniyle deprem sonrası dayanışmada belki de en başta gelmesini bekleyeceğimiz ülke Almanya. Bu beklentinin cisimleştiği anlardan biri, ISAR Almanya bünyesinde bölgede çalışan ekiplerin geri dönüşte Türkiye kökenli insanlar tarafından Köln-Bonn Havalimanı’nda çiçeklerle karşılanmasıydı.
Sivil bir organizasyon olan ISAR, 43 kişilik arama kurtarma personeliyle afet bölgesindeydi. İki dilli yayınlarıyla hem Almanya hem de Türkiye kamuoyuna aynı yoğunlukla temas edebildiler. Herkes ISAR’ı Hatay Kırıkhan’da 50 saatlik bir çalışmayla enkazdan çıkartmaya çalıştıkları Zeynep Hanım’a Türkçe seslendikleri ve korkmamasını söyledikleri görüntülerden hatırlıyor. Perspektif’e konuşan ISAR ekibinden Paul-Philipp Braun’a göre de iki ülke arasındaki özel bağın ayrı bir yeri var. Türkiye’deki afetin etkisinin Almanya’da çok derinden hissedildiğini söyleyen Braun, hem Almanya’daki hem de Türkiye’deki insanlardan gördükleri şükranın iki ülke kamuoyu için büyük önem arz ettiği görüşünde.
Türkiye’de arama kurtarma çalışması yapan Avusturyalı ekibin lideri Bernhard Lindenberg’in de benzer bir gözlemi olmuş. Deprem bölgesinde 10 gün boyunca çalışan Avusturyalı ekibin lideri bir mülakatta şöyle söylüyor:
“Beni en fazla etkileyen şey, oradaki insanların bize nasıl tepki verdiği ve yaklaşımı oldu. Bölgede artık kimsenin bir şeyi kalmadı ve birçok insan sokakta yaşıyor. Geceleri hava sıfırın altında ve evsiz kalmış aileler kamp ateşlerinin etrafında toplanıyorlar. Yine de her yerde bizi dostça karşıladılar. Neredeyse ellerinde kalan son şişe suyu bize ikram ettiler. Deprem bölgesinde gördüğümüz minnettarlık muazzamdı.”
“Gururlu ve Destekleyici İnsanların Ülkesi”
Türkiye’yle benzer bir ilişkiye sahip Avrupa ülkeleri arasında Fransa da var. 17 Şubat itibarıyla çalışmalarını bitirip ülkelerine dönmeye başlayan Fransız birimleri, arama kurtarma çalışmalarına ilaveten deprem bölgesinde sahra hastaneleri inşa ederek önemli bir tıbbi altyapı desteği de sundu.
Fransa’dan gelen sivil bir organizasyon olan Pompiers Humanitaires du GSCF’nin Başkanı Thieery Velu’ya deprem bölgesinde yaşadıklarını sorduk. Velu ve organizasyonu, gittikleri enkazda meşhur Fransız romanı olan Küçük Prens’i bulmalarıyla haberlere konu olmuştu. Daha önce 1999’daki Gölcük Depremi için Türkiye’ye gelen Velu yine bir felaket nedeniyle Türkiye’ye geldi. Gaziantep İslahiye’de ekibiyle çalışmalara katılan Velu’yu en çok etkileyen şey, 24 yıllık sürede insanların değişmemiş olmasıydı. Velu en kötü şartlarda bile insanların Fransız ekibe destek verdiğini şöyle anlatıyor. “Çok gururlu ve fazlasıyla destekleyici insanların yanındaydık. Bu hâl ve tavırları, bize en fazla tesir eden şeydi.”
Enkaz altındaki canları kurtarma isteği sadece Türkiye’yle özel ilişkilere sahip ülkelerle sınırlı kalmadı. Gerek diğer Avrupa ülkeleri gerek de dünyanın diğer köşelerinden birçok ülke afet bölgesindeydi. RTVE televizyonun havalimanından dönüş yolculuğuna çıkacak İspanyol ve Slovakyalı arama kurtarmacılarla yaptığı kısa görüşmelerde ekipler bölgede kalıp devam etmeye istekli olduklarını fakat iş makineleriyle başlayacak enkaz kaldırma çalışmaları nedeniyle kendi faaliyetlerini devam ettirme imkânı bulamadıklarını belirtmişlerdi.
Ermenistan’dan gelen arama kurtarma ekipleri de deprem bölgesinde çalışmalara katıldı. Ayrıca Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, iki ülke arasında onlarca yıldır kapalı olan sınır kapısının ilk kez bir yardım konvoyuna açılmasını takip eden günlerde, Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu’nu ziyaret etti. Siyaset bilimciler ve analistler, afetin iki ülke arasında geçmişe dayanan husumetin sona erebilmesi için bir fırsat olduğu düşüncesinde olsa da takip eden süreçte neler olacağını hep birlikte izleyeceğiz.
Bisküvisini İkram Eden Çocuk
İki ülke arasındaki ilişkileri onarma ihtimaline bazen de ilk kez ortaya çıkan yeni ilişkiler eşlik ediyor. Buna örnek ise tarihinde ilk kez başka bir ülkeye arama kurtarma ekibi gönderen Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti. Adıyaman’daki arama kurtarma çalışmalarına iştirak eden 24 kişilik Vietnamlı ekip, faaliyetlerinin ardından evlenip Kahramanmaraş civarına yerleşmiş olan depremzede bir vatandaşlarını ziyaret etti ve yardım ulaştırdı.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin enkazdan canlı çıkartamadıkları kişilerin naaşları önünde saygı duruşunda durdukları görüntüler de ekranlara yansımıştı. Deprem bölgesinde çalışmalarını bitirdikten sonra ülkelerine dönmek için İstanbul’a giden Çinli arama-kurtarma ekibi, ziyaret ettikleri Kapalıçarşı’da esnaf ve vatandaşlar tarafından dakikalarca alkışlandı. Türkiye’de şükran gösterilen tek ekip uzak diyarlardan gelen ve vakur ve alçak gönüllü gözüken Asyalılar değildi. Dönüş öncesi yine Kapalıçarşı’yı ziyaret eden Yunan arama kurtarma ekibi de aynı şekilde onore edildi ve insanların kendilerine duydukları minneti birinci elden tecrübe etti.
Deprem bölgesine giden birçok ekip maddi ve manevi her şeyini kaybetmiş insanların kendilerine destek olma gayretlerinden etkilenmiş durumda. Yunan kafilesiyle çalışmalara katılan Dr. Sokratis Doukas, deprem bölgesine ilk gittiğinde yerel ekiplerle koordine olmaya çalışırken 7-8 yaşlarındaki depremzede bir çocuk, kendisine yaklaşmış ve elindeki bisküvilerden ikram etmiş. Basın toplantısında bu anı paylaşan ve gözyaşlarını tutamayan Doukas, bu yıkımı yaşamış bir çocuğun kendisini düşünmeyi bırakıp yardıma gelenlere bir şekilde destek vermek istemesinin kendisini şaşırttığını aktardı.
İnsanların olağanüstü şartlarda bile destek verme isteğine dair bu gözlem sadece Dr. Doukas’a ait değil. Yabancı ekiplerin bu gözlemleri uzun bir süre akıllarda kalacağa benziyor.
Yeterli Desteği Görebildiğini Hissetmek ya da Hissetmemek
Yıkıcı depremlerin ardından Türkiye’deki arama kurtarma çalışmalarına verilen uluslararası desteğin sembolik ve manevi değeri anlamlı ve derin. Büyük can kaybına ve yıkıma yol açan bu felaket, çok sayıda insanı evsiz, yaralı ve travmatize bir hâlde bıraktı. Türkiye halkı ve diasporasının böylesi bir felaket karşısında kendilerini ezilmiş ve çaresiz hissetmesi doğal bir sonuç.
Özellikle benzer trajediler yaşamış ülke ve kuruluşlardan gelen uluslararası destek, dayanışma ve karşılıklı anlayış uyandırmaya aday. Dünyanın dört bir yanından diğer insanların içinde bulundukları durumu önemsediklerini ve yardım sunmaya istekli olduklarını bilmek, kendilerini daha az yalnız hissetmelerine ve gelecekleri konusunda belki bir nebze daha fazla umut duymalarına yardımcı olabilir.
Depremden etkilenen bir ülkenin, yabancı ve uluslararası aktörlerin yardım taahhütlerinden memnun olmadığında hayal kırıklığı ve hüsran hissedebileceğini de gözden kaçırmamak gerekiyor. Çünkü bu vaatlerin hızlı ya da etkili bir şekilde yerine getirilmemesi insanların yaşadığı felaketin dünya kamuoyunda önemsenmediği hissini de doğurabilir.
Bazı durumlarda bu memnuniyetsizlik, söz konusu yabancı ve uluslararası aktörlere ve onların vaatlerini yerine getirme kabiliyetlerine olan güvenin kaybolmasına yol açabilir. Etkilenen halk, bu aktörlerin ihtiyaçlarını ve endişelerini ciddiye almadıklarını ve ihtiyaç duydukları anda kendilerine yardım etmek için yeterince çaba göstermediklerini düşünebilir. Bu hayal kırıklığının yaşanması, bu aktörlerin temsil ettiği ülkeler ve toplumlarla iletişim ve güven kopukluğuna da yol açabilir.