“İslamizm”, Siyasi Motivasyonlu Şiddetin Bir Ön Aşaması mı?
“İslamizm” kavramı geçtiğimiz on yıllarda önem kazandı. Bu kavram özellikle Batı ülkelerindeki bağlamlarda genellikle, “İslam”a dayandığı iddia edilen siyasi, kısmen şiddet içeren ve terörist hareketler ile ideolojileri tanımlamak için kullanılıyor. Dolayısıyla da şiddet ve terörün bir “ön aşaması” olarak görülüyor. Ancak bu kavramlaştırmayı eleştirel bir şekilde ele almak şart.

“İslamizm” (Alm. Islamismus, İng. Islamism) kavramı, ağırlıklı olarak Batı coğrafyasında akademi, siyaset ve medya tarafından genellikle siyasi, kısmen şiddet eğilimli ve terörist hareketler ile ideolojileri tanımlamak için kullanılır. Aynı zamanda bu terimin sonuçları bakımından kullanımına yönelik haklı eleştiriler de vardır. Bu eleştiriler hem kavramın belirsizliği hem de kullanımının beraberinde getirdiği ciddi siyasi ve toplumsal sonuçları içerir. Bu kavramlaştırmayla birlikte ortaya çıkan olumsuz sonuçlardan sadece suç işleyen bireyler veya ceza hukuku kapsamında sorumlu gruplar değil, siyasi ve toplumsal atmosfere bağlı olarak bir din ya da dinî cemaat ile onun mensupları da topyekûn etkilenir. Peki bu kavramı nasıl anlamalı ve nereye konumlandırmalıyız?
Her Şeyin İçine Sıkıştırıldığı Bir Kavram: “İslamizm”
“İslamizm” kavramı semantik olarak belirsizdir. Sıklıkla farklı şekillerde yorumlanır; bu da kafa karışıklığına ve yanlış anlamalara yol açar. “İslamizm”, çeşitli siyasi ve toplumsal hareketlerin içine doldurulduğu bir çatı kavramdır; bu hareketler bir şekilde İslam’a atıfta bulunsalar da birbirleriyle neredeyse kıyaslanamaz durumdadırlar. Örneğin hem DEAŞ hem de Tunus’ta demokratik yollarla seçilmiş Nahda Partisi, demokrasi ve insan haklarına yaklaşımları temelde bütünüyle farklı, hatta birbirine zıt olmasına rağmen “İslamist” olarak tanımlanmaktadırlar. Bu bağlamda, “İslam”ın bir din, “İslamizm”in ise bir (siyasi) ideoloji olduğu yönünde yapılan ayrım da çoğu zaman net değildir. Bu da konuyla ilgili tartışmaları büyük ölçüde zorlaştırmakta ve çarpıtmaktadır.
Belirsiz kavramlar; damgalama ve itibarsızlaştırma amacıyla kullanılmaya oldukça elverişli hâle gelirler. Zira dil nötr değildir; düşüncemizi, algımızı ve nihayetinde toplumsal birlikteliğimizi şekillendirir. Aşırıcılığı tanımlamak için “İslam” kelimesini içeren kavramlar, ciddi olumsuz çağrışım zincirlerine yol açar: Bir dini şiddetle, inananları tehdit unsurlarıyla, camileri radikalizmle ilişkilendirirler. Bu her zaman bilinçli şekilde yapılmaz; ama yine de büyük bir etki oluşturur.
Bu durumdan faydalanan bazı aktör ve siyasi güçler, Müslümanları ve İslam’ı bir bütün olarak kötü göstermek için bu kavramı kullanırlar. Bu tür bir damgalama, Müslümanların şiddet yanlısı veya radikal olarak stereotipleştirilmesine yol açabilir. Bu da toplumda önyargılara ve ayrımcılığa neden olur. Böylece bu kavramın kullanımı, düşman imgelerinin pekişmesine ve diyaloğun zorlaşmasına kapı aralar.
Toplumsal Açıdan Gayrimeşrulaştırma
“İslamizm” kavramı siyasi olarak sıklıkla araçsallaştırılır. Siyasi aktörler bu kavramı, belirli grupları ya da hareketleri gayrimeşru göstermek ve kendi siyasi gündemlerini ilerletmek için kullanmaktadır. Bu araçsallaştırma, karmaşık toplumsal ve siyasi dinamiklerin aşırı derecede basitleştirilmesine neden olur ve ilgili bağlamların derinlemesine anlaşılmasını zorlaştırır.
Çoğu durumda “İslamizm”, İslam’ı “Batı değerlerine” yönelik bir tehdit olarak sunmak için kullanılır ve bu da toplumsal tartışmaların daha da kutuplaşmasına yol açar. Bu durum, İslam’daki çeşitliliğin göz ardı edilmesi eğilimini beraberinde getirir. Oysa İslam ve Müslüman yaşamı çok çeşitli ve katmanlıdır; farklı akımlar, pratikler ve yorumlar mevcuttur. Ancak “İslamizm” kavramı, bu çeşitliliği tek tipleştirme eğilimindedir ve İslam içerisindeki farklı perspektif ve gelenekleri göz ardı eder. Müslüman dünyada dinî motifler içeren her siyasi hareket, potansiyel bir tehdit olarak görülmemelidir.
“İslamizm” Kavramına Alternatifler Var mı?
“İslamizm” kavramına yönelik eleştiriler göz önüne alındığında, bu kavram altında toplanan çeşitli olguları daha hassas biçimde tanımlamak için alternatif kavram ve yaklaşımlara ihtiyaç olduğu açık. “Siyasal İslam”, “İslami hareketler” ya da “İslami siyaset” gibi kavramlar çoğunlukla daha az yargılayıcı ve daha özgül görülür. Ancak bu sözde alternatifler de İslam ve onun siyasi olarak yorumlanan boyutlarına dair tartışmayı derinleştirmez. Aksine bu kavramlar da sıkça istismar edilir ve yukarıda belirtilen sorunlu sonuçları daha da derinleştirip genişletebilir. Neredeyse dinî motivasyon taşıyan her toplumsal-siyasi inisiyatif, potansiyel bir tehdit olarak görülüyor.
Bu sorunsalın farkında olarak ve İslam’ı iktidar odaklı yorumlayan, insan hakları ihlallerini ve şiddeti meşrulaştırmak için kullanan akım ve grupların gerçekten var olduğunu da kabul ederek, uygun kavramların arayışı sürdürülmelidir. Bu, damgalamadan uzak, kesin ve ayrıştırıcı bir dil bulmaya yönelik bir çaba olmalıdır.
Bu bağlamda, özellikle belirsiz çatı kavramlardan ve karmaşık sorunların tek bir kelimeyle ifade edilebileceği varsayımından uzak durulmalıdır. Zira İslam dünyası içerisindeki siyasi akımların çeşitliliği oldukça büyüktür ve bu akımların çok büyük çoğunluğu uluslararası hukuk ve halklar arası anlayış açısından sorun teşkil etmezler. Bu çeşitliliği tek bir kelimeyle kapsamak mümkün değildir.
Alternatif kavramlar aranırken bazı hususlar dikkate alınmalıdır. Dinî motif taşıyan siyasi ifadelerin içeriğinin yanı sıra, bu ifadelerle ulaşılmak istenen niyet ve motivasyon da önemlidir. Zira radikalleşmeye dair araştırmalar, bireysel yaşam kırılmalarının sıklıkla aşırı ideolojik tutumlarla telafi edilmeye çalışıldığını ve bu şekilde dışa vurulduğunu göstermektedir.
Ayrıca her bir ifadenin veya eylemin bağlamı da dikkate alınmalıdır. Örneğin Batılı siyasi modellere yönelik eleştirel hatta küçümseyici ifadeler, her zaman bu modellerle derinlemesine bir hesaplaşmanın sonucu olmayabilir. Bu tür söylemler, örneğin sömürge olma geçmişinin, yaşanan bireysel ya da kolektif acıların bir sonucu olabilir. Böyle bir durumda küçümseyici tutum, bu yaşananlara verilen bir tepkidir ve demokratik süreçlere dair meşru bir eleştiri olmak zorunda değildir. Böyle bir geçmişin anlaşılması, bu grupların eylem ya da ideolojilerini meşrulaştırmak için değil, daha etkili karşı stratejiler geliştirmek için gereklidir.
Dolayısıyla “İslamizm” kavramı hem anlamsal hem de siyasi açıdan birçok bakımdan uygun değildir. Kavramın belirsizliği, Müslümanların damgalanması, siyasi araçsallaştırma ve İslam içindeki çeşitliliğin ihmal edilmesi gibi temel noktalar akademik ve kamusal tartışmalarda mutlaka dikkate alınmalıdır.
İslam ve Müslümanlar arasındaki siyasi eğilimler üzerine adil ve ayrımcılıktan uzak bir tartışma yürütebilmek için, bu konunun karmaşıklığını hakkıyla yansıtan, şiddet ve terörün ön aşaması gibi algılanmayan alternatif kavram ve yaklaşımların araştırılması ve kullanılması büyük önem arz etmektedir.