'Avusturya'da İslamofobi'

Müslüman Çocuklara Radikalleşme İthamı

Avusturya’da kendisini İslam uzmanı olarak tanıtan Ednan Aslan okul idarecilerine Müslüman öğrencilerin radikalleşmesine dair seminerler verdi. Bu seminerlerde Müslümanların radikalleşmesinde ulusal kimliğin, uluslararası gelişmelerin, dernek ve cami gibi dinî çevrelerin etkili olduğu belirtildi. Bugün Viyana okullarındaki Müslüman öğrencilere yönelik rahatsız edici genel şüphenin nedeni bu tarz sorunlu içerikler incelendiğinde daha iyi anlaşılabilir.

Emir gözlerini yere dikmiş karşımdaki koltukta oturuyordu. Onu koçluk merkezimize getiren babası endişeli bir yüz ifadesiyle çocuğunun içinde bulunduğu sıkıntılı durumu anlatıyordu. Emir on yaşındaydı ve beşinci sınıfa gidiyordu. Sınıfta bir kızla kavga etmişti. Kız Emir’i çimdiklemiş, Emir de kızı itmişti. Kız bu sürtüşme esnasında “Sch… Muslim” (Lanet olası Müslüman) diye bağırmış, Emir de “Sch… Christ” (Lanet olası Hristiyan) diye cevap vermişti. Kızın annesinin şikâyeti üzerine olay okul müdiresine kadar intikal etmişti. Okul müdiresi on yaşındaki Emir’e okuldan uzaklaştırma cezası verip hakkında polise suç duyurusunda bulunmuştu. Babası bütün bunları anlatırken şaşkınlık içinde olduğunu saklayamıyordu. Şaşkınlığın de ötesinde büyük bir korku içindeydi, çünkü kendisine çocuğunun sosyal kurumlar tarafından elinden alınabileceği söylenmişti.

Emir radikalleşme yolunda mıydı? Bütün bu olanlar onun ileride, hatta şimdiden bir “cihadist” olduğuna mı işaretti? Okul müdiresi Emir’in Müslüman bir çocuk olarak toplum için bir tehlike arz ettiğini düşünmüş ve polisi devreye sokmuştu. Oysa olay aslında her okulda ve her zaman olabilecek basit bir çocuk kavgasıydı. Ancak olay şimdi okul müdiresinin müdahalesi neticesinde büyümüş ve Emir ve ailesi için korkutucu bir boyut almıştı.

Ne yazık ki Emir’in başına gelenler artık bir istisna değil. Buna benzer olaylar Viyana okullarında gün geçtikçe artmaya başladı. Müslüman çocuklara hemen “İslamcı parolalar” atfetmek ve onları potansiyel teröristler olarak görmek standart hâle geliyor.

Bu durumda ortaya zihnimizi kurcalayan birkaç soru çıkıyor: Emir’in okul müdiresine bütün bu faaliyetleri yaptıran şey ne? Okulda öğretmenleri tarafından gözlem altında tutulan ve genel bir zana maruz kalan çocukların okul motivasyonları ve kişilikleri nasıl etkileniyor? Küçük yaşları göz önüne alındığında çocukların “potansiyel radikaller”, “ekstremistler” olarak yaftalanması pedagojik açıdan hangi kalıcı zararlara yol açıyor? Cezai ehliyeti olmayan çocuklara “İslamcı parolalar” atfeden öğretmenlerin sosyal ve pedagojik yetkinlikleri hangi seviyede? Bu sorulara cevap bulabilmek için “radikalleşme” diye adlandırılan fenomenin arka planına ilişkin bazı gerçekleri gözden geçirmemiz gerekir.

2015 yılında tüm okulların personeli için Avusturya Eğitim Bakanlığı’nın finansmanını sağladığı ve radikalleşmeye dair bilgilendirme ve önlem almaya yönelik 600 çalıştayın planlandığını görüyoruz.1 Buna paralel olarak geliştirilen Euro-İslam retoriği kapsamında “radikalleşme”, “ekstremizm” ve “antisemitizm” gibi olumsuz kavramlar “İslam” ve “dindarlık” ile bağdaştırılarak toplumsal bellekte korkutucu imajlar oluşturulmaktadır.

Birtakım sözüm ona uzmanların öğretmenleri art niyetli ve yanlış bilgilendirmeleri sonucunda Müslüman olmak ve dinine uygun yaşamak “radikal İslamcılık” olarak adlandırılıyor. Yapay olarak oluşturulan “radikal İslamcı” tasvirine ise şiddet yanlısı olmak, gayrimüslimlere karşı aşağılayıcı tutum sergilemek gibi davranış modelleri atfediliyor. Radikalleşme sürecinin dindar aile ortamı içinde, hatta anaokulunda başladığı öne sürülüyor. İslam’ın temel bilgi kaynakları olan Kur’an ve Sünnet bu konstrüksiyon içinde radikalleşme süreci için önemli birer enstrüman olarak gösteriliyor. Gençlerde sakal bırakmak, kıyafet tarzını değiştirmek, aile içi sorunlar, okul başarısının düşmesi, İslami ilimlere hayranlık, “subhanallah, maşallah” gibi deyimlerin kullanılması İslam kaynaklı sözde radikalleşmenin belirtileri olarak sıralanıyor. Buna ek olarak kimlik arayışı ve toplumda kabul görme istemi de Müslüman genç ve çocukların radikalleşmelerine sebep olarak gösterilen etkenler arasında.

Müslümanlığı tanımayan ve zaten medya tarafından ön yargılı hâle getirilen öğretmenler, kendilerine resmî kanallardan sunulan bu seçilmiş bilgiler neticesinde Müslüman çocukları sağlıklı değerlendiremiyorlar ve onları potansiyel tehlike olarak görmek üzere şartlandırılıyorlar.

Bu bilgiler ışığında Emir’in başına gelenlerin ve okul müdiresinin tutumunun ardındaki gerçekleri daha iyi okuyabiliyoruz. On yaşındaki Emir’in bu ağır psikolojik yük altında okul yaşamını nasıl devam ettirdiğini incelemekte yarar var: Emir bir yandan düştüğü durumdan utanıyordu, diğer yandan haksızlığa uğradığını düşünerek öfkeleniyordu. Okula gitmek Emir için hoşlanmadığı bir zorunluluk, hatta travmatik bir süreç hâline gelmişti. Tek isteği ona bu sıkıntıları yaşatan okuldan ayrılmak, kendisini dışlayan bu çevreden bir an önce kurtulmaktı. Babası çözümü, oğlunu özel bir İslami okula göndermekte görüyordu.

Bu örneğin bize gösterdiği nedir? Histerik radikalleşme söylemi ve buna bağlı olarak Müslümanlara karşı gün geçtikçe daha da artan baskılar okuldaki pedagojik hassasiyetlerin önüne geçince, arzu edilen toplumsal kazanımın aksine toplumsal ayrışım ve zarar oluşmaktadır. Zan ve gözlem altında olduğunu hisseden çocuk kendini çevresinden soyutlamaya başlar. Müslüman kimliğini gizlemek zorunda olduğunu düşünür, topluma ve kendisine olan güveni sarsılır.

Okulun başlıca işlevi çocuğa doğruyu ve güzeli öğretmek, öğrenmeyi ve zoru başarmayı sevdirmek, kendine ve çevresine saygılı, özgüveni olan, toplumun üretken bir parçası olduğunu bilen, kişilikli insanlar yetiştirmektir. Bu ön kabulü göz önüne alacak olursak, günümüzün Avrupa’sındaki pedagogların ciddi bir yetersizlik sergilediklerini görmekteyiz. Öğrencilerinin güvenini ve saygısını kazanması gereken öğretmenler Müslüman çocukları yaftalayarak onları okul dışına itmektedir. Okul kurumu ne yazık ki Avrupa’daki bazı çevrelerin Müslümanlar üzerine kurduğu oyunlara ve kendilerine pastadan pay çıkarmak için felaket tellalliği yapan sözde uzmanlara alet olmaktadır. Okulun toplumsal barışı ve fırsat eşitliğini geliştirmek ve yerleştirmek gibi önemli bir işlevi varken, çözüm yerine sorun üreten bir kurum olma yolunda ilerlemektedir. Bu sorunun çözümü İslami değerleri ve Müslümanları saf dışı bırakarak elde edilemez. Müslümanlar tarafından kabul ve saygı gören Müslüman kimlikli uzmanların çözüme ortak edilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu konuda şimdiye kadar gerçekleştirilen yanlış uygulamalar toplumdaki bireyler arasında geri dönüşü olmayan uçurumlar açabilir. Konu çocuklarımız olduğunda ne kaybedecek zamanımız, ne de kötü niyetli politikalar üreten toplum mühendislerine tahammülümüz olabilir.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler