'Dosya: "Etnopluralizm Yeni Sağın Entelektüel Kılıfı"'

Etnik Çoğulculuk: Kapsayıcı mı Dışlayıcı mı? 

Çok etnisiteli toplumlarda kültürlerin korunması önemli bir husus olarak karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda etnik çoğulculuk düşüncesi çokkültürlülüğe alternatif bir model teşkil edebilir mi?

@ Shutterstock.com değişiklikler: Perspektif

“Kimlik politikaları” sorunu ve bu sorunun entegrasyon stratejilerine olan katkısı, 20.yy’ın sonundan bu yana siyaset felsefesine yön veren bir konu. Will Kymlicka ve Charles Taylor gibi çokkültürlülük öncülerine göre çok etnisiteli toplumlardaki modern liberalizm, hem ulusal hem de göçmen azınlıkların arayışlarına bir an evvel faziletli bir çözüm sunmalıdır. 

Kymlicka ve Taylor’a göre çokkültürlülük, Quebec, Basque, Valon ve İskoçya halklarının Kanada, İspanya, Belçika ve Birleşik Krallık gibi devletlerden geniş siyasi ve kültürel haklar talep etmeleri için teorik bir temel sağlıyor. Aynı zamanda, liberal çokkültürlülük taraftarları, göçmenlerin oluşturdukları kültürel toplulukların kendi kültürlerini ifade etme ve kamusal alandaki farklılıklarıyla yer alma taleplerini destekliyorlar. Zira toplumsal farklılıkların kamusal görünürlükten ve siyasi meşruiyetten mahrum bırakılması durumunda söz konusu grupların toplumsal olarak damgalanacaklarını düşünüyorlar.

Liberal çokkültürlülük taraflarlarına göre modern demokrasi toplumları, özellikle soğuk savaşın sona ermesinden bu yana, ekonomik modernleşme ve göç dalgası sonucunda zaten çokkültürlü hâle gelmiştir. Buna bağlı olarak liberaller, çokkültürlülüğün yeni toplumsal gerçeklikleri ortaya koyacağını düşünüyorlar. 

 Liberalizm Tek Seçenek Mi?

Amerikalı düşünür John Rawls’un da belirttiği gibi liberal, çok-renkli bir toplum, vatandaşlarına liberalizmi tek bir seçenek olarak dayatmamalıdır. Bunun yerine, liberaller, neyin iyi olduğuna dair farklı düşüncelerin sunularak fikir birliği ettikleri ortak bir zeminde bir araya gelmelidirler. Yani, liberal olmayan Müslüman azınlıkların yaşadığı toplumlarda, Müslümanların yalnızca inançlarına saygı duyulmamalı; bunun yanı sıra yaşam tarzları da göz önünde bulundurularak buna da saygı duyulmalıdır.

Farklı toplulukların bir arada yaşaması ve kamu düzeninin sağlanması için, ince vatandaşlık kavramı (İng. “a thin concept of citizenship”) ve fikir birliği, ulusal vatandaşlık düşüncesinin ve liberalizmin dayatılmasından çok daha faydalı araçlardır. Zira liberalizm, ilkesi gereği tüm vatandaşlardan bireyin özerkliği felsefesini benimsemesini bekler.

Ne var ki, liberaller çok kültürlülüğü yalnızca ahlaki tutum nedeniyle kabul etmemelidir. Kanadalı düşünür Jacob Levy’ye göre, çokkültürlülük, ilkeleri gereğiyle olmasa bile korkudan ötürü kabul edilmelidir. Yani kamu düzenini muhafaza etmek ve dinî azınlıkları öfkelendirmemek istiyorsak liberal olmayan toplumların siyasi dokunun parçası olma iddialarına kulak veren bir tür intibaka açık olmalıyız. Dolayısıyla çokkültürlülük, toplumun parçası olamayan toplulukları kapsayacak tek yoldur.

Son on yılda, çokkültürlülük teorisinin tersi istikametine doğru bir gidişat gözlemliyoruz. Marc Lilla’nın liberaller tarafından desteklenen kimlik politikalarına eleştiri olarak kimlik liberalizminin sona ermesine dair  yazısı henüz yayınlanmadan çok zaman önce, çokkültürlülüğün meşruiyeti birçok insan açısından ortadan kalkmıştı. Zira bu insanlar çokkültürlülük siyasetinin, göçmen toplulukların entegrasyonu için çözüm sağlamaktan ziyade bu konuda bir sorun oluşturduğunu düşünüyorlardı.

Çok kültürülük, Etnik Çoğulculuk ve Neo-Faşist Sağ Üçgeni

Çokkültürlülüğün özel bir türü olan etnik çoğulculuğa destek, hiç beklenilmeyen bir yerden geldi: neo-faşist sağdan. Fransa ve Avrupa Yeni Sağı, çoğu popülist aşırı sağ hareketin yaptığının tam tersine, çeşitlilik ve çokkültürlülük haklarını reddetmek yerine, yeni bir dışlama yöntemi olarak saptırılmış bir etnik çoğulculuk yöntemini desteklemeye başladı. 

1970’lerden beri Alain de Benoist liderliğindeki La Nouvelle Droite ya da diğer adıyla Fransa Yeni Sağı, azınlıkların asimilasyonu yahut entegrasyonu fikrinin yer aldığı Jakoben ideolojinin mirasçısı Fransız cumhuriyetçi ulusalcılığını desteklemek yerine, daha farklı bir dışlama stratejisi geliştirmeye başladı: etnik çoğulculuk. Zira Alberto Hirschman (1991) da “sapkınlık tezinde” (İng. “perversity thesis”), azınlık topluluklarını ırkçılığa karşı direnmeye teşvik etmenin bir yolu olarak ortaya çıkan “Post-kolonyalizmin” ve radikal çokkültürlülüğün, bu toplulukların ezilmesine yol açabileceğini kaydediyor.

Temel olarak bu fikir, cumhuriyetçilerin asimilasyoncu zihniyetine karşı eski Fransız ırkçı/ulusalcı isyanından neşet etmiştir. Fransız demokratik cumhuriyetçiliği, her ne kadar liberal olmasa da,  yabancıların ve yerel kesimlerin Fransa Cumhuriyeti’ne entegre olmalarını destekledi. Diğer taraftan en önemli aktörleri Charles Maurras, Maurice Barres ve Louis Drumont olan organik sağ savunucuları ise kültürlerin çeşitliliğini ve zenginliğini yok eden cumhuriyetçi demokrasinin tektipleştirici rolünden nefret ettiler. Ancak, Fransa’yı oluşturan etnik çeşitliliği, yani etnik bölgeleri savunmalarının altında, cumhuriyetçi demokratik Fransa fikrinden ziyade, yalnızca etnik-ırkçı bir Fransa’nın günümüzdeki yozlaşma ve siyasi parçalanma karşısında hayatta kalabileceği fikri yatıyor. Yani bölgesellik özgünlük anlamına gelirken, demokratik cumhuriyet çok ulusluluğun çöküşü anlamına geliyor.

Günümüzde bu ırkçı iddialar daha farklı ve sofistike bir biçimde karşımıza çıkıyor. J.P. Taguieff’in tanımladığı gibi, eski ırkçılık şimdilerde “sağın farkçılığı” olarak kendini gösteriyor. Yani ırklar arasında evrensel bir değer ölçeğini desteklemiyor; fakat insan ırkını kapalı kültürel gruplara bölüyor (bkz., Taguieff, 1988). Verena Stolcke, bu durumu söz konusu “kültürel köktenciliğin”, eski ırkçı, ulusal üstünlük iddialarından farklı olmasıyla açıklıyor. Kültürel fundamentalizm (Tr. “köktencilik”), doğası gereği insanların kültürlerin taşıyıcısı olduğunu; ancak belirgin kültürlerin kıyaslanamaz olduğunu varsayıyor (Stolcke 1999). Yani gördüğümüz gibi, “sağın farkçılığı”, “vatandaşların hiyerarşik biçime sokulması” düşüncesini teşvik ederken; bu da daha incelmiş, çokkültürlü bir ayrımcılığa neden oluyor.

Bu Bakış Açısının Sunduğu Tehlike Nedir?

 Daha önce de belirttiğimiz gibi Yeni Sağ tarafından desteklenen en önemli teorik düşüncelerden biri gerçek anlamda dışlayıcı yeni bir Avrupa milliyetçiliği. Söz konusu bu milliyetçilik, azınlıkların demokratik bir ulusa entegre olmalarını destekleyen eski fikirlerin kaybolmasıyla birlikte ortaya çıkacaktır. Cumhuriyetçi asimilasyoncular, azınlıklardan kendi kültürel ya da dinî farklılıklarını özel alanlarında tutmalarını talep ederek ırkçılığa karşı mücadele verdiler. Yeni Sağ ise bunun tam tersini savunuyor. Zira Yeni Sağ, hem yabancı azınlıkların hem de “ulusal vatandaşların” kendi kültürlerini savunmalarını istiyor. Asıl soru ise, Avrupalı organik ulusalcılığın yeni gücünü kimin yükleneceği meselesi. Fransa, Belçika yahut İspanya mı? Yeni Sağ eski jakobenliğin yeniden canlandırılmasını mı istiyor? Kesinlikle Hayır.

 Aslına bakılırsa Yeni Sağ, yeni ulusalcılığın Kuzey İtalya, Flandre, Katalonya, Bask vb. ülkelerden neşet edeceğine inanıyor. Yeni Sağın tartışmasız lideri Alain de Benoist’in da belirttiği gibi, “Yöresel direniş, giderek daha fazla kozmopolitleşen, daha fazla eşitlikçi ve daha kimliksiz bir medeniyetin tam ortasında kaçınılmaz bir şekilde belirmeye başladı” (de Benoist 1993, 52). Bu fikrin Avrupa’daki izdüşümü, Avrupalı etnik ulusların kendilerini ve bölgelerini temsil eden yeni bir “binlerce bayrağın dalgalandığı Avrupa” ifadesidir. 

Yeni Sağ Etnik Çoğulculuktan Ne Umdu Ne Buldu?

Yeni Sağ için bu noktada sorun şu ki Yeni Sağın beklentileriyle elindeki veriler birbiriyle örtüşmüyor. Kuzey Ligi (İt. “La Lega Nord”) ya da Flaman Menfaati (Fl. “Vlaams Belang”) gibi bazı dışlayıcı sağ hareketler etnik dışlayıcılık politikası güderken, Katalonya, Bask ülkesi ya da İskoçya’da gelişen çoğu etnik-bölgesel ya da ulusalcı azınlık hareketler, liberal, kozmopolit ve “diğerlerinin” tersine birçok açıdan kucaklayıcı hareketler.

Her ne kadar ampirik veriler, karşımızda iyi niyetli ve liberal bir hareket olduğunu ortaya koysa da, Yeni Sağın etnik çoğulculuk fikrinin ciddiye alınması gerekiyor. Bu hususta dikkatimizi, iyi niyetli bir etnik çoğulcu gelişimin nasıl olması gerektiğine dair beklenmeyen sorulara vermeliyiz. Yeni Sağ, liberal niteliklerine rağmen, çoğu etnik-bölgesel hareketin ve azınlık milliyetçi hareketin, Avrupaî liberal çoğulculuğu baltalayacak “ırkçı” bir ayrımcı etnik çoğulculuğu destekleyeceğini öngörüyor.

Söz konusu durum, azınlık milliyetçiliği içinde yer alan farklı formdaki azınlıkların ulusal niteliklerine başkaldırırmalarıyla gerçekleşebilir. Başka bir deyişle, mevzu, dinî bir azınlığın, içinde yaşadığı liberal Katalonya, Bask ya da Quebec bölgesinin ulusal karakterine meydan okursa ne olacağı sorusudur. Bu durumda ulusal karakter mi ağır basar yoksa liberal hoşgörü mü? Mevcut ulusal azınlıklar farklı “iyi” kavramları arasında “örtüşen bir fikir birliğini” kabul edecekler mi? Azınlıkların ulusal sembolleri reddetmelerini kabullenecekler mi? Yoksa, belirli bir azınlık reddetse bile azınlıklardan hâkim toplumsal kültürü kabul etmelerini ve ulusal sembollere sadık kalmalarını talep mi edecekler? 

Azınlık Hakları ve Liberalizm Sorunsalı

Daha önce de belirtildiği üzere, günümüzde Kuzey Ligi gibi etnik-ulusalcı hareketler ile Katalonya’daki Cumhuriyetçi Sol (Kat: “Esquerra Republicana”) ya da İskoçya’daki İskoç Ulusal Partisi (Skot: “Scots Naitional Pairtie”) gibi liberal ya da sosyal demokrat hareketler arasında açık bir ayrım var. Bu sosyal demokrat oluşumlar bariz bir biçimde liberal ve “ötekilere” açık olma niteliklerini taşıyor. Ancak, azınlıkçı milliyetçiliğe şüpheyle bakanlar için Kymlicka’nın da dile getirdiği gibi, liberal bir devletin hem yerli halkın azınlık haklarını hem de göçmenlerin azınlık haklarını gözetmesi ciddi bir endişe kaynağıdır. Bunun nedeni, hem göçmen toplulukların hem de etnik milliyetçilerin, Fransa gibi demokratik devletlerin tektipleştirici politikalarına karşı ortak bir zemin paylaşmalarına rağmen, Kymlicka’nın dile getirdiği gibi yerli halkların ve göçmen toplulukların çıkarları çatışmasıdır; bu gayet açık. Eğer bu çıkar çatışmaları aşırı nitelik kazanırsa, siyasi sonuçları tahmin etmek zor değil.

Bu, bir tür etnik çoğulculuğu desteklemelerine rağmen çoğu liberalin korktuğu bir gelişme. Diğer taraftan bu gelişme, dışlayıcı Yeni Sağın tecrübeli üyelerinin en çok beklediği şey. Onlar için tanıma ve dışlama operasyonu, orijinal halklardan oluşan, yabancılardan arınmış çok etnikli bir Avrupa’nın inşası için izlenmesi gereken bir yol.

Alberto Spektorowski

İsrail’de bulunan Tel Aviv Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi Profesörü olan Alberto Spektorowski, göç, vatandaşlık ve toplumsal hareketler alanlarında çalışmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler