'Dosya: "Anaokulunda Müslüman Çocuklar"'

“Anaokulsuzluk”: Kreş ve Anaokulu Gerçekten Bir İhtiyaç Mı?

Kreş ve anaokulları çalışan ebeveynler için kısmen bir mecburiyet. Birçok ülke, dezavantajlı grupların çocuklarının anaokullarına gitmesini teşvik ediyor. Peki küçük çocuklar için kreş ve anaokulları gerçekten bir ihtiyaç mı? Çocukların aileden ayrı bakımlarının dezavantajları var mı? Bu soruyu, çocuklarını anaokullarına göndermeyi tercih etmeyen ailelerle konuştuk.

Fotoğraf: Pixel 4 Images/shutterstock.com

Birçok ülkede okul öncesi eğitim, sosyal adaletin sağlanması ve farklı sosyal ve ekonomik kökenden çocukların eşit eğitim fırsatına sahip olması için kilit bir konumda görülüyor. Almanya’da Bertelsmann Vakfı’nın bir araştırması eğitimsiz ailelerin çocuklarının liseye kadar eğitimlerini devam ettirme şansının, anaokuluna gittiklerinde yüzde 80 oranında arttığını gösteriyor. Özellikle göç kökenli, mülteci ya da anadili farklı olan çocukların anaokullarında entegrasyonu birçok ülkede bir devlet politikası. Fakat anaokulu gerçekten de bir gereklilik mi? Çocukları “eğitimli” bireyler olarak yetiştirirken, duygusal gelişimleriyle ilgili hata mı yapılıyor? Bu konuyu anaokulları konusunda anaakım çizgiden farklı düşünen üç anne ile görüştük.

“Çocuğumun Güven Duygusunu Sarsmak İstemedim”

Almanya’nın kuzeyinde yaşayan Sümeyye Yılmaz, biri 3,5, diğeri 1,5 yaşında iki çocuk annesi. Yılmaz anaokulları konusunda çok sert düşünceleri olmasa da çocuklarını mümkün olduğunca geç anaokuluna gönderme taraftarı. “Aslında büyük oğlum için kayıt olmuştuk ama sonradan vazgeçtik. Anaokuluna 4.5 yaşından sonra başlamasını istiyoruz.” diyen Yılmaz, çocukları küçük olduğu için ev dışında çalışmadığını söylüyor. Çocuklarla oyun gruplarına gidiyor ve kütüphanedeki okuma gruplarına katılıyor. Ayrıca camide iki oyun grubu yöneten Yılmaz için anaokuluna geç göndermesinin nedeni çok açık: “Evlatlarımızın önce kendi kimliğinin oturmasını istiyoruz. Kendi anadilini ve dinî kimliğini yaşamasını, sonra diğer din ve kültürlerle karşılaşmasını istiyoruz. Bu nedenle de okul öncesinde cami eğitimine ağırlık veriyoruz. Çocuğumun diğer dinler ve dindarlarla karşılaşması elbette normal bir şey. Sadece bu karşılaşma öncesinde onun kendi kimliğiyle ünsiyetinin güçlü kurulmasını istiyorum. Anaokuluna erken göndermeme sebeplerimden biri bu.”

Yılmaz için diğer bir neden ise pedagojik endişeler: “Çocukta güven duygusunun oluşması için 4 yaş öncesinde ailesinden ayrı, tanımadığı insanlarla bir yerde uzun süre tek başına vakit geçirmesini istemiyorum.”

Yılmaz, çocuğu 3 yaşına gelmeden önce eğer çalışmak zorunda olsaydı, kreş ya da anaokulunu değil, “günlük bakıcı anne” (Alm. “Tagesmutter”) tercih edeceğini söylüyor: “Günlük bakıcı anne modelinde çocuğa birebir ilgi veriliyor ve bağ kurulabiliyor. Bakıcı anne en fazla 5 çocuğa bakıyor. Bir ev ve güven ortamı var. Anaokulunda durum böyle değil.”

Yılmaz anaokulu tercih ederse alternatif modelleri tercih edeceğini söylüyor: “Performans odaklı olmanın çocuk üzerinde olumsuz etkileri var. Ben çocuğun ihtiyaçlarına göre şekillenen bir anaokulunu önceliyorum. Bunun için de çocuğumu Waldorf anaokuluna göndermek istiyorum.”

Almanya’da kreş ve anaokulu gibi kurumlarda bakım alan çocukların sayısı her sene artıyor. Almanya Federal İstatistik Kurumu’nun verilerine göre 1 Mart 2019 tarihinde ülkede 3 yaş altında 700.000’e yakın çocuk kreş ya da anaokuluna gidiyordu. Anaokullarındaki 3 ila 6 yaş arası çocuk sayısı ise 2 milyon civarındaydı. Almanya genelinde 150 bin çocuk ise bakıcı anneler ya da bakıcı babalar tarafından bakım görüyordu. Okul öncesi eğitimdeki çocuk sayısındaki en yüksek artış ise Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti’nde.

“Çocuğuma Bir Şans Vermek İstedim”

Sümeyya Benli, Kuzey Ren-Vestfalya’da yaşayan bir psikolog. 3 çocuğu olan Benli’nin en büyük çocuğu 5 yaşında, en küçüğü ise 6 aylık. Benli 3 çocuğuyla birlikte evde. Bu yönüyle Benli Almanya’daki “anaokulsuzluk” akımının bir parçası.

“Anaokuluna göndermemek bizim için bilinçli bir karardı.” diyen Benli 4 yaşından sonra oğlunun fikrini de alarak onu anaokuluna göndermiş, fakat zorluk çekince kaydını sildirmiş. “Biz çocuğu zorlayarak anaokuluna alışması fikrini doğru bulmuyoruz.” diyen Benli yetişkinlerle çalışan bir psikoterapist. Anaokulları konusunda görüştüğümüz en eleştirel görüşlere sahip olan annelerden biri olan Benli, bu kararını uzun uzun gerekçelendiriyor:

“Yetişkinlerin yaşadığı sıkıntıların kaynağının erken çocukluk dönemine kadar indiğini görebiliyoruz. Örneğin bilimsel literatür tikli, dürtüsel davranan, takıntıları olan insanların sorunlarının çocuklukta yattığını söylüyor. Ben de yetişkinlerde gözlemlediğim bu sorunların kaynağını anlayıp, kendi çocuğuma bir şans vermek istedim ve onu anaokuluna erken yaşta göndermeyi doğru bulmadım.”

Çocuk gelişimi ile ilgili kaynaklar, çocuğun temel güven gelişimi için 0-3 yaş arası dönemin oldukça hassas olduğunu söylüyor. Benli için de bu kaynaklar önemli rol oynamış: “Çocuğun bu yaşta temel güveni sarsıldığında kökünden koparılmış gibi hissediyor. Yetişkinliğinde güvensizlik, korku, endişe gibi sorunlar yaşayabiliyor. Anaokulu konusundaki teorik bilgimi, annelik hislerimle birleştirdim. İçimden gelen sesi algılamaya çalıştım ve oğlum için anaokulunun doğru olmadığına karar verdim.”

Benli için pedagojik kaygıların yanı sıra dinî çekinceler de ön planda: “0 ila 6 yaş arasında çocuğu boş bir poşet gibi düşünün. İçine doldurduğunuz şeyler onda kalıyor ve karakterini geliştiriyor. Gayrimüslim bir ülkede yaşadığımız için belirli kültür ve alışkınlıkların, örneğin karnaval ya da Noel kutlamalarının çocuk üzerinde etkisi kaçınılmaz olacak. Çocuğumun bu hassas dönemini mümkün mertebe bu tür etkilerden uzak tutma gayretindeyiz.”

“Uzun Vadede Ciddi Krizlere Yol Açacak”

Anaokullarına giden çocuk sayısı arttıkça, “anaokulsuzluk” akımı da giderek güçleniyor. Almanya’da kendisini “anaokulsuz” olarak tanımlayan ve çeşitli internet siteleri ve forumlar üzerinden temasta kalan birçok ebeveyn var. Bu akımın öne sürdüğü temel argümanlardan biri de anaokullarının çocuk üzerindeki negatif etkileri. Benli bu etkileri şöyle anlatıyor:

“Birçok anaokulunda çocukların çeşitliliği törpüleniyor. Evet ya da hayır dışında bir cevabı kabul etmeyen eğitmenler var. Bir çocuk için iç açıcı bir hissiyat değil bu. Anaokullarında erkek eğitmenlerin sayısı çok az olduğu için, baba da yoğun çalıştığında bilhassa oğlanlar rol model görmeden büyüyorlar. Ben bunun uzun vadede ciddi krizlere yol açacağını düşünüyorum.”

Benli için bu etkiler fizyolojik yansımalara da sahip: “Annesinin eteğine yapışmış olan 0-4 yaş arası bir çocuğu anaokuluna –hele de zorla- uzun süre koymak travma yaşatıyor. Çok sakin görünen, ağlamayan bir çocuğun bile anaokulunda annesi gelene kadar kortizol değerlerinin yüksek olduğunu biliyoruz. Sürekli yüksek dozajda kortizol da çocuğun kişilik ve beyin gelişimine ters etki ediyor. Son zamanlarda bilim insanları anaokullarında bağ ve güven duygusunun eksikliğinin ciddi travmalar doğurduğunu kabul ediyor.”

Anaokulsuzluk, okul öncesi eğitimin oldukça yaygın olduğu bir toplumda ilk başta radikal gibi görünebiliyor. Benli tam da bu nedenle anaokullarının kuruluş nedenine atıfta bulunuyor: “Anaokulları, sanayileşmenin başında fabrikada çalışan anne ve babaların çocukları için kurulmuş. Şimdi küçük yaşta gelişsinler diye çocukların kişilik gelişiminin zedelenmesi gibi bir faciayla karşılaşıyoruz. Tarihte ve doğada 20 çocuğa aynı anda bakılan bir model yok, bu yapay olarak oluşturulmuş bir yapı.”

“Yapay Acil Durum Senaryoları Yaşıyoruz”

Anaokullarına yönelik eleştiri bir sistem eleştirisi. Bu eleştiri aynı zamanda aile, kanaat ekonomisi ve değişen kadın-erkek rollerini de kapsıyor. Benli bu sistem eleştirisini Müslüman ailelerin yeteri kadar gerçekleştirmediği görüşünde:

“Hayatımıza bakalım: Evlerimizi temiz ve tertipli yapacağız diye çocuğu anaokuluna gönderiyoruz. Annenin kendisini sorgulaması lazım. Benim evimi gerçekten her gün saatlerce toplayıp düzenlemem şart mı? Karşılaştığım ailelerden bazıları, çocuklarının büyük odası olsun diye ev aldılar ve yüksek krediler çektiler. Sonra da bu krediyi ödemek için hepsi 1 yaşından sonra çocuğunu anaokuluna gönderip işe başladı. Ben buna ‘yapay acil durum senaryosu oluşturmak’ diyorum. Sanki evde bir tehlike var, sanki anne çalışmazsa aç kalacak ve ölecek çocuk. Acaba kanaat edemeyişimizin acılarını çocuklar annelerinden ayrılıp anaokuluna giderek mi çekiyorlar? Ben bilhassa Müslüman annelerden anaokulları konusunda farklı bir hassasiyet beklerdim.”

Benli’ye bir kadının para için değil, ev dışında da söyleyebilecek sözü olduğu için çalışabileceği hatırlatıldığında şöyle diyor: “Hangisi daha önemli? Kariyerim mi, çocuğumun kişilik gelişimi mi? Karşılaştığım anneler ‘Çocuk anaokuluna ağlaya ağlaya alışır’ diyor. Ben burada bir annenin vicdanına soruyorum: Bu bir Müslüman’a yakışır bir ağlatmak mı? Hele 3 yaş altında bir çocuğu? Mutlu bir fert ağlayarak yetişmez ki.”

Benli, çocukların mutlaka anaokuluna gitmesi konusundaki siyasi teşvikin de yanlış yönetildiği görüşünde: “Anaokulunda bir çocuğun devlete aylık maliyeti aşağı yukarı 1000-1.200 Euro. Bu neden ailelere teklif edilmiyor? Evde çocuğuna bakmak isteyen bir anne dışarıda çalışmadan devletin teşvikiyle çocuğuna bakabilir.”

“Anaokulu Mutlak Bir İhtiyaç Değil”

Bir çocuğu 5,5, diğer 2 yaşında olan Ebru Ekinci 34 yaşında, Köln’de yaşıyor. Büyük oğlunun anaokuluna 4,5 yaşında başladığını söyleyen Ekinci, aslen bir sosyal çalışmacı. Çocuklarının bakımını kendi sağlamak istediği için ev dışında çalışmayan Ekinci, 4 yaşından önce anaokulunu tasvip etmeyen annelerden. Anaokulu bir ihtiyaç mı sorusuna Ekinci şöyle bir cevap veriyor: “İlkokul öncesinde belki anaokulu gerekli olabilir. Ama mutlak bir ihtiyaç değil.”

Ekinci, anaokulu konusunda Benli kadar sert değil. “Çocuğunu anaokuluna gönderenlere elbette saygı duyuyorum” diyen Ekinci ekliyor: “Ben çocuğun bütün gün değil, belki en fazla yarım gün anaokuluna gitmesini önemli buluyorum. Eve geldiğinde ailesi ile vakit geçirmesine imkân verilmeli. Çocuk istemediği zaman evde kalabilmeli ve en önemlisi de alışma sürecinde çocuk kesinlikle ağlatılarak anaokuluna bırakılmamalı. Mutlaka eğitmenle bağ kurması için zaman tanınmalı. Çocuk anaokulunda kendini güvenli hissetmeli.”

Anaokulsuzluğu konuşurken “kadının çalışması” konusu da her zaman gündeme geliyor. Ekinci bu konuda net: “0-6 yaş arasında güven ortamına en çok ihtiyaç duyduğu dönemde kendimizce inandığımız bir ‘çalışma zorunluluğu’ nedeniyle çocuğu ihmal ediyoruz. Onun temel taşlarının konulacağı zamanlarda çocuğu başkalarına emanet ediyoruz. Ben de maddi açıdan ya da kariyer açısından farklı bir yerde olabilirdim. Ama çocuğumu babaannesine iki saatliğine teslim ettiğimde bile, geri döndüğümde bana nasıl koşup sarıldığını görüyorum. Bu nedenle çocuğumu anaokuluna geç göndererek doğru bir karar aldığımı düşünüyorum.”

Ekinci “annelik ve kariyer” konusunda bir tercihin yapılması gerektiği görüşünde: “Anne her zaman çalışır, ama çocuğun anneye belirli bir yaş dilimi içerisindeki ihtiyacı bekleyemez. Benim annem Almanya’ya geldiğinde çok çalışması gerekiyordu. Doğru dürüst evde olduğunu hatırlamıyorum. Anneme hasret bir çocuktum. Bunun ne demek olduğunu bildiğim için çocuklarımda buna dikkat ediyorum.”

Elif Zehra Kandemir

Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ırkçılık araştırmaları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler