'Dosya: "Avrupa'da Göç ve Müzik"'

Kimine Göre Bir Dünya Kimine Göre Bir Enstrüman

Göç tarihi boyunca göçmenler için bağlamanın mutat bir yeri ve değeri bulunmakta. Bağlamayı bir yaşam felsefesi edinmiş Petra Nachtmanova ve Berlin’deki saz atölyesi Atelier Çevik’in sahibi Kazım Çevik ile görüştük.

Shutterstock.com değişiklikler: Perspektif

İşçi göçü ile birlikte Avrupa’ya gelen insanlar, bavullarıyla birlikte bağlamalarını da getirmişler. Bu bağlamayı üzülünce de çalmışlar, sevinince de. Anadolu’yu, Anadolu’nun sesini, ezgisini de Avrupa’ya bağlama ile taşımışlar.

İki bin yılı aşkın köklü bir geçmişe sahip olan bağlama, Asya’dan Avrupa’ya kadar geniş bir coğrafyada farklı şekillerde, en farklı hâlleriyle türemiştir. Fakat en yaygın kullanıldığı yer Anadolu’dur. Bağlama, telli çalgıların atası olarak kabul edilen kopuzun bir türevidir. Bağlamanın en küçüğü cura, en büyüğü divan sazıdır. Bağlama tekne, sap ve kapak olmak üzere üç parçadan oluşur. Geleneksel Türk müziği ve halk âşıkları vasıtasıyla günümüze kadar ulaşmıştır. Ayrıca akademik eğitim alanında da yerini almıştır. Divan sazı, bozuk, çoğur, cura ve tambura gibi türleri vardır. 

Değişen Sesler, Değişen Tatlar, Değişen İnsanlar

Nasıl semtler veya insanlar farklılaşıyorsa, sesler, tatlar ve aynı şekilde görüntü de değişir. Bilhassa ses değişimleri ve farklılıkları profesyonel hatta entelektüel manada müzik ile ilgilenen kişiler tarafından araştırma konusu edilmiştir. Uzun yıllardır müzikle ilgilenen, Türkiye’de konservatuar eğitimini tamamlayıp Almanya’nın Berlin şehrinde bir bağlama dükkânı işleten ve içerisinde bağlama dersleri veren Kazım Çevik, bağlama atölyesine gelenlerin birçoğunun bazen daha derin bir araştırma isteği ile bazen de sadece enstrümanın formu ilgilerini çektiğinden bilgi alıp muhabbet etmek için geldiklerini söylüyor.

Petra Nachtmanova ise bu bağlamda çok iyi bir örneği teşkil ediyor. Kendisi saz ile ilk temasının Berlin’e geldikten sonra olduğunu aktarıyor. 2009 yılına kadar Viyana’da yaşayan Nachtmanova,  Berlin’e gelene kadar bağlama ile ilgili hiçbir bilgisinin olmadığını ifade ediyor. Berlin’e gelmesi ile birlikte her hafta sonu sırtında sazları ile beraber bağlama dersine giden çocukları görünce enstrümanın formundan dolayı saz ilgisini çekmiş. O zamanlar Türk müziğinin genel olarak pek kabul görmediğine ve aynı şekilde çok tanınmadığına dikkat çeken Nachtmanova, Türk müziğini 90’lı yıllarda arabalarda sesli bir şekilde çalan şarkılar ve Tarkan ile birlikte tanındığı söylüyor. 

Türk pop müziği her ne kadar 90’lı yıllarda Almanya’da rağbet görse bile Türk halk müziği için aynı şeyi söylemek mümkün değil. O yıllarda Türk halk müziği genel geçer bir kitleden ziyade seslerdeki farklılıklarla ya da müzik ile profesyonel manada ilgilenenler için enteresan bir yenilik teşkil ediyordu. Yıllardır Beethoven, Mozart çalan insanlar yeni bir arayış içerisine girip Türk halk müziği içerisinde araştırmalar gerçekleştiriyorlardı. Bilhassa Berlin gibi çok kültürlü şehirde yaşayanlar, çevreye baktıklarında farklı kültürler, yemekler ve sesler ile karşılaşıyorlar, dolayısı ile “Bunların mutfakları varsa bir müzikleri de vardır.” diye düşünüp arayış içerisine giriyor ve ilgi gösteriyorlardı.

Kazım Bey Türk müziği enstrümanlarını icra eden birinin çok rahat bir şekilde bir Batı müziği yapabileceğinden bahsediyor. Fakat bu durum Batı müziği enstrümanları için söz konusu değil. Yapı bakımından Batı müziği enstrümanlarında Türk halk müziği enstrümanlarının ortaya çıkardığı seslere ulaşmak pek mümkün olmuyor. Bağlamada koma sesi denilen, iki ses arası bölünmeler mevcut. Yani iki ana ses arası 4,5’e ve 4’e bölünür. Dolayısı ile Türk halk müziğinde fazla sesten dolayı farklı makamlar ortaya çıkar. Farklı makam farklı duyum demek, farklı duyum ise farklı duygu ve ifade demek.

Batı Müziğinin Bağlama İle Etkileşimi

Bağlamanın Batı müziğini doğrudan olarak etkilediğini söylemek pek mümkün değil; lakin burada oryantal müzik ve Arap müziği kültürünün esintilerini hissetmek ve duymak mümkün. Almanya’nın bazı şehirlerinde Türk göçmen kökenlilerin çoğunluğu oluşturduğu Berlin-Kreuzberg veya Duisburg-Marxloh gibi yerlerde bağlamayı sokaklarda duyabilirsiniz ve buralara yakıştırılan “küçük İstanbul” benzetmesini yakından hissedebilirsiniz. 

Nachtmanova’ya göre, bağlamanın orkestra ya da opera gibi Batı müziği kültüründe başarılı bir şekilde yer alabilmesi mümkün olsa da bu durum çok yaygın değil. Kazım Çevik de bağlamanın direkt olarak Batı müziğinden etkilenmediğini, fakat oryantal müzik denilen Arap ve Türk müziğinden ve seslerinden etkilendiğini söylüyor. Devamında ise bağlamaya Avrupa içerisinde genel geçer bir kitleden ziyade müzik ile profesyonel bağlamda ilgilenen kişilerin özel bir ilgiyle yaklaştıklarını ifade ediyor.

Bağlamanın Göç Kültüründeki Önemi

Anadolu’da bağlama ve insan arasında çok derin bir duygusal bağ oluşmuştur. Bu duygusal bağ Anadolu’dan Avrupa’ya göçen insanlarla birlikte taşınmıştır. Bilhassa sürgün tecrübesi yaşayan insanlarda bağlama önemli bir yer edinmiş, teselli aracı olmuştur. Türkülerde işlenen gurbet teması, iş göçü döneminde de kendini doğal olarak göstermiştir. Göç tecrübesi edinmiş insanlar için hasret ve gurbet derin manalara sahiptir. Nachtmanova da bağlamanın en iyi şekilde aktarabildiği duygunun hasret olduğunu belirtiyor. Hâliyle bağlama, ana vatanlarından uzakta yaşayan göçmenlerin gözünde önemli bir yer tutuyor.

Bağlama tüm Anadolu müzik kültürünü kapsayan bir enstrümandır. Yaşanmışlıkları anlatanlara en güzel şekilde eşlik etmiş ve insanlar bağlama çalarak teselli bulmuşlardır. Tam da burada bağlamanın göç eden bir insan için ne derece önem taşıdığı ortaya çıkmaktadır. İşçi göçü kontekstinde bağlamayı ele aldığımız zaman birçok resim canlanır zihinlerde. Örneğin Münih tren garının 11. peronuna elinde bir bavul ve sırtında bağlaması ile ayak basan bir göçmen resmi canlanır. Ya da göçmenlerin bir sazın etrafında toplanıp birlikte türkü söyledikleri bir kare gözlerimizin önüne gelir. 

Bağlamada insanlar kendilerini bulmuşlardır. Bu durum sadece Türklere ve bağlamaya has bir durum değildir elbette. Göç tarihi boyunca insanlar kültürel kimliklerini ifade eden, koruyan farklı unsurlara sarılmışlardır. Bağlama da göç edenler için duygularını ifade edebildikleri bir enstrüman hâline gelmiştir. Bağlama, birçok insan için ana vatan ezgisi demektir. Hatta bu enstrümana kutsal bir mana yükleyen bir Alevi topluluğu söz konusudur. Âşık ve ozan yörelerine hâkim olan ve bağlamaya kutsal bir karakter yükleyen Alevi toplumunda bağlama, ibadet aracı olarak da kullanılan bir enstrümandır. Bağlamayı birçok alanda özel kılan durumlardan biri de budur.

Avrupa’da Bağlama Kursları

Göç ile birlikte, göçmenlerin kültürlerine ait enstrümanlar da Avrupa’ya geldi. Max Frisch’in dediği gibi, işçiler çağırılmıştı ama insanlar gelmişti. Hâliyle bu insanlarla birlikte sesleri, tatları, kimlikleri ve kültürleri de gelmiş ve bir zaman sonra yerleşmişti. Avrupa’daki Türk topluluğunun bu kültürel unsurlarını nesilden nesile aktarmak ve muhafaza edebilmek için açtığı müesseselerden biri de saz kurslarıdır. Bu bağlamda saz/bağlama kursları da zaman içerisinde birer birer açılmaya başlamıştır. Önceleri gönüllü olarak derneklerde başlayan bağlama kursları, bugün profesyonel anlamda müzik okullarına taşınmıştır. Türklerin çoğunluğu oluşturduğu bazı devlet okullarında dâhi çocuklar bağlama öğrenme imkânına sahipler.

Aileler çocuklarını bağlama kurslarına çok farklı sebeplerden dolayı kayıt ettirebiliyorlar. Kazım Bey günümüzdeki kursların durumunu ise şu şekilde anlatıyor: “Günümüz bağlama hocaları her şeye vâkıf değiller. Genellikle kısa sap üzerinden gerçekleştiriyorlar eğitimlerini. Fakat asıl bağlama uzun saplıdır. Şunu da belirtmek isterim, burada bağlama kursları hocaların da eğitimine göre çok yerel kalıyor. Kayserili hoca sadece Kayseri yöresini, Sivaslı Sivas yöresini öğretiyor. Yani birçok hoca Türkiye coğrafyasını kucaklayamıyor, kapsayamıyor. Ben isterim ki herkes konservatuvardaki gibi bağlamayı en doğru hâli ile çalmayı bilip, tarihi ve düzenini öğrenerek öğretebilsin.”

Birçok aile, çocuklarını bu kurslara bağlamayı iyi çalabilmesinden ziyade kültürünü öğrenmesi ve muhafaza etmesi için gönderiyor. Aynı şekilde bağlama kurslarının bir diğer önemli işlevi de Türkçe öğrenimi. Ayrıca bu kurslarda çok ciddi bir kültürel ve sosyal faaliyet imkânlarının oluştuğunu da söyleyebiliriz. Bağlama ile ilk temasını bir bağlama kursunda gerçekleştiren Nachtmanova da Türkçe ile yine bir bağlama kursunda tanıştığını söylüyor. Kazım Bey ise çocukların Türkçe konuşmakla alakalı bir özgüven sorunu olduğuna dikkat çekiyor: “Birçok çocuk, kursa ilk geldiği zaman fazla konuşmamayı tercih ediyor. Türkü söylemek ve kurs içerisinde Türkçe konuşmak, birçok çocuğun dile dair bir özgüven kazanmalarına vesile oluyor.”

Bağlama Bir Hayat Felsefesidir

Bağlama, davul ya da zurna kadar sesli bir enstrüman olmasa da kendisini bir mekânda çok iyi gösteren bir enstrüman. Ayrıca müzikal manada telli çalgılar içerisinde her şeyi başarabilecek bir enstrüman. Kazım Çevik, “Bağlama en iyi şekilde doğruluğu anlatır.” diyor. Bağlama, çalan veya dinleyen açısından bir dünya görüşünü de ifade edebilir, bir enstrümanı da. Kazım Çevik’in de dediği gibi, “Bağlama dediğin üç tel bir tahta, boyun eğmemiş ne taca ne tahta.”

Hatice Çevik

Hochschule-Niederrhein’da yüksek lisans İletişim Tasarımı öğrencisi ve illüstratör olan Hatice Çevik Perspektif redaktörlerindendir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler