Kronik Küresel Problem: Evsizlik
“Evsizlik” dünya genelinde çokça yaygınlaşan ve bazı bölgelerde yaşam tarzı hâline gelen bir sorun. Sokakta yaşam, aynı zamanda birçok farklı problemin de tetikçisi durumunda.
Evsizliğin tarihine yönelik pek çok teori mevcut. Kimi araştırmacılar evsizliğin insanlık tarihi kadar eski bir olgu olduğunu ileri sürüyor. M.Ö. II. yüzyılda Tiberius Gracchus’un evsizleri “vahşi” olarak nitelediği biliniyor. Buradan hareketle toplumsal tabakanın etkisini en fazla hissettirdiği medeniyetlerden biri olan Antik Roma’da evsizlerin sosyal dışlanmaya maruz kalan sosyal gruplardan biri olduğunu söyleyebiliriz.
“Evsiz” en genel hâliyle sosyo-ekonomik, psikolojik ve/ya kültürel zorlukların ve yoksunlukların sonucu olarak düzenli ikametgâhı olmayan kişileri tanımlamak için kullanılan bir kavramdır. Evsizler sabit hayat düzeni olmayan, ihtiyaçları sokağın merhameti tarafından karşılanan ve toplumdan izole hayatlar yaşayan sosyal gruplardır. Bu sebeple evsizlerin insan ilişkileri oldukça zayıf bir hâl almakta, toplumsal kaynaklardan yararlanmaları zorlaşmakta, bu durum pek çok problemi beraberinde getirmektedir.
Evsizlik Teorileri: Sistem Sorunu ve Bireysel Yetersizlikler
Evsizlik iki genel teori üzerinden yorumlanabilir. Birincisi, bireylerin edilgen bir konumda bulunarak var olan sistemsel aksiyonlara etki edememesinden kaynaklı olan yapısal nedenlerdir. Bu yapısal nedenler arasında yetersiz sosyal politikalar, yüksek enflasyon ve işsizlik, başarısız konut politikaları gibi büyük ölçekli eylemler sayılabilir. Bu teorinin temel varsayımı büyük ölçekli ve olumsuz yönetimsel eylemlerin evsizliği doğurduğuna yöneliktir.
İkinci teori ise bireyleri kendi yaşamlarından sorumlu kılan kişisel yetersizliklere odaklanır. Bu bakış açısında evsizlik, sahip olunan kaynakların doğru kullanılamayışı ile ilişkilendirilir. Örneğin bağımlı olma, sosyal ilişkilerin zayıf olması, ailevi problemler, yoksulluk, tembellik gibi yetersizlikler, bu teoride evsizliğin nedenleri olarak görülür.
Ortaya çıkışı tek bir sebebe bağlanamayan bu acımasız olgunun muhatabı olan evsizlerin sahip oldukları problemler de çeşitlidir. En genel perspektiften evsizler barınma, işsizlik, sağlıksız yaşam, madde bağımlılığı, beslenme, sosyal dışlanma, damgalanma, aile sorunları, fiziksel ve ruhsal hastalıklar gibi olumsuz durumları çoklu şekilde yaşayabilirler. Her bir faktör, tek başına evsizliğin hem nedeni hem de sonucu olabilirken bazı durumlarda bir evsiz aynı anda birkaç faktörle karşı karşıya kalabilir.
Evsiz Aileler, Kadınlar, Çocuklar ve Bağımlılar
Böylesine kalıcı ve yıkıcı etkileri olan bu sosyal problem, toplumsal yara olmakla birlikte aynı zamanda farklı sosyal gruplar üzerinde de kendine has etkiler barındırmaktadır. Bu sosyal gruplar arasında evsiz aileler, evsiz kadınlar, evsiz çocuklar, evsiz engelliler, evsiz yaşlılar ve evsiz bağımlıları sayabiliriz.
Evsiz aileler, aile üyelerinin topyekûn evsiz kalması şeklinde değerlendirilen sosyal bir gruptur. Bu grubun tek ebeveynli ve/ya parçalanmış aile şeklinde olduğu, azınlık/göçmen gibi kimliklerle hayatını sürdürdüğü, eğitim, istihdam gibi hizmetlerden yoksunluk yaşadığı ve stres, travma, depresyon gibi ruhsal bozuklukları sıklıkla tecrübe ettiği görülmektedir. Fertlerin bireyselleşen dünyayla birlikte aile oluşumundan kopması ve yalnızlaşması bireyleri evsizlik riskiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Türkiye’de ise evsiz ailelerin sayısının çok fazla olmadığı, var olanların geçici evsiz grubunda yer aldığı ve bu olumsuz durumdan mesleki müdahalelerle çıkabilecekleri görülmektedir. Türkiye’de evsiz aile sayısının az olması toplumda aileye verilen önemin bir sonucu olarak değerlendirilebilir.
Çok çeşitli sebepler sonucu evsiz kalan kadınlar, evsizliği erkeklere göre daha ağır yaşamaktadırlar. Bu sorunlar çocukların bakım faaliyetlerini yerine getirmede zorlanma, sosyal çevreden uzaklaşma, aile içi şiddete maruz kalma, duygusal-fiziksel-cinsel şiddetle karşılaşma, madde bağımlısı olma, aile ve yakın çevre desteğinden mahrum kalma ve düşük benlik saygısına sahip olma şeklinde kendini göstermektedir. Evsiz erkeklere nazaran evsiz kadınlar sokakta daha fazla riskle muhataptır. Bu sebeple de daha fazla sosyal desteğe ve kendilerine hizmet verecek kurumsal düzenlemelere ihtiyaç duyarlar.
Evsiz çocuklar, kendilerini sokağın tehlike ve risklerinin ortasında bulup bu risklerle mücadele etmeye çalışırken yeni risklerle tanışan savunmasız bir gruptur. Ateş, ishal, astım gibi hastalıkların sıkça görüldüğü ve toplumsal risk altında bulunan evsiz çocuklar güvensiz çevre nedeniyle çeşitli yaralanma, vücut gelişiminde gerileme ve şiddetle karşı karşıya kalmaktadır.
Evsizliği yoğun şekilde yaşayan bir diğer sosyal grup olarak evsiz bağımlıları sayabiliriz. Sokakta yaşayan insanlar hem madde kullanımı hem de bu maddelerin satışının bir parçası olmaya müsait görünmektedirler. Temel ihtiyaçlarını karşılamak ve/veya bağımlı oldukları maddeleri temin etmek amacıyla evsizler, illegal faaliyetler karşısında daha korumasız olabilirler.
İskandinav Ülkeleri ve Birleşik Krallık’ta Evsizlik
Bugün dünya üzerinde 100 milyondan fazla kişi evsiz olarak hayatını sürdürüyor. Bu durum da böylesine çarpıcı etkileri bulunan bu sosyal problem için ciddi önlemlerin alınmasını gerektiriyor. Bu ihtiyaçtan hareketle 1989 yılında Avrupa merkezli sivil toplum kuruluşları kişileri evsizlik tehdidine karşı korumak, sosyal dışlanma ve yoksulluğu önlemek ve azaltmak amacıyla örgütlendi. Toplamda 30 ülke ile çalışan ve bünyesinde 130’dan fazla ülkeyi barındıran bu kuruluş günümüzde evsizliğe karşı yürütülen en büyük organizasyon olma özelliği taşıyor. Bu sivil toplum çalışmalarından ayrı olarak devletlerin politikaları da dikkat çekiyor:
Sosyal demokrat modelinin öncülerinden Finlandiya 1987’den beri evsizlik politikaları sürdürmekte ve bu konuda kayda değer ilerleme sağlamış durumda. “Konut Öncelikli” yaklaşımının öncülerinden biri olan Finlandiya, sığınak barınmalarını tamamen ortadan kaldırarak yerine uzun süreli barındırma sağlamayı kendisine hedef edindi.
Danimarka 2009-2012 yılları için “Konut Öncelikli” politikaya 67 milyon Euro ayırdı. Norveç ise “Daimî Bir Eve Giden Yol” adı altında evsizlikle mücadelede devlet müdahalesini zorunlu kıldı. Bunların aksine İsveç’te yetersiz politika, ekonomik ve sosyal kriz sebebiyle evsizliğin ciddi bir problem hâline geldiğinden bahsedebiliriz.
Birleşik Krallık’ta ise kraliyetin gölgesi evsizliğin kronik bir sorun hâline gelmesine engel olamamıştır. İrlanda 2008-2013 yılları için “Eve Giden Yol” adında bir politika başlatmıştır. Toplu konut projelerinde eksiklik yaşayan İrlanda, 2016 yılında evsizlere uyku tulumu hizmeti sunmakla yetinmiştir. İskoçya 2012 yılı itibariyle kendi rızaları dışında evsiz kalan tüm hane halklarına yasal olarak barınma hakkı tanımış ve evsizler için köyler oluşturmuştur. İngiltere’de ise özellikle pandemiyle birlikte evsizler merkezinde yaşanan hizmet aksamaları 2021 yılı istatistiklerinde evsiz insanların oranında yüzde 40’lık artışa yol açmıştır.
Almanya, Hollanda ve Fransa’da Evsizlikle Mücadele Politikaları
Almanya’da çeyrek milyondan fazla kişi hayatını evsiz olarak sürdürmektedir. Bunların 178 bini ülkedeki barınma merkezlerinde ikamet etmektedir. Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığının 2022 yılına ilişkin raporuna göre, evi olmayan 49 bin kişi bir yakınının veya bir arkadaşının yanında kalmaktadır. Almanya genelinde 37 bin kişi ise sokaklarda yaşamakta ve bu kişilerin üçte ikisi Alman vatandaşlarından oluşmaktadır. Yaş ortalamalarının yetişkin denilebilecek (44) bir seviyede olmasının yanı sıra Almanya’da her üç evsizden biri ciddi sağlık problemleriyle karşı karşıya. Aynı zamanda her dört evsizden biri uyuşturucu ve madde bağımlısı olarak hayatını sürdürüyor.
Hollanda evsizliği önleme konusunda uyguladığı ulusal evsizlik politikasında 2013 yılı itibariyle evsizliği ortadan kaldırmayı amaçlasa da 2019 yılı itibariyle ülkede evsiz sayısı iki kat artış gösterdi. Bu sebeple güncel olarak Sosyal Destek Yasası kapsamında bireylere gerekli ekonomik yardımlara ve Hollanda Konut Teşvik çalışmalarına ağırlık verilmesi kararlaştırılmıştır.
Fransa da politik vaatlerin kurbanı olan ülkelerden biri olarak değerlendirilebilir. Macron’un cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra evsizlerin sayısında ciddi bir artış olmuştur. Bugün Fransa’da sadece evsiz çocuk sayısının 50 bine yakın olması olayın ciddiyetini ortaya koymaktadır.
Macaristan: “İnsan Haklarıyla Bağdaşmayan, Zalimce Bir Uygulama”
Evsizlik konusundaki en acımasız örneğin Macaristan olduğunu söyleyebiliriz. Parlamentonun 2018’de kabul ettiği anayasal değişiklikle Macaristan’da “kamusal alanda mutat mesken” yasaklanmış ve polise sokaktaki kulübe ve barakaları yıkma yetkisi verilmiştir. Birleşmiş Milletler Konutlandırma Uzmanı Leilani Farha bu yasanın insan hakları ile bağdaşmadığını ve “zalimce” olduğunu söyleyerek Macaristan’daki durumun vahametine dikkat çekmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri, evsizlik problemiyle diğer ülkelerden oldukça erken tanışmış ve evsizlerin en yoğun olduğu ülkelerden birsidir. Bunda devletin topluma daha az müdahale etmesine sebep olan liberalizmin etkisini yadsımamak gerekir. 1949 tarihli Konut Yasasıyla birlikte “Her Amerikan ailesi için yeterli bir konut ve uygun bir yaşama çevresi”ne ulaşmak hedef hâline getirilmiştir. Ancak söz konusu konut yasası evsizlik sorununu çözmede yetersiz kalmıştır. Evsizlik konusunda çözüm ve öneri geliştirmek adına Konut ve Kentsel Gelişim Dairesi’nin (HUD) faaliyetleri ön plana çıksa da günümüzde Amerika’daki evsizlerin sayısı resmî rakamlara göre yaklaşık 600 bin, resmî olmayan rakamlara göre ise 2 buçuk milyonun üzerindedir.
Evsizlerin Yeniden Hayata Dönmesi
Mısır’da resmî verilere göre yaklaşık 2 milyon evsizin başkent Kahire’de sokak, mezarlık ve Nil nehri kenarındaki sandallarda kaldığı, ülke genelinde ise bu rakamın 5-6 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Hüsnü Mübarek döneminde evsiz bireyler için konut projesi başlatılmış, darbenin ardından projeler durdurulmuştur. Evsizlere yönelik Mısır’da yeni dönem siyasi yönetimin somut bir uygulaması bulunmamaktadır. Siyasi yönetimin konut sorununu çözmesini bekleyen evsiz bireyler, Enformasyon Bakanlığının ve devlet televizyonunun önünde 200 çadır açarak hükûmeti protesto etmişlerdir.
2016’da açıklanan verilere göre 19 milyon İranlı evsiz birey, şehir merkezlerinin elverişsiz gecekondu mahallelerinde sağlıksız olarak hayatını sürdürmektedir. Evsiz bireyler çadırlarda, nakliye konteynerlerinde ve derme çatma korunaksız yerlerde kalmaktadır. Bu durum İran’da sosyal dengeyi tehdit etmekte ve çözüm bekleyen konular arasında yer almaktadır.
Pek çok ülkedeki evsizlik sorununa karşın Türkiye’de evsizlik, toplumun geneline nüfuz eden bir problem olmaktan uzaktır. Özellikle STK’ların almış olduğu sorumluluk Türkiye harici evsizliğin görüldüğü diğer ülkelere ilham olacak düzeydedir. Evsizlerin kayıtlı bir ikametgâhı olmadığından her daim sokağın muhatabı olmaları STK’ların önemli bir aktör olarak parlamasına zemin hazırlamıştır.
Toplumu böylesine derinden etkileyen bir sosyal probleme yönelik pek çok aktörün iş birliği içinde, disiplinler arası çalışmasına ihtiyaç büyük. Evsizlik sorununu çözmek için hedef, sadece evsizlerin temel barınma ihtiyaçlarını karşılamakla kalmamalıdır. Bunun ötesinde evsizlerin yeniden hayata dönmesi ve topluma entegre olmasında sadece devlet politikalarına değil, sivil topluma da büyük iş düşmektedir.