'Dosya: "Diaspora Politikaları"'

“Türk Diasporası, Türkiye’nin Elçiliğini Yaparsa İşlevsizleşir.”

Alman Federal Meclisi’ne bilgi sunan SWP’nin araştırmacılarından Yaşar Aydın’la “Yeni Türk Diaspora Politikası” isimli araştırması üzerine konuştuk.

Sizi Türkiye’nin “diaspora politikası”nı araştırmaya iten neydi?

Almanya’da bir tartışma vardı. Bu biraz da Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, başbakanlığı dönemindeki Almanya gezileri ile ilgili medyatik tartışmanın sonucuydu. Bu tartışmanın merkezî noktası, “Erdoğan buradaki Türklere neden ilgi gösteriyor?” idi. Almanya’da buradaki Türkiyelilerin Türkiye ile ilişkisinden rahatsız olan bir kitle var ve bu görüş Alman siyasetinde ciddi bir şekilde temsil ediliyor. Ben bunun yanlış olduğunu ve ulusaşırı yönelimlerin Almanya için tehlikeli olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla araştırmanın asıl hedef kitlesi Alman karar vericileri ve Alman medyası.

“Diaspora” kavramı, Almanları provoke ediyor. Çünkü “diaspora” Yahudilerin deneyimiyle özdeşleşmiş bir kavram. Oysa günümüzde bu kavram bir dönüşüm geçirdi ve kendi anayurdundan başka bir ülkede yaşayan topluluklar için de kullanılıyor. Bunun birtakım parametreleri var. Bir topluluğa diaspora diyebilmemiz için o toplumun, içinde yaşadığı toplumdan farklı bir kimliğe sahip olması gerekiyor. Türklerde, Müslüman-Türk başlıklı farklı bir kimlik var ve büyük çoğunluğu bu kimliğe sahip çıkıyor. Buna karşın Almanya’da özellikle karar vericilerin bakış açısını büyük ölçüde 19. yüzyıldaki ulus devlet inşası esnasındaki teoriler belirlemeye devam ediyor. Ulus devletler içlerinde örgütlü bir grup istemezler. Buna Almanca’da “Staat im Staate” denir; yani “devlet içinde devlet”. Yahudiler o yüzden tepki görüyorlardı, “Bunlar ulus içinde ulus gibi davranıyor.” deniliyordu. Şu an diasporaya bakışlarda da bunun izleri var.

Şimdiki paralel toplum iddiaları gibi yani…

Aynen. “Alman ulusu var, Türkiye kökenliler burada erimiyorlar.” olarak algılanıyor. Daha da kaygılı insanlara gidince, onlarda da “Bunlar 5. kol, truva atı” gibi iddialar görülüyor. Bu da 19. yüzyıl diskuru… Diasporanın truva atı olarak kullanılabileceğine dair düşünceler hâlâ var. Bu olumsuz çağrışımları nedeniyle de diaspora kavramı insanların hoşuna gitmiyor.

Türkiye kökenlilerin dernekleri, Türkiye’nin diaspora politikası ile Almanya’nın İslam ya da uyum politikası arasında ne tarz sorunlar yaşıyorlar?

Türkiye buradaki Türkiye kökenli kitlenin iyi bir şekilde entegre olmasını istiyor. Şöyle düşünüyor: İyi entegre olmamış bir Türk toplumunun hem kendine zararı olacaktır, hem de bu dış politikada sorunlar yaratacaktır. Buradaki Türkiye kökenlilerin dernekleri de Türklerin kendi kimliklerinden vazgeçmeden entegre olmasını savunuyor. Türkiyeli dernekler, Türk hükûmetiyle çok içli dışlı olduklarında buradaki işlevlerini yerine getiremeyeceklerini biliyorlar. Buradaki derneklerin Alman kurumlarıyla finansal ilişkileri var. Kamusal kaynakları aldığınız zaman denetime de açık oluyorsunuz ve Türkiye ile organik bağlara sahip olma imkânınız azalıyor. Türk yetkililerin de bunu göz önünde bulundurmaları lazım.

Almanya, Romanya’da, eski Sovyet ülkelerinde ya da Özbekistan’daki Almanlara kültürel kurumlar kurarak, kiliseleri destekleyerek maddi olarak kaynak ayırıyor. Bu durumda Türkiye kökenlilerin, “Türkiye ile organik bağa sahip olursak, dışlanırız.” korkusu taşıması bir çifte standardın sonucu değil mi?

Almanların Romanya’daki durumları biraz farklı, oradaki gruplar daha küçük gruplar. Burada üç milyonluk Türkiye kökenli bir kitle var. Bu kitlenin Türkiye Cumhuriyeti devletiyle veya hükûmetle çok sıkı organik bağının olması çok da sağlıklı değil. Bir de Romanya’daki azınlığın Roman kamusal kaynaklarından faydalanma durumuna bakmak lazım. Roman kamusal kaynağından faydalanıp, Almanlarla çok sıkı bağları olursa, Romanya sorun yaratır.

Öte yandan şunun sorgulanması gerek: Almanya’nın Türkiye’de Friedrich Ebert, Konrad Adanauer, Friedrich Naumann ve Rosa Luxemburg Vakıfları var. Goethe Enstitüsü ve Alman okulları var. Türkiye’nin neden Almanya’da bir vakfı, araştırma merkezi yok? Almanya’nın Türk diasporası hakkında uzun zaman bir entegrasyon politikası yoktu, geri dönüş politikası vardı. Burada çok farklı bir yöne savruldu Almanya. Eskiden geriye dönebilsinler diye Türklerin Türkiye ile bağlarının canlı kalmasını istiyordu. Şimdi Türkiye ile bağlarının mümkün olduğu kadar azalmasını istiyor.

Almanya’nın Türk diasporasının, Türkiye ile göbek bağını kesme yolundaki çabalarının arkasında yatan motivasyon nedir?

Türkiye’nin Türk diasporasıyla ilişkiye geçerek Almanya karşısındaki konumunu güçlendirmesinden çekiniliyor. Türkiye ile Almanya’nın ilişkileri her zaman asimetrik olmuştur. Güçlü Almanya, güçsüz Türkiye… Son dönem Türkiye’nin ekonomik gücünün artması ile o asimetrinin eskisi gibi olmadığını görüyor Almanlar. Bir de Türkiye, diasporası üzerinden Almanya ile ilişkilerini biraz daha simetrik hâle getiriyor. Bunun getirdiği bir rahatsızlık var. İkinci neden ise, insanların Türkiye ile güçlü bağları olursa burada entegre olamayacakları korkusu…

Göç ve entegrasyon tartışmalarında Almanya’da iki pozisyon vardır. Biri, benim de savunduğum ulusaşırıcılık akımı. Bu pozisyona göre ulusaşırı yönelimler, ulusaşırı göç, küreselleşmenin ve teknik olanakların getirdiği olağan şeyler. İkincisi de karşıt görüş -biz onu savunanlara “asimilasyoncular” diyoruz- ulusaşırı yönelimlerin iyi olmadığını, kişinin marjinalleşmesine yol açtığını, entegre olmasını engellediğini iddia ediyor. Aynı zamanda çifte vatandaşlığa ve iki dilliliğe karşı çıkan bu görüşün arkasında monolitik bir kültür anlayışı var. Almanya’nın korkusunda bu görüşün de etkisi var.

Türk diaspora politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son dönemdeki en başarılı adım “diaspora” teriminin kullanılması. Burada şu görülüyor: Türkiyelilerin buranın bir parçası olduğu kabul edilmiş durumda artık. Diğer taraftan hükûmetin ciddi, şeffaf bir programı yok. Biz hükûmetin politikalarından bir diaspora politikası olduğunu çıkarsıyoruz. Eylem planı olmadığı için hedefler de belli değil Türkiye açısından. Diasporaya kamu diplomasisi çerçevesinde bakılıyor. Türkiye gibi bir ülke kamu diplomasisi uyguladığı zaman buradaki Türkiyelileri es geçemez. Ama hedef olmayınca Türkiye’den buraya gelen karar vericiler çok etkin olmayan bir sembol politikasının arkasına sığınıyor.

Almanya, Türkiye’ye akraba devlet olarak kendi diasporasıyla alakalı sorumluluğunu yerine getirmesi için uygun alanı açıyor mu?

Sanmıyorum. Türkiye’nin buradaki Türkler için bir akraba devlet olduğu gerçeği Alman yetkililerin büyük bölümünün hoşlandıkları bir durum değil. Türkiye, Alman vatandaşlığına geçmişler için akraba devlet. Türk vatandaşlığına sahip olanlar için ise akraba devlet de değil, tâbi olduğu devlet. Bu gerçeği kabullenme eğilimi görmüyorum. Öte yandan Türkiye için akraba devlet tanımlaması da bazı tartışmaları beraberinde getiriyor. Türkiye Batı Trakya’daki Türkler için akraba devlet. Fakat buradaki Türkler hukuki olarak azınlık statüsüne sahip olmadıkları için, akraba devlet terimi tam olarak oturmuyor. Yine de Türkiye’nin diaspora politikası entegrasyon önünde bir engel olarak görülüyor ve bu, Türkiye’nin buradakileri araçsallaştırdığı öne sürülerek gerekçelendirilmeye çalışılıyor.

Yurt dışı okulları, yurt dışındaki eğitim ve kültür merkezleri, yurt dışındaki dinî müesseselere teşvikler ve bilateral ilişkiler… Bunlar Alman yurt dışı eğitim ve kültür politikasının parçaları, ama Alman diasporasına da kültürel kimliğini koruma noktasında destek sağlıyor. Burada eleştirilmesi gereken Türkiye’nin müdahil olmasından ziyade Almanya’ya kıyasla eksik angajmanı değil mi?

Elbette. Ben Türkiye’nin angajmanını doğru buluyor, sadece belli unsurları eleştiriyorum. Belirli gruplara “Siz de bizdensiniz” mesajı verilemiyor. Verilse bile, o gruplar tarafından öyle algılanmıyor. Bir de bahsettiğiniz araçlar Almanya’nın kamu diplomasisi araçları. Ülkeler başka ülkelerin vatandaşlarıyla direkt iletişime geçmek istiyor. Almanya bunu Goethe Enstitüleri ya da vakıflarıyla yapıyor. Türkiye’nin de bunu Almanya’da yapması lazım. Bunu uygularken buradaki Türkiyelilerden faydalanabilir. Ama onların özerkliği dikkate alınmalı. Türk diasporası, Türkiye’nin elçiliğini yaparsa işlevsizleşecek ve Türkiye için de cazip olmaktan çıkacaktır.

Almanya’nın “yurt dışı Alman” tanımına yakın bir tanım geliştiren Türkiye’nin, Almanya’daki Türkiye kökenlileri, kendi milletinden görmesi neden sorun oluyor?

Almanya’nın aynısını aslında kendisi yaparken Türkiye’ye karşı çıkmasının haklı bir gerekçesi yok, çıkarları açısından istemiyor. Öte yandan yasal olarak Türkiye’nin öyle bir hakkı yok, Türkiye Alman vatandaşı olan Türkiye kökenlilere diplomatik destek veremez. Her ne kadar biz ulusu siyasal olarak tanımlayalım desek de bu tarz anlaşmazlıklar oluyor. Bazıları Türklerin örneğin Türkmenlere ya da Tatarlara ilgisini eleştiriyorlar. Ama bunu eleştiren kişi, Kuzey Suriye’deki Kürtlere ilgi gösteriyor. Türkiye’nin kendisine kültür olarak yakın unsurlarla ilişki kurması da gayet normal.

Yani her ülke kendi girişimlerinin diğer ülkeler tarafından yapılmasına karşı çıkıyor. Peki Türk diasporası bu çifte standarttan nasıl kurtulur?

Çok zor. Buradaki Türkiye toplumu, Türkiye’deki gelişmeleri buraya taşıyor ve siyasi olarak çok dağınık. Türk hükûmetinin politikalarından memnunsa, onun diaspora politikasını savunuyor ve çifte standart diskuruna karşı çıkıyor. Eğer hükûmeti desteklemiyorsa, Türkler üzerindeki baskıcı diskuru baskıcı olarak görmüyor.

Armin Laschet (CDU), Türkiye kökenlilere oy hakkı verilmesine karşı çıktı, oysa yurt dışı Almanlar hem genel hem de Avrupa seçimlerinde oy kullanabiliyor. Almanya’nın geçtiğimiz günlerde Romanya Cumhurbaşkanı seçilen Klaus Johannis’e desteği sorun olarak görülmezken, Türkiye’nin kendi diasporasının siyasi katılımı ile ilgili destekleri sorunsallaştırılabiliyor.

Bence orada ciddi bir problem var. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılımın az olması ile ilgili bir memnuniyet vardı Alman karar alıcılarında. Ben şöyle dedim: “Demek ki kaygılarınız yersizmiş.” Diaspora toplulukları hiçbir zaman anavatan tarafından tamamıyla işlevselleştirilip kontrol edilemezler. Öte yandan Türk diasporasının Türk siyasetinde aktör olması ve buradan Türkiye’deki siyasete yön vermesi zor. “Türkiye’deki politik süreçten etkilenmezken, o süreci etkilemeleri mantıksız.” gibi eleştirileri tartışmaya açabiliriz. Ama seçme ve seçilme hakkını vatandaşlığa bağlamayacağız da neye bağlayacağız? Almanya’nın, yurt dışı Almanlara seçim hakkı verirken Türkiye’den oy hakkı vermemesini istemesinin rasyonel bir gerekçesi yok. “Erdoğan buraya geliyor, seçim konuşması yapıyor. Ne hakkı var?” deniliyor. Ben de, “Obama’nınki seçim konuşması değil mi?” diyorum.

Araştırmanızda Türk kökenli derneklerin uyuma engel olarak algılandığını ve Türkiye’nin sınır dışına açılma politikasının bir enstrümanı olarak görüldüklerini; bu algıya Türk siyasetçilerin muhafazakar retoriğinin katkı sağladığını ifade ediyorsunuz. Bu algıda etnosentrist yaklaşımların ne kadar payı va
r?

Ciddi payı var. İki ülkenin de Türkiye kökenli derneklerden farklı beklentileri var. Türkiye onları birtakım hak taleplerinde destekliyor, karşılığında da Türkiye için lobi yapmalarını istiyor. Almanya’nın beklentileri radikallikle mücadele gibi geniş ve muğlak talepler. Öte yandan Almanya, vatandaşlığa geçişi hâlâ kısmi bir asimilasyon olarak görüyor. Türkiye kökenlilerin Alman kültürünü öğrenmesi gerektiğini düşünüyor. Yunanlara, İspanyollara karşı bu kadar katı değiller. Bunun biraz sayıyla, biraz da din ile ilişkisi var. Müslümanlığın Türk diasporasını başından beri farklı kıldığını düşünüyorlar. Türkleri ve hatta İslam’ı ulusal bağlamdan nasıl kopartırız ve buraya bağlarız, sorusu soruluyor. O yüzden din adamlarını burada yetiştirme isteği ve İslam’ı Almanlaştırma çabası var.

Türk diaspora politikası, Almanya’nın uyum politikası kapsamında değerlendiriliyor. Almanya’nın dış politikası ise, iç politikaya dönük bir işlev kazanıyor. Bu hassasiyetler arasında nasıl bir denge oluşturulabilir?

Çok zor. Burada Türkiyelilerin entegrasyonu tartışıldığı zaman, bu dış politikada bir sorun. Almanya çifte vatandaşlığa karşı çıkıyor, bu da dış politikada Türkiye ile bir gerilim yaratıyor. Ya da Merkel Türkiye’nin AB üyeliğine karşı, bu da iç politikada onun Türklerle ilişkisinde problem yaratıyor. Bunu aşmanın yolu, Türkiye ile Almanya’nın birbirini partner olarak görmesi. Almanya’nın Türkiyelileri köprü olarak görmesi… Türkiye de diasporasını araçsallaştırmadan iş birliğini sürdürürse bence iki taraf için de faydalı olur.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler