'Dosya: Kovid-19 ve Risk Toplumları'

Komplo Teorileri ve Bilimsel Bilgi Arasında Kovid-19

Koronavirüs ve yol açtığı Kovid-19 isimli hastalık, dünya üzerindeki milyarlarca insanı aynı gündem etrafında buluşturdu. Salgınla ilgili komplo teorileri yükselişte olsa da bilimsel araştırmalar, Kovid-19’un gelişi konusunda insanlığı çok önceden uyarmıştı.

Kovid-19 pandemisinde mart ayı sonu itibarıyla dünya genelinde en az bir milyon insan koronavirüsüyle enfekte oldu. Yüzbinlerce insan virüsle savaşı kazanırken, onbinlercesi maalesef o kadar şanslı değildi. Birçok ülke sokağa çıkma yasağı uygularken, kurallar diyarı Avrupa Birliği dahi, kimi temel konularda esnekliklere gitmek durumunda kaldı. Misal, Avusturya’da artan doktor ihtiyacını karşılayabilmek adına, martın son haftası itibarıyla doktor branşları rafa kaldırıldı. Böyle olunca, göz doktorunun zatürre tedavisi uyguladığı bir sağlık sistemi ile karşı karşıyayız.

Yabancı diplomalı öğrenciler için normal zamanlarda yıllarca sürecek tıp fakültesi denklik işlemleri de yine rafa kaldırılan prosedürlerden. Zira hastalığın asıl tepe noktasına nisan ayı sonu itibarıyla ulaşılacağı tahmin edilirken, Avusturya için, şu anda bile (mart sonu) sağlık sisteminin sınırları zorlanmakta. Doktor ihtiyacı da ancak bu denli radikal esneklikler ile karşılanacak gibi duruyor. Bu sayıların her biri gün gün katlanarak arttıkça, komplo teorisyenlerinin ileri sürdüğü argümanlar da çeşitleniyor.

Bir Netflix dizisi izler gibi izlediğimiz gelişmeler ve üretilen komplo teorileri, çoğu zaman birbirine zıt konuları içeriyor. İşin ilginci, bu teorilere inanan ve yayan kişiler için içerikteki tutarsızlıklar ve akla yatmayan unsurların pek de önemi yok. Örneğin bir gün bu virüsü Amerika’nın Çin’in önlenemez yükselişini durdurmak için geliştirip, Amerikan askerleri üzerinden Çin’in ticaret bölgesi olan Wuhan’a aktardığı söylenirken, diğer bir gün virüsün Çin’de üretilip, Çin’in zaten istenmeyen yaşlı nüfusunun bir kısmını elimine ettikten sonra, kasıtlı olarak bütün dünyaya yaydığı ve böylelikle ekonomik gücünü katlamayı hedeflediği söylenebiliyor. Başka bir tanesinde ise olaydan menfaat sağlayan büyük güç Rusya olarak karşımıza çıkıyor. Buradaki özne olan ülkenin yerine, İsrail, Hindistan, İngiltere veya Almanya koyup, internette aratıp herhangi bir komplo teorisi ile karşılaşabilirsiniz.

Her ne kadar kısa bir süre önce bilim dünyasının en itibarlı dergisi Nature’da virüsün genetik açılımı ve mutasyon şeması ortaya konup, virüsün insan yapısı değil, doğal mutasyon sonucu ortaya çıktığına dair sağlam kanıtlar gösterilmiş olsa da, bir çok insan kanıta dayalı bilgi yerine, kaynağı meçhul sosyal medya paylaşımlarını tercih edebiliyor. Fakat işin ilginci, artan bir şekilde kimi komplo teorilerine bilimsel kaynakların da temel olarak gösterilmeye başlanması. Mevcut resimde bilimsel öngörü ile komplo teorileri birbirine karıştırılmış durumda. Bu aşamada bilimsel verilere ve yıllar önce zikredilmiş öngörülere göz atmakta fayda var.

Kovid-19 Yeni Bir Pandemi Mi?

Dünyamız ilk defa Çin menşeli bir pandemi yaşamıyor. Çok değil, bundan yaklaşık 17 yıl önce, mezkur yeni koronavirüsünün (SARS-CoV-2) akrabası olan SARS-CoV, yaklaşık 1000 kişinin vefat ettiği bir pandemi fırtınası oluşturmuştu. Hemen akabinde yapılan derin bilimsel çalışmalar, öncelikli olarak virüsün çıkış nedenine odaklandı.

Sağlam çalışmaların gösterdiğine göre, 2003’teki SARS-CoV, yarasalardan insana geçmiş bir virüs. Yarasada hastalık yapmayan virüs, başka bir canlıyı ara konak olarak kullanıp insana geçiyor ve ani ağır bir solunum yetmezliğine sebebiyet veriyor (Severe Acute Respiratory Syndrome, SARS). Bu ara konak için hâlâ birbirinden farklı fakat yine de benzeşen görüşler mevcut olsa da, birçok bilim insanının ortak noktası misk kedisi tüketiminde yoğunlaşıyor. Zira Çin, envai çeşit yaban ve evcil olmayan hayvanın tüketildiği bir ülke. Birçoğumuzun ismini dahi bilmediği misk kedisi hayvanı, Çin’de tüketilen evcil olmayan hayvanlardan sadece bir tanesi. Hayvanlar pişiriliyor olsa, virüsün etkinliğini kaybettiğini varsayabiliriz; fakat tüketim çiğ olarak gerçekleşince, hayvanlardaki mikroorganizmalar da haliyle bütün etkinliği ile insanlara aktarılabiliyor.

Birçok uzman ve bilimsel yayın, 2003 tarihinden itibaren Çinli yetkilileri ve tüm dünyayı uyarmaya başlamıştı. Zira evcil olmayan hayvan etinin çiğ tüketimi Çin’de tam gaz devam ediyor ve bu durum bir saatli bombaya benzetiliyordu. Bizim tahayyül dahi edemediğimiz şeylerin, dünyanın kimi yerlerinde gıda olarak tüketilmesini Avrupalı perspektifi ile anlamak kolay değil. Bunu belki Gaziantepli şeker hastası bir amcaya, “baklavadan kesinlikle uzak duracaksın” demekle, ya da Rizeli ritim bozukluğu olan bir teyzeye, “çay tüketmeyeceksin” demekle kıyaslayabiliriz. Bu sözlerimiz ne kadar dinlenir, yüzyıllardır kültür ile iç içe geçmiş bu gıda çeşitlerinden ne kadar uzak durulabilir? Haliyle Çin’de de durum farklı olmadı ve tüketim devam etti.

İşte komplo teorisi ve bilimsel öngörü arasındaki devasa fark da burada karşımıza çıkıyor. Zira bilimsel öngörüsü olan devletler, ki büyük devlet olmak bunu gerektirir, bu durumu değerlendirip, olası bir pandemi tekrarında nasıl hareket edilebilir diye acil durum senaryosu geliştirip, beyin fırtınası oluşturdular. Süper güç olan birçok ülkede düşünce kuruluşlarının varlığını biliyoruz. Yani bu kurumlar ya da bu devletlerin tutumu, toplumsal bir olayın müsebbibi olmaktan ziyade, çıkabilecek olayları bilimsel veriler ışığında tahmin edip, öngörüp, bu olaylara karşı doğru politika ve sosyal duruş sergilemek yönünde oluyor. Başka insanlar, olayın komplo teorisi olup olmadığı yönünde geliştirilen dizivari senaryolarla vakit geçirirken, bu bahsettiğimiz odaklar çoktan pozisyon alıp, bu pandeminin yol açacağı ekonomik, sosyal, dinî ve teknolojik etkileri hususunda öngörülerini geliştiriyorlar bile. Bir taraf, kendi kontrolü dışında gelişmekte olan komplo teorilerine inanıp, kendisinin fırtınada sürüklenen bir sandal gibi etkisiz olduğu düşüncesi ile sorumluluktan psikolojik olarak sıyrılırken, diğer taraf fikir ve öngörü geliştirerek zor olanı yapıyor. Kazananlar da bu zor olanı seçenler oluyor.

Velhasıl, Çin şubat ayı itibarıyla evcil olmayan hayvan satışını yasakladığını duyurdu. Zira her ne kadar kesin olmasa da, mevcut bilgi, yeni koronavirüsün de yarasa üzerinden, pullu karıncayiyeni ara konak olarak kullanıp insana bulaştığı yönünde. Pullu karıncayiyen çorbası da Wuhan bölgesinin yöresel “lezzetleri” arasında yer alıyor.

Yeni koronavirüsün neden olduğu Kovid-19 salgınının nereye ulaşacağını kestiremiyoruz. Ancak komplo teorilerinden uzak bir şekilde söyleyebileceğimiz kesin bir şey varsa, o da bu yasak kaldırıldığında (ki Çin halkı alışkanlıklarından kolay vazgeçmeyeceğe benziyor), Hollywood’da aynı senaryoya farklı zamanlarda çekilen filmler gibi, Kovid-25, Kovid-30, Kovid-40 salgınlarını yaşamamızın işten bile olmadığı. Bunu da çekinerek yazıyorum. Kovid-30 hasbelkader çıkarsa, zamanın bilimsel öngörüden habersiz komplo teorisyenleri tarafından, “Bu hastalığın geleceğini 2020 yılında haber vermişti” diye hedef gösterilmek de var…

Dr. Ayşegül İlhan-Mutlu

Onkoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi olan İlhan-Mutlu, şu an Viyana Tıp Üniversitesi Onkoloji Kliniği’nde üst sindirim sistemi tümörleri biriminin başkanlığını yapmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#1

*Tüm alanları doldurunuz

  • Aslan Tezel
    2021-07-23 21:52:59

    100 derecede kaynayan bir çorbadan kaçabilen, hiçbir şekilde güneş kaynaklı UV ışınlarıyla ölmeyen, bulabildiği herşeye binip seyahat edebilen bir virüs nasıl yok edilebilir? Aşıyı üretenlerin ve uygulayanların hiçbir şekilde sorumluluk kabul etmediği ortamda ben aşıyı reddedince bilim dışı/ilkel insan oluyorum. Yaptığı aşıya güvenmeyen bilimsel davranmış oluyor. Buna ne dersiniz? Bence tek kelime ile yapan da yaptıran da CAHİL.

Son Yüklenenler