'Dosya: "Avrupa'da Göç ve Müzik"'

Bu Şarkılar Benim Vatanım

Dinlenilen ve üretilen müzik, sahip olunan kimlik ve içinde bulunulan kültürel alan ile şekillenir. Göç eylemi de sonuçları itibarıyla ciddi bir kültürel hareketliliğe ve karşılaşmaya şahitlik eder. Peki bu kültürel hareketlilik ve karşılaşma mevcut müzik kimliğimizi nasıl etkiler?

Müzik zevki içine doğduğumuz kültür alanına ve yaşadığımız sosyal yapıya göre oluşur ve değişir. Bu bağlamda müzik, bilgiye bağlı bir şey olarak düşünülmez. Zevk ve haz dediğimiz duygular epistemolojik anlamda pürlük, saflık barındırmaz. Antropolojik açıdan da âri bir zevk ve güzel bilgisi yoktur. Yine de diyebiliriz ki, yaşam döngüsü, süreçler, kim olduğumuz sorusuna verdiğimiz cevaplar, neyi dinlediğimiz konusunda ipuçları verir. O hâlde, dinlediğimiz ve ürettiğimiz müzik, içinde bulunduğumuz kültürel alan ve sahip olduğumuz kimlik ile şekillenir. Yani ne dinliyorsak aslında oyuzdur.

Göçün, Göçmenin ve Göç Edilen Coğrafyanın Müzik Kimliği Üzerindeki Etkisi

Bu yazıda göçmenin müzik kimliğini nasıl oluşturduğunu birtakım etnomüzikolojik örnekler ile açıklamaya çalışacağım. Göç literatürü düşünüldüğünde, içerisindeki bazı kavramlar -göçmen, mülteci, sürgün, yerinden edilme, diaspora, azınlık vb.- birbirlerinden farklı anlamlara sahiptir. Zorunlu ya da istemli olarak, yaşadığı ülke içinde ya da ülke aşırı yerlere giden kişiler göçmendir. Statüsü ve kabulü, gidilen yerlerin kurallarına göre şekil alır. Resmî ya da gayriresmî, her ne şekilde olursa olsun, bu eylem beraberinde yeni karşılaşmaları, karmaşıklaşmayı, yeniden üretimi veya donuklaşmayı getirir. Her bir göç ve göç hareketi ciddi bir kültür hareketliliğinin ve karşılaşmasının alanını/mekânını oluşturur.

Aynı şekilde göçün de farklı biçimleri mevcuttur. İmparatorluklar çağından bu yana, kırdan kente ya da bir başka coğrafyaya yapılan toplu göçler veya bireysel göçler göç edilen coğrafyalara hep bir kültür değişimi ve belleği bırakmıştır. Sebebi savaş, ticaret ya da eğitim, her ne olursa olsun, insanlar beraberlerinde bir değer bilgisi ve mirası taşırlar. İşte müzik bu değer bilgilerinin taşınması, üretimi, tüketimi ve yeniden üretimi konusunda bariz ipuçları verir.

Göç bağlamında en önemli olgulardan biri de diaspora kavramıdır. Sosyal bilimcilerin sıkça kullandığı bu kelime, ilk defa Kitab-ı Mukaddes’te Babil’den ayrılan Yahudiler için kullanılır. Kavram özünde anayurtlarından ayrı düşen toplulukları, yaşadıkları yerde bir gün anavatana dönme planları ve yatırımları yapan toplulukları işaret eder. Geleneksel diaspora kavramı Yahudi, Ermeni ve Yunan göçmenlerine gönderme yaparken, günümüz diaspora kavramı misafir işçiler, mülteciler gibi grupları da işaret eder. Devletler tarafından tanınsın ya da tanınmasın, azınlıkların ve diasporaların çoğunluk toplumla aralarında belirli bir mesafe vardır ve içe kapanık bir hâlde bulunurlar. O yüzden devletler, bir çeşit kültür kaynaşımı, homojenleşme ve asimilasyon yönlendirmesi yaparlar. 

Bu gruplar da bagajlarında bulunan kültür elementlerini kimliklerinin sembolü ve göstergesi olarak kullanırlar. Bayramlar, dinî ve dünyevi kutlamalar, evlilik, sünnet, ölüm gibi geçiş törenleri mümkün oldukça konservatif bilgilerle yapılır. Yine de kültürel etkileşim, karşılaşma gibi kontrol dışı etmenler vardır. Bu etmenlerin etkisiyle mevcut uygulamalar yeniden şekil alır, tüketilir ve üretilir. Aynı zamanda çoğunluk toplum ile göçmen gruplar içerisinde bir değiş tokuş da söz konusu olur. Son zamanlarda devlet politikaları marjinalleşme ve gettolaşmanın önüne geçmek için, çok kültürcülük, adaptasyon ve entegrasyon gibi projeleri ortaya koymakta ve alana yaymaktadır. 

Kimliksel-Kültürel Göstergelerin Bir Tezahürü Olarak Müzik

Göçmenlerin göç ettikleri coğrafyaya beraberinde getirdikleri kültür bagajının en önemli unsuru olan müzik konusunda örnekler verelim. Azınlık bilgisi ekseninde Osmanlı İmparatorluğu’nu örnek olarak gösterebiliriz. Millet sistemi içerisinde Müslüman ve gayrimüslim olarak tebaa ayrımını yapan Osmanlı Rumlar, Yahudiler ve Ermeniler gibi gayrimüslim tebaaya çoğunluk Müslüman toplumu içerisinde azınlık statüsü vermiştir. Anadolu’nun yerlileri ve sonradan büyük göçlerle gelmiş azınlıklar, sinagog ve kilise duaları gibi bayram ve yıldönümü etkinliklerinde dinî ve dünyevi müzik geleneklerini Osmanlı coğrafyasında uygulamış ve sürdürmüşlerdir. Bu coğrafyalarda dinî ve dünyevi müzik kültürleri çok dilde ve karşılıklı etkileşimin en güzel örneklerini vermiştir. 

1970’lerden sonra sıkça duymaya başladığımız “etnik” kavramı için verilebilecek en güçlü örnek ise Anadolu’dur. Etnik, kelime kökeni itibarıyla kavim, ulus anlamına gelir ve köke, kültürlere, aile köklerine, ırk yahut bölgeyi referans veren yerel kültürlere atfedilir. Türkiye bu çeşitlilik açısından oldukça zengindir. Farklı dillerdeki ve müzik biçimlerindeki örnekler tam bir amalgam alaşım oluşturur. Bu bağlamda Türkiye müzik kültürleri bir parçası düşünce teması bozulan bir mozaik değildir. Birbirine karışmış, bin yılların harmanı ile aroması eşsizleşmiş bir ahenktir. 

Sürgün ve yerinden edilme mefhumunu yaşayan Kırım Tatarları ve Ahıska Türkleri de bugün dünyanın farklı yerlerinde dağınık hâlde yaşarlar. Stalin dönemi sürgünleriyle vatanlarından koparılan bu insanlar dünyanın farklı yerlerinde vatandaşlık hakları ve yaşama hakları için mücadele etmeye devam etmektedirler. Yaşadıkları ülkelerde daha kapalı ve geleneklerini sürdüren bir yapıları olan bu topluluklar kendilerine özgü müziklerini de korumaktadırlar.

Bir diğer örnek mahiyetinde, mülteci ve sığınmacı olarak Türkiye’de yaşayan Suriyeli göçmenleri ele alalım. Özellikle Suriye ve Arap müzik kültürünün izlerini İstanbul başta olmak üzere şehirlerin sokaklarında ve kamp yerlerinde duymak mümkün. Ayrıca bu göç, yapılan uygulama projeleri ve yeni medyanın iletişim hızını artırması ile müzikte yeni etkileşim alanları oluşturmaktadır.

Avrupalı Türklerin İzlediği Sivil Kültür Politikaları Ekseninde Müziğin Konumu

İşçi göçü ve ekonomik nedenlerle Avrupa’da büyük bir diaspora hâlinde yaşayan Euro-Türkler güçlü bir tireli kimlik örneğidir. Kendi kültür bilgilerini korumak için, içe kapanık yaşayan ve geri dönmeyi hedefleyen ilk neslin ardından, bugün Avrupa’nın içinde yaşayan, Avrupa doğumlu Euro-Türkler üç türlü sivil kültür politikası girişimine sahiptirler. İlki, Türkiye’de var olan yapıları takip ederek daha konservatif bir yaklaşım sergilemek; Türk sanat müziği koroları, bağlama kursları, resmî törenlerde bir çeşit Türklük bilgisinin yenilenmesi ve özellikle dinî müzikteki yeteneklerin gelişmesi için Kur’an kursları, ilahi ve ezan okuma yarışmalarını düzenlemektir. İkincisi, Almanya sivil toplum ve müzik kuruluşlarıyla ya da Alman sanatçılarla iş birliği yapılarak üretilen ve yaygınlaşmaya başlayan sentez-entegre üretimlerdir. Üçüncüsü ve sonuncusu, bir çeşit marjinalleşme ve güç gösterisi içeren alt-karşı kültür müzik örnekleridir. Bu Almanya politikalarına karşı duruş sergilemek ya da üçüncü ve dördüncü neslin arada kalmışlık hislerine tercüman olmak için üretilen müzik kültürüdür. 

Göç ve müzik ile ilgili örnekler çok geniş bir alana sahip. Köyden kente göç, yaylak ve kışlak göçleri gibi uzun bir çalışma alanı mevcut. Diğer yandan müziğin göçü de özel olarak incelenmesi, yazılması gereken bir alan. Bildiğimiz bir şarkının farklı dillerde ve coğrafyalarda, farklı amaç ve yorumlarla söylenmesi örnekleri oldukça fazla. Basit bir örnekle, Üsküdar türküsü olarak bildiğimiz “Üsküdar’a Gider İken” isimli halk şarkısının Balkanlar başta olmak üzere bilinen on bir faklı dilde ve anlamda söylendiğini görülebilir. Aynı eser, aşk ve sevda şarkısı, savaş şarkısı, ilahi ya da bir ninni olarak da karşımıza çıkar. Ve her kültür bu eserin kendi malı olduğunu iddia eder. 

Müzik ve göç teması, her biri özgün ve özel hikâyelere sahiptir. Bu örneklerin her biri, ayrı geçmişlere, sebeplere ve sonuçlara dayanır. Sermayenin oluşturduğu popüler kültür daha tek tip bir müzik anlayışı, görsele ve tüketime dayalı bir pazar sunsa da çoğunluk toplum içine sonradan gelmiş gruplar yerleşiklik statülerine göre muhtelif müziksel unsurlar barındırır. Bu unsurlar göç edilen coğrafya ile kültürel olarak etkileşir ve mevcut unsurlar yeniden şekillenerek ve üretilerek zenginleşme gösterir.

Mehtap Demir

Etnomüzikolog-Halk Müziği Yorumcusu ve Kemane İcracısı Doç. Dr. Mehtap Demir, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı bünyesinde bulunan Etnomüzikoloji ve Folklor Anabilim Dalının kurucu başkanı ve öğretim üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler