'Dosya: "Avrupa'da Yoksulluk"'

Hartz IV, Yaptırım Sistemi ve Vatandaşlık Ödeneği Reformu

Almanya’da Hartz IV isimli sosyal yardımı alanlar kimler? Bu kişilere belirli durumlarda uygulanan yaptırımların etkileri neler? “Vatandaşlık Ödeneği Reformu” ile ne gibi yenilikler söz konusu? “Yaptırımsız” Derneğinin (Alm. “Sanktionsfrei”) kurucusu Helena Steinhaus ile Hartz IV sistemini konuştuk.

Fotoğraf: Oliver Betke | Helena Steinhaus, Sanktionsfrei e.V

Bizi derneğinizin çalışmaları hakkında bilgilendirir misiniz?

Sanktionsfrei derneği olarak yaptırımsız ve insan onuruna yakışan bir temel güvence için çalışmaktayız. Çalışmamızın çıkış noktasını Hartz IV’e uygulanan yaptırımlar, yani randevulara uyulmaması veya önlemlerin reddedilmesi durumunda yardımların azaltılması oluşturuyor. Bu buzdağının sadece görünen kısmı. Yaptırım sistemi pek çok kişinin temel geçimini tehdit etmekte, oldukça damgalayıcı ve bu nedenle yardım alanlar üzerinde dışlayıcı bir etkisi var.

Bir yandan münferit vakalara dâhil oluyor ve verilen cezalara yasal olarak itiraz ediyoruz. Bu yaptırımların olumsuz sonuçlarını maddi olarak tazmin ediyoruz. Yoksulluk ve işsizliğin etrafındaki damgalayıcı genel kabulleri yıkmaya ve gerçek yaşam koşullarını klişelerden ve ön yargılardan uzak, şeffaf hâle getirmeye çalışıyoruz. Yetersiz yardım miktarı, borçların ve ev kiralarının ödenememesi gibi Hartz IV alan kişilerin finansal sorunlarını ele alıyoruz.

Bu sene “Hartz Plus” çalışmasını yayınladınız. Bu çalışmada ne gibi sonuçlar elde ettiniz?

Yaptırımların insanların durumlarını nasıl etkilediğini inceledik. Yaptırımların insanları iş aramaya ve iş gücü piyasasına entegre olmaya motive ettiği iddia edilir. Anayasa Mahkemesi bir yaptırımın meşru olabilmesi için bu etkiye sahip olması gerektiğini çok açık bir şekilde belirtiyor çünkü yaptırım temel hakların ciddi bir şekilde kısıtlanması anlamına geliyor. Biz bu varsayımın gerçekten doğru olup olmadığını kontrol ettik ve yaptırımların iş gücü piyasasına daha iyi entegrasyonu sağlamadığını gördük. Bilakis yaptırımların insanların psikososyal durumu üzerinde olumsuz bir etkisi var. Yaptırım uygulanan kişiler kendi kabuklarına çekilir, daha da yalnızlaşır ve resmî makamlara olan güvenlerini kaybederler. Ayrıca uzun vadede yaptırımların iş gücü piyasası üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu kanıtlayan hiçbir çalışma da yoktur. Bu nedenle yaptırımlar meşru değildir.

Yeni Düzenlemeler Neleri Değiştiriyor?

Almanya’da şu anda vatandaşlık ödeneği (Alm. “Bürgergeld”) ile ilgili tartışmalar gündemde. Vatandaşlık ödeneği ile tam olarak neler değişecek?

Vatandaşlık ödeneğinin uygulamaya girmesiyle değişen pek bir şey yok aslında. En büyük değişiklik, aylık ödeneğin artması ki bu aslında enflasyon sebebiyle oluşan kaybın dengelenmesi demek. Yani insanların cebinde daha fazla para olmayacak, bunu çok net bir şekilde belirtmek gerekiyor. Ocak ayından itibaren bekâr bir yetişkin için standart aylık yardım 502 avro olacak. Çiftler ve çocuklara verilecek miktar ise daha düşük olacak. Yani bir hanede ne kadar çok insan varsa, kişi başına düşen para azalıyor. “Makul” seviyedeki konut ve enerji maliyetleri karşılanıyor. Ancak elektrik giderleri bu kapsama dâhil değil. Bu giderlerin bu küçük miktarlarla karşılanması bekleniyor.

Bu düzenleme özellikle günümüzde çok sorunlu çünkü elektrik giderleri çok yükseldi. Bu sorunsuz bir yardım paketi değil ve son derece ütopik parametrelere sahip. Birçok konut, tanımlanan kapsamın dışında kalıyor. Böylece Hartz IV alan her altı haneden biri standart orandan kira ödemek ve ek enerji maliyetlerini kendi üstlenmek zorunda. Bunun sonucunda da insanlar minimum geçim seviyesinin altına düşüyor.

Umut vaat eden bir değişiklik ise, iş bulma kurumu ile iş arayan arasında bir entegrasyon anlaşmasının (Alm. “Eingliederungsvereinbarung”) artık olmaması. Eskiden iş bulma kurumu iş arayan kişiyi idari bir işlemle kolayca bu anlaşma koşullarını yerine getirmekle yükümlü kılabiliyordu. Bu şartlardan bazılarını yerine getirmek birçok kişi için oldukça zordu. Anlaşma şartlarının yerine getirilip getirilmemesine bağlı olarak yaptırımlar uygulanabiliyordu.

Gelecekte, iş bulma kurumu ve iş arayan kişi arasında tek taraflı değil, karşılıklı sözleşmeye dayanan bir iş birliği planı yapılacak. Bunun pratikte nasıl uygulanacağını gerçekten merak ediyorum. Umarım birçok kişi üzerinde olumlu etkisi olur. En iyi ihtimalle bu sayede işe yerleştirme önceliği ortadan kalkabilir. Yani artık insanların koşulları kötü de olsa her türlü işi kabul etmeye zorlanması yerine bu iş birliği planında öncelikle nitelik ve eğitimin gerekli olduğu belirtilmeli. Böylece kişinin üç yıl sürebilen bir meslek eğitiminden sonra muhtemelen istediği ve kalabileceği bir iş bulması öncelikli hâle gelecektir. Mesleki eğitim için önceden en fazla iki yıla izin verilmekteydi. Her zaman iş bulma kurumu ve iş arayan kişi arasındaki ilişkiye bağlı olmasına rağmen bu düzenleme vatandaşlık ödeneğinin getirdiği en büyük potansiyeldir.

Hartz IV’ten Kimler Faydalanıyor?

Hartz IV alıcıları hakkında ne yazık ki bazı ön yargılar var. Bu kişiler için “tembel tembel yatan insanlar” şeklinde ifadeler kullanılıyor. Bu gibi ön yargılar ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu bağlamda heterojen bir gruptan söz edilebilir mi?

Bu önemli bir soru. Aslında bu klişenin maalesef devam ettirilmesinin asıl sebebi medyada ve siyasi platformlarda onlarca yıldır çok sesli bir şekilde dile getirilmesidir. Bununla birlikte bu kişiler aslında bir şekilde talihsiz bir olay yaşamış olan ve çeşitli nedenlerle tam zamanlı çalışamayacak durumda olan insanlar. Büyük kısmı da kadınlardan, çocuklarını tek başına büyüten ya da bir akrabalarının bakımını sağlayan insanlardan oluşuyor. Bir kısmı iyi bir eğitimi olmayan veya iş gücü piyasasındaki koşullar nedeniyle uzun vadeli çalışamamış ve tekrar tekrar Hartz IV almak zorunda kalan insanlar.

Bu grupta yaklaşık 2 milyon çocuk ve genç de var. Zaten çok zor koşullarda olan tüm bu insanlar için asgari bir geçim düzeyi var. Ayrıca Hartz IV alanların arasında yeterince kazanamayan ve bu yardıma ek gelir elde etmek zorunda olan yaklaşık 1 milyon 200 bin insan da bulunuyor. Bu desteği alan kişilerin birçoğu aslında gerçekten çalışıyor. Kimisi yeterli kazanamadığı için takviye almakta, kimisi de çocuk büyütmek veya yakınlarının bakımını üstlenmek gibi ücret almadığı işler yapmakta. Özellikle aile fertlerinin bakımı üstlenmesiyle devletin maddi anlamda yükü azalıyor. Zira yaşlı ve/veya hasta insanlara bakmak devlet için oldukça maliyetli. Ne yazık ki bu insanlara emeklerinin karşılığında bir ücret verilmiyor.

Yani “yoksul nefreti”nin ötesinde çok farklı bir tablo var…

Ne yazık ki son birkaç ay gerçekten de bir tür nefretin var olduğunu gösterdi. Vatandaşlık ödeneği reformuna ilişkin tartışma beni çok şaşırttı. Bu tartışmalar Hristiyan Demokrat Partisi (CDU) tarafından saptırıldı ve kasıtlı olarak konuyla ilgili gerçek olmayan haberler yayıldı. Vatandaşlık ödeneği reformu ile az maaş alan insanlar için “artık çalışmanın bir anlamı olmadığı” ve bu reformun “yan gelip yatmaya davet” olduğu şeklinde açıklamalar yapıldı. Bu tür açıklamalarla alt gelir tabakalarındaki insanlar birbirlerine karşı kışkırtıldı. Hartz IV alan insanların tembel ya da vasıfsız oldukları ve durumlarından kendilerinin sorumlu oldukları gibi yargılar hâkim. Bundan sadece siyasi partiler değil, medya ve maalesef nihayetinde bu tür hikâyelere inanan vatandaşlar da sorumlu.

Yaptırımların İnsanların Hayatlarına Etkisi

Peki siz “vatandaşlık ödeneğiyle çalışmanın artık bir anlamı olmayacağı” iddiasına nasıl yanıt veriyorsunuz?

Çalışmak birçok açıdan değerlidir. Çalışmak geçimini sağlamaktan çok daha fazlasıdır. Özellikle Hartz IV alan kişiler için sistemden çıkmak, bağımsız olmak, kendini etkili hissetmek, yoksulluğa mahkûm olmamak çok önemli. Bu desteği alan kişilerin birçoğu bu parayı almak zorunda kaldığı için utanıyor ve kendisini kötü hissediyor. Yani çalışmak sadece finansal olarak değil, aynı zamanda psikososyal olarak da değerli.

Daha iyi çalışma koşulları ve daha iyi ücretlendirme hakkında tartışmak zorundayız. Vatandaşlık ödeneği tartışması ise bu asli konulara temas etmiyor.

Sosyal yardımlarda devlet tarafından yapılan kesintiler nasıl bir etkiye sahip?

Bir yaptırım, sosyal ödeneğin yüzde 10’u ila yüzde 30’unu etkileyebilir. Bu ayda yaklaşık 45 avro ila 130 avro arasında bir kesinti demek. Yaptırım üç aya kadar sürebilir. Örneğin bir randevuyu kaçırırsam, üç ay boyunca aldığım standart yardımdan 45 avro kesilebilir. Bu durumda, “Kişi randevusuna gitseydi yaptırıma uğramazdı” diye düşünebilirsiniz. Ancak durum genellikle çok daha karmaşık. Çoğu zaman insanlar depresyon veya kaygı bozukluğu yaşadıkları için gelen mektupları açamıyorlar bile. Ya da rahatsızlığı ile ilgili raporu olsa bile yolculuk yapamaz belgesi olmuyor. Bu gibi durumlarda kişinin iş bulma kurumuna gidemeyecek durumda olduğunu ayrıca belgelemesi talep ediliyor. Hâlihazırda hasta olan kişilerin bunu belgelendirmek için tekrar doktora gitmesi isteniyor. Kişinin çocuğu hastalandığında randevuyu çabucak ertelemesi mümkün olmayabiliyor. Ayrıca bu gibi durumlarda kurumlardaki memurlara ulaşmak da kolay değil.

Şunu da düşünebilirsiniz: “45 avro düşük bir miktar. Bu tutarın kesintiye uğraması çok da kötü olamaz.” Ancak zaten oldukça yetersiz olan 449 avroluk standart ödemede uzun vadede düşünüldüğünde bu önemli bir miktar. Zaten her alanda mahrumiyet çeken bu kişilerin çoğu zaman borçları var. Bankaların büyük bir bölümü Hartz IV alan kişilere kredi vermiyor. Bu sebeple kesintiler daima varoluşsal bir tehdit ve insanların yeme içme masraflarından tasarruf etmek zorunda kalması anlamına geliyor.

Bizim talebimiz sosyal yardımda standart oranın belirgin bir şekilde artırılması. Alman Parite Refah Derneğinin hesaplamalarına göre aylık ödenek bekâr bir yetişkin için yaklaşık 725 avro olmalı. Ayrıca konutların gerçek maliyeti tanınmalı, elektrik giderleri de karşılanmalı. Elbette iyileştirilmesi gereken başka noktalar da var ancak bu üç nokta karşılanırsa, adil bir refah devletinden söz edilebilir.

Bu destekleri almak zorunda kalanlar onların sesi olan birileri olduğu için mutlu. Hem Hartz IV alanlar hem de almayanlar yaptığımız bilgilendirme çalışmalarını memnuniyetle karşılıyor. Özellikle bu durumda olmayan insanlar sosyal devletimizde meydana gelen adaletsizlikler karşısında şok oluyor ve Almanya’da gerçekten de yoksulluk içinde yaşayan insanlar olduğu gerçeğinin farkına varıyor. Burada bahsedilen yoksulluk, bu kişilerin tatile gidememeleri anlamında değil, yeterli yiyecek ve kıyafetleri olmaması anlamında bir yoksulluk.

Enise Yılmaz

Bochum Ruhr Üniversitesi’nde hukuk eğitimi gören Yılmaz, Perspektif’in yayın kurulu üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler