'Anatomi Serisi'

Misafir İşçi Kimdir?

Gastarbeiter (Tr. “misafir işçi”) terimi, Almanca sözlüklerde sınırlı bir süre için kendi ülkesi dışında çalışan yabancı iş gücü olarak tanımlandı. Misafir işçileri özel kılan ise, bu işçilerin büyük çoğunluğunun gittikleri ülkelerde kalıcı olması. Perspektif Anatomi Serisi, misafir işçileri ele alıyor.

Almanca sözlüklerde sınırlı bir süre için kendi ülkesi dışında çalışan yabancı iş gücü olarak tanımlanan Gastarbeiter (Tr. “misafir/konuk işçi”, İng. “guest worker, migrant worker”), günümüzde genellikle tarihsel bağlamda kullanılmakta olan bir terim. Bu işçiler Almanya’ya 1955 ila 1973 yılları arasında uygulanan misafir işçi programı (Alm. “Gastarbeiterprogramm”) çerçevesinde getirildi. Kamusal hayatta bu terim yerine artık yabancı işçi Alm. “ausländischer Arbeitnehmer”) veya göçmen (Alm. “Migrant”) terimleri yerleşmiş bulunmakta (duden). Misafir işçi tamlamasında yer alan misafir nitelemesi hem işçiliğin süresini hem de yasallığını ima etmekte. Zira misafir kapıdan girer ve ebedi kalmaz. Yani misafir işçi, ev sahibi ülkede yaşamasına ve çalışmasına geçici olarak izin verilen yabancı uyruklu çalışan anlamına gelmekte.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başta Almanya olmak üzere çeşitli Batı ve Kuzey Avrupa devletleri ülkelerinin yeniden inşası için İtalya, İspanya, Yugoslavya, Fas, Portekiz, Tunus ve Türkiye’den çeşitli anlaşmalarla ülkelerine iş gücü getirdi. Bu iş gücü, uygulanan programlar doğrultusunda Gastarbeiter olarak adlandırıldı. Nazi döneminde de Almanya’da yabancı işçiler (Alm. “Fremdarbeiter”) vardı. Ancak savaş sonrası yabancı işçi tanımlamasındaki olumsuz çağrışım sebebiyle “yabancı işçi” yerine “misafir işçi” terimi kullanıldı (Leitner, 1983:12). Almanya’nın yaptığına benzer misafir işçi programları Hollanda ve Belçika’da Gastarbeider Program (Hollandaca); İsveç, Danimarka, Norveç ve Finlandiya’da ise iş gücü göçü anlamına gelen Arbetskraftsinvandring (İşveççe) olarak adlandırıldı. Doğu Almanya’da ise misafir işçiler için sözleşmeli işçi anlamına gelen Vertragsarbeiter terimi kullanılıyordu.

Misafir işçilerin çoğu, ülkelerine geri döndüklerinde yapmayı planladıkları işler için para biriktiren, ailelerine rahat yaşam şartları sunmak için tasarrufta bulunan erkeklerdi. İşçilerin gittikleri ülkelerde geçici bir süre kalacakları öngörülmekteydi. Kendileri de gittikleri ülkede birkaç yıldan fazla kalmak niyetinde değildi. Ancak bu işçilerin büyük bir çoğunluğu değişen şartlar ve eğilimler sebebiyle ülkelerine geri dönmediler, gittikleri ülkelerin kalıcı sakinlerinden oldular. Günümüzde misafir işçiler ve onların soyundan gelen kuşaklar, yaşadıkları ülkelerde dikkate değer bir topluluk oluşturmuş durumda. Bu durum yalnız Avrupa ülkeleri için söz konusu değil. Avrupa dışında başka ülkelerde de misafir işçilikten doğan topluluklar oluştu. Mesela Japonya’da büyük bir Koreli misafir işçi topluluğu söz konusu. Aynı şekilde Amerika’da da iş gücü piyasasının tarım gibi belirli alanlarındaki ihtiyaçları karşılamak için misafir işçi programları geliştirildi. Bu işçiler için çeşitli şartlara sahip vizeler düzenlendi.

misafir işçi

Batı Almanya’da Misafir İşçiler

Dönemin Batı Almanya hükümetleri 1955 ila 1968 yılları arasında bazı ülkelerle ikili istihdam anlaşmaları imzaladı. 1955’te İtalya, 1960’ta İspanya ve Yunanistan, 1961’de Türkiye, 1963’te Fas ve Güney Kore, 1964’te Portekiz, 1965’te Tunus ve 1968’de Yugoslavya ile imzalanan bu anlaşmalarla, misafir işçilerin sanayide az nitelik gerektiren işlerde istihdamı mümkün oldu (Özcan, 2004). Bu anlaşmaların çeşitli gerekçeleri vardı. Öncelikli olarak Almanya 1950’lerde ekonomik mucize (Alm. “Wirtschaftswunder”) olarak nitelenen bir dönemi yaşıyordu ve mevcuttan daha fazla iş gücüne ihtiyaç duyuyordu. Aslında savaş sonrası bu hızlı toparlanmanın arkasında Batı bloğu müttefiklerinin desteği vardı. Zira onlar Soğuk Savaş dönemi için güçlü bir müttefike ihtiyaç duyuyorlardı. Federal Almanya Cumhuriyeti, daha fazla yıkım yerine ABD’nin savaştan zarar gören Avrupa ülkeleri için inşaat yardımı olarak düzenlediği Marshall Planı’ndan yararlanmayı tercih etti.

1950-1963 yılları arasında sanayi üretimi reel olarak yüzde 185 arttı. Federal Cumhuriyet başlangıçta yüksek olan işsizliğin hızla üstesinden geldi.1950’lerin sonunda tam istihdama ulaşıldı. Hızla büyüyen ekonominin yanında doğum oranlarının düşük olması, meslek eğitimi süresinin uzatılması, haftalık çalışma saatlerinin azaltılması, ortalama emeklilik yaşının artması ve askeriyenin genişletilmesi iş gücü piyasasında darboğazlara sebep oldu. Bütün bunlara Berlin Duvarı’nın inşası (1961) sebebiyle Doğu Almanya’dan gelen işçi akışının durması da eklenince (Herbert 2001:208; Herbert ve Hunn 2007:703) artan talebin karşılanmasında en büyük engel iş gücü kıtlığı olarak belirdi.

İş gücü göçü, göçmen kökenlilik, çokkültürlülük, çifte vatandaşlık gibi sıkça kullanılan kavramları Anatomi Serisi’nde açıklıyoruz. Anatomi Serisi’nin diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
TIKLA

Ekonominin canlılığı için tehcire uğramış çok sayıda kişi ve mülteci istihdam edildi. Kadınlar savaştan sonraki ilk dönemde birçok sektörde çalışıyordu. Adenauer hükümeti, kadın istihdamı konusunda köklü bir değişimle kadınların yalnızca evleninceye kadar çalışabileceğine kara verdi. Bu karar sonrasında çalışan evli kadınlar, evlerine döndü. Özellikle tarım, madencilik ve yol yapımı gibi alanlarda işçilere acil ihtiyaç vardı. Nihayet 1950’lerin ortalarında birçok girişimci yabancı iş gücü piyasalarında çare aramaya başladı. İşverenler ve hükümet açısından, şirketlerin kârını korumak için böyle bir yola başvurmak doğaldı (Knortz 2008:76-77).

Hükümetin bu doğrultudaki talebine Güney Avrupa ülkelerinden cevap geldi. Misafir işçi gönderen hükümetlerin çoğu bu şekilde bir istihdamın kendi işsizlik sorunlarını hafifleteceğini, bu işçiler yoluyla ülkelerine bilgi, tecrübe ve döviz akışının sağlanacağını umuyordu. Alman tarafı ise misafir işçi politikasını bir tür kalkınma yardımı ve Avrupa entegrasyonuna katkı olarak sundu (Herbert ve Hunn 2007: 704-705). Bu politikanın taraflara hiçbir olumsuzluk getirmeyeceği düşünüldü. Zaten taraflar bütün olup bitenin sınırlı bir dönemi kapsaması gerektiğinde hemfikirdi (Herbert 2001: 210-211). Ayrıca Almanya’nın teknik ilerlemesinin yabancı işçilere olan ihtiyacı uzun vadede ortadan kaldıracağı bekleniyordu. İş sözleşmesinin bitiminden sonra yabancı işçilerin ülkeyi terk etmesi planlandı.

1960 yılında, misafir işçilerin sayısı 686 bin, toplam Alman nüfusunun yüzde 1,2’siydi. Bu aşamada en önemli kaynak ülke İtalya idi. 1961’den sonra büyük ölçüde kırsal kesimden gelen Türk vatandaşları kısa sürede Batı Almanya’daki en büyük misafir işçi grubu hâline geldi. 1973’e gelindiğinde en önemli menşe ülke artık İtalya değil; tüm yabancıların yüzde 23’ünün anavatanı Türkiye idi. Diğer menşe ülkeler arasında Yugoslavya (yüzde 17), İtalya (yüzde 16), Yunanistan (yüzde 10) ve İspanya (yüzde 7) bulunuyordu. (Özcan, 2004). Yukarıda sıralanan ülkelerle yapılan anlaşmalar çerçevesinde ülkeye misafir işçi akını başladı. Portekizli Armando Rodrigues de Sá, 10 Eylül 1964’te bir milyonuncu misafir işçi olarak Köln-Deutz tren istasyonunda bir motosiklet ve bir buket çiçekten oluşan hediye ile karşılandı. Misafir işçiler zamanla yeni meslekler öğrenmiş olsalar da genelde fabrika ve inşaatlarda vasıfsız işçi olarak çalıştılar.

Misafir İşçilerin Yaşam Koşulları

Misafir işçi ifadesinin süreç içinde yabancı işçi, ardından da doğrudan yabancı olarak adlandırılması, ev sahibi toplumun dilinden değişimin yansımasını ifade etmekte. Misafir işçi, yeni yaşam alanlarında sürekli sorunlarla birlikte anıldı. Önce istihdam ve barınma sorunları, zamanla da entegrasyon sorunları misafir işçiler ve çoğunluk toplumu arasındaki ilişkiyi şekillendirdi.

Günlük yaşamın seyrini iş ve ikamet sorunları belirliyordu. Eş ve çocuklarını aile birleşimiyle yanlarına alıncaya kadar işçi yurtlarında (Alm. “Heim”) barındılar. Kendileri dâhil kimse misafir işçilerin uzun kalacağını hesaplamamıştı. Gelen işçilerin kitlesel bir dalga oluşturacağı düşünülmüyordu. İş verenler konaklama maliyetlerini düşük tutmak için söz konusu yurtları düzenledi. 1962’de misafir işçilerin yaklaşık üçte ikisi bu tür mekanlarda yaşıyordu (Herbert 2001:212-14). Yetkililer tarafından bu yurtlar için 1964 yılında 6 kişilik odalarda kişi başına 4 metrekare alan, 1971’de maksimum dört kişilik odalarda kişi başına 6 metrekare uyku alanı veya 8 metrekare yaşam alanı planlandı. Ancak yurtlar bu asgari standartları karşılamıyordu. 1971’de Kuzey Ren-Vestfalya’daki istihdam büroları işçi yurtlarını kontrol ettiğinde bunların yüzde 46’sının asgari gereklilikleri karşılamadığını tespit etti (Höhnev.d., 2014).

Misafir işçilerin sayısı 1964’ten 1970’lerin başına kadar artmaya devam etti. Birçoğu sözleşmelerinin süresi dolduktan sonra geri dönse de kalanların sayısı arttı. Zira kalanlar anavatanlarında bulunan aile üyelerini Almanya’ya getirdiler. Misafir işçilerin aile birleşiminden sonra tercih etmek zorunda kaldıkları ikamet koşulları ev sahibi toplumdan bir çeşit ayrışmayı (İng. “segregation”) işaret etmekteydi. Onlar genelde banliyölerde yer alan eski, dar, bakımsız konutlarda; çoğunluk toplumundan kimseler için cazip olmayan mekanlarda ikamet ettiler. Zemin katta yer alan, bu sebeple çoğunlukla güneş almayan ve nemli olan bu konutların bazılarında su ve tuvalet de bulunmuyordu.

Sonuç Yerine

Yabancı işçilere olan talep, Almanya’nın bir ekonomik durgunluk dönemine girdiği 1973’te düştü. Hükümet, yabancı işçi çalıştırma yasağı ilan etti ve ülkede hâlâ artmaya devam eden yabancılara dair politikalar geliştirmeye başladı. Bu döneme kadar misafir işçilerin büyük bir kısmı, rotasyon ilkesine rağmen daha uzun süreli veya süresiz oturma izinlerini zaten almıştı. Buna ek olarak, İtalyanlar artık serbest sınır ötesi hareket hakkına sahiptiler. Bu hak, 1968’de Avrupa Topluluğu’nun tüm üye ülkelerine genişletildi. Dönme fikri eski bir anıya dönüştü. Misafir işçilerin planı, Almanya’da kalıcı ikametti.

Misafir işçilerin bir kısmı anavatanına dönerken, kalanların ailelerini yanlarına getirmesiyle göç, yüksek seviyelerde devam etti. Böylece yabancıların sayısı 1980’lerde aşağı yukarı sabit seviyede, 4 ila 4,5 milyon arasında kaldı. Ancak göçmenlerin işgücüne katılımı azaldı.

1988’de Almanya’daki 4,5 milyon yabancı, toplam nüfusun yüzde 7,3’ünü oluşturuyordu. Bunların 1,6 milyon kadarı ücretli ve maaşlıydı; 140 bin kişi serbest meslek sahibiydi. En önemli menşe ülkeler, eski işe alım ülkeleri olarak kaldı. Yunanistan, Avrupa Topluluğu’na tam üyeliği nedeniyle dolaşım özgürlüğü açısından özel bir statüye sahipti. İspanya ve Portekiz ise bu statüye ancak 1992’de ulaşabildi (Özcan, 2004).

Almanya’ya misafir işçi olarak gelen kişilerin çoğu, burada kalmayı tercih etti. Aile birleşimi hakkından yararlanarak eşlerini ve çocuklarını yanlarına aldılar. Zamanla Helmut Kohl gibi kimi politikacılar ülkede bulunan yabancıların sayısını azaltma vaatleriyle seçim başarıları elde etti. 1983’te yabancıların anavatanlarına dönmelerini teşvik için özel bir yasa bile çıkarıldı. Ancak misafir işçiler ve aileleri geri dönmedi. Yabancıya, göçmene, göçmen kökenliye, vatandaşa evirildiler. Ömürlerini göç ettikleri ülkede tamamladılar, cenazeleri döndü belki ama kendileri dönmeyi tercih etmedi. Geri dönmek yerine işçi olarak gittikleri ülkede işveren, birlikte imar eden, kuşaklar yetiştiren bireyler olarak kalmayı tercih ettiler.

Kaynaklar:

Herbert, U. (2001). Geschichte der Ausländerpolitik in Deutschland. München: Verlag C.H. Beck.
Herbert, U. & Hunn, K. (2007). Beschäftigung, Soziale Sicherung und soziale Integration von Ausländern. In 1957-1966 Bundesrepublik Deutschland. Sozialpolitik im Zeichendeserreichten Wohlstandes. Geschichte der Sozialpolitik in Deutschland seit 1945, Hrsg. Michael Ruck und Marcel Boldorf, 685-724. Baden-Baden: Nomos.
Höhne, J. & Linden, B. & Seils, E. & Wiebel, A. (2014). “Die Gastarbeiter Geschichte und aktuelle soziale Lage”, WSI-Report: (Erişim: 21.01.21).
Knortz, H. (2008). Diplomatische Tauschgeschäfte. “Gastarbeiter” in der westdeutschen Diplomatie und Beschäftigungspolitik 1953-1973. Köln: Böhlau Verlag.
Leitner, H. (1983). Gastarbeiter in der städtischen Gesellschaft: Segregation, Integration und Assimilation von Arbeitsmigranten am Beispiel von jugoslawischen Gastarbeitern in Wien. Campus-Verlag, Frankfurt am Main.
Özcan V. (2004). “Germany: Immigration in Transition”, Migration Policy Institute. (Erişim: 20.01.21)

Ahmet Aslan

Bir dönem Almanya’da ikamet etmiş olan Ahmet Aslan, Din Sosyolojisi alanında doktorasını tamamlamış olup gençlik, değerler ve göç sosyolojisi alanlarında araştırmalarını sürdürmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler