Fransa’nın 2019 Yılındaki İslamofobi Karnesi
Fransa’daki İslamofobi İle Mücadele Derneği (CCIF) 2019 yılının İslamofobi raporunu yayınladı. Rapor Müslümanlara yönelik ırkçılık konusunda alarm veriyor.
Fransa İslamofobi İle Mücadele Derneği’nin (CCIF) açıkladığı 2019 yıllık raporu, akıllara “2019 yılı Fransa için İslamofobi yılı mı oldu?” sorusunu getirdi. Merkezi Paris banliyösünde yer alan CCIF, Fransa’da 2019 yılı için 789 İslamofobik vaka kaydetti. Ülkedeki İslamofobik vakalarda 2018’e göre yüzde 17, 2017’ye göre ise yüzde 77 artış söz konusu. Müslümanlara yönelik suç eylemlerini farklı bir yöntemle kaydeden Fransa İçişleri Bakanlığı’na göre ise, 2019’da 154 Müslüman karşıtı olay yaşandı ve bu vakalarda 2018’e göre yüzde 54 artış kaydedildi.
İslamofobik Eylemler Eksik Raporlanıyor
CCIF’in daha önceki verilerini inceleyelim: Kurum 2017’de 446, 2018’de 676 ve 2019 yılında ise 789 İslamofobik eylem kaydetti. Bu vakaların yüzde 59’unun ayrımcılık nedeniyle ortaya çıktığı, eylemin gerçekleştiği alan olarak da yüzde 59’unun kamu hizmeti veren kurumlarda meydana geldiği görülüyor. Ayrıca bu eylemlerin yüzde 70’inin kadınlara yönelik yapıldığı da veriler arasında. CCIF Direktörü Jawad Bachare, bu sayıları Perspektif’e şöyle yorumluyor: “Bize herhangi bir şikayet ulaşır ulaşmaz, söz konusu eylemin gerçekten İslamofobik olup olmadığını tespit etmek için hukuk servisimiz tarafından bir prosedür başlatılıyor. Eğer eylem daha çok ırkçı eylem kapsamına giriyorsa, ırkçılığa karşı mücadele veren diğer STK’lara yönlendiriyoruz. 2019 için 789 İslamofobik eylem kaydedilmiş olsa da, aynı yıl aslında 2000’den fazla başvuru aldık.”
CCIF bu vakaların kaydını gerçekleştirirken kendi geliştirdiği bir metodoloji uyguluyor. Dernek, kendisine gelen tüm bilgi taleplerini, şahitlikleri ve ihbarları kaydetse de, sadece CCIF tarafından tanımlanan İslamofobi tanımına uyan eylemler İslamofobik eylem olarak kayıtlara geçiyor.
CCIF’e göre İslamofobi, “İslam dinine aidiyeti görünür olan veya tahmin edilen, fiziki veya tüzel kişilere karşı ayrımcılık veya şiddet eylemlerinin bütünü” olarak tanımlanıyor. Dernek, bu şekilde özel bir ırkçılık anlamını taşıyan İslamofobiyi, klasik ırkçılıktan, özellikle de Arap karşıtı ırkçılıktan ayırmak için büyük özen gösteriyor. Öte yandan CCIF tarafından kullanılan bu tanım, eleştirilerle de karşılaşıyor. Jawad Bachare’ye göre, CCIF’in İslamofobi tanımı Fransa bağlamı ile İslamofobiyi tanımlayan uluslararası metinler arasındaki birleşimin bir ürünü: “Fransa’da bu kelimeyi kullanmak bile reddediliyor ve her zaman dine yönelik eleştiri özgürlüğü destekleniyor.”
Herhangi bir eylemin İslamofobik niteliği derneğin hukukçuları tarafından saptanınca ya arabuluculuk yapılmaya çalışılıyor, ya suç duyurusunda bulunuluyor ya da dava açılıyor. CCIF her seferinde mahkemeye başvurmuyor. Jawad Bachare bu durumu şöyle açıklıyor: “Dosyaların sadece yüzde 5 ila 6’sı hâkim karşısına çıkıyor. Genelde yasayı hatırlatmak ve arabuluculuk yapmak için bir uzlaşma aşaması başlatıyoruz. Ancak örnek verecek olursak İslam’ı Nazizmle karşılaştıran gazeteci ve yorumcu Eric Zemmour’la doğrudan mahkeme yolunu seçtik. Onun durumu, medyada aşikâr bir şekilde yapılmış İslamofobik bir eylem olarak kabul edildi.”
Kamuda İslamofobi
Fransa’da Müslümanlara yönelik gerçekleştirilen vakaların ayrıntısı ise şu şekilde: Ayrımcılık (618), hakaret (111), kışkırtma veya ırkçı nefrete teşvik (99), karalama (93), fiziksel şiddet (68), aşağılama veya kutsala hakaret (22) ve terörle mücadele ile ilgili durumlar (32). Dolayısıyla, rapor edilen olayların ezici çoğunluğu İslamofobik ayrımcılık (yüzde 59.3) nedeniyle yapılıyor. Bu ayrımcılık bir spor kulübüne veya işe başvuru gibi çok çeşitli durumlarda ortaya çıkabiliyor. Fransa’da kamu hizmeti veren kurumlarda Müslümanlara yönelik yapılan ayrımcılık sayısı 369 iken, özel sektördeki işletmelerde 197 ayrımcılık vakası CCIF tarafından kaydedilmiş durumda.
Dolayısıyla önceki yıllarda olduğu gibi İslamofobik eylemlerin gerçekleştiği ana alanlardan biri de kamu hizmet kurumları. Bu kurumlarda yapılan ayrımcılık en çok (yüzde 48,3) eğitim alanında (ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim) görülüyor.
Kamu hizmetlerindeki bu yoğunluğu çeşitli faktörlerle açıklamak mümkün. Birincisi Bachare’ye göre, “Laiklik kavramı çoğu zaman onu uygulaması gereken insanlar tarafından çarpıtılıyor. İşte bu yüzden kamu hizmetleri İslamofobik ayrımcılığın yapıldığı yerlerin başında geliyor.” Vakaların yüzde 70’i kadınlara yönelik, dolayısıyla İslamofobik fiillerden en çok kadınların etkilenmesiyle alakalı Bachare şu ifadeleri kullanıyor: “Müslüman kadınların başörtüsü gibi dinî bir sembol kullanmaları Müslüman olduklarını daha da açığa çıkarıyor. Fransız makamlarının Müslüman biri saldırıya uğradığında bunu sistematik olarak İslamofobik vaka olarak varsaymalarını istiyoruz. Mevcut durumda bu böyle değil.”
CCIF’in İslamofobi raporunda bazı örnekler de var. Örneklerden biri 97 yaşındaki büyükannesini huzur evinde düzenli olarak ziyaret eden başörtülü bir kadının yaşadıkları üzerine. Kurum görevlilerinden biri, kadının binaya girip ziyarette bulunmak istediği takdirde “kafasına taktığı şeyi” çıkarmasını istemiş, yönetim de ziyaretin reddedilmesine onay vermiş. Bunun üzerine CCIF avukatı huzur evi yönetimine yasal çerçeveyi hatırlatmış. Resmî özür dilendikten sonra kadının ziyaretlerine zorluk çekmeden devam etmesi sağlanmış.
Başka bir örnek de bir spor salonuna üye olmak isteyen genç bir kızın yaşadıklarına dair. Bu kıza başörtüsünü çıkarması kaydıyla üyelik sağlanacağı belirtilmiş. CCIF avukatı, sağlık ve güvenlik kurallarına ilişkin koşulları kontrol etmiş, spor salonunun yöneticisiyle görüşüp yasal çerçeveyi hatırlattıktan sonra genç kızın spor salonuna üye olmasını sağlamış.
Son örnek ise ulaşım kartı oluşturmak için bir toplu taşıma kuruluşunun şubesine başvuran bir kadının durumuyla ilgili. Görevli, yapılan talebi başvuru sahibinin başörtüsü taktığını gerekçe göstererek reddetmiş. Bunun üzerine yine CCIF avukatı görevlilere yürürlükteki kanunu hatırlatan bir mektup göndermiş. Bu mektup sonrası kullanıcı başörtülü fotoğrafı bulunan bir taşıma kartı elde edebilmiş.
Bununla birlikte CCIF yıllık İslamofobi raporunda “ırkçılığın eksik rapor edildiğini ve ihbarı yapılmayan çok sayıda vakanın olduğunu” da ekliyor. Jawad Bachare’ye göre duyurulan rakamlar aslında çok daha fazla. “Fransa’da tüm ırkçılık çeşitleri göz önüne alındığında ırkçı eylemlerin sadece yüzde 5’i beyan ediliyor. Geride kalan vakalar ihbar bile edilmiyor.”
Fransa Özelinde İslamofobi
İslamofobik ırkçılık sınır tanımadan bugün tüm dünyada yayılırken, Fransa özelinde kendine has bir şekil kazanıyor mu? Bu, aynı zamanda CCIF raporunda da ele alınan bir soru.
Fransa’da Müslümanların temel özgürlüklerine yönelik aşırı güvenlikçi ve kısıtlayıcı bir yaklaşıma yer verilmesi ve Müslümanların kökenleri üzerinden etiketlenmeleri gibi çifte bir söylem gelişmiş durumda. Raporda, devlet yetkilileri açısından “İslam” ve “Müslüman” gibi ifadelerin “İslamizm” ve “İslamist” kelimeleri ile eşanlamlı hâle geldiği belirtiliyor.
Ayrıca Fransa’da ırkçılığın değiştiği de gözlemleniyor. Eski biyolojik ırkçılığın yerini yavaş yavaş daha sinsi bir ırkçılık almış durumda. Bu tarz ırkçılık, bir kesimin aşağılanmasını ve sosyal anlamda dışlanmasını haklı çıkarmak için kültürel veya dinî farklılıkları temel alma eğiliminde olan “ırksız ırkçılık”.
Fransızların laiklik konusundaki tepkilerini anlamak ve yorumlamak için aslında toplumsal bağlamı de ele almak gerek. Genellikle özcü söylemleri yani kişileri kökenleriyle etiketlemeyi haklı çıkarmak için “İslam eleştirisi” kullanılıyor. Jawad Bachare bu durumu şöyle açıklıyor: “Laiklik ilkesi açık. Ama biz kamu görevlilerinin laiklik tanımı konusunda eğitilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Laiklik kisvesi altında insanların ayrımcılığa uğradığı durumlar var. Laiklik saptırılıyor. Daha geniş anlamda, başörtülü genç kızların özgürlüğüne aykırı olan 15 Mart 2004 tarihli yasa gibi özgürlüğü kısıtlayıcı etkileri olan yasalar var. Ortada resmen bir devlet İslamofobisi var. Bu yasa ayrımcı bir yasa ve bu konuda yeni bir değerlendirme yapılmasını istiyoruz.” Bununla birlikte raporda bu yasanın başörtüsü nedeniyle okuldan dışlanan kızların maddi durumlarının kötüleşmesine neden olduğu da belirtiliyor.
Jawad Bachare’ye göre Fransa’nın İslamofobi kelimesini ve bilhassa bu özel ırkçılığı kabul etmede bu kadar zorlanmasının nedeni, olayın aslında ideolojik olmasından kaynaklanıyor. “Fransa’da Eric Zemmour adlı gazeteci tarafından ‘Büyük Yer Değiştirme’ (Fr. ‘Le Grand Remplacement’) teorisi yayılıyor. Bu teoriye göre Müslümanlar yerel halkın yerine geçmek istiyor. Hatta Christchurch teröristi bu teori adına saldırının sorumluluğunu üstlenmişti. Aslında Fransa’da sorunla baş etmemek için zaman kazanma yoluna gidiliyor. Irkçılık Fransız toplumunu kuşatmışken devletin bunu reddetmesi buna bir örnek. Ortada İslamofobi gerçeğini inkar etmeye yönelik ideolojik bir savaş var. Bu savaş, köklerini Fransa’nın sömürge geçmişinde ve asimilasyon meselesinde buluyor.”
Buna rağmen Bachare durumun yavaş yavaş değiştiğine inanıyor. Bunun kanıtı olarak nefret karşıtı bir platform olan “Hatemeter” sitesinden bahsediyor. Avrupa Komisyonu tarafından finanse edilen proje, İslamofobik mesajların sosyal ağlarda yayılmasıyla mücadele etmeyi amaçlıyor. İyimser olmak için bir başka neden de 10 Kasım’da Fransa’da 13 binden fazla insanı bir araya getiren yürüyüşün başarısı. Fransa’da ilk kez, İslamofobiyle mücadele kapsamında bir gösteri, sendikacı ve solcu derneklerin büyük bir kısmını ve çok sayıda ırkçılık karşıtı kuruluşu bir araya getirmeyi başardı.
Jawad Bachare sözlerine şunları ekliyor: “Sağlam bir mücadele ancak seferberlikle oluşur. Bu yürüyüşle beraber sol cenahta İslamofobi sorununa dair bir farkındalık oluştu. Emmanuel Macron’un politikası, bir dini damgalayarak Fransızları ayırıyor ve bölüyor. İçişleri Bakanının bir dinî uygulamayı nitelemek için hafif radikalleşme belirtilerinden bahsetmesi, bir dinî uygulamayı suç ve bunu uygulayanları da suçlu saymak değildir de nedir?”