Dosya: "Aşırı Sağın Gölgesinde AP Seçimleri"

“İnsanlara Yeniden ‘Bizimle İlgileniyorlar’ Mesajını Vermemiz Gerekiyor”

Avrupa Parlamentosu Sosyal Demokratlar Fraksiyonu milletvekili ve dış politikalar sözcüsü Knut Fleckenstein ile Avrupa Parlamentosunun masasında acil çözüm bekleyen sorunları ve yapılması gerekenleri konuştuk.

Sizce yaklaşmakta olan Avrupa Parlamentosu seçimleri neden bu kadar önemli?

Sanırım bu seçimler, münferit meselelerde sıklıkla büyük sıkıntılar yaşansa da, yüksek bir seçmen katılımının insanların Avrupa projesine hâlen ilgi duyduklarının bir göstergesi olacağı için önem taşıyor. Ve aynı zamanda parlamentoya asıl amaçları Avrupa Birliği‘ni geliştirmek değil, tasfiye etmek ve sonlandırmak olan çok sayıda vekilin girmesini engellemek zorunda olduğumuz için de büyük önem arz ediyor.

Bahsettiğiniz, şu anda sorun yaşanan meseleler neler?

Geçmişte olduğu gibi bugün de göç politikasını beraberce nasıl yönetebileceğimiz ve sadece ortak bir para birimi değil, aynı zamanda ortak bir ekonomi, finans ve buna bağlı olarak sosyal politikayı nasıl geliştirebileceğimiz gibi meseleler.

Muhafazakâr ve sağ popülist partiler, seçim kampanyalarında kamuoyunu göçmen ve mültecilere karşı söylemlerle etkilemeye çalışıyorlar. Siz 2019 Avrupa Parlamentosu seçim kampanyalarınızda hangi konulara ağırlık veriyorsunuz?

Bizim kampanyalarımızda ağırlık verdiğimiz nokta insanlara Avrupa’nın onlar için ne anlama geldiğini anlatmak, diğer bir ifadeyle insanların bunu anlamasını sağlamak. Bugün seçmenler Avrupa’ya baktıklarında akıllarına sadece finans problemleri ve banka kurtarma operasyonları geliyor. Ancak konuları farklı bir öncelik sırasıyla ele almamız gerekiyor. Bu anlamda örneğin tüm Avrupa’daki asgari ücret, işsizlik sigortası ve emeklilik gibi sosyal meselelerle daha fazla ilgilenmeliyiz. Bir AB ülkesinde çok sayıda kişinin işsizlik sorunu yaşaması durumunda neler yapılabileceğini düşünmeliyiz. Mesela işsizlik parasını karşılıklı yardımla finanse ederek birbirimizle dayanışma içinde meseleyi çözebilir miyiz ya da herkes kendi başının çaresine mi bakacak? Ancak bu durumda Avrupa halkın sorunlarından uzaklaşmış olur.

Seçim kampanyanızda “Avrupa Birliği’nin sosyal demokratik versiyonundan” bahsediyorsunuz. Bu tam olarak ne anlama geliyor ve bununla ifade edilmek istenen nedir?

Az önce söylediklerime ek olarak, insanların Avrupa Birliği’nde işlerin adil bir şekilde yürüdüğünü hissetmesi de önem taşıyor ve bu anlamda en önemli husus herkesin adil bir şekilde vergisini ödemesi. Küçük ölçekli işletmelerin hepsi uslu uslu vergilerini öderken Google ve benzeri büyük şirketlerin kazançlarını hiçbir vergi ödemelerine gerek kalmayana kadar AB içerisinde oraya buraya kaydırmalarının önüne geçilmesi gerekiyor. Bu durum tabii ki sadece Google değil, aynı durumdaki diğer şirketler için de geçerli. Mesele, vergi ödemekten kurnazca kaçılmasını mümkün kılan hususların ortadan kaldırılmasıdır. Devlet vatandaşlara yönelik hizmetleri vergilerden karşıladığı için herkesin adil bir şekilde vergisini ödemesi gerekiyor ancak şu an maalesef bu söz konusu değil.

Avrupa’da bilhassa mülteci krizi sonrası giderek tırmanan bir İslam düşmanlığı gözlemliyoruz. Avrupa Parlamentosu, bu problemin önünü almak için şimdiye kadar neler yaptı ve gelecekte bu anlamda neler yapmayı planlıyor?

Öncelikle İslam’a, mültecilere ve göçmenlere karşı kışkırtanların aslında küçük bir azınlık olduğunu Avrupa Parlamentosu‘nun ortaya koyması gerekiyor. Aslında iddia ettikleri kadar güçlü değiller, sadece sesleri yüksek çıkıyor ama bizim sesimiz daha yüksek çıkmalı. Ancak asıl yardım, sahada gerçekleşmelidir. Zira yapılması gereken şey insanları kaynaştırmak, beraberce ortak noktaları keşfetmek ve insanların birbirleriyle iletişime geçmesini sağlamak. Tüm bunları çok uzakta, Brüksel’de kararlar vererek değil, doğrudan sahada faaliyet göstererek yapabiliriz. Eğitim, anlayış ve entegrasyona daha fazla yatırım yapılmalı.

Peki, sizce sahada gerçekleştirilmesi gereken şeyler somut olarak nedir? 

Mesela mültecilerin ve Müslümanların komşularıyla bir araya gelmesini sağlayan daha fazla buluşma merkezleri olmalıdır. Ön yargıların birçoğu yaygın bir bilgisizlikten ve korkudan kaynaklanmaktadır. Bizim yapmamız gereken şey, kendileri gibi yaşamayan, farklı bir inanca sahip olan, başka ülkelerden gelen insanlara nasıl yaklaşacağını bilemeyen insanların bu korkularını gidermektir. Ve bu da yerel politikanın somut bir görevidir. Aynı zamanda pek çok sivil toplum kuruluşu da bu anlamda büyük katkı sağlıyor. Benim parlamento üyesi olduğum Hamburg’da da bunu kendilerine hedef edinmiş çok sayıda sivil toplum kuruluşu var.  

AB Parlamentosu tarafından yayımlanan en son ankete göre 26 Mayıs’ta gerçekleşecek Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sağ partilerden oluşan ENF grubu (Europa der Nationen und der Freiheit) dördüncü en güçlü grup olarak öne çıkıyor. Avrupa sizce bu anlamda ne ile karşı karşıya?

Avrupa burada sorunlarımıza hiçbir çözüm sunmayan, herkesin kendi ulusal imkânlarına odaklanmasının daha iyi olduğunu ifade eden kişilerle karşı karşıya. Ama bu hiç de gerçekçi olmayan bir yaklaşım, yoksa gerçekten birileri Amerika, Çin, Rusya ve diğer büyük güçlerle tek başına rekabet ederken geleceğimizi daha iyi yönetebileceğimize mi inanıyor? Ben bunun kesinlikle yanlış bir yol olduğunu düşünüyorum. Bu kişiler birleştiren değil, ayrıştıran ve tekrar ortaya çıkmamasını umduğum kısmen ulusal ve milliyetçi amaçlar güden kişilerdir.

Yine aynı ankete göre Avrupa Parlamentosu seçimlerinde muhafazakâr ve sosyal demokrat partilerin büyük bir kayıp yaşaması bekleniyor. Bu düşüşü neye bağlıyorsunuz?

Ben bunun iki sebebi olduğunu düşünüyorum. Bunlardan ilki insanların büyük bir kısmının Avrupa Birliği’nin kendileri ile bir ilgisi olmadığını düşünmesi. Ve artık kimse sınırların kaldırılması, ortak para birimi ve benzeri diğer hâlihazırda elde edilmiş kazanımların farkında değil, çünkü bunlar artık sıradanlaştı. İkinci sebep biraz daha karmaşık, çünkü burada halk partileri söz konusu. Günümüzde örneğin çevreci gruplar veya herhangi bir mağduriyeti olan işçiler gibi belli bir grubu savunmak suretiyle oy toplamak git gide daha da kolaylaşıyor. Halk partileri için ise bu, her zaman bir grubu ihmal etmeden diğer bir grubu ileri taşıma konusunda uzlaşma yolları arama mecburiyeti anlamına geliyor. Aynı zamanda bu, bahsedilen uzlaşma yöntemlerinin kimseyi gerçekten de tatmin etmeyeceği anlamına geliyor. 

Halk partileri, muhafazakârlar, Hristiyan demokratlar veya sosyal demokratlar olarak dikkat etmemiz gereken şey burada bir çıkarlar dengesinin söz konusu olduğunu, zira toplumun tek bir gruptan meydana gelmediğini net bir şekilde ortaya koymamız gerektiğidir. Bu anlamda Almanya’daki tüm ormanların durumu güzel bir örnek teşkil ediyor. Bir tarafta linyit madenciliğinin durdurulmasına yönelik talepler, diğer tarafta ise bu işten hayatını kazanan 10 binlerce işçi var. Burada linyit madenciliğine ne zaman son verileceğine ilişkin bir hedef belirlenmeli ve bu hedefe ulaşmak için linyit maden işçilerinin bundan sonra nerede çalışabileceklerine yönelik çözümler üretilmeli. Tabii ki taraflardan birinin haklarını savunmak daima daha kolaydır ama bu durumda sadece o tarafın oyları kazanılır, diğer tarafınkiler değil.

Sizce Avrupa’da en acil çözüm bekleyen konular nelerdir?

Aslında bu hususlara değindik. Bunlardan bir tanesi göç konusu. Avrupa’nın bu konuya bir çözüm bulması gerekiyor ancak bazı AB ülkeleri kapsamlı ve kalıcı bir çözüme engel oluyor. Diğer bir husus da dış sınırların korunması ve AB dış sınırlarının kontrol edilmesidir. Eğer AB içinde sınırların tekrar açılmasını veya açık tutulmaya devam etmesini istiyorsak diğer tüm devletler veya devlet oluşumları gibi kimin giriş-çıkış yaptığını bilmek zorundayız. Üçüncü nokta ise sosyal hizmetler. İnsanlara yeniden “bizim sorunlarımızla ilgileniyorlar, işsiz kalmam durumunda bana da yardım ediyorlar” mesajını vermemiz gerekiyor. Ya da tam tersi mesela dijital dönüşümün bir sonucu olarak çok farklı iş alanlarına ihtiyaç duyulduğu takdirde bu iş alanlarının doldurulması için eğitime ve araştırmaya yatırım yapmamız gerekiyor. Sanrım en önemli noktalar bunlar.

Özellikle Brexit gerçekleştiği takdirde AB’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

AB’nin geleceğinde bir değişiklik olacağını düşünmüyorum. Fakat bazen bir şey bizim umduğumuzdan daha uzun sürebilir. Ancak 27 devletin Avrupa Parlamentosunda kıtamızdaki yaşamın geleceği hakkında tartışması, bu projeyi sonlandırmamızdan ve bir gün tekrar birbirimize silah doğrultmaya başlamamızdan çok daha iyidir.

Meltem Kural

Lisans eğitimini Martin Luther Üniversitesinde Tarih ve İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümlerinde tamamlayan Kural, Londra Üniversitesi SOAS’ta (School of Oriental and African Studies) Yakın Doğu Çalışmaları alanında yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Kural, Perspektif dergisinin online editörlüğünü yapmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler