Dosya: "Terörizm ve Şiddet"

Batı Şeria’daki Politik Yerleşimci Şiddeti: “Artık Kendi Sokaklarımızda Yürüyemiyoruz”

Batı Şeria’nın en büyük şehirlerinden biri olan El-Halil, korkunç bir yerleşimci şiddetiyle karşı karşıya. Şiddetin en yakın tanıklarından olan Issa Amro, El-Halil’deki Rumeida Tepesi’nde yaşıyor ve uluslararası toplumu İsrail’in yerleşimci şiddetine karşı sessizliğini bozmaya çağırıyor.

“Komşunu sev” zamansız bir deyimdir. Ancak işgal altındaki Batı Şeria’nın El-Halil şehrinde, yani benim yaşadığım şehirde, “komşularımız” her gün şiddet ve nefret getiren İsrailli aşırılıkçılar. Ben, tarihî bir Filistin mahallesi olan Rumeida Tepesi’nde (Tel Rumeida), yasa dışı bir İsrail yerleşiminin hemen yanında yaşıyorum. Evim ve mülküm, İsrailli -yerleşimci- komşularım tarafından defalarca tahrip edildi. Fiziksel saldırılara uğradım ve hayatım daimî bir tehdit altında.

El-Halil, yerleşimci şiddetinin nadir bir olay değil, hayatın parçası olduğu bir yerdir. Ben de İsrailli askerlerle birlikte hareket eden yerleşimci komşularım tarafından gözaltına alındım, aşağılandım ve işkenceye uğradım. Ancak El-Halil, işgalin sadece bir mikro kozmosu ve burada olanlar, Batı Şeria’daki tüm toprak gaspı ve şiddet olaylarının bir yansıması. İsrailli aşırılıkçılar iktidarda ve El-Halil’in durumu, işgal altındaki Filistin’in genel geleceği hakkında da bir gösterge sunuyor.

El-Halil’in Göbeğindeki Yerleşimciler

El-Halil, dünyadaki en eski sürekli yerleşim gören şehirlerden biri. Üç İbrahimî din için kutsal kabul edilen bu şehir, İbrahim Camii ya da diğer adıyla Atalar Mağarası’na ev sahipliği yapıyor. Burada Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar Hazreti İbrahim’in metfun olduğuna inanırlar. Bu ibadet yeri, İsrail yerleşimlerinin toprağımıza ve yaşam biçimimize nasıl saldırdığının da merkezi hâline gelmiştir.

Buradaki ilk yerleşimler, 1967’deki Altı Gün Savaşı sonrası kuruldu. Bu dönemde İsrail, Batı Şeria ve Gazze’yi işgal edip kontrol altına aldı. İlk İsrail yerleşimcileri, El-Halil’deki bir Filistin otelinde barındıktan sonra, Rabbi Moshe Levinger liderliğinde İsrail hükûmetinden, şehrin dışındaki Filistin topraklarında bir yerleşim kurma izni almayı başarmışlardı. Kiryat Arba adlı bu büyük yerleşim, 1970’li yıllarda El-Halil’in şehir merkezine kurulan daha küçük yerleşimlerin yaşam kaynağı oldu.

Bunlardan biri de evimden sadece birkaç metre uzaklıkta bulunuyor. Bugün, çoğu Amerika doğumlu olmak üzere birkaç yüz İsrailli yerleşimci, şehrimizin kalbinde, İsrail askerlerinin koruması altında yaşıyorlar. Bu yerleşimciler, biz Filistinlilere karşı dokunulmazlıkla tacizde bulunuyor ve saldırıyorlar. Askerler ise bizi değil, onları korumak için oradalar.

İbrahim Camii’ndeki Terör Saldırısı

Kendi şehrimizde insan yerine konulmuyoruz. Bugün yaşadığımız politik motivasyonlu yerleşimci şiddeti, onlarca yıl boyunca birikmiş durumda. 1994 yılında, Amerikalı bir İsrailli yerleşimci olan Baruch Goldstein, Ramazan ayında sabah namazı sırasında İbrahim Camii’ne girdi. Bir makineli tüfek taşıyan ve askerî üniforma giyen Goldstein, bir sütunun arkasına saklandı ve cemaatin secdeye kapandığı anı bekledikten sonra ateş açtı.

İbrahim Camii’ndeki bu saldırıda Goldstein 29 kişiyi katletti ve 125 kişiyi yaraladı. Bunlar arasında çocuklar da bulunuyordu. Goldstein, aşırılıkçı Rabbi Meir Kahane’nin takipçisiydi ve bu terör eylemi dünya çapında şok yarattı. Ancak El-Halil ve Kiryat Arba’daki yerleşimciler, bugün bile düzenli olarak Goldstein’ın mezarına dua etmeye gidiyorlar ve İsrail İçişleri Bakanı Itamar Ben Gvir, Goldstein’ın portresini yıllarca evinde sergileyen bir siyasetçi.

Bu katliama İsrail ordusunun yanıtı ise daha şok edici oldu. Bu korkunç katliama karşılık, kurbanları cezalandırdılar. El-Halil şehri karantinaya alındı, sokaklarımız kapatıldı. İbrahim Camii ikiye bölündü ve caminin yarısı yerleşimciler için bir sinagoga dönüştürüldü. Filistinliler, başkalarının şiddetinin bedelini ödemek zorunda kaldı ve o günden sonra da durum değişmedi.

İbrahim Camii’ndeki katliamdan sonra durum daha da kötüleşti. İsrail askeri, şehrin yüzde 20’sini kontrol altına aldı. Ben bu satırları yazdığım sıralarda da ordu hareketimizi kısıtlıyor ve gece sokağa çıkma yasakları getiriyor. Şehir içinde sadece 1 km²’lik alanda 22 kontrol noktası ve 100 hareket engeli var. Bu da bu bölgeye ulaşmayı ve burada yaşamayı neredeyse imkânsız hâle getiriyor. Buna karşın İsrailli yerleşimciler hiç engellenmeden dolaşıyor.

Filistinlileri El-Halil’den Kovma Stratejisi

El-Halil şehrinde 1000’den fazla Filistin dükkânı kapalı. Bunlardan en az 512’si askerî emirle kapatılmış, 1000’den fazla daire ise terk edilmiş durumda. Altın pazarı, demirci pazarı, meyve ve sebze pazarı, deve pazarı ve hatta yoğurt pazarı, askerî emirle kapatıldı. Şüheda Caddesi, bir zamanlar şehrin ana caddesiydi, El-Halil’in doğu ve batısını birbirine bağlıyordu, ancak bu cadde bugün Filistinlilere kapalı.

Artık kendi sokaklarımızda özgürce yürüyemiyoruz. İlk başta, ordu sadece Filistinlilere ait araçları kısıtladı, yerleşimcilere ise serbestçe araba kullanma izni verdi. Ardından Filistinlilerin o caddede yürümelerine bile izin verilmedi. Bir noktada, Filistinli bir anne kapısını açıp dışarıyı görebilir, ama dışarı adım atmasına izin verilmez hâle geldi. Sonra ordu geldi ve aileler evlerindeyken evlerin ön kapılarını kapattı. Birçok kişi kendi evlerinde kapana kısıldı. Bazıları evlerinin arkasından kapı yaptırmak için duvarlarının bir kısmını yıkmak ve sadece evlerinden çıkabilmek için çatıları ve merdivenleri aşmak zorunda kaldılar.

Tüm bunlar, Filistinlileri El-Halil’den kovma ve yerleşimcilere yer açma stratejisinin bir parçası. Bu, İsrail işgalinin politikasının ta kendisi. Bu politika ile amaçlanan ise şu: Hayatı Filistinliler için o kadar katlanılmaz hâle getirmek ki, bizleri El-Halil’i terk etmek zorunda bırakmak. Bu, sessiz bir zorla göç ettirme politikası.

Yerleşimciler ise, istedikleri her şeyi yapma özgürlüğüne sahipler. Taciz eder, tahrip eder ve İsrail ordusunun tam desteğiyle bizlere saldırırlar. Evlerimize saldırılır ve çocuklarımız okula giderken tacize uğrar. Her gün aşağılanmaya maruz kalıyoruz.

Ben de yerleşimcilerin ve İsrail ordusunun zulmünü bizzat deneyimledim. 7 Ekim 2023’te, Gazze’den gelen haberi duyduğumda hemen Rumeida Tepesi’ndeki evime geri döndüm. Yolda, askerî üniforma giymiş silahlı bir grup yerleşimci tarafından durduruldum. Yerleşimciler askerlerle birleşip beni dövdü ve evimin yanındaki İsrail askerî üssüne kaçırdı.

Gözlerim kapalı, ellerim kelepçeli bir şekilde 10 saat boyunca alıkonuldum. Bu süre zarfında işkenceye uğradım. Beni alaya aldılar, tehdit ettiler ve aşağıladılar. Öfkeli ya da intikam almak isteyen bir tavırları yoktu. Bunun yerine benimle dalga geçerek fotoğraf çektiler ve başkalarını da bu işkenceyi izlemeye davet ettiler. Bir asker kafama silah dayayarak, “10’a kadar say. Seni öldüreceğim.” dedi. Diğer bir asker bana cinsel saldırıda bulundu.

Ya kafama sıkılan bir kurşunla ya da şiddete daha fazla dayanamayarak öldürüleceğimden tamamen emindim. Sonra hiçbir şey olmamış gibi evime geri bırakıldım ve tüm bölge hemen karantinaya alındı. Böylece yardım almam, yemeğe erişmem ya da tedavi olmam imkânsız hâle getirildi.

“Şiddeti Durdurmak İçin Şimdi Harekete Geçin!”

Bu işkence, Batı Şeria’daki sivillere yönelik kaçırmalar, işkenceler ve aşağılamaların başlangıcını simgeliyor. Birçok kişi çıplak şekilde askerler tarafından çekilen videolarla kaydedildi. Bu aynı zamanda İsrail’in askerî politik şiddetinde belirgin bir değişime de işaret ediyor.

Geçen yıl içinde, İsrail’in Gazze’deki soykırımı, dünyadaki insanları ülkemizdeki gerçeklere gözlerini açmaya zorladı. İsrail’in ulusal imajı, dünya gözünde hızla çökmeye başladı ve bu imajı onarmaya çalışmak yerine, İsrail dünyanın en güçlü ülkesinin desteğiyle daha doğrudan şiddete yöneldi. Şimdi yeni ABD yönetimi sadece bunu desteklemekle kalmıyor, aynı zamanda Filistinli sivillere yönelik açık ölüm tehditleri savuruyor ve İsrail’e ateşkesi bozma ve Gazze’de Filistinli sivilleri açıkça katletme konusunda destek veriyor.

İsrail’in aşırı sağcıları, El-Halil’deki komşularımız gibi aşırılıkçı yerleşimciler ve bunlar daha önce hiç olmadığı kadar fazla bir şekilde Filistin topraklarını gasp etme fırsatı görüyorlar. Bu fırsatı korkusuzca da kullanıyorlar. Benim gibi insan hakları savunucularının ve sadece hayatlarını sürdürmek isteyen sıradan Filistinlilerin yaşamı ve güvenliği, uluslararası toplumun İsrail’in yerleşim projelerini ve etnik temizlik politikalarını yürüten failleri üzerinde belli bir baskı gücünü sürdürmesine bağlı.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ve dünyanın dört bir yanındaki insanlara sesleniyoruz: Filistinlilerin hakları için ayağa kalkın ve hükûmetlerinizi, uluslararası toplumun sessizliğini bozmaya çağırın. Bu şiddeti durdurmak için hâlâ zaman var ve o zaman şimdi!

Issa Amro

Filistin’in El-Halil kentinde yaşayan Issa Amro, insan hakları savunucusu. İsrail işgali altındaki topraklarda barışçıl direnişi savunan Youth Against Settlements (Yerleşim Karşıtı Gençlik) hareketinin kurucusu olan Amro, özellikle El-Halil’deki yerleşimci şiddetine ve ayrımcı uygulamalara karşı yürüttüğü sivil direnişle uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmiştir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler