'Dosya: İslam Toplumlarında Gayrimüslim Azınlıklar'

“Her Müslüman-Türk Vatandaşının Sahip Olduğu Haklara Sahip Olmak İstiyoruz”

Tarih boyunca farklı etnik ve dinî topluluklara ev sahipliği yapmış Türkiye toprakları Osmanlı’dan cumhuriyete geçişte milliyetçilik adına azınlıklara yapılan bir dizi ayrımcı uygulamaya sahne oldu. Peki Türkiye’deki azınlıklar ne düşünüyor? Süryani Kadim Vakfı Başkanı Yardımcısı Kenan Gürdal ve Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yetvart Danzikyan ile konuştuk.

Bugün Türkiye’deki dinî azınlık grupları arasında Ermeniler, Rumlar, Museviler ve Süryaniler var. Bunlar içerisinde Ortodoks Hristiyanlar olarak da bilinen Süryani cemaati Türkiye’de kadim bir tarihe sahip. Süryani Kadim Vakfı Başkan Yardımcısı Kenan Gürdal, Süryanileri “bölgenin tarihine ve medeniyetine damgasını vurmuş bir cemaat’” olarak tanımlıyor. Türkiye’de çoğu İstanbul ve Mardin’de olmak üzere 25 bin Süryani var.

1999’da Türkiye’nin AB adaylığının kabulü ile azınlık hakları konusunda da bazı adımlar atıldı. Örneğin Vakıflar Yasası’nda yapılan değişikliklerle azınlıkların mülk edinme ve el konulmuş mallarını geri almalarının önü açıldı. Ancak sorun tam olarak çözülmüş görünmüyor. Süryaniler için Vakıflar Yasası’nda yapılan düzenlemeler vakıf mallarının sahiplerine iade edilmesi açısından olumlu gelişmelere neden olmuş. Fakat Gürdal, bazı gayrimenkullerin iadesi ile ilgili mahkeme sürecinin devam ettiğini, en büyük sorunun yurtdışına gitmiş olan Süryanilere ait Mardin, Midyat ve Şırnak’ta bulunan gayrimenkullerin yerel halk tarafından işgal edilmesi ve bunların sahiplerine iade edilmemesi olduğunu belirtiyor. 

“Tarih Boyunca Azınlıklara İlgi Bu Kadar Fazla Olmamıştı”

Türkiye, gerek jeopolitik konumu gerekse 40 yıllık terör sorunu nedeniyle sürekli gerginliklere sahne olan bir ülke. Peki bu “ciddi” sorunlarla mücadeleye ayrılan mesai devletin Hristiyan cemaatin sorunlarını arka plana atmasına neden oluyor mu? Gürdal böyle düşünmüyor. Azınlık vakıfları temsilcileri ve ruhani liderlerinin her kademedeki devlet ve hükûmet temsilcisi ile sürekli görüşüp sorunlarını dile getirdiğini ve yetkililerin de samimiyetle çözüm sunma gayreti gösterdiklerini dile getirerek, “Azınlık temsilcileri, devletin tüm resmî kurumlarından Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir dönemde şimdiki kadar ilgi ve yakınlık görmediler.” diyor.

“İşgal Edilen Araziler Sahiplerine İade Edilmeli”

Gürdal, Türkiye toplumu ve siyasetinden beklentilerini, “ne eksik ne fazla, her Süryani’nin (her azınlık cemaatine mensup kişinin) Müslüman-Türk vatandaşının sahip olduğu haklara eşit şekilde sahip olması” olarak özetliyor. Süryanilerin en öncelikli çözüm bekleyen sorunları sorulduğunda ise Gürdal, 85 yıl sonra ilk defa Süryanilerin okul açmalarına izin verildiğini, ancak 2013 yılında açtıkları anaokulunun yaşatılabilmesi için devlet tarafından kendilerine bir bina veya arazi tahsis edilmesi gerektiğini belirtiyor. Ayrıca özel okul statüsünde olan okulun giderlerinin de ancak üçte birinin veliler tarafından karşılanabildiği için ayakta kalabilmesi için devlet katkısına ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Süryanilerin diğer çözüm bekleyen sorunlarını ise yerel halk tarafından işgal edilen arazilerin sahiplerine iade edilmesi ve Avrupa’dan köylerine dönen Süryanilerin taciz edilmesinin önlenmesi için kolluk kuvvetleri ve yerel idarelerin yardım ve korumasını talep ediyor.

“Büyükşehire Sıkışan Ermeni Nüfusu Erime Tehdidiyle Karşı Karşıya”

Yetvart Danzikyan, Türkiye’nin en büyük medya kanallarında çalışmış bir gazeteci. Son beş senedir Agos’un Genel Yayın Yönetmenliğini yürütüyor. Agos 1996’da yayın hayatına başlayan  İstanbul merkezli Türkçe-Ermenice haftalık bir gazete. Çoğumuz Agos’u ilk defa 2007 yılında o dönemki genel yayın yönetmeni Hrank Dink’e düzenlenen suikast ile duyduk. 

Anadolu’nun en kadim halklarından biri olan Ermenilerin bugün Türkiye’deki nüfusunun 60 bin olduğu biliniyor. Bu nüfusun çok büyük bir kısmı ise İstanbul’da yaşıyor. Danzikyan, Ermeni cemaatin Türkiye’deki nispeten en kalabalık azınlık grubu olmasından kaynaklanan bir geleneğe sahip olduğunu vurgulayarak “Ermeni aileler çocuklarını Ermeni okullarına gönderiyorlar. Çocuklar iyi kötü Ermenice öğreniyor, Ermeni gelenekleri ve kültür dünyasıyla derinlemesine olmasa da tanışıyorlar. Ama sonuçta Ermeni nüfusu eriyor. Türkiye’de konuşulan Batı Ermenice de, eriyen Ermeni nüfusuyla birlikte kayboluyor.” diyor. 

Varlık Vergisi ve Memuriyet Yasağı

Gayrimüslim azınlıklara Türkiye’de en büyük darbe 11 Kasım 1942’de çıkarılan Varlık Vergisi Kanunu ile vuruldu. Son derece yüksek olan vergilere itiraz yolunun kapalı olması, vergileri ödeyemeyen gayrimüslim vatandaşların 1943’te Erzurum Aşkale’deki çalışma kamplarına sürülerek çalıştırılmalarıyla neticelendi. Gayrimüslimlere ait vergi miktarı malının değerini aşan ev ve işyerleri eşyalarıyla birlikte haraç mezat satıldı. Danzikyan, “Biz Varlık Vergisi’ni yaşamış bir ülkeyiz. Türkiye’de birçok varlıklı Yahudi, Ermeni ya da Rum mülk sahibi olmak istemezdi. Çünkü o mülkün bir gün ellerinden alınacağını düşünürlerdi ve bunda haksız da değillerdi.” diyerek, “Ben de varlıklı biri olmasam da, zihinsel ve biyolojik varlığımın pamuk ipliğine bağlı olduğunu bilerek yaşıyorum. Bu beni yoruyor.” diyor.

Danzikyan’a göre Ermeni cemaatinin en öncelikli sorunlarından biri Türkiye’de memuriyetin hâlâ Ermeni, Rum ve Yahudilere kapalı olması geliyor. 1926’da 788 sayılı Memurin Kanunu ile memuriyete giriş koşulu olarak vatandaşlıktan söz edilmeyip “Türk olmak” ibaresi eklenmiş ve böylece gayrimüslimlere memuriyet kapıları kapatılmıştı. 1965’te bu ibare “Türk vatandaşı olmak” şeklinde değiştirilse de uygulamada bir şey değişmiş değil. Danzikyan, “Bu durum size, nesiller boyunca bu topraklarda ‘öteki’ olarak kalacağınızı anlatıyor.” diyor. 

Bugün medyada Ermenilere yönelik nefret söylemlerini okuyup, sokağa çıkan birisi karşısında Ermeni bulamaz.

“Nefret Söylemleri Sıradanlaşmış Durumda”

Diğer önemli sorunun ise nefret söylemi olduğunu belirtiyor Danzikyan. Hrant Dink Vakfı 2009 yılından beri “Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi” adlı bir proje yürütüyor. Proje, medyadaki ayrımcı dil ve nefret söylemine dikkat çekmeyi amaçlıyor. Vakfın en son yayımlanan Mayıs-Ağustos 2019 raporunda Ermeniler medyada haklarında en çok nefret söylemli içeriğe yer verilen ilk 5 topluluk arasında. 

Danzikyan, Türkiye’deki nefret söyleminin siyasiler tarafından kınanmamasının bu tür söylemlere yeşil ışık yaktığını söyleyerek, “Türkiye’yi tanımayan biri, bu kadar nefret söyleminin olduğu bir ortamda, sokakta her gün azınlıkların şiddet gördüğünü düşünür.” diyor. Ancak bunun böyle olmadığını sözlerine ekleyen gazeteci, buna neden olarak ise Türkiye’de gittikçe azalan Ermeni nüfusuna işaret ediyor: “Bugün medyada Ermenilere yönelik nefret söylemlerini okuyup, sokağa çıkan birisi karşısında Ermeni bulamaz.”

Danzikyan’a göre nefret eylemleri genellikle mağdurlar tarafından dile getirilmiyor ve yargıya taşınmıyor: “Kimileri yutup geçiyor, basına yansıtmıyor ya da savcılığa gitmiyor; çünkü işin daha uzayacağını, adli süreçte yıpranacağını düşünüyor. Bazı nefret söylemleri de artık ne yazık ki adli makamlara bildirilmeyecek kadar ‘sıradanlaşmış’ durumda.”

Türkiye’de konuşulan Batı Ermenice, eriyen Ermeni nüfusuyla birlikte kayboluyor.

Danzikyan Türkiye’deki Ermeni toplumunun nefret söylemine farklı tepkiler verdiğini vurguluyor: “20 sene öncesine göre Ermenilere yönelik nefret söylemlerine tepkinin daha görünür olmaya başladığını söyleyebilirim. Bugün bir Ermeni genç başına bir şey geldiğinde bunu hemen Twitter’dan paylaşabiliyor.”

Danzikyan’a göre Ermeni cemaati için üçüncü büyük sorun ise devletin Ermenilerin kurumsal temsillerine hâlâ çeşitli şekillerde müdahale ediyor olması. “Son Patrik seçimi, yurt dışında görev yapan Türkiye doğumlu adaylara kapatıldı; bu adayların katılamadığı bir Patrik seçimi yapmak zorunda kaldık. Ermeni cemaatin vakıf yönetimleri seçimleri 6 yıldır yapılamıyor. Bunun için Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yeni bir nizamname yayınlanması gerek, yayınlanmıyor.” diyerek yaşadıkları bürokratik sorunları dile getiriyor.

admin

Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini sürdürmektedir. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ulusaşırı Türk toplulukları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler