Solingen Saldırısının Ardından: Almanya’nın İltica Politikası Nasıl Değişti?
Geçen yıl 23 Ağustos’ta Solingen’deki bir festival alanında gerçekleşen bıçaklı saldırı, yalnızca üç kişinin ölümüne ve sekiz kişinin yaralanmasına yol açmadı. Olay, Almanya’nın iltica, göç ve güvenlik politikalarının seyrini de değiştirdi.

23 Ağustos 2024 akşamı, Solingen şehrinin 650. yıl kutlamaları kapsamında düzenlenen festivalde kalabalığa bıçaklı saldırı düzenlendi. Saldırıda üç kişi hayatını kaybetti, sekiz kişi ise yaralandı. Fail, 26 yaşındaki Suriye vatandaşı Issa Al H. kısa süre sonra gözaltına alındı. Federal Başsavcılık, zanlıya 3 kişiyi öldürme, 8 kişiyi öldürmeye teşebbüs etme ve terör örgütü üyeliği suçlamalarıyla dava açtı.
2025 yılının başında ise Federal Başsavcılık saldırıyla ilgili resmî iddianameyi açıkladı. Dava Düsseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesi’nde “devlet güvenliği davası” kapsamında açıldı. Sanık, duruşmalar sırasında suçunu itiraf etti. Ancak saldırının ardından asıl tartışma, mahkeme salonunun dışında, Almanya’daki göç ve güvenlik politikalarının aldığı yön hakkında yaşandı. Solingen saldırısı ile Almanya’da zaten hararetli olan iltica tartışmaları yeniden alevlendi. Bir yıl içinde atılan adımlar, Almanya’nın göç politikasındaki sertleşmenin somut örneklerini oluşturdu:
“Güvenlik Paketi” Uzlaşısı
Solingen saldırısının ardından Federal İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığı bir “Güvenlik Paketi” üzerinde uzlaştı. Paket üç başlığa ayrılıyordu: 1) Silah Kanunu’nda değişiklikler yapılması, 2) İslamcılıkla mücadele, 3) Düzensiz göçün azaltılarak sınır dışı etmelerin arttırılması. Paketin özellikle sınır dışı etme ve göçü caydırma maddeleri, ülkedeki kozmopolit ve çeşitlilik yanlısı seslerden sert eleştiriler aldı. Bazı yorumlarda, mültecilerin tamamının suçlularla ilişkilendirilmesi ve tüm grup üyelerinin cezalandırılması riskine dikkat çekildi.
Bıçak Yasakları: Federal Silah Kanunu, 31 Ekim 2024 tarihinde değiştirildi. Böylelikle Almanya’daki kamuya açık kalabalık etkinliklerde bıçak taşımayı yasaklayan yeni düzenleme yürürlüğe girdi. Festival, spor etkinlikleri, fuar, sergi, pazar gibi kalabalık yerlerde ve tiyatro, sinema, disko gibi eğlence mekanlarında bıçak taşımak yasaklandı. Uzun mesafeli trenler, istasyonlar, otobüs durakları ve terminallerde de bu yasa geçerli. Yasak, bıçağın uzunluğuna bakmaksızın “hemen erişilebilir” şekilde taşınan tüm bıçakları kapsıyor. Kurala uymayanlara 10 bin avroya kadar para cezası uygulanabiliyor. Bu yasaklar ile olası saldırı ve şiddet olaylarını önleyerek halkın güvenliğini artırmak amaçlanıyor.
Sınır Kontrolleri: Düzensiz göç ve insan kaçakçılığını engellemek için ülkede mevcut iç sınır kontrolleri 16 Eylül 2024’ten itibaren genişletildi ve tüm kara sınırlarına uygulandı. Ayrıca polis kapasitesi de artırıldı. 13 Şubat 2025’te ise geçici kontroller 6 ay daha uzatıldı. 2015’ten beri Almanya’nın Avusturya sınırında yapılan kontrollere, Ekim 2023’te Polonya, Çekya ve İsviçre de eklenmişti. Eylül 2024’te ise Fransa, Lüksemburg, Hollanda, Belçika ve Danimarka sınırlarında da kapsamlı kontroller başlatıldı. Almanya’nın sınır komşuları bu uygulamaya tepki gösterdi. Uzmanlar ve sivil toplum kuruluşları, bu uygulamanın AB hukukuna ve uluslararası sığınma standartlarına aykırı olduğu uyarısında bulundu.
ECRE üyesi PRO ASYL, X platformunda şunları paylaştı: “Alman sınırlarında kitlesel geri itmeler. Artık sadece sağcı radikallerin hayali değil, sadece muhalefetin popülist talebi değil. Şimdi Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Liberaller hükûmeti altında bir gerçek.”
Amnesty International Almanya, 26 diğer kuruluşla birlikte ortak bir açıklama yayımladı. Açıklamada, “Almanya sınırlarındaki sığınmacı reddi ve sözde acil durum tartışması Avrupa bütünlüğünü tehlikeye atıyor.” denildi ve sığınma politikası sorunlarının yalnızca ortak ve Avrupa düzeyinde çözülebileceği vurgulandı. Alman hükûmetine, “Ulusal düzeyde tek başına hareket ederek Avrupa ile bağını koparmamak ve Avrupa hukuki gerekliliklerini hiçe saymamak” çağrısı yapıldı ve Almanya’nın “hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına” saygılı olması istendi.
İltica Başvurularının Hızlandırılması: Almanya, iltica başvurularını hızlandırmaya başladı. Federal Göç ve Mülteciler Dairesi’ne (BAMF) yaklaşık binin üzerinde yeni kadro tahsis edildi. Özellikle “daha çabuk karar, daha hızlı iade” vurgusu ön planda yer aldı ve düşük kabul olasılıklı dosyalar önceliklendirildi. AB düzeyinde de Almanya’nın bazı müttefikleriyle birlikte “daha hızlı iadeler” ve üçüncü ülke/harici merkez çözümlerine ilişkin görüşmeler yürütüldü. Bu süreçte mültecilerin ülkeden “pinpon topu” gibi başka ülkelere gönderilmesi tartışmaları yoğunlaştı.
Geri Gönderme Yasasının Uygulanması: 27 Şubat 2024’te, Solingen’deki saldırıdan önce yürürlüğe giren “Rückführungsverbesserungsgesetz” (Tr. “Geri Göndermeyi İyileştirme Yasası”), saldırıdan sonra uygulamada hız kazandı. Polis yetkileri arttırılarak arama ve gözaltı imkânları genişletildi, geri gönderme süreçleri hızlandırıldı. Temmuz 2025’te Leipzig’den kalkan charter uçuşuyla, Almanya Ağustos 2021’den bu yana askıya aldığı Afganistan’a toplu geri gönderme uygulamasına geri döndü. Bu adım, kamuoyunda hem güvenlik gerekçeleriyle hem de insan hakları kaygılarıyla büyük tartışma yarattı.
İzleme ve Veri Paylaşımı: Solingen’deki saldırı ideolojik motivasyon taşıdığı için istihbarat servislerinden daha sıkı izleme, veri paylaşımı ve erken uyarı talepleri yükseldi; hükûmet buna kaynak ayırdı ve kurumlar arası koordinasyon talimatları verdi. Bu uygulamalar, kişisel veri takibi ve bazı göçmen profillerinin denetim altına alınması anlamına geldi. Ayrıca güvenlik makamlarına yeni dijital yetkiler verildi. İnternet verilerinin biyometrik karşılaştırması (yüz tanıma) ve yapay zekâ tabanlı analizler artık kullanılabilecek. Bu adımlar, şüphelilerin daha hızlı tespit edilmesini sağlarken, sivil özgürlükler açısından yeni tartışmalar yarattı.
İslamcılığı Önleme Görev Gücü: Almanya Federal İçişleri Bakanlığı, gençlerin radikalleşmesini önlemek amacıyla “İslamcılığı Önleme Görev Gücü”nü 1 Ekim 2024’te kurdu. Görev gücü ile, gençlerin sosyal medya ve çevrim içi platformlarda maruz kaldığı radikalleşme süreçlerini takip ederek önleyici tedbirler geliştirilmesi hedeflendi. Çalışmalar iki yıl sürecek ve her altı ayda İçişleri Bakanlığına yeni öneriler sunulacak. Görev gücünün kadrosu akademi, güvenlik ve sivil toplumdan dokuz uzmandan oluşuyor. Ancak bazı üyeler geçmişte tartışmalı açıklamalarıyla biliniyor. Bu durum, önleme stratejilerinin objektifliği ve toplumsal güven açısından tartışmalı olabileceğine işaret ediyor.
Aile Birleşimi ve Sosyal Haklarda Kısıtlamalar: Hükûmetin Almanya’ya göçü caydırma hedefi kapsamında aile birleşimi ve bazı sosyal yardımlar sınırlandırıldı. Almanya’da göç politikalarına yön veren yeni yasa, sınırlı koruma statüsüne sahip mültecilerin aile birleşimini iki yıl süreyle durdurma kararı aldı. Bunun yanı sıra sosyal yardımlar da giderek azaltılmaya ve kısıtlanmaya başladı. Sığınmacılara Yönelik Yardımlar Kanunu kapsamındaki mali yardımlar 2024 başında artırılmış olsa da, Ocak 2025 itibarıyla bir azaltma uygulandı. Bu azaltmalar, sivil toplum kuruluşları tarafından eleştirildi. Kuruluşlar, “temel ihtiyaç” tanımında Alman vatandaşları ile sığınmacılar arasında yapılan ayrımın gerekçesiz olduğunu savundu.
Sığınmacılara Yardım Yasasındaki yeni düzenlemeye göre, Almanya’daki iltica başvurusu sahipleri sosyal yardımlarını nakit yerine bir ödeme kartı (Alm. “Bezahlkarte”) aracılığıyla almaya başladı. Almanya’da temel hakların ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi için çalışan bir kuruluş olan, Özgürlük Hakları Topluluğu (Alm. “Gesellschaft für Freiheitsrechte – GFF”), ödeme kartının, mülteciler için yaşamı zorlaştıran bir uygulama olarak öne çıktığını savundu. GFF’nin yaptığı açıklamaya göre bu uygulama, yönetim için çok az fayda sağlarken, mültecilerin ayrımcılığa uğramasına ve insan onuruna uygun bir yaşam sürmelerine engel oluyor. Ödeme kartının getirdiği sınırlamalar, sığınmacıların günlük ihtiyaçlarını karşılamasını daha da zorlaştırıyor ve genellikle daha pahalı hâle getiriyor. Sosyal yardımlar, zaten Almanya’daki asgari yaşam standartlarının altında kalırken, ödeme kartı ile bu durum daha da kötüleşiyor.
Seçim Öncesi Sertleşen Göç Söylemleri
Almanya’da daha öncesinde de buna benzer saldırılar olmuştu. Fakat Solingen saldırısı özellikle Federal Meclis Seçimleri öncesindeki döneme denk geldiği için muhafazakar ve sağ partiler göçle ilgili oldukça sert söylemler benimsedi. Federal hükûmet ise hem güvenlik hem de göçü caydırma taahhütleriyle pozisyonunu sağa yaklaştırdı. Politico ve Guardian gibi uluslararası kaynaklar, Almanya’daki siyasi hattın bu saldırıdan sonra sertleştiğini aktardı.
Bu sertleşen tutum ve uygulamaların da bir sonucu olarak, 2024–2025 verileri, iltica başvurularında belirgin düşüş ve bazı uyruklara yönelik ret oranlarında artış gösterdi. Bu durum, uygulanan caydırıcı politikalar ve küresel göç trendlerinin birleşik sonucu olarak değerlendirildi.
Uluslararası Tepkiler ve AB Hukuku
Almanya’nın sınır kontrolleri ve mültecilerin geri gönderilmesi, AB hukukunda ciddi tartışmalara yol açtı. Avusturya, Almanya’dan geri çevrilen mültecileri kabul etmeyeceğini duyurdu. Hollanda, Almanya’nın uygulamalarına anlayış gösterse de mültecileri geri kabul etme konusunda isteksiz. Polonya Başbakanı Donald Tusk ise sınır kontrollerini Schengen Anlaşması’nın askıya alınması olarak nitelendirdi. Avrupa Hukuku uzmanları, Almanya’nın AB kurallarını göz ardı ettiğini ve Schengen serbest dolaşım ilkesinin açıkça ihlal edildiğini belirtti. AB’nin sığınma sistemi ve bireysel sığınma hakkı risk altında ve popülist tartışmalar güçleniyor.
Federal hükûmet, bu adımları “vatandaşların güvenliği” gerekçesiyle savunurken, hukukçular ve insan hakları örgütleri, özgürlükler ile güvenlik arasında dengenin kaybolduğunu vurguluyor.
Uygulamalar Hukuki mi?
Solingen saldırısı, Almanya’nın göç politikasında “güvenlik eksenli bir dönüm noktası” hâline geldi. Saldırı, Almanya’da güvenlik politikalarının sertleşmesinin ve göç tartışmalarının alevlenmesinin önünü açtı. Güvenlik önlemleri ve sınır kontrolleri halkın güvenlik hissini artırmayı hedeflerken, AB hukukunu ve Schengen serbest dolaşımı ilkesini tehdit etmeye başladı. AB hukukunu zorlayan sınır kontrolleri, uluslararası yükümlülükler ve insani sığınma hakları açısından ciddi çekinceler yaratıyor.
Müslüman topluluklar ve mülteciler üzerinde uygulanan önlemler ise suçun şahsiliği ilkesinin ihlali, potansiyel gözetim ve toplumsal ön yargıların pekişmesi riskini taşıyor. Federal hükûmetin uygulamaları, kısa vadede güvenliği sağlasa da, uzun vadeli toplumsal birlik ve hukuki sorumluluklar açısından büyük soru işaretleri doğuruyor ve toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor. Kısacası Solingen vakası, Almanya’nın güvenlik, göç ve siyasi popülizm arasında giderek derinleşen gerilimini gözler önüne seriyor.
Solingen Bıçaklı Saldırısının Faili Kim?
Suriye’nin Deyrizor kentinde doğduğu belirtilen 26 yaşındaki Issa Al H, 2022’de Almanya’ya gelmiş ve Bielefeld kentinde sığınma talebinde bulunmuştu. Issa Al H’nin iltica talebi Almanya’da reddedildiği için geçen yıl Bulgaristan’a sınır dışı edilecekti. Ancak Issa Al H, Almanya’da saklanarak sınır dışı edilme tarihini geçirdi. Daha sonra sınır dışı edilme işlemi iptal edildi ve Federal Göç Dairesi Issa Al H’ye koruma statüsü verdi. Issa Al H. ardından Solingen’e gönderildi.
Dublin Anlaşması’na göre, bir sığınmacının ilk giriş yaptığı Avrupa Birliği (AB) ülkesi genellikle bu kişinin sığınma başvurusundan sorumlu. Issa Al H’nin Bulgaristan üzerinden AB’ye girdiği için Almanya’dan Bulgaristan’a sınır dışı edilmesinin söz konusu olduğu belirtildi. (P)