Dosya: "Terörizm ve Şiddet"

Terörle Mücadelede “İyi Şiddet” Diye Bir Şey Yok!

11 Eylül saldırılarının ardından yürütülen Küresel Terörle Mücadele Savaşı, terörizmi engellemekte başarısız oldu. Peki neden? Bu sorunun cevabını vermek için “iyi şiddet” yanılsamasına yakından bakmak gerek.

Görsel: Franzisko Hauser - Flickr. Değişiklikler: Perspektif.

ABD ve başka birçok ülke, El Kaide’nin gerçekleştirdiği 11 Eylül saldırılarına karşılık olarak Küresel Terörle Mücadele Savaşı başlatmıştı. Bu savaş, terör tehdidine karşı şiddet kullanılmasının gerekli olduğu anlayışına dayanıyordu. El Kaide’yi yok etmenin ve gelecekteki saldırıları önlemenin tek yolunun askerî müdahale olduğu düşünülüyordu. Bu yaklaşımın aynı zamanda potansiyel teröristlere ve onlara destek olanlara güçlü bir mesaj göndereceği savunuluyordu. Verilmek istenen mesaj şuydu: “Bu dünyada sizin için güvenli bir yer yok!”

Ancak terörizme karşı doğal bir tepki gibi görünen bu strateji, aslında “iyi şiddet” diye bir şeyin var olduğuna dair tehlikeli bir yanılsamaya dayanıyor. Şiddet kullanarak terörle mücadele gerçekleştirmenin neden işe yaramadığını anlamak için bu yanılsamayı kavramamız gerek.

İyi Şiddet Nedir?

“İyi şiddet” yanılsaması, şiddeti bir enstrüman ve nötr bir araç olarak gören bakışa dayanır. Bu bakış açısına göre şiddet, gerektiğinde belli bir amaca hizmet etmek üzere başvurulabilecek etkisiz, nötr bir yöntemdir. Şiddetin yalnızca “şu an” ve “burada” gerçekleşen eylemlere indirgendiği ve diğerlerinin sözde hayrına hizmet eden sonuçlar doğurabileceği varsayılır. Hatta, şiddetin iyi ya da kötü olmasının, onu kullanan kişiye göre değiştiğine inanılır. Bu mantık, neredeyse tüm Hollywood aksiyon filmlerinin de temelini oluşturur.

Rambo III filminde de benzer bir durum vardır. Filmde Sylvester Stallone’un canlandırdığı karakter, Sovyet işgali altındaki Afganistan’da bir kurtarma operasyonuna girişir. Mücahitlerle dostluk kurar ve Sovyetlere karşı savaşır. Filmde Sovyetler, masum insanlara zarar veren şeytani aktörlerdir. Karşılarında ise yerel direnişçiler ve Rambo vardır. Rambo ile direnişçiler epey şiddet uygulamasına rağmen izleyici için bu iki şiddet arasında fark vardır. “İyi” olan şiddet, durumu çözmek için gerekli olduğuna inanılan şiddettir.

Buna benzer şekilde El Kaide’nin 11 Eylül saldırısı “kötü şiddet”e açık bir örnekti. ABD ve diğer ülkelerin verdiği karşılık ise “iyi şiddet” olarak görülüyordu çünkü farklı bir amaca hizmet ediyordu. Elbette şiddet yıkıcı olacaktı, sivil kayıplar yaşanacaktı; ama bu savaş, insanlık ve medeniyet adına, barbarlığa ve mutlak kötülüğe karşı verilen bir mücadele olarak sunuluyordu. Dolayısıyla şiddet, daha fazla terörü engellemek gibi iyi bir amaca hizmet ettiği sürece meşru kabul ediliyordu.

Ancak bu araçsal bakış açısı, milyonlarca insan için yıkıcı sonuçlar doğurdu. 2001’de Afganistan’ın işgali başlangıçta meşru bir müdahale olarak görüldü, fakat işler hızla kötüye gitti. 2003’teki Irak işgali bunun en çarpıcı örneğidir. Askerî operasyonların yanı sıra insansız hava araçları, yani drone programları devreye girdi. Ebu Gureyb ve Guantanamo gibi hapishanelerde işkenceler uygulandı, kitlesel gözetim sistemleri kuruldu. İnsan hakları, hukuk devleti ve uluslararası kurumlar açıkça hiçe sayıldı.

Neden İyi Şiddet Diye Bir Şey Yoktur?

Teknolojiye dair daha gerçekçi ve eleştirel bir yaklaşım bize esasen özne (ordu, devlet, birey) ile araçların (silahlar, sistemler) birbirinden bağımsız olmadığını anlatır. Ordu, silahlarıyla tesadüfi bir ilişki içinde değildir; tam tersine, faaliyetlerini bu silahların desteklediği yapılar üzerine kurar. Akıllı telefonların hayatlarımızı nasıl dönüştürdüğünü hepimiz biliyoruz. Günlük yaşamlarımızı artık onların sunduğu uygulamalara göre düzenliyoruz; ister egzersiz uygulamaları isterse sosyal medyada amaçsız gezinme olsun. Teknoloji bizi şekillendirir ve şiddet de tam olarak böyledir.

Terörle mücadelede şiddet bir kez araç olarak kabul edildiğinde, bu araç sadece “ihtiyaç duyulunca” başvurulan pasif bir seçenek olarak kalmaz. Aksine, terörle mücadelenin yürütülme şeklini yapılandırır. Böylece şiddet, normalleştirilir.

Bu ise ciddi bir sorundur; çünkü şiddet, sadece anlık eylemlerden ibaret değildir. İnsan faaliyetleri süreklidir ve hiçbir şey “tamamlanmış” değildir. Her olay, yeni sonuçlara yol açan bir sürecin parçasıdır. Yani şiddet, yeni tarihleri, yeni sonuçları doğurur. İnsanlar bu sonuçlarla yaşamaya devam eder.

Şiddet, insan özneler arasında gerçekleşen çift yönlü bir olaydır; insanlar bu deneyimi tekrar tekrar yaşar ve bu döngüden kolay kolay kurtulamazlar. İşte bu yüzden, Küresel Terörle Mücadele Savaşı, (Global War on Terror), uyguladığı yaygın şiddetle ters tepti. Bu savaş, terörizmi kendi kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüştürdü.

Küresel Terörle Mücadele Savaşı’nı Yakından İncelemek

Küresel Terörle Mücadele Savaşı’nı daha yakından incelediğimizde karşımıza çıkan ilk büyük sorun, sivil kayıpların sayısıdır. Sadece Irak’ta Amerikan işgalinin 1 milyon sivilin ölümüne, yaklaşık 3 milyon insanın yerinden edilmesine ve 4.800 koalisyon askerinin ölümüne yol açtığı tahmin ediliyor. Afganistan da teröristlerin öldürdüğü insanlardan çok daha fazla sivil kayıp yaşadı. Yani terörle mücadele adına yürütülen şiddet, aslında terörizmin kendisinden çok daha yıkıcı ve ayrım gözetmeden uygulandı.

İkinci büyük sorun, tüm bu yıkım ve ölümlere rağmen elde edilen siyasi başarının sınırlı oluşudur. 2021’de Taliban tekrar Afganistan’da iktidara geldi ve ülke, 2001’e göre daha iyi bir durumda değil. Irak’ta tablo belki daha da karanlık. Amerikan işgali, IŞİD gibi yapıların ortaya çıkmasına zemin hazırladı ve uzun süre yıkım getirdi. Bugün birçok uzmanın hemfikir olduğu görüş şu: 2003 sonrasında terörizmin en büyük tetikleyicisi Irak’ın işgal edilmesi oldu. Bu işgal, yeni kuşakları radikalleştirdi. Küresel Terörle Mücadele Savaşı’nın etkilediği bölgelerde yaşayan insanlar için bu süreç, Batı’nın terörist gruplarla mücadeleden ziyade Müslüman ülkelere karşı savaş yürüttüğü izlenimini güçlendirdi.

Üçüncü büyük sorun ise, işgallerin dışındaki ayrım gözetmeyen şiddet kullanımıdır. Örneğin, ABD kısa sürede işgallerin insanî ve mali açıdan çok maliyetli olduğunu fark etti. Yeni çözümler gerekiyordu ve insansız hava araçları (drone) bu noktada devreye girdi. Artık ABD, Afganistan ile Pakistan arasındaki sınır bölgelerinde bulunduğu varsayılan teröristleri binlerce kilometre öteden öldürebiliyordu. Bu, elbette Amerikan askerlerinin hayatını riske atmadığı ve daha ucuza mal olduğu için tercih edildi.

Geliştirilen kontrolsüz drone programı, insan faaliyetlerinin teknolojinin desteklediği faaliyetler etrafında nasıl şekillendiğinin bir diğer örneğidir. Drone’lar yeterince geliştiğinde, terörle mücadeledeki ana araç hâline geldiler.

Drone’ların ne kadar yaygınlaştığını gösteren çarpık bir örnek ise, 2010’daki Beyaz Saray Muhabirleri Yemeği’nde Başkan Obama’nın yaptığı şakaydı: “Jonas Brothers burada. Sasha ve Malia büyük hayranları. Ama çocuklar, sakın aklınızdan bir şey geçirmeyin. Size iki kelime: Predator Drone’ları. Nereden geldiğini bile anlamazsınız. Şaka yaptığımı sanmayın.”

Sonuç: Yıkıcı Bir Paradigmanın Merkezi

Bu “alaycı” şaka, aslında dünya genelinde yüzbinlerce, hatta milyonlarca insanın yaşadığı acı gerçeğin bir yansımasıydı. Ama “iyi şiddet” yanılsaması, bu uygulamaya eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmayı engelliyor. Bu çarpıklık, Obama döneminde drone saldırısı bölgelerinde askerliğe uygun yaştaki tüm erkeklerin “savaşçı” sayıldığını ve ancak ölümlerinden sonra suçsuz olduklarına dair kesin istihbarat varsa “masum” sayıldıklarını öğrendiğimizde daha da derinleşiyor.

2001 sonrası terörle mücadele uygulamalarına daha yakından baktığımızda, “iyi şiddet” yanılsamasının aslında yıkıcı, istikrarsızlaştırıcı ve başarısız bir paradigmanın merkezinde yer aldığını görüyoruz. Ancak bu yanılsama hâlâ varlığını sürdürüyor. Belki de insanlar, bu yanılsama sayesinde şiddeti meşrulaştırıyor ve ortaya çıkan olumsuz sonuçları unutmayı başarıyor. Ne yazık ki, bu yanılsamanın yakın zamanda ortadan kalkacağına dair hiçbir işaret ise yok.

 

Kaynaklar

  • Becker, Jo & Shane, Scott. “Secret ‘Kill List’ Proves a Test of Obama’s Principles and Will.” New York Times, 2012. http://www.nytimes.com/2012/05/29/world/obamas-leadership-in-war-on-al-qaeda.html?_r=0
  • The White House. “Remarks by the President at White House Correspondents Association Dinner”, 2010. https://www.whitehouse.gov/the-press-office/remarks-president-white-house-correspondents-association-dinner
  • Young, Robert. “The Violent State.” Naked Punch Supplement, 2010. https://issuu.com/naked_punch_review/docs/supplementyoung

Sondre Onsgaard Lindahl

Norveç’teki Østfold Üniversitesi’nde doçent olan Lindahl, “Terörle Mücadeleye Dair Eleştirel Bir Teori: Ontoloji, Epistemoloji ve Normativite” isimli kitabın da yazarıdır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler