'Dosya: Kovid-19 ve Risk Toplumları'

“Yaratılışın Kurallarının Zedelendiğini Görmemiz Gerek”

Kovid-19 salgını Allah’ın bir cezası mı? Sevdiklerini Kovid-19’dan kaybetmiş, onları yıkayıp kefenlemeden toprağa vermiş bir Müslüman bu ağır psikolojiden nasıl kurtulabilir? İslam bilimci Dr. Abdurrahman ReIdegeld ile Kovid-19’un Müslümanlara etkisini konuştuk.

1 Nisan 2020 admin

Müslümanlar, Kovid-19 gibi bulaşıcı ve hayatı tehdit eden hastalıklar karşısında nasıl bir tutum benimsemeli?

İyi ve kaliteli beslenerek bağışıklık sisteminin güçlü olmasına dikkat etmeli. Panik ve korkudan kaçınarak mümkün mertebe ruhsal ve duygusal sağlığa önem vermeli. Ve her gün Allah Teala’nın lütfettiği iyilik ve bereket hatırlanmalı. 

Koronavirüs dünyanın her yerine yayılan bir salgın. Müslümanlar bunun gibi felaketlerden neler öğrenebilir?

İlk olarak bu salgınların insanlık tarihinde düzenli olarak ortaya çıktığını ve sıra dışı şeyler olmadığını düşünmek gerek. Burada devletlerin, hükûmetlerin ve dünya toplumunun tepkisini de gözlemleyebiliriz. Devletlerin tutumu ihtiyatlı tedbirlerden, otoriter bir olağanüstü hal yönetimine kadar değişiyor. Benim bu krizden çıkartabileceğim kişisel öğreti, insanların korku içerisine düştüklerinde herhangi bir talepte bulunmadan bütün özgürlüklerinden çabucak vazgeçebildiklerini görmek oldu.

Camiler kapalı, Kabe’ye giriş yasak. “Cemaat” duygusunun çok güçlü olduğu Müslüman topluluk için bu durum ne anlama geliyor?

Son yüzyılda üç kere benzer olaylar yaşanmasına rağmen harem-i şerifin kapatıldığı en son salgın, yüz yıl öncesine dayanıyor. Hem Müslümanlar hem de diğer dinî cemaatler salgının yayılmasını engellemek amacıyla ibadetlerini gerçekleştirirken bedensel yakınlıktan feragat ettiler. Bu doğru ve hem mantık açısından hem de dinî olarak isabetli bir tutum. Bununla birlikte dikkatli olmak gerek. Çünkü iktidar sahiplerinin bu tarz özel düzenlemelerinden ve olağanüstü hâl yetkilerinden genelde zor vazgeçtiğini biliyoruz. Azınlıkların daha yüksek bir baskı altında yaşaması konusunda diğerlerinden çok daha fazla risk altında olduğu da tecrübeyle sabit.

Güncel salgını ve orman yangınları ya da sel gibi doğa felaketlerini insanların hatalı davranışlarının bir sonucu olarak değerlendirip, bunları geçmişte Allah’ın haddi aşan kavimlere gönderdiği felaketlerle kıyaslayabilir miyiz?

Elbette. Sadece ben mevzuya şu bakış açısından bakıyorum: Allah Teala’nın yaratmasında hatasız ve bütünüyle anlamlı bir düzen vardır. İnsan bu kurala karşı gelmeye çalışırsa, nihayetinde başarısız olacaktır. Dünya ekonomisi, kanserli bir tümöre benzeyen faiz nedeniyle çökecektir. Burada dinlerden ve dolayısıyla dinî-etik anlamdan uzaklaşmayı, organ ticaretinde olduğu gibi insani değerlerin “satılabilir” hâle gelmesini de sayabiliriz.

Yine insanların mülteci ve sığınmacılar ızdırap çekerken, sınırlar arasında boğulurken sabırla izlediğini, hatta bunun mültecileri korkutmak için bilinçli bir şekilde göze alındığını da hatırlayalım. Yine azınlıklara yönelik her türlü haksızlığın sessizce normalleştiğini düşünelim. Bütün bunlar “kozmik terazi”deki dengesizliği sadece güçlendiriyor. 

Bu terazideki ağırlıklar eşit olmayan bir şekilde dağıtıldığında, Allah Teala tarafından yaratılan tashih ediciler görünür: Büyük alt üst oluşlar, devrimler, toplumsal sistemlerin çöküşü, hiç olmadığı kadar fazla insanın yaşamını kaybetmesi, tsunami, hortum, toprak kaymaları, çökmeler, tarım arazilerinin yok olması, zehirlenmeler, insan, hayvan ve bitkilerin sterilite edilişi… Yani “Evet, günah işlediğimiz için bunlar başımıza geliyor” şeklinde yüzeysel bir yorum bize yardımcı olmayacaktır. Bunun yerine yaratılışın kurallarının açık bir şekilde zedelendiğini görmek durumundayız.

Şu anda birçok ülkede sokağa çıkma yasakları ve karantina uygulamaları var. Haftalar, hatta aylar boyunca bu uygulamalarla karşılaşmamız ihtimal dahilinde. Bu durumda travmadan kaçınmaları için Müslümanlara ne önerirsiniz?

Bu süreçte hangi yetenek ve kompetanslar edindiğimizi, ne öğrendiğimizi ve dünyada neyi tanıdığımızı anlamak için kendi içimize dönüp düşünebiliriz. Normal zamanda yapamayıp bu özel zamanda ne yapabileceğimizi düşünmek de iyi olur. Ayrıca bu istisna durum sona erdiğinde ve çok büyük bir ihtimalle bu sürecin sonunda artık eskisi gibi olmayan bir dünyada ne yapacağımızı planlamak da mümkün. 

Her gün olumlu ve güzel şeylerden beslenmek, gözlemlemek, duyumsamak, mümkün mertebe canlanan tabiatı izlemek ve nihayet eşimiz, çocuklarımız ve akrabalarımızla (acil durumlarda çevrimiçi bir şekilde) müzakere etmek lazım. Aynı şekilde bu süreçte kişinin nelerden vazgeçebileceğini ve nelerden vazgeçmek istediğini de belirlemesi mümkün. 

Akrabalarını Kovid-19 nedeniyle kaybetmiş ve cenazelerini yıkamak, kefenlemek ve cenaze namazını kılmak gibi dinî gereklilikleri yasak olduğu için yerine getirememiş insanlar, bu üzücü durumla nasıl başa çıkabilir?

Böyle bir şey meydana geldiğinde, bu durumda vefat eden kimsenin şehitlik mertebesine eriştiğini ve bu ritüellerin tamamının en iyi şekilde Allah Teala’nın makamında yapılacağını bilmek gerek. 

Koronavirüs salgınının ortaya çıkmasından sonra virüsün bilinçli bir şekilde yaygınlaştırıldığını iddia eden sesler çoğaldı. Bu tartışmayla biyolojik savaş, gen tekniği ve yapay zeka tartışmaları da yenilendi. Müslümanların bu tarz karamsar gelecek tahminleriyle ilişkisi nasıl olmalı?

Güncel virüsle ilgili ya da daha genel olarak bu tarz teorilerin belli temelleri var. Bu konular, korona krizinden önce de mevcuttu. Bunlar hakkında en güncel bilgiye sahip olmamız gerek çünkü bu konular bizim günlük hayatımızı giderek daha fazla etkiliyor. Bunlar yavaş yavaş normalleşmeye başlıyor ve bir insanın hibritleştirilmesi tartışıldığında artık hiç kimse sarsılmıyor. 

Ama nihayetinde dünyaya hükmeden ve kendi planını gerçekleştirsin diye insan için bir şeyler hazırlayan Allah Teala’dır. Olumsuz haberlerle insanın kendini aşağıya çekmemesi ve umutsuzluğa düşmemesi gerek. Allah’a güvenen, O’na şükreden ve tüm zorluklardan O’na sığınıp O’ndan yardım isteyen kimse her zaman iyilik görecek, dünyanın iyilikleriyle karşılaşacak ve rızıklandırılacaktır.

admin

Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini sürdürmektedir. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ulusaşırı Türk toplulukları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler