'Dosya: "İslam Toplumlarında Gayrimüslim Azınlıklar"'

“Hepimiz Azınlık Haklarına Saygı Duymakla Yükümlüyüz”

Dışlanmış azınlıkları ve yerli toplulukları desteklemek amacıyla kurulan Uluslararası Azınlık Hakları Grubu’nun (MRG) Politika ve İletişim Direktörü Carl Söderbergh ile İslam toplumlarındaki azınlıkların durumunu ve bu ülkelerdeki azınlıklara yönelik politikaları konuştuk.

5 Mart 2020 Feyza Akdemir

Uluslararası hukuka göre azınlıklar ne tür haklara sahipler?

Azınlık hakları savunucuları, azınlık haklarının “dört temel direği” olduğundan bahseder. Bu dört temel direk, varlığın korunması, ayrımcılık yapılmaması, kimliğin korunması ve katılımdır.

Uluslararası anlaşmalar bağlamında bugün elimizde bulunan iki önemli araç var: Bunlardan en önemli olanı Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin (ki bağlayıcı bir anlaşmadır) 27. Maddesidir. Bu madde şöyle der: “Etnik, dinî ya da dilsel azınlıkların bulunduğu devletlerde, bu azınlıklara mensup kişiler kendi gruplarının diğer üyeleri ile birlikte, kendi kültürlerinden yararlanma, kendi dinlerine inanma ve bu dine göre ibadet etme ya da kendi dillerini kullanma hakkından yoksun bırakılmayacaklardır.”

Ayrıca, bu maddenin daha ayrıntılı bir açıklaması mahiyetinde azınlık haklarına ilişkin çok etkili bir BM Bildirgesi de (İng. “The United Nations Declaration on the Rights of Minorities”) mevcut. Özünde her ikisi de başta zikrettiğim dört temel ilkeyi kapsar.

İslam toplumlarındaki durum hakkında genel bir şey söylemek mümkün mü?

İslam toplumları homojen bir yapıya sahip değil ve İslam toplumlarındaki azınlıklar yalnızca gayrimüslim olan dinî gruplarla sınırlı değil. “Azınlık” kavramı Müslüman grupları olduğu kadar, diğer etnik, dilsel ve yerli grupları da kapsıyor.

Pek çok kişi tarafından azınlıklar ve azınlık hakları tamamen etnisite ya da din çerçevesinde tanımlanır. Fakat örnek vermek gerekirse, dinî azınlık mensuplarının eğitime, sağlık hizmetlerine ve istihdama da eşit erişim olanaklarından faydalanabilmesi gerekiyor. 

Pek çok yerde azınlıklar genellikle derme çatma barınaklarda yaşıyor. Pakistan ve Bangladeş’te Hristiyanlar ve Hindular çoğunlukla “çöpçü kolonileri” denilen kentlerin ve kasabaların dışındaki gecekondularda yaşamlarını sürdürüyor. Bu yerlerde azınlıklar doğrudan dinî ayrımcılığın da ötesinde, daha köklü bir “dokunulmazlık” (İng. “untouchability”) geleneği ile karşı karşıya. Bu yapısal ayrımcılık, onların hükûmetlerin kalkınma girişimlerinin dışında tutulmalarına ve makul istihdam olanaklarına erişimden de mahrum kalmalarına neden oluyor. 

Birçok ülkede azınlıklar kimlik kartı edinmede sorun yaşıyor, dolayısıyla banka hesabı açtırma ya da küçük işletme kurmaya çalışırken zorluklarla karşılaşabiliyorlar. Mısır’daki Bahaîler bu alanda bazı ilerlemeler kaydettiler. Örneğin 2009’dan bu yana kimliklerindeki din hanesine “-” işareti koydurabiliyorlar. Ama kimliklerinde bu işaret onları ayrımcılığa daha açık hâle getiriyor.

Mısır’da Kaybolan Kıpti Kadınların Sayısı Artıyor

Etnik azınlıklar nasıl bir ayrımcılığa maruz kalıyor?

Örneğin Sudan’da Nubanlara yönelik tutumların kısmen bu grupların Hristiyanlık ve animist inançlarıyla, kısmen de siyahi bir topluluk olmalarıyla alakası olabileceğini düşünüyoruz. Yemen, Irak ve Pakistan’da (ve diğer ülkelerde de) son derece dışlanmış siyahi topluluklar var. Bu topluluklar çok derin bir ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Çoğunluk toplumunun kendileri için kullandığı sözcükler de cabası. Pakistan’da siyahiler atalarının kölelik yaptığı ve haklarına erişim sağlayamadıkları bölgelerde yaşıyorlar. Örneğin Moritanya’da kölelik hâlâ açıkça bir hayat gerçeği. Burada köle sahiplerinin işledikleri suçlara denk hapis cezası almalarını temin etmek için adalete erişim oldukça güç. 

Mısır ve Pakistan gibi ülkelerde dinî azınlıktaki kadınların kaçırılması ve zorla dinlerinin değiştirilmesi gibi uygulamalar mevcut. Kıpti kadınların üzerinde ciddi bir toplumsal baskı var. Son zamanlarda Mısır’da kaybolan Kıpti kadınların sayısının arttığını biliyoruz. Azınlıktaki kadınlar genellikle miras ve boşanma ile ilgili konularda, özellikle de karma evliliklerde ciddi sorunlarla karşı karşıya.

Diğer ülkelerde durum nasıl?

Özellikle Irak, Suriye, Afganistan ve Yemen gibi ülkelerde çatışma sebepleri ve azınlıkların tecrübeleri çok çeşitli olsa da azınlıklar büyük oranda yerlerinden ediliyor. Azınlıklar çoğunlukla resmî savunma olanaklarından mahrum oldukları için, silahlı grupların hedefi olabiliyor. Bunun bir nedeni de çeşitli çıkar gruplarının dikkatini çeken kaynakları (araziler, işletmeler gibi) ellerinde bulundurma ihtimalleri. 

İslam toplumlarında yaşayan azınlıklar etnik kimliklerini veya dinî aidiyetlerini korumada sıkıntı çekiyorlar mı? 

İlk olarak Müslüman ülkeleri diğer ülkelerden ayırmak konusunda dikkatli olmak gerek. Zira kimlik politikaları tüm dünyada uygulanan bir şey. Toplulukların etnik ya da dinî sınırlar boyunca kutuplaştırılması genelde hâkimiyet, güç, bölgesel kontrol ve bunları muhafaza etme amacıyla yapılıyor. Bu durum azınlık grupları üzerinde yıkıcı bir etkiye sahip. Bu durum, ayrımcı yasalar ya da politikalar, toplumsal ve ekonomik yaşamdan dışlanma ve hatta topluluklara tehdit ve şiddet uygulanması gibi biçimlerde kendini gösterebiliyor. Bu durum azınlıkların kimlikleri veya dinlerinin muhafazasında kısıtlayıcı bir etkiye sahip olabiliyor. Çatışma ve güvensizlik zamanlarında ya da iktidara yönelik herhangi bir tehdidin olduğu durumlarda diğer tüm bölgelerde olduğu gibi azınlıklara yönelik zorluklar da artıyor. 

Özellikle azınlıkların yerlerinden edilmesi, nüfuslarının azalmasına ve ebeveynlerin çocuklarına dilsel, kültürel ve dinî gelenekleri aktarmada daha fazla güçlük çekmesine neden olabiliyor. Tam da burada topluluk bazında psikolojik travmanın etkisini ve bu travmanın kimlikleri ve gelenekleri muhafaza etme açısından ne anlama gelebileceğini düşünmeliyiz. 

Hristiyan Azınlık Kilise İnşasında Sorunlar Yaşayabiliyor

Müslümanların yoğun olarak yaşadığı ülkelerde diğer dinlere mensup topluluklar, ibadethanelerinde bir araya gelmek, dinî ritüellerini yerine getirmek ya da ibadethane inşa etmek istediğinde nasıl bir tablo ile karşı karşıya kalıyor?

Bu önemli bir sorun. Dinî azınlıkların bir araya gelip özgürce ibadet etmek, kendi ibadethanelerini inşa etmek ve bakımını üstlenmek de dâhil olmak üzere din ya da inanç özgürlüğünden faydalanma hakları var. Bunun örneğin Mısır’da çok tartışmalı bir mesele olduğunu görüyoruz. Ülkedeki Kadıyaniler resmî olarak tanınmıyor ve bu nedenle ibadethane inşa etme hakları da yok. Ne var ki, resmî olarak tanınan topluluklar için bile -Kıptiler gibi- kilise inşa etme olasılığı -yasal güvencelere ve 2016 tarihli kilise inşa etme yasasına rağmen- oldukça düşük. Ve ayrıca, şayet topluluklar bir kilise inşa etmeye ya da genişletmeye çalışırsa toplumsal şiddete maruz kalabiliyorlar. Kıpti toplulukları saldırıya uğradığında, yetkililer gayriresmi olarak uzlaşmayı teşvik ediyor, bu durum pratikte şiddet kışkırtıcılarını adaletle yüz yüze getirmediği için bir tür cezasızlık ortamının oluşmasına sebep oluyor.

İslam toplumlarında diğer semavi dinlerin mensuplarına farklı bir yaklaşım söz konusu mu? 

Müslümanların yoğun olarak yaşadığı toplumlarda tipik olarak İbrahimî dinlere özel bir statü tanınır. Bunun ötesinde, resmî olarak tanınmayan sayısız topluluk var; Bahaîler, Kadıyaniler, ayrıca Budistler ve daha küçük Hristiyan mezhepleri gibi… Bu durum Hristiyan ve Musevi grupların kısıtlı da olsa sahip olduğu korumadan bu grupların faydalanamadığını gösteriyor.

Ancak İbrahimî dinlere ayrılan özel statü de her zaman geçerli değil. Suudi hükûmeti uzun süredir Sünni İslam’ın dışlayıcı bir biçimini desteklerken, -sadece Şii Müslümanlar değil, Sünni İslam’ın resmî olarak öngörülen yorumundan farklı olan belirli biçimler de dâhil olmak üzere- birçok dinî cemaati haklarından yoksun bıraktı. Bilindiği üzere Suudi Arabistan’da inanç özgürlüğü yasalar tarafından güvence altına alınmamıştır ve tüm Suudi vatandaşlarının İslam dinini takip etmeleri gerekir. 

Bunun yanı sıra “dine hakaret/küfür” meselesinin özellikle Pakistan’da olduğu gibi diğer ülkelerde de yasama yoluyla etkinleştirilmesi çok kritik bir sorun. Kavramın muğlaklığı bir yana, suiistimale mahal bırakması yönüyle dahi bu tür yasalar çoğunluk toplumlarına, karşılarına çıkan en ufak sorunda bir azınlık mensubunu “dine küfrettiği” gerekçesiyle suçlama imkanı tanıyor. Ve elbette, kanuna ölüm cezasının da iliştirilmesi, “dine hakaret” ettiğinden şüphelenilen herhangi birini yasa dışı kanun infazına açık hâle getiriyor. Bununla birlikte, maalesef ortalığa “dine hakaret” suçlamalarını saçarak, şiddeti ve nefreti körükleyen sağduyusuz politikacılar da var.

Tunus Irksal Ayrımcılığı Suç Kabul Eden İlk Ülke

Azınlıkların korunması adına sizin öneriniz ne?

Olası bir özel statünün yanı sıra, mecliste belirli topluluklara koltuk ayrılabilir. Bazı durumlarda azınlık temsilcilerinden oluşan bir danışma organı oluşturulabilir. Tunus, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da ırksal ayrımcılığı suç kabul eden ve buna karşı yasa çıkaran ilk ülke oldu. Bu son derece önemli bir dönüm noktası ve komşu ülkeler için de model.

Sizce azınlık politikalarındaki uygulamalar neden birbirinden tamamıyla ayrışıyor?

Bu ulusal kimliğin -ve devletin kendi kimliğinin- yorumlanma biçimiyle alakalı. Devletin kimliği dışlayıcı terimlerle -örneğin “İslam devleti olmak” ya da İslam’ın devlet dini olarak kabul edilmesi gibi- çerçevelediğinde ve güçlü yasal korumalardan bahsedilemediğinde, bu durum diğer gruplara karşı ayrımcılığa dönüşme eğilimi taşır. Örneğin camilerin inşası için devlet kaynaklarına ve izinlere kolaylıkla ulaşılabilirken, kilise ve diğer ibadethanelerin inşasına izin verilmeyebiliyor. Bu dinamik, dinî kimlikle sınırlı da değil. Arap ulusalcısı rejimler keskin bir biçimde seküler kaldı. Ancak bu yönetimlerin dışlayıcı bir Arap kimliğine odaklanmaları, bu kimliğin içerisinde asimile olmayı reddeden grupların (Kürtler, Berberiler gibi) zulüm görmesine yol açtı.

Camilerin inşası için devlet kaynaklarına ve izinlere kolaylıkla ulaşılabilirken, kilise ve diğer ibadethanelerin inşasına izin verilmeyebiliyor.

Bunun yanı sıra, ikinci sınıf vatandaş olarak algılanan azınlıklara karşı yapısal ayrımcılık geleneği var ve sınıf ayrımları da bu hususta önemli rol oynuyor. Son olarak, ortada bir kaynaklar sorunu da var. İran’daki Ahvaz Araplarının bu tarz sorunlarla karşılaşmasında hem etnik hem de dinî azınlık olmaları ve aynı zamanda petrol üretiminin olduğu bir bölgede yaşıyor olmalarının etkisi var. 

Azınlıkların bulundukları ülkelerdeki durumlarının iyileştirilmesi için bize ne görevler düşüyor?

Birleşmiş Milletler azınlık haklarının teşvik edilmesi, korunması ve bunlara riayet edilmesinden bahsediyor. Dolayısıyla, azınlık hakları açısından devletlerin azınlık haklarını koruma görevi var. Bireyler olarak ise azınlık haklarına saygı duymakla yükümlüyüz.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler