'Fransa'da Müslümanlar'

Sözde “İslamlaşma”yı Ele Alan İslamofobik Bir Kitap: “İnşallah”

“İnşallah”, Fransa’daki sözde İslamlaşmayı duyurmayı hedefleyen bir kitap. Kitap Fransa’daki satış listelerine başarılı bir giriş yapsa da, niteliksiz bir çalışmanın ön yargılı ürünü olmaktan öteye gidemiyor.

Fransa’da yeni çıkan “İnşallah” isimli kitap, Paris’in en fakir ve köken anlamında en karışık olan ve aynı zamanda kentin dışında bulunan Seine Saint Denis’deki İslamlaşmayı araştırmayı hedefliyor. Bu kitabın altında imzası olan iki yazar, sıradan yazarlar değil. Gérard Davet ve Fabrice Lhomme, Fransa’nın önde gelen gazetelerinden Le Monde’nin gazetecileri. Bu iki gazetecinin bundan önceki kitabı, eski Başkan François Hollande ile yaptıkları röportajı içeriyordu. Bu kitap oldukça ses getirmişti, çünkü eser Hollande’nin bilinmeyen yanlarını ortaya çıkartıyordu ve bu yönüyle 2017 seçimlerinde Emmanuel Macron’un başarısını aşabilecek bir adayın olmasının önüne geçmişti.

İki yazarın “İnşallah” isimli son kitabı ise, yalnızca bu iki araştırmacı tarafından değil, gazetecilik okuyan 5 üniversite öğrencisinin de katkılarıyla yazıldı. Davet ve Lhomme bu eseri yazarken “sadece bulgulara” dayanmak istediklerini belirtseler de sundukları eser ideolojik önyargıları içeriyor. Aynı zamanda mevcut anaakım söylemden farklı bir şey yaptıklarını iddia eden bu iki yazar, son kitaplarıyla aslında çok daha tartışmalı metotlar uyguluyorlar.

Medyanın İslam’la İlgili Takıntıları Hâlâ Aynı

Kitabı tanıtmaya başlamadan önce bir soru ile başlayalım: Paris’i banliyölerinden ayıran sınırların ötesine hiç geçmeden, o sınırların ötesindeki bir yerle ilgili araştırma yaptığınızı iddia edebilir misiniz? Kitap ile aynı zamanda yayınlanan bir belgeselde, gazetecilik okuyan 5 üniversite öğrencisinin Seine Saint Denis’te röportajlar gerçekleştirdiği görülüyor. Araştırmanın asıl iki yazarı bir kez olsun araştırma için bu bölgede bulunmuş değiller. Kitabın önsözünde ise şu yazıyor: “Biz metinleri gözden geçirdik, zenginleştirdik ve tahsis ettik. Fakat, bu şehirde yaşayan kişilerle (araştırmanın konusu olan Müslümanlarla) buluşma şerefine hiç nail olmadık.

Kitabın oluşum safhası ile ilgili dikkat çeken bir diğer nokta ise, bu beş araştırmacının İslam dışında sosyal sorunlar, yoksulluk, sağlıksız barınma, işsizlik ve eşitsizlikle alakalı sorular sormalarının otoriter bir yaklaşımla durdurulması. Kitapta her şeyin sadece “İslamlaşma” açısından ele alınması istenmiş ve ortaya çıkan sonuçlarda da Davet ve Lhomme tarafından kabul edilen tek veriler bunlar.

Bu araştırmaya dayanan dökümentasyonun adı “Yaranın İçindeki Kalem” başlığını taşıyor. Gerard Davet bu başlığı şu şekilde anlatıyor: “Biz açıkçası Seine Saint Denis şehrindeki İslamlaşmaya odaklanmaya karar verdik. Bu bir tercih. Yani, biz bu ilin ve buradaki dinî gerçeğin kötü yüzünü göstereceğiz. Bu bağlam bizi alâkadar ediyor ve -Albert Londres’in deyimiyle- kalemi yaraya basmamız lâzım.”

Ancak Davet ve Lhomme; Albert Londres’in “yaraya kalem basma” formülünün bir bütünlük içinde okunması gerektiğini unutmuş gibi görünüyorlar. Zira Londres’in orjinal cümlesi aslında şöyle: “Bizim görevimiz ne memnun etmek, ne de zarar vermek. Bizim görevimiz kalemi yaraya basmak.” Oysa “İnşallah” isimli kitapla “gerçeklere” ışık tutulmuyor; tam tersine medyanın yarattığı “İslam sorunu”na bir başka kitapla katkı sağlanmış oluyor.

Fransa’da var olduğu iddia edilen sözde İslamlaşma, gerçekte var olan bir fenomenden ziyade daha çok medya ve siyasi ajandada yer alan bir “sorun”. Son zamanlarda Fransa’da yayımlanan birçok kitap zihinlerdeki İslam takıntısını ortaya koyuyor. Bu alanda artan kitap sayısı yayıncıların özellikle İslam’a ve yine özellikle banliyölere ilgi duyduğunu gösteriyor. “İnşallah” gibi diğer kitapların ve İslam’a dair konuların sürekli ana akım medyada, gazetelerin özel dosyalarında ya manşetlerde yer alması artık bunaltıcı olmaya başladı. Neredeyse fikir birliği ile bu sansasyonel yaklaşımı tercih eden medya, aynı zamanda korkular ve önyargılar üzerinde oynuyor.

Hiçbir Şey İfade Etmeyen Sözler ve Veriler

“İnşallah” isimli kitabın önsözünde, “İslamlaşma”nın sözlükte “İslamlaşma, İslam dinine geçme ve/veya toplumdaki ve sosyal hayattaki farklı alanlarda İslam hukukunu uygulama” anlamlarına geldiği söyleniyor ve ekleniyor: ”İslamcılık, bireyin ve toplumun yaşamına İslam dinini yayma mantığıyla hükmetmeye çalışan köktendinci bir siyasi ideoloji olarak tanımlanabilir. İslamlaşma ise daha geniş bir olgudur.

”Yazarlar bu “İslamlaşma”yı belgelemek için bütün bir şehir hayatı üstünde etki ettiğine inanılan “yayılmacı din” anlayışının üzerinde duruyorlar. Kitapta yer alan “fundamentalist baskı”, “İslam yasalarının pazar kazanması”, “İslam dinini yayma çalışmaları” gibi başlıklar insanları korkutmak amacıyla seçilmiş gibi gözüküyor.

Fakat bazı kelimelerin anlamı sözlükteki tanımlardan daha da öteye gidiyor. Kitapta bazı ifadelerin toplumsal tartışmayı kışkırtmak hatta insanları damgalamak ve nefret ettirmek amacıyla kullanıldığı görülüyor. Örneğin en başta “İslamlaşma” terimi, Fransız aşırı sağının hem bir fantezisi, hem de en büyük korkusu olan “toplu nüfus değişimi”nin bir diğer adı. Bu durumda bu iki tecrübeli gazetecinin bu kavramın çağrışımlarını umursamamış olması pek de mümkün değil.

Sıradan Dinî Uygulamalar “Dinî Yobazlık” Olarak Sunuluyor

Bir yandan kitabın önsözünde, “İslam, İslamlaşma ve cihad arasında direk ve otomatik bir bağ kurulması kötücül bir kıyastır.” ifadesi geçiyor. Ancak kitabın geri kalanı bu “kötücül kıyas”ı doğrudan kendisi yapıyor. Kitapta ortaya sunulan veriler herhangi bir açıklama olmadan ve kötü hatalarla üst üste yığılmış durumda. Bu veri yığınında peçe, helal gıda, ibadet, cihad, her şey karıştırılmış ve hiçbir şey unutulmamış. Hatta kitabın başlangıcında “müezzin” ve “minare” gibi kavramlar da yanlış kullanılmış.

“Araştırmada” katı ön yargılar ve açıklamalar ortaya serilmiş. Örneğin kitapta şöyle deniliyor: “Saint Denis’de helal gıda önem taşımaya başladı. Doğrusu bu neredeyse bir mecburiyet hâlini aldı.” Oysa şehri tanıyan herkes bunun yanlış olduğunu biliyor. Yine kitapta peçeli kadınlar “ceylan gözlü” olarak ele alınıyor ki bu da başka bir oryantalizm klişesi. Özel bir Müslüman okulun müdürünün “Saint Denis sokaklarında yaygınlaşan bir kıyafet giydiği” (kamis) söyleniyor; oysa bu aynı kot pantolon ya da diğer kıyafetler gibi bir kıyafet. Yine yazarlara göre içinde domuz jelatini olan bir pastayı yememek dinî yobazlık olarak görülüyor. Müslüman öğrencilerin bayram günlerinde okula gitmemeleri de aynı şekilde aşırıcılığın bir işareti olarak varsayılıyor. Yazarlara göre herkes aynı davranış kalıplarına sahip ve Müslümanların hareketlerinin arkasında asla masum nedenler yok.

Yazarların kitapta “aşırıcılık” olarak sunduğu birçok şey, aslında aşırıcılıkla tamamen alakasız sıradan dinî uygulamalar. Ama kitapta her şey aynı tencereye atılıyor ve herhangi bir inanç uygulaması İslam dinini yayma eylemi olarak veya bu toprakları ele geçirme eylemi olarak yorumlanarak siyasi içerik kazanıyor. Kitapta Saint Denis’in sosyal gerçekleri ile ilgili hiçbir veri de yok. Şehrin yüzde 29 ile Fransa’daki en yüksek yoksulluk oranına, yüzde 20 ile de yüksek bir işsizlik oranına sahip olduğu veya devletin bu şehre kamu hizmetlerini ulaştırma konusundaki beceriksizliğine değinilmiyor.

Bir diğer ilgi çekici nokta ise kitapta verilen sayılarla ilgili. Kitapta Saint Denis’in 1.6 milyonluk nüfusunun içinde Müslüman sayısı 700 bin olarak listeleniyor. Bu sayı şehir nüfusunun neredeyse yarısı demek. Fransa’da etnik kökene dayalı nüfus sayımı yasak olmasına rağmen bu kesin verilerin neye dayandığı ise belli değil.

Kitap İçin Görüşülen Kişiler Tepkili

Saint Denis’te yaşayan ve kitabın hazırlanma aşamasında röportaj veren iki Müslüman, kitabın yayımlanmasından sonra tepki göstermişlerdi. Bu kişiler kendi ifadelerinin yazarların çıkarları için çarptırıldığını ifade etmişti.

Nitekim kitap, bir grup polisin düzenlediği barbekü partisinden bir sahneyle başlıyor. Yazarlar, bu grup içindeki Müslüman polis memurlarının yemeklerin helal olmayan etle yapılmasına karşı çıktıklarını ve dahası kadın polis memurlarına yemek verilmesine izin vermediklerini söylüyor. Ancak bu olay daha sonra polisler tarafından resmî bir açıklama ile yalanlandı.

Başka bir nokta daha var: Paris Üniversitesi’ne ayrılan bir bölümde genç gazeteciler, gizli bir ibadethanenin olup olmadığını kontrol ediyorlar. Biraz araştırdıktan sonra, herhangi bir gizli ibadethane göremediklerini yazan gazeteciler, idari sekreter Martine Roman’ın ifadelerini de alıntılıyorlar. Kitapta yazdığı kadarıyla Roman, üniversitenin bu kısmının “Bağdat’a benzediğini, bir binanın Selefiler tarafından işletildiğini ve kızların peçe ve eldivenlerle geldiğini” söylüyor. Fakat Roman kitabın yayınlanmasının ardından bu ifadeleri hiç sarf etmediğini dile getirdi. Roman kitabı değerlendirdiği bir makalede şöyle diyor: “(Kitapta) kendi şahsımla ilgili, psikolojimle ilgili, ideolojim ile ilgili konulardan, titreyen sesime varana kadar titiz bir tarif yapılmış. Fakat ortada bir sorun var: Ben bu kitabı yazan kişilerle daha önce hiç görüşmedim!” Özetle Roman’ın da deyimiyle kitap, bir araştırma veya saha çalışması olarak nitelendirilemeyecek kadar manipülasyon dolu.

Saint Denis’te 1983’ten beri öğretmenlik yapan Véronique Decker de, bir başka sinirli “tanık”. Kitaba “İnşallah” isminin verilmesini eleştiren Decker, bu kavramın asıl anlamından koparılıp, şehirdeki “İslami çarpışmanın güçsüz bir sinyali” olarak sunulduğunu vurguluyor. Kitapta ayrıca çarşaf ve peçe takanlara ilişkin, çok daha sinsi bir ifadeyle “yüzsüz İslamlaşma” ifadesi kullanılıyor. Decker bu anlamda şöyle diyor: “Eğer önceden bilseydim asla bu tarz bir İslamofobik projeye katılmazdım. Bence kitap bir siyasi proje ve belirsiz bazı anekdotların birikimi: İslami bir referansa sahip olmak, Selefi bir okul, kadınlarla tokalaşmayı reddeden erkekler, bayram günlerinde okula gitmeyen çocuklar; bütün bunların tamamı bir ön yargılar şemsiyesinin altına alınmış.”

Bu ön yargılar şemsiyesinin kaç baskı yapacağını zaman gösterecek.

Hassina Mechaï

Cezayir kökenli Fransız gazeteci Mechaï, hukuk yüksek lisansı yapmış ve uluslararası ilişkiler ile Afrika ve Orta Doğu ilişkileri konusunda uzmanlaşmıştır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler