“Ortak Beklentimiz: ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’”
Türk Yahudi Toplumu’nun dinî temsilcisi olan Türkiye Hahambaşılığı Vakfı, Türkiye’deki Yahudi cemaate dair sorularımızı yanıtladı.
Son raporlara göre Türkiye’de ulusal ve yerel basında hakkında en çok nefret söylemi üretilen gruplar içinde Yahudiler dördüncü sırada yer alıyor. Bu endişe verici bir durum. Medyadaki bu tutum sizce sokağa nasıl yansıyor?
Biz toplum olarak bu konudaki görüş ve beklentilerimizi her türlü platformda dile getirmeye çalışıyoruz. Özellikle nefret söyleminin tarih boyunca sonuçlarının nereye varabildiği hepimizin malumudur. Özellikle sosyal medya aracılığıyla daha da hızla gelişen bu antisemit iklim devletin tüm hassasiyetine rağmen bazen mekanlarımızın önünde çeşitli gösterilerin ve eylemlerin yapılmasına da sebep olmaktadır.
Türkiye’deki Yahudiler, kendilerine yönelik ırkçı ve ayrımcı tutumlar karşısında ne tarz bir refleks geliştiriyor?
Eskiden daha fazla kapalı bir toplum olarak var olurken bugün özellikle de son yıllarda aktif olarak kullandığımız sosyal medya, resmî Twitter ve Facebook sayfalarımızdan gerekli gördüğümüz her konuda açıklama yapıyor, cevap veriyor, açıkça suç duyurusunda da bulunuyoruz. Bu bağlamda hem kamuya açık bir mücadele veriyor, hem de gerektiğinde direk olarak hukuki yollara başvuruyoruz. Şu an hâlihazırda süren davalarımız mevcut, ancak bu konularda günün şartlarını kapsayan hukuksal yaptırımlar yetersiz kalmakta.
Türkiye jeopolitik gerginliklerin göbeğinde yer alan, terör gibi çok ciddi sorunlarla mücadele eden bir ülke. Böyle “büyük” konular azınlıkların sorunlarının konuşulmasını arka plana atıyor mu sizce?
Sorunuzda bahsettiğiniz üzere ülkemizin yaşadığı çok ciddi sorunlar bizlerin de önceliğidir. Bizler de kendi konularımızı her daim günün gerektirdiği ve imkan verdiği koşullarda dile getirmeye devam ediyor ve bu konuda gerekli mercilerle de sürekli istişare ediyor ve birlikte çözüm odaklı çalışmaya devam ediyoruz.
Şalom gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas, İsrail dışında yaşayan Yahudiler arasında İbranice gazetesi olmayan ve kendi dillerini öğrenemeyen tek toplumun Türk Yahudi toplumu olduğunu belirtiyor. Neden?
Türk Yahudi toplumumun büyük çoğunluğu 1492’de İspanya’dan gelen Yahudilerin devamı olup 500 seneden fazladır oradan getirdikleri Sefarad kültürü ile yoğrulmuştur. Yüzyıllar boyu konuşulan lisan, Ladino-Yahudi İspanyolcası olup İbranice lisanı ibadet dili olarak kullanılmıştır. Son yıllarda da İbranice eğitimine daha çok önem verilmeye başlanmıştır.
2018 yılında RUMVADER’in (Rum Cemaat Vakıfları Destekleme Derneği) Avrupa Birliği tarafından desteklenen “Yanyana Ortak Bir Gelecek” temalı projesinde Türkiyeli dinî azınlıklardan çeşitli temsilciler bir araya gelerek Anadolu’nun pek çok yerinde buluşmalar gerçekleştirdiler. Bu tarz projelerle azınlıklara yönelik önyargılar azalır mı sizce?
Bu tip projelerin mutlaka faydaları vardır, ancak bu sadece azınlık toplumlarının görevi olmamalıdır. Öncelikle devletin inisiyatifi ve önderliğinde STK ve basın yayın kurumlarının katılımı çok önemlidir. Bütün bunların başı ise eğitim sistemimize küçük yaşlardan farklılıklarımızı tanıma ve birlikte yaşama kültür ve anlayışının yerleştirilmesi gerekliliğidir.
Türkiye’deki diğer dinî azınlık toplumlarıyla ilişkilerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlişkilerimiz sağlam, sağlıklı ve yapıcı bir şekilde devam etmektedir. 2008 yılında kabul edilen Vakıflar Yasası gereği Vakıflar Genel Meclisinde Cemaat vakıflarının bir temsilcisinin olmasının da bu ilişkilerin pekiştirilmesine büyük katkısı olmaktadır. Ancak bu bağlamda “azınlık” kelimesi yerine laik cumhuriyetin tanımı çerçevesinde sadece sayıca daha az olduğumuz bir dinin mensupları olduğumuzu vurgulamak isteriz.
Vakıflar Yasası’nda yapılan değişiklikler ile azınlıkların mülk edinme ve el konulmuş mallarını geri almasının önü açıldı, ancak sorun tam olarak çözülmüş görünmüyor. Türkiye’deki Yahudi cemaatini ilgilendiren bu ve benzeri hukuki alanlarda çözülmesi gereken ne gibi sorunlar var?
Vakıflar Yasası’nda yapılan değişiklikler geçmişin birçok acısını tamir eder nitelikte olmuştur. İade konusundaki olası ihtilaflar için de hukuk yolunun açılmış olması etkin kısımlarındandır. Ayrıca sosyal alanda yapılacak bazı yeni hukuki adım ve değişikliklerin anayasamızın eşitlik temelinde eksik kalan konuları da düzelteceğine inanıyor ve bu konuları karşılıklı olarak görüşüyoruz.
Türkiye’deki Yahudi cemaatinin en öncelikli 3 sorunu nedir?
Demografik azalım, eşit vatandaşlık konusundaki eksiklikler (manevi & maddi) ve nefret söylemi ile kapsamlı ve sürekli mücadele.
Son olarak, Türkiye Yahudi toplumunun Türkiye toplumu ve siyasetinden beklentileri nelerdir?
Kısaca Cumhuriyetimizin temel ilkelerinden “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” hepimizin ortak beklentisi ve hedefi olmalıdır.