Almanya’da Ayrımcılığa En Fazla Maruz Kalanlar: Müslüman Kadınlar ve Siyahiler
Yeni bir araştırmanın bulguları, Almanya'da ayrımcılığın ne kadar yaygın olduğunu gözler önüne seriyor. Ayrımcılığa en fazla maruz kalanlar arasında Müslüman kadınlar ve siyahi bireyler bulunuyor. Araştırmayı yapan ekip, bu soruna karşı daha etkili önlemler alınması gerektiğini vurgulanıyor.

Alman Entegrasyon ve Göç Araştırmaları Merkezine (DeZIM) bağlı Ulusal Ayrımcılık ve Irkçılık İzleme Örgütü (NaDiRa) tarafından yayımlanan “Gizli Desenler, Görünen Sonuçlar: Almanya’da Irkçılık ve Ayrımcılık” temalı izleme raporu, Almanya’daki ırkçı ayrımcılığın ne denli yaygın olduğunu gözler önüne seriyor.
Rapora göre, özellikle Müslüman kadınlar ve siyah bireyler, bu ayrımcılıktan en çok etkilenen gruplar arasında yer alıyor. Aynı zamanda, rapor, ayrımcılığın sadece sıkça karşılaşılan bir olgu olmadığını, aynı zamanda bireylerin yaşamlarında derin izler bıraktığını da vurguluyor.
Irkçılığın Yaygınlığına Dair Sonuçlar Endişe Verici
Almanya’da 17-20 Mart tarihleri arasındaki otuzuncusu düzenlenen Uluslararası Irkçılıkla Mücadele Haftaları içerisinde yayımlanan NaDiRa araştırmasının ana bulguları aşağıdaki başlıklarla özetlenmekte:
Almanya’daki toplam nüfusun beşte birinden fazlası yerleşik ırkçı tutumlara sahip:
Raporun endişe verici bir bulgusu, toplumda ırkçı stereotiplere ve ön yargılara yönelik yaygın bir kabulün bulunduğu bulgusu. Ankete katılanların %22’si, etnik ve dinî azınlıkların son yıllarda hak ettiklerinden daha fazla ekonomik fayda sağladığını düşünüyor. %23’ü ise etnik ve dinî azınlıkların eşitlik taleplerinin fazla olduğunu savunuyor. Bu bulgular, 2022-2024 yılları arasında ırkçı ön yargıların toplumda devam ettiğini gözler önüne seriyor. Ayrıca bu tür görüşler, ırkçı ön yargıları daha da güçlendiriyor ve ayrımcılığa karşı olan dirençle toplumsal yapının bozulmasına yol açıyor.
Irksal aidiyeti nedeniyle etiketlenen kişilerin %54’ü gündelik ayrımcılığa uğramaktadır:
Araştırmaya göre ırksal aidiyeti nedeniyle etiketlenen her iki kişiden biri (%54), her ay en az bir kez ayrımcılığa uğruyor. Irksal aidiyeti nedeniyle etiketlenmeyen kişilerde ise bu oran %32. Özellikle örtük ayrımcılık biçimlerinden, Müslüman kadınlar (%61), siyahi kadınlar (%63) ve siyahi erkekler (%62) daha fazla etkileniyor. Siyahiler (%84’e kadar) ve Asyalı bireyler (%52’ye kadar) için en yaygın ayrımcılık nedeni ten rengi, Müslüman bireyler için ise dinleri (%51’e kadar) oluyor. Ayrıca, Asyalı ve Müslüman katılımcıların %55’lik kısmı, “Alman olmayan” olarak algılanıp dezavantajlı duruma düşürüldüklerini belirtiyor. Veriler, ayrımcılık deneyimlerinin rastlantısal olmadığını, ırksal aidiyetleri sebebiyle etiketlenmelerinden dolayı gerçekleştiğini gösteriyor.
Siyahi erkeklerin %42’si ve Müslüman kadınların %38’i, özellikle kamusal alanda ayrımcılığa uğruyor:
Rapora göre ırksal aidiyeti nedeniyle etiketlenen bireyler, kamusal alanda, kamu dairelerinde, otoritelerde, boş zaman aktivitelerinde, polis ve adalet sistemi tarafından ayrımcılığa uğruyor. En sık ise kamusal alanda eşitsizlik yaşanıyor: Siyahi erkeklerin %42’si ve Müslüman kadınların %38’i düzenli olarak olumsuz deneyimler yaşıyor. Restoranlar, mağazalar ve etkinliklerde de siyahi erkekler (%36), siyah kadınlar (%30), Müslümanlar (%24) ve Asyalı bireyler (%23) özellikle etkilenen gruplar arasında yer alıyor. Kamu dairelerinde ve otoritelerde en çok ayrımcılığa uğrayanlar Müslüman (%37) ve siyahi kadınlar (%29) oluyor. Polis tarafından yaşanan ırkçı dezavantajlar da önemli bir sorun teşkil ediyor: Müslümanların %19’u ve siyahi erkeklerin %18’i bu bağlamda olumsuz deneyimler yaşıyor.
Ayrımcılık, psikolojik stres riskiyle ilişkili:
Rapor, ayda birkaç kez ayrımcılığa uğrayan bireyler, bu deneyimlere sahip olmayanlara göre depresyon ve anksiyete bozukluğu semptomlarını çok daha sık gösterdiğini gözler önüne seriyor. Bu durumdan özellikle Müslümanlar ve Asyalı bireyler daha fazla etkileniyor: Ayrımcılığa sık maruz kalan her üç kişiden biri, orta düzeyde veya şiddetli semptomlar yaşamaktadır. Bu oran, etkilenmeyenlerde yaklaşık %10’a denk geliyor.
Ayrımcılığa uğrayanlar arasında devlet kurumlarına güven azalıyor:
Rapor, 2022’den itibaren, etkilenen gruplar arasında özellikle de Müslümanlar ve Asyalılar arasında hükûmete duyulan güvenin %20’ye kadar azalmış durumda olguğuna dikkat çekiyor. Ayrıca bilhassa ayrımcılığı deneyimlemiş olan kişiler arasında polis ve adalet sistemine olan güven de azalıyor. Örneğin, Müslümanların %87’si, ayrımcılık yaşamadıklarında polise güvendiğini belirtiyor. Ancak ayrımcılığa uğrayanlarda bu oran %19’a kadar düşüyor. Asyalı bireylerde ise, polis tarafından ayrımcılık deneyimlendiğinde, güven %86’dan %4’e düşüyor. Bu veriler aslında, devletin adalet ve güvenlik sağlama konusunda önemli bir güven kaybına uğradığını ve ırkçılıkla mücadelede etkili bir araç olamadığını gösteriyor.
“Irkçılık Temelli Ayrımcılık Toplumun Her Alanında”
NaDiRa direktörü Dr. Cihan Sinanoğlu, raporla ilgili olarak, şu açıklamada bulunuyor:
“Irkçı ayrımcılık, neredeyse tüm toplumsal alanlarda gerçekleşiyor. Bu, ırkçılığın yapısal boyutlarını açıkça ortaya koyuyor. Bu eğilimleri sistematik ve sürekli bir şekilde takip etmek, acil eylem gereksinimlerini açığa çıkarmak açısından büyük önem taşıyor. Almanya’nın, bu bağlamda özel bir sorumluluğu var. Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmeye (ICERD) taraf bir ülke olarak, Almanya’nın ayrımcılığa uğrayanları koruma ve eşitlik sağlamak için önlemler alma yükümlülüğü bulunuyor. Artık her yıl yayımlanacak olan izleme raporu, bu yükümlülüklere uygun hedeflenmiş politikaların geliştirilmesi için sağlam bir temel sunmaktadır.”
Ayrıca NaDiRa bilimsel çalışma ekibinden Aylin Mengi ise, şu ifadeleri kullandı:
“Yüzde 60’tan fazla Müslüman kadın ve siyahi birey, ayrımcılığın daha örtük ve yaygın şekillerini deneyimliyor. Ayrımcılık deneyimleri tesadüfi değil, genellikle ırkçı etiketlemelerle gerçekleşiyor. Veriler, Almanya’daki birçok insan için ırkçılığın istisna değil, kural olduğunu açıkça gösteriyor. Düzenli olarak ayrımcılığa uğrayan bireyler, psikolojik stres yaşama oranını üç kat daha fazla bildiriyor. Ayrıca sıkça ayrımcılığa uğrayan bireylerin, toplumsal uyum ve devlet kurumlarına olan güvenleri da daha düşük oluyor.”
“Ayrımcılık Sadece Mağdurların Değil Toplumun Sorunu”
İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Genel Sekreteri Ali Mete ise, kurumun açıkladığı verileri değerlendirdiği yazılı açıklamada, Almanya’da Müslümanlara yönelik ayrımcılık sebebiyle endişeli olduğunu bildirdi. Mete, “Müslüman karşıtı ırkçılık alelade bir mesele değil. Yeni bir araştırma, Almanya’da ön yargı ve ötekileştirmenin ne kadar köklü olduğunu ortaya koyuyor. Devlet kurumlarına duyulan güven azalıyor. Devlet harekete geçmeli.” ifadelerini kullandı.
Açıklamada ayrıca şunlar kaydedildi:
“İslam Toplumu Milli Görüş olarak çağrıda bulunuyoruz: Irkçı eylemlerin tutarlı bir şekilde cezalandırılması suretiyle ayrımcılığa karşı daha iyi bir koruma sağlanmalıdır. Aynı zamanda uzun vadede kurumsal ırkçılıkla mücadele etmek için devlet yetkilileri ve emniyet personeli arasında derin bir duyarlılık oluşturmak şarttır. Ayrıca toplumda mağdurların deneyimlerini önemsizleştirmek yerine ciddiye alan bir bakış açısı değişikliği olmalıdır. Ayrımcılık, sadece mağdurları ilgilendiren bir mesele değil toplumsal bir sorundur. Almanya’nın bu sorunu kabul etmekle kalmayıp nihayet kararlı adımlar atmasının zamanı gelmiş ve geçmektedir.”